İslami Beslenme Etiği
İnsanlık teknolojik gelişmeler sayesinde üretim alanında çok hızlı bir büyüme ve gelişmeye tanıklık ediyor. Bu baş döndürücü büyüme ve gelişmeyle birlikte, özellikle hayvansal gıdaların üretiminde birçok etik sorunun varlığı yüksek sesle dillendiriliyor. Peki, İslam bu hususta ne diyor?
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana Batı dünyasında tarım alanında ciddi bir değişim görüldü. Teknik ve bilimsel gelişmeler düşük maliyet ve iş gücü ile verimde önemli artışlar elde edilmesini artık mümkün kılıyor. Modern tarım yöntemleri Batı ülkelerinde geliştirilmiş olsa da giderek tüm dünyada yaygınlaşıyor. Müslüman ülkeler ve helal gıda sektörü de bu değişimden etkileniyor. Ancak bu verimli ve maliyetleri en aza indirgeyen üretim biçimi ağır sonuçları da beraberinde getiriyor: Toprak sıkışması, kaynakların azalması, aşırı gübreleme sebebiyle tarımsal biyolojik çeşitliliğin kaybolması, pestisit kullanımı, aşırı hassas ve hastalığa meyilli besi hayvanları, gıda maddelerinde hormon, antibiyotik ve pestisit kalıntıları, kötü ücret ve çalışma koşulları, toprak gaspı, çiftçilikle uğraşanların azalması, aşırı miktarlarda balık avlanması, tüketici haklarının ihlali bu sonuçlardan bazılarıdır.
Üretim yöntemi ne kadar endüstriyel ise ve ürünler ne kadar fazla işlenirse, mamuller de ahlaki açıdan o kadar etkilenir. Bu sebeple beslenme etiği, tarım ve gıda endüstrisinin sonuçları, tüketim tarzları ve toplumsal siyasi değerler alanında çalışmaktadır. Bu çalışma dalı gıda üretiminin, işlenmesinin ve tüketiminin ekolojik, sosyal ve ekonomik etkilerine ışık tutmaktadır.
Bu makalede beslenme etiği, seküler bir bilim olarak İslami beslenme prensipleri ve gıda üretimi ile bağlantılı olarak ele alınacaktır. Zira İslam’da din/maneviyat ve bilim/doğa arasında ikili bir ayrım yoktur, bütünsel ve geniş kapsamlı bir hukuk sistemi olan şeriat vardır. Şeriatın amacı (makâsıdu’ş-şerîa) İslam dinini, insanların yaşamlarını ve tüm evrenin refahını güvence altına almak ve korumaktır. Kur’an ve sünnette bizlere gıdaların üretimi, işlenmesi ve tüketimine ilişkin birçok yasal ve etik kural ve yükümlülük aktarılmaktadır.
Seküler beslenme etiğinde, yaşam tarzına ilişkin etik davranışlara ve özellikle gıda alanına yönelik olarak dört ana prensip öne çıkmaktadır: tedbir, sorumluluk, adalet ve çeşitlilik.
“İnsanın Başlıca Görevi Çevresine Zarar Vermekten Kaçınmaktır”
Çevre ve sağlık politikasında da önemli bir ilke olarak yer alan tedbir prensibi uyarınca tüm zarar ve hasarlar ortaya çıkmadan önlenmelidir. Örneğin çevre kirliliği gibi zararlara yol açabilecek uygulamalar tedbir prensibi uyarınca yasaktır. Bu, benzer bir şekilde İslam etiğinde de yer almaktadır. Burada kötülüğün önlenmesinden (dar’ al-fasād) söz edilir. İnsanın başlıca görevi çevresine zarar vermekten kaçınmaktır. Arapça bir kelime olan fasād (fesat) kelimesi, bireylere, topluluklara veya toplumlara doğrudan veya dolaylı olarak fiziksel veya manevi zarar veren tüm eylemleri ifade etmektedir (Bakara suresi, 2:204-205).
Sorumluluk prensibi, sadece kişinin eylemlerinin kendisi veya yakın çevresi üzerindeki sonuçları ile sınırlı değildir, kullanıcıların sorumlu olduğu çok daha geniş sosyal ve/veya ekolojik kaynakları da kapsar. İslami görüşe göre Allah insana diğer insanların, canlıların ve dünyanın idaresini vermiş, başka bir ifade ile onu halifesi tayin etmiştir. Her bir Müslüman kendisine verilen görevi ilahî kurallara uygun bir şekilde yerine getirmekle yükümlüdür. İnsan bu sorumluluğunu yerine getirmezse davranışlarından hesaba çekilecektir. İlahî kuralların dikkate alınmaması daima insanın ve çevresinin zarar görmesine yol açar, çünkü Allah’ın buyrukları daima yarattıklarının iyiliğine yöneliktir.
Adalet, aktörlerin tüm menfaatlerinin, mallarının ve imkânlarının gerektiği şekilde dikkate alındığı en uygun sosyal etkileşim hâlidir. İslami açıdan bakıldığında hayvanlar ve doğa insana hizmet etmeleri için yaratılmıştır. Ancak bu insana hayvanları ve doğayı sömürme ve kirletme hakkını vermez. Dünyayı Allah yaratmıştır ve sahibi Allah’tır.
Beslenme etiğinde yer alan önemli diğer bir husus da gıda maddelerinin üretimi ve dağıtımıdır. Bu husus, ihtiyaçların adil bir şekilde karşılanmasını ve tüm insanların yeterli ve iyi gıdaya erişebilme imkânlarını ele alır. İslami etiğin önemli bir parçası da yoksullukla ve dünyadaki açlıkla mücadele edilmesidir. Bu mücadele zekât ve vakıf konsepti aracılığıyla yürütülür. Müslümanları yoksulları doyurmaya davet ve teşvik eden çok sayıda ayet ve hadis vardır. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”
Su ve verimli topraklar