"Avrupa'da İslami defin"

Dinler Arası Bir Bakış Açısı: Ölüm ve Yas

15 Mayıs’ta Almanya’nın Mülheim şehrinde bulunan Katolik kuruluş Wolfsburg’da düzenlenen seminerde Budist, Yahudi ve Müslümanların ölüme dair bakış açıları konuşuldu.

Tıp ve bakım alanında gittikçe önem arz eden ve hastalara yönelik dinî hassasiyet gerektiren uygulamalar kapsamında çalışmalar yürüten Katolik kuruluş Wolfsburg, “Sağlık Hizmetleri Alanında Kültürlerarası ve Dinî Etik: Bilim ve Uygulama Arasındaki Diyalog” projesi kapsamında ölüm ve yas konusuna dair konferans gerçekleştirdi. Organizasyon, Osnabrück Üniversitesi İlahiyat Enstitüsü, Dindarlararası Diyalog Grubu Bistum Essen ve Bochum Üniversitesi Dini Çalışmalar Merkezi iş birliğinde gerçekleştirildi. Perspektif’in mayıs ayında çıkardığı “Avrupa’da İslami Defin” dosyasını göz önünde bulundurarak dinlerin ölüme dair olan farklı bakış açılarına yönelik bir yazı hazırladık. Zira İslam dininin ölüme dair ön gördüğü prosedür, Budist ve Yahudiler için çok daha farklı bir boyutta.

Ölüm Korkusu Ve Korkuyu Yenmek

Konuya dair genel bir bakış için Profesör Constantin Klein’ın seminerde sunduğu teorilerle başlayalım: “Terror Management” olarak bilinen yöntem, din üzerinden ölüm korkusunu yenmek için kullanılıyor. Zira insanoğlu fâni olduğunun farkında ve kendini ölüme karşı diniyle “savunuyor”. İstatistik ve araştırmalara dayanan Jong’un (2018) meta analizine göre inanç ve ölüm korkusu arasında ciddi bir ilişki var. Bu ilişkiye göre, ölüm korkusu inançsız kişilerde düşük seviyede gözlemlenirken, durumun çok inançlı olup dinini yaşayan kişilerde de benzer şekilde seyrettiği görülüyor. Dinine bağlı olup dinî kurallara tamamen uymadığını veya eksik yaşadığını düşünenlerde ise ölüm korkusu çok yüksek. Örnek vermek gerekirse, araştırmalara göre ateistler ve dinini tamamıyla yaşamaya çalışanlar ölümden en az korkan kişiler. Diğer taraftan Müslüman bir kimseden bahsedecek olursak, dindar olup, namazını arada sırada kılan, ibadetlerini tamamıyla yerine getirmeyen kişiler ölümden daha çok korkuyor; zira dinî inanca sahip ama uygulamıyor, yapması gerektiğini düşünüyor ama yapmıyor. Ateist bir kimse ise zaten herhangi bir dini iddia taşımıyor; dolayısıyla korkacak bir otoriteye sahip değil. Dinini tamamen yaşayan biri ise yaptığı ibadetler ve dualarla Rabbine sığınarak korkusunu yeniyor. Teoriye göre en güçlü ilişki “içselleşmiş (Alm. “intrinsisch”) dindarlık” ve ölüm korkusu arasında. Yani insan dinini ne kadar içselleştirdiyse ölümden de o kadar az korkuyor.

İslam’da Ölüm Asıl Başlangıç

İslam’ın ölüme dair bakış açısını ele alan İlahiyatçı Esnaf Begic, ölümün İslam dininde nasıl yer aldığını ve ne anlama geldiğini anlatıyor. Yaşam ve ölümün insan varlığının birer unsuru olduğunu anlatan Begic, hayatın Müslümanlar için bir imtihandan ibaret olduğunu vurguluyor. Begic, Müslümanların bu konudaki inancını bu dört maddede özetliyor: Birincisi, yaratıcımız olan Allah’ı varoluşun başlangıcı olarak görmek; ikincisi, maddiyatın geçiciliğini ve maddi olmayanın ebediyetini bilmek; üçüncüsü, dünyadaki yaşam süresini bir yolculuk olarak görmek; son olarak dördüncüsü, ölümün “yaşamı başka bir biçimde devam ettirme” olduğuna inanmak.

Bir Müslümana ölüm esnasında aile, yakınlar, dostlar ve imamlar tarafından eşlik edildiğini ifade eden Begic, ölüm döşeğinde olan kişinin başında Kuran okunup dua edildiğini, kişiye Kelime-i Şehadet getirtildiğine değiniyor. Öldükten sonraki en mühim görevlerden birisi ise ölüyü yıkama. Bu pratiğin, ebedi hayata “temiz” olarak geçmenin sembolü olduğunu vurgulayan Begic, ölünün sarıldığı beyaz kefenin de günahlardan muafiyeti ve haccı sembolize ettiğini söylüyor. Bir diğer mühim görevin ise cenaze namazı olduğunu belirtirken, Müslümanların doğumda kulağına ezan okunduğunu, öldüğünde ise ezan okunmadan cenaze namazının kılındığını anlatıyor. Farz namazların normalde hemen ezanın akabinde kılındığını göz önünde bulundursak, doğum ve ölüm esnasında yapılan bu uygulamanın fani dünyadaki varoluşumuzun kısalığına işaret ettiğini görebiliriz.

Musevilerin Ölüm Sonrası Yas Kültürleri

Musevilikte yapılan ritüellerin Müslümanların uygulamalarıyla olan benzerlikleri dikkat çekse de bazı alanlarda ciddi uyuşmazlıklar mevcut. Thomas Ridder ve Dr. Michael Rosenkranz’ın sunumunda ölünün kesinlikle yalnız bırakılmayarak başında dualar edildiği, ölüyü yakmanın yasak olduğu, cenazenin hızlı bir şekilde yıkanıp toprağa defnedilmesi gerektiği anlatılıyor. Cenaze ise on onurlu kişiden oluşan hemcinslerinden, mahrem yerleri kapalı tutularak yıkanıyor. Akabinde doğal renkte, ve pamuk veya keten gibi doğal materyalden olan bir beze sarılarak defnediliyor. Ayrıca Musevilikte mezarlara çiçek süsü konulmuyor.

Müslümanların ölüm sonrası pratiklerini hatırlatan bu uygulamaların çoğu dışında özellikle yas konusunda ciddi farklılıklar söz konusu. Müslümanlarda üç günden fazla yas olmazken, Museviler beş evreden oluşan bir yas sürecinden geçiyor. Bunlar “Aninut” denilen defin öncesi yas (1), definden sonra 7 gün süren ve belirli kurallara (örneğin çalışmak yasak) uyulması gereken “Schiwa” (2-3), akabinde 30 gün süren ve yine bazı kurallara uyulması gereken “Schloschim” (4) ve sırf ölenin ilk derece yakınları tarafından uygulanan bir yıl süren yas “Awelut” (5).

Müslümanlar Mekke’ye yönelik defnedilirken, Yahudiler Kudüs’e yöneltilerek defnediliyor. Bu uygulama, yeniden Kudüs’te diriltilecekleri inancına dayanarak, dirildiklerinde Kudüs’e doğru bakıyor olmaları için yapılıyor. Diğer farklı bir yaklaşım ise Yahudilerin inancına göre ölülerin “kirli” olması ve bu yüzden mezarların çok sık ziyaret edilmeyip ziyaret sonrası ise ellerin yıkanması gerektiği.

Budizm’de Yeniden Oluş

Budizm inancının en ilginç yanı öldükten sonra “yeniden oluş” inancını temsil etmesi. Hinduizm inancında “reenkarnasyon”, ruhun başka bir fiziksel varlığa göç etmesi olarak biliniyor. Michael Gerhard sunumunda Hinduizm’de ruhun başka bir bedene göç ettiğine inanıldığını, Budizm’de ise bu şekil “değişmez ruh inancının” olmadığını anlatıyor. Budizm’e göre bir bedenden diğerine geçen şey “karma enerji” denilen “bilinçlilik akışı”.

Ölümün bir sonraki hayata geçiş olduğuna inanan Budistler, ölümden sonra hiçbir sorgu ve ceza olmaksızın hayatın herhangi bir şekilde devam ettiği düşüncesini taşıyorlar. Budistler yas tutsalar da, yas konusunda Yahudilerde olduğu gibi belirli ritüellere sahip değiller. Yas şekli adetlere göre, birbirinden farklı şekilde uygulanıyor. Aynı şekilde defin konusunda da ortalaşılmış bir uygulama bulunmuyor. Ölümden sonra yaklaşık üç gün bekletilen cenaze, daha sonra krematoryumda yakılıyor. Ölüyü yakma Budizm’de en çok uygulanan defin şekli olsa da gömülme ve “gök defni”de (Alm. “Himmelbestattung”) uygulanıyor.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler