Yorum: İtalya İslam’a Bir Güvenlik Sorunu Olarak Yaklaşıyor
İtalyan devletinin sergilediği güvenlik ve terörle mücadele odaklı yaklaşım, İslam konusunda Müslümanları da süreçlere dahil eden politikalar benimsemesine engel oluyor.
2017 itibariyle İtalya‘da nüfusun yüzde 3,1’ine tekabül eden yaklaşık 1,4 milyonluk nüfuslarıyla Müslümanlar ülkedeki en büyük ikinci dini topluluk. On yıllar boyunca İslam ve Müslümanlar İtalya siyasetine yön verenler için öncelikli bir mesele olmamışken, 11 Eylül’den sonra oluşan hava, siyasetçilerin Müslümanların gündelik hayatına ve ibadetlerine giderek daha fazla müdahil olmasına yol açtı. 2005-2017 yılları arasında İtalyan siyasetçiler, ülkedeki Müslümanları kendilerince bir “düzene sokmak” ve kontrol altına almak için bir dizi kurallar getirdiler. Büyük ölçüde güvenlik meselesi ve terörle mücadele mihverine oturan bu politikalar, Müslümanları normal vatandaşlar ve kamuyu ilgilendiren siyaset yapımı süreçlerinde potansiyel birer ortak olarak görmek yerine, onlara dahili düşman muamelesini reva görme eğiliminde. Bu durum son aylarda mülteci kriziyle ve 2018 baharında aşırı sağcı/popülist Salvini-Di Maio koalisyon hükumetinin kurulmasıyla daha da kötüleşti.
İtalyan anayasasının 8. maddesi, Katolik olmayan her bir dini topluluğun, karşılıklı ilişkilerin ve birbirlerine verdikleri desteğin düzenlenebilmesi için İtalyan devletiyle bir anlaşma imzalamasına müsaade ediyor. Mevcut durum itibariyle, 1929’dan beri bu özel statüden yararlanmış olan sadece Katolik Kilisesi. Diğer dini grupların durumunda ise devletle herhangi bir sözleşme ya da anlaşma yapmaya yönelik her türlü talebi uzun siyasi ve idari süreçler takip eder; bu süreçlerin sonunda ortaya çıkan netice de son kertede muhakkak hükumet ve meclisten onay almalıdır. Bu tür anlaşmalardan istifade eden dini gruplar Katolik Kilisesi, Metodist ve Waldens Kiliseleri, Yedinci Gün Adventistleri, Tanrı Meclisleri, Yahudiler, Vaftizciler, Lüteryenler, Mormonlar, İstanbul Patrikliğine bağlı Ortodoks Kilisesi, Soka Gakkai Budistleri ve Hindular. Müslüman topluluklara gelecek olursak, hiçbiri İtalyan devleti tarafından resmen tanınmıyor.
Bazıları, İtalyan devletinin bu boşluğu 2005 yılında, hükumetin Müslüman topluluklardan seçtiği 16 üyenin oluşturduğu bir tavsiye kurulu olan “Consulta”yı kurarak doldurmaya çalıştığını ileri sürüyor. Fakat (Forza Italia’dan) İçişleri Bakanı Giuseppe Pisanu tarafından başlatılan bu proje, hiçbir istikrarlı eylem ortaya koyamadı. Aslında bu ilk deneme, bir bakıma, onları karar sürecine dahil etmeden, tepeden inme bir şekilde Müslüman toplulukları şekillendirme teşebbüsünde bulunan bir kamu politikasına örnek teşkil ediyor. Dahası, İtalyan devletinin sergilediği güvenlik ve terörle mücadele odaklı yaklaşım, İslam konusunda Müslümanları da süreçlere dahil eden politikalar benimsemesine engel oluyor. Yani İtalyan Müslümanları suçlamamakla kalmayan, aynı zamanda onlarla karşılıklı yarar sağlama istikametinde el ele çalışmayı hedefleyen politikaların yokluğundan bahsediyoruz burada.
Bu ön yargılı yaklaşım, resmi düzeyde ortaya konulmasının üzerinden 10 seneden fazla bir süre geçtikten sonra, devlet destekli iki projeyle doğrulanmış oldu. 2017 yılının Ocak ayında İçişleri Bakanı (Yeni Merkez Sağ Partisi’nden) Angelino Alfano, “Müslümanların ülkeye entegrasyonunu iyileştirmek” misyonuna sahip diğer bir danışma organı olan yeni bir “İtalyan İslam’ıyla İlişkiler Konseyi”nin kurulduğunu duyurdu. Bu konseyin söylemi ve metodolojisi de güvenlik odaklı ve tepeden dayatmacı bir yaklaşıma sahip. Angelino Alfano İtalyan İslam’ıyla İlişkiler Konseyi’nin Müslüman üyelerinin, “kendisini ülkenin Hristiyan ve insani gelenekleriyle aynı hizaya getirecek bir İtalyan İslam’ı” olarak tanımladığı şeyin oluşturulması istikametinde çalışacağını iddia etti. Ayrıca konseyin, Müslüman göçmenlerin İtalyan toplumuna daha fazla entegre olmasını sağlamak, aşırıcılığa engel olmak, imamları eğitmek ve yeni camilerin kurulmasına onay vermek gibi hedefleri olduğunu da söyledi. İslam kültürü alanındaki akademisyen ve uzmanlardan oluşan Konsey, entegrasyon meseleleri hakkında aylık olarak öneriler ve tavsiyeler sunmak durumunda.
Şubat 2017’de, yani Alfano’nun bunları duyurmasından bir ay sonra, İtalyan İslam’ı için Ulusal Pakt (tam resmi adıyla “İtalyan İslam’ı için Ulusal Pakt, açık ve entegre bir toplumun ifadesi, İtalyan hukuk sisteminin değer ve prensiplerine bağlı kalmak”), Demokrat Partili İçişleri Bakanı ve aynı zamanda İslam’la İlişkiler Konseyi’nin koordinatörü olan Marco Minniti ile İtalya’daki dokuz Müslüman teşkilat arasında imzalandı. Bu teşkilatların arasında -Müslüman Kardeşler’le bağlantılı ve ülkedeki en büyük Müslüman örgütolan- İtalyan Müslüman Toplulukları Birliği (UCOII), Roma Ulu Camii Teşkilatı (Avrupa’nın en büyük camisi), Şii Ehl-i Beyt teşkilatı, (Senegal kökenli) Müridiyye tarikatı ve Arnavut Müslümanlar Teşkilatı var. İtalyan hükumeti, bu teşkilatların ülkedeki Müslümanların yüzde 70’ini temsil ettiğini iddia ediyor. Fakat bu “pakt” anayasal anlamda bir anlaşma değil: Kamu fonlarının sağlanması, dini nikahların hukuken tanınması ve Müslümanlara dini bayramlarında tatil verilmesi gibi avantajlar sağlamıyor. Bunun yerine devlet, İtalyan İslamı’nın temsilcilerinden, devletin imamları yetiştirmesine, İslam merkezlerinin şeffaf bir şekilde yönetilmesine ve hutbelerin İtalyanca verilmesine razı olmanın bulunduğu da aralarında bulunduğu bir dizi taahhüt talep ediyor. Böyle taahhütlerin ülkedeki diğer hiçbir dini gruptan şimdiye kadar talep edilmediğini de fark etmek gerekiyor. Bu belge şu şartı da ekliyor: Bu taahhütlere gösterilen saygı, devletle Müslüman topluluklar arasında yapılacak resmi bir anlaşmanın kapılarını aralayabilecektir.
Müslümanların ibadet ve yaşam tarzını şekillendirme çabası, başta özellikle üniversiteler ve belediyeler olmak üzere, adem-i merkeziyetçi kurumların bir gerçeği. Ekim 2017’de bu anlaşmayı takiben Bari Üniversitesi (Apulia Bölgesi), resmi tanımı “dinler ve kültürler arası entegrasyon politikalarına destek verme maksadıyla radikalleşme ve terörizmi engelleme” olan bir yıllık bir yüksek lisans programı açtığını duyurdu. Bu programın diğer bir amacı polis gücü, silahlı kuvvetler ve yargı mensuplarına, ayrıca araştırmacılara, ulusal güvenlik uzmanlarına, avukatlara, gazetecilere ve hukuk, ekonomi ve beşeri bilimler mezunlarına eğitim vermek. Program İslam özelinde hukuki, siyasi ve stratejik konuları ele alıyor. Terör hadisesinin sosyolojik boyutlarını ve medya profillerini incelerken aynı zamanda anket yapma ve risk önleme teknikleri de öğretiyor.
İtalyan belediyeler de Müslümanların gündelik hayatını çeşitli açılardan şekillendirebilmek için çabalar sarf etmekte. 2016 yılında Veneto ve Liguirya bölge konseyleri cami yapımını zorlaştıran ve İtalyancanın kullanılmasını mecburi hale getiren yasalar geçirdiler. Bu yasaların neticesi olarak, yeni Müslüman ibadethanelerinin inşa edilmesi yerel düzeyde yapılacak halkoylamalarına tabi kılındı. Aynı yıl Floransa Belediyesi Floransa’nın Müslüman topluluğuyla, imamların Cuma hutbelerini İtalyanca vermesi, camilerin bütün kamuya açık tutulması ve yerli nüfusun dini ve kültürel olaylarla ilgili bilgilendirilmesi için bir tür anlaşma bile imzaladı.
Sonuç olarak, hem koalisyon hükumetine mensup olup İtalyan siyasetine yön verenler hem de yerel düzeylerdeki idareciler, Müslümanların gündelik hayatlarını ve ibadetlerini şekillendirme eğiliminde. Bu işi yaparken takip ettikleri yaklaşım ise tamamen “güvenlik endişesi” ve “terörle mücadele gayretlerine” dayalı. Ayrıca devletle Müslüman topluluklar arasında resmi bir anlaşma yapılmasını da süresiz olarak erteleyip duruyorlar. Devletin ortaya koyduğu çabalar, İtalyan Müslüman vatandaşların ihtiyaçlarını dikkate almıyor, bunun yerine onlara öncelikler, söylemler ve yöntemler dayatıyor. Mevcut İçişleri Bakanı, aynı zamanda Kuzey Ligi’nin lideri olan Matteo Salvini “İtalyan kültürü ve toplumu (göçmen istilası yüzünden) İslam tarafından yok edilme tehlikesiyle yüz yüzedir” iddiasını dillendirip durmakta. Koalisyonun diğer partisi olan Beş Yıldız Hareketi ise yeni koalisyon ortağının İslamofobik söylemlerine ters düşecek bir şey yapmamakla kalmıyor, aynı zamanda onun popülist gündemini de destekliyor.
[Çalışmalarında siyaset teorisi, Fransa’nın uluslararası ilişkiler ve göç politikaları konularına odaklanan Léonard Faytre SETA Avrupa Çalışmaları Bölümü’nde araştırmacıdır]
*Perspektif’te yayınlanan yorum yazıları, dergi redaksiyonunun görüşlerini değil, yazarlarının pozisyonlarını yansıtmaktadır.