Almanya | Müdahil Avukatlar NSU’nun 3 Kişiden Oluştuğuna İnanmıyor
Almanya’da 8’i Türk 10 kişiyi öldürmek, banka soymak ve bombalı saldırılarda bulunmakla suçlanan Nasyonal Sosyalist Yeraltı terör örgütü davasında sona geliniyor.
Almanya’da 8’i Türk 10 kişiyi öldürmek, banka soymak ve bombalı saldırılarda bulunmakla suçlanan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütü davasında sona yaklaşılıyor. Münih Yüksek Eyalet Mahkemesi’nde 5 yılı aşkın bir süredir devam eden davada şimdiye kadar 430 duruşma yapıldı. 6 Mayıs 2013’te başlayan ve baş sanık Beate Zschaepe’nin yanı sıra örgüte yardım eden 4 sanığın yargılandığı davada gelecek haftalarda kararın açıklanması bekleniyor. Davayı yakından izleyenler, beklenmedik gelişmeler olmaması durumda mahkemenin kararını bu ay veya temmuz başında açıklayabileceğini ifade ediyor.
Müdahil avukatlardan Onur Özata, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geçen hafta salı günü Zschaepe’nin avukatlarının sunumlarına başladığına işaret ederek “Dava son aşamasında. Mahkeme, Zschaepe’nin avukatlarını dinledikten sonra bir aksilik olmazsa kararı kısa sürede verir. Haziran ayı bitmeden dava karara bağlanmış olabilir.” diye konuştu. Davanın bu kadar uzun sürmesinin normal olduğunu anlatan Özata, “5 yıl Almanya koşulları için çok uzun bir süre. Fakat bu davada 10 cinayet, 3 bombalı saldırı ve 15 banka soygununun söz konusu olduğu unutulmamalı. NSU terör örgütü, 13 yıl yer altındaydı ve bu sırada ülkede terör estirdi. Davada 5 sanık yargılanıyor. Yüzlerce tanık dinledi. Bu sayılara bakıldığında, 430 duruşma yapılması gayet normal.” değerlendirmesinde bulundu.
“Çok Sayıda Kişinin NSU’ya Destek Verdiği Açığa Çıktı”
Özata, davada sona yaklaşılmasına rağmen hala birçok konunun açığa çıkmadığını ifade ederek “Ailelerin soruları hala cevaplanmadı. Mağdurların ‘Benim babam, eşim veya oğlum neden NSU terör örgütü tarafından seçildi ve öldürüldü? Güvenlik birimleri, özelikle Anayasayı Koruma Teşkilatı, ne biliyordu? NSU gerçekten sadece üç kişiden mi oluşuyor?’ gibi soruları yanıt bulmadı. Federal başsavcılık NSU’nun 3 kişiden oluştuğunu iddia ediyor. Ancak müdahil avukatlar buna inanmıyor.” dedi.
Çok sayıda kişinin NSU’ya destek verdiğinin açığa çıktığını vurgulayan Özata, “13 yıl boyunca aşırı sağcı terör örgütünün kendisine destek veren bir ağ olmadan Almanya’da saklanması mantık dışı. Fakat bu konuya yönelik sorular ve dilekçeler Federal Başsavcılık tarafından bloke edildi.” ifadelerini kullandı. Davanın baş sanığı Beate Zschaepe’nin müebbet hapis cezasına çarptırılacağını düşündüğünü belirten Özata, “Kendisi bütün cinayetlerin planlamasına dahildi ve cinayetlerin gerçekleşmesini istedi. Zschaepe, aynı zamanda örgütün mali durumundan da sorumluydu.” dedi. Özata, yargılanan diğer 4 sanığın ise örgüte yardım ve yataklık yapmaktan hapis cezası alacaklarını kaydetti.
