İsrail’deki Afrikalı Sığınmacıların Bitmeyen Çilesi
İsrail’de şu anda çoğunluğu Eritreli ve Sudanlı 40 bin civarında siyahi sığınmacı var. İsrail bu sığınmacıları ya hapis ya da sınır dışı alternatiflerinden birini seçmeye zorluyor.
Nisan ayının başlarında İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) ile yapmış olduğu, İsrail’deki binlerce Afrikalı sığınmacının Batılı ülkelere gönderilmesine ve diğer sığınmacıların İsrail’de geçici olarak kalmasına yönelik anlaşmayı açıklamasından saatler sonra askıya aldı. BMMYK ise Netanyahu’nun anlaşmadan dönmesinin hayal kırıklığı yarattığını belirtti. Kurum, ülkedeki sığınmacıların korunma ihtiyaçlarını belirlemesi ve bu ihtiyaca “yanıt vermesi” konusunda birlikte çalışmayı teklif ederek İsrail hükümetini bu kararı “yeniden gözden geçirmeye” davet etti.
BMMYK’nin çağrıları bir işe yaramadı. Netanyahu, Likud Partisi’ndeki bazı meslektaşları ya da sağcı koalisyon partnerleri ile bazı muhafazakârlar tarafından sert bir şekilde eleştirilen sığınmacı planını askıya aldıktan sonra bütünüyle iptal etti. Bu muhafazakârlar, İsrail’deki Afrikalıların ülkenin Yahudi kimliğine tehdit olduğuna inanarak, sığınmacıların ülkeden kovulmasını istiyorlar. Örneğin Eğitim Bakanı ve aşırı sağcı Evimiz İsrail Partisi’nin lideri Naftali Bennett, anlaşmanın “daha fazla insanın yasa dışı yollarla İsrail’e girmesini teşvik edeceğini” savunuyor.
Göçmenlerin yoğunlukla bulunduğu Tel Aviv kentindeki Yahudi vatandaşlar, sığınmacı anlaşmasının “İsrail için bir rezalet olduğunu” söyleyerek planı şiddetle eleştirdi. Netanyahu’nun solcu rakipleri ise, başbakanın anlaşmadan çark etmesinin baskılara karşı zayıflık göstergesi olduğunu ve utandırıcı bir karar olduğunu söylüyor. İsrailli insan hakları grupları da, Netanyahu’nun sığınmacı anlaşmasını iptal etmesini kınayanlar arasında yer alıyor. Buna ek olarak Amerikalı Yahudi organizasyonları yazdıkları açık bir mektupta1, Netanyahu hükümetine Afrikalı sığınmacıları koruma ve BMMYK ile sığınmacıları güvence altına alacak bir anlaşmaya yeniden imza atma çağrısında bulundu.
Ruanda ve Uganda İle Gizli Anlaşma
Sığınmacılar ve Göçmenler Yardım Hattı (HRM) isimli kamu kuruluşu Direktörü Sigal Rozen mevcut tartışmayı şöyle yorumluyor: “BM anlaşması, sığınmacıları zaten ülkeden kovmak isteyen Netanyahu’nun ayağına altın bir fırsat olarak geldi. Netanyahu, sığınmacıların yarısından kurtulabilecekken, şimdi bütün sığınmacılar başına kalmış durumda.” Rozen ayrıca anlaşmanın aniden iptal edilmesine şaşırdığını belirtiliyor.
Söz konusu BM planı, Eritreli ve Sudanlı sığınmacıların Afrika’ya ya da İsrail cezaevlerine gönderilmeleri arasında zorlu bir seçim yapmalarını öngören tartışmalı İsrail planını rafa kaldırıyordu. Öte yandan İsrail’in iki ülkeyle -Ruanda ve Uganda- gizlice anlaştığı da iddia ediliyor. Sığınmacıların İsrail hükümeti tarafından kendilerine bir miktar para ve uçak bileti sağlanarak İsrail’i “gönüllü bir şekilde” terk etmeleri ve geldikleri ülkelere ya da adı belirtilmeyen Afrikalı üçüncü dünya devletlerinden birine geri dönmeleri isteniyor. Sığınmacılar bu alternatifleri reddettikleri takdirde İsrail’de süresiz göz altına maruz kalacaklar.
Uluslararası Af Örgütü’nün Orta Doğu ve Kuzey Afrika Araştırma ve Savunma Direktörü Philip Luther yaptığı açıklamada, “Elde kalan diğer seçeneklerin yalnızca zulüm ve süresiz göz altı olduğuna bakarsak, sığınmacıların zorla sınır dışı edilmesine İsrail hükümetinin iddia ettiği gibi ‘gönüllü ayrılma’ diyemeyiz.”
Bu planın durdurulması için İsrail insan hakları savunucuları yazılı taleplerde bulunmuş, Tel Aviv’de 20 bin İsrailli vatandaş ve sığınmacı İsrail hükümetinin sığınmacılara yönelik zorunlu sınır dışı ve gözaltı uygulamalarını protesto etmişti. Buna yanıt olarak söz konusu planın yürütülmesi İsrail Yüksek Mahkemesi tarafından mart ayında durdurulmuştu.
Sivil Toplumdan Sığınmacı Planına Tepki
Sığınmacıları sınır dışı etme planları, İsrail’deki sivil toplum ve dünyadaki Yahudi topluluklarından sert tepki gördü. Dilekçelerle ve gösterilerle, kararı protesto eden Yahudi toplulukları, Ruanda’nın İsrail’den zorla sınır dışı edilen sığınmacıları kabul etmemesini istedi.
Birkaç hafta içinde hak savunucuları, doktorlar, akademisyenler, sanatçılar, hahamlar, soykırım mağdurları ve dayanışma grupları, yalnızca Afrikalı sığınmacıları hedef alan, ırkçı bir politika olan toplu sınır dışı uygulamasına karşı güçlü bir duruş sergiledi.
Sığınmacılar ve Göçmenler Yardım Hattı (HRM) politika direktörü Rozen şöyle devam ediyor: “İsrail, sığınmacılara on yıldan fazla süredir baskı uygulasa da, onları sınır dışı etmek için yalnızca son birkaç aydır plan yapıyor. Bu da normalde meseleye kayıtsız olan pek çok İsrailliyi harekete geçmeye iten kırmızı çizgi.” Yurtiçi ve uluslararası baskının ardından Ruanda, İsrail’den sürülen sığınmacıları kabul etmeye yönelik İsrail ile vardığı iddia edilen gizli anlaşmadan geri adım attı.
Verilen Sözler Yerine Getirilmiyor
İsrail’in söz konusu planı önümüzdeki aylarda kısmen ya da tamamen tekrar uygulamaya koyup koymayacağı henüz belli değil.
BMMYK yaptığı açıklamada, “Planların nihai olarak aileleri ve sığınma talepleri beklemede olanları hedef alabileceğine ya da sığınmacıların havalimanına kelepçelerle götürülebileceğine dair yapılan resmî açıklamalar özellikle kaygı verici.” ifadelerinde bulundu.
İsrail’in sığınmacıları zorlayarak Ruanda ve Uganda’ya sınır dışı etme kararı yasa dışı. Zira bu karar, insanların zulme ve diğer insan hakları ihlallerine maruz kalma riski bulunan yerlere transfer edilmesi yasağını delmiş oluyor.
Kendilerine Uganda ve Ruanda’da ikamet ve çalışma izni sözü verilmiş olan, İsrail’den gönderilen sığınmacılara, bu ülkelere geldiklerinde herhangi bir şekilde düzenli bir statü verilmediğini belgeleyen pek çok vaka var. İsrailli yetkililerce yapılan açıklamalar ve medya haberlerinin aksine, her iki ülke de İsrail ile aralarında herhangi bir anlaşma olduğunu açıkça reddettiler. Bu tür bir politika, sığınmacıları çok zor bir duruma sokarak, geldikleri ülkelere geri gönderilme riskiyle karşı karşıya kalmalarına ya da Libya üzerinden Avrupa’ya doğru tehlikeli bir yola çıkmalarına neden oluyor.
Netanyahu’nun Kötücül Sınır Dışı Planı
BM ile yapılan anlaşmanın iptal edildiğinin açıklanmasından yalnızca bir hafta sonra, İsrail yönetimi başka bir tutarsızlığa imza atarak, Yüksek Mahkeme’ye Afrikalı göçmenleri sınır dışı edebilecekleri başka bir Afrika ülkesiyle (üçüncü ülke) yani Uganda ile anlaşmaya yakın olabileceklerini bildirdi.
Takip eden günlerde ise, sığınmacılar ve insan hakları aktivistleri Tel Aviv’de ve başka ülkelerdeki Uganda Büyükelçilikleri önünde, İsrail’in on binlerce sığınmacıyı Uganda’ya gönderme planını protesto etti. Protestocular, Ruanda’yı İsrail’le olan gizli anlaşmasından geri çekilmeye zorlayan önceki kampanyanın başarısını tekrar elde etme umuduyla harekete geçti.
Uganda’ya, Netanyahu’nun kötücül sınır dışı planına iştirak etmemesine yönelik baskı uygulanarak, toplu sınır dışı uygulamaları sonlanabilir. Dolayısıyla İsrail, uluslararası toplulukla iş birliği yaparak İsrail’deki sığınmacıların temel insan hakları ve haysiyetlerini yaralamayacak bir plan oluşturmak zorunda kalabilir.
İsrail’deki Afrikalı Sığınmacıların Sayısı
BMMYK rakamlarına göre çoğunluğunu Eritreli ve Sudanlı kimselerin oluşturduğu 40 bin civarındaki Afrikalı göçmen ve sığınmacı şu an İsrail’de ikamet ediyor. Afrikalı sığınmacılar meselesi İsrail’i ve İsrail toplumunu uzun süredir rahatsız ediyor. İsrail’in siyahi karşıtlığı ile yerli Filistin nüfusuna karşı düşmanlığı zaten biliniyor. İsrail devleti tipik olarak, ülke içindeki Afrikalı göçmenleri “ajanlar” veya “yasadışı iş arayanlar” olarak tanımlıyor ve bir Yahudi devleti olarak İsrail’in geleceğini tehdit eden ekonomik göçmenler olarak görüyor. Böyle bir iddiada bulunmak, göçmenlerin ülkelerinde tehlikeden kaçmış olduklarını ve başka bir Afrika ülkesine geri dönmenin güvenli olmadığı hakikatini görmezden gelmek demek.
Uluslararası sözleşmelere göre, Eritreli ve Sudanlı sığınmacıların, döndükleri takdirde tehlike ve zulme maruz kalacakları ülkelere geri gönderilmeleri yasak. Yine uluslararası mülteci hukuku uyarınca, zulümden kaçanların iltica taleplerinin değerlendirilmesi gerekiyor.
Göçmen ve sığınmacıların çoğu İsrail’e 2005 ile 2012 yılları arasında Mısır-İsrail çöl sınırından giriş yapmış durumda. 2012 yılında ise İsrail, sınırdaki duvarı tamamlayarak, göç akınını durdurmuştu. O zamandan beri İsrail’deki siyahi sığınmacıların yaşamı giderek belirsiz ve rahatsız edici bir hâl alırken, İsrail hâlihazırda ülke içindeki siyahi göçmen ve sığınmacılarla nasıl mücadele edeceğini düşünüyor.
Çok azının mülteci statüsüne sahip olduğu İsrail’deki siyahi sığınmacılar, yasa dışı olarak çalışmak ve vizelerini her ay yeniletmek zorundalar. Bu sığınmacılar bayağı işlerde çok düşük ücretlerle çalışıyorlar ve Güney Tel Aviv’in fakir semtlerinde aşırı kalabalık dairelerde ikamet ediyorlar. Son dönemde bu bölgelerde işlenen suçlardan sığınmacıları sorumlu tutan yerel sakinlerle yaşanan gerginlikler artmış durumda.
İsrail hükümetinin peşi sıra yaptığı ve birbiriyle çelişen açıklamaları göz önüne alındığında, haklarında zaten oldukça olumsuz bir tartışmanın yürüdüğü İsrail’deki Afrikalılar şimdilerde yeniden belirsizliğe gömülmüş durumda.
©Shutterstock.com/Maciej Konrad