“Güvenlik Birimlerinde Zihniyet Değişimi Olmadı”
NSU davasından ders çıkarılması gerektiğine dikkati çeken Özata, “NSU davası aşırı sağcıların çok tehlikeli olduğunu ve güvenlik birimleri tarafından daha fazla mercek altına alınması gerektiğini gösterdi. Almanya’da kurumsal ırkçılığın gerçek anlamda büyük bir sorun olduğunu öğrendik.” diye konuştu. Geçmişte polisin soruşturmada aileleri şüpheli gibi gösterdiğini anımsatan Özata, şunları kaydetti: “Mağdurlara mağdur olma hakkı verilmedi. Sanki onlar şüpheliymiş gibi davranıldı. Kurumsal ırkçılık olmasaydı belki de NSU daha önce açığa çıkarılır ve cinayetlerin arkasındaki bağlantı anlaşılırdı. Güvenlik birimlerinde daha tam bir zihniyet değişikliği olmadı. Fakat NSU’dan sonra her şeyin olduğu gibi kalmasına asla izin verilmemeli.”
Dava Süreci
Almanya’nın en geniş kapsamlı davalarından biri kabul edilen NSU’da yargı süreci 2013’ün mayıs ayında başlamış, 800’ün üzerinde tanık ve bilir kişinin dinlenmesiyle bir yıl önce delil toplama işlemleri tamamlanmıştı. Başsavcılık, ağustos ayında başladığı esas hakkında mütalaasını eylül ortasında tamamlayarak sanıklar için talep ettiği cezaları açıklamıştı.
NSU davasının baş sanığı Zschaepe’nin örgütün eylemlerinde suç ortağı olduğunu belirtilerek ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasını isteyen başsavcılık, örgüte yardım ve yataklık yapmak suçlamasıyla yargılanan Ralf Wohlleben ve Andre Emminger’e 12’şer yıl, Holger G’ye 5 yıl ve Carsten S’ye 3 hapis cezası verilmesini talep etmişti. Daha sonra Wohleben ve Emminger’in avukatlarının verdiği reddi hakim talepleriyle meşgul edilen mahkeme planlandığı gibi müdahil avukatlar sunumlarına başlayamamış, sanık avukatlarının böylelikle davanın sürüncemede bırakılmasını veya düşürülmesini hedeflediği iddia edilmişti.
“Görünmeyen Altıncı Bir Sanık Var: Devlet”
Mahkemenin reddi hakim taleplerini kabul etmediği davada müdahil avukatlar, sunumlarına ancak kasım ayı ortasında başlayabilmişti. 90’dan fazla mağduru temsil eden yaklaşık 60 müdahil avukat, özellikle başsavcılığı ve güvenlik güçlerini eleştirmişti. Müdahil avukatlardan Mehmet Daimagüler, davada ve cinayetlerin soruşturmasında Federal Savcılığın, polisin ve Anayasayı Koruma Teşkilatının büyük hatalar yaptığını dile getirdiği sunumunda, “NSU davasında görünmeyen altıncı bir sanık var: Devlet.” ifadesi dikkati çekmişti.
NSU’nun Geçmişi
Almanya‘da, 2000-2007’de 8’i Türk 10 kişiyi öldürmek, 2 bombalı saldırı düzenlemek ve 15 bankayı soymakla suçlanan NSU terör örgütü üyelerinin varlığı ve cinayetlerdeki rolü, 4 Kasım 2011’de tesadüf sonucu ortaya çıkmıştı. Cinayetler uzun süre karanlıkta kalmış, Alman medyası, 2000’li yıllarda cinayetlerin arkasında mafyanın ya da ailelerin olduğunu öne süren ve “döner cinayetleri” olarak adlandırılan haberler yapmıştı.
Neonazi terör örgütünün uzun yıllar boyunca Alman güvenlik birimleri tarafından tespit edilememiş olması, NSU üyelerinin geçmişte bazı istihbarat muhbirleriyle ilişki kurduklarının ortaya çıkması, Almanya’da büyük tartışmalara yol açmıştı. Almanya iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatında aşırı sağcı gruplara ve kullanılan muhbirlere ilişkin bazı belgelerin 4 Kasım 2011’den birkaç gün sonra imha edilmesi de büyük kuşku yaratmıştı. NSU üyelerinden Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos, 4 Kasım 2011’de bir banka soygununun ardından saklandıkları karavanda ölü bulunmuş, intihar ettikleri öne sürülmüştü. Zschaepe ise NSU üyelerinin son kullandıkları hücre evini ateşe verdikten birkaç gün sonra polise teslim olmuştu.(AA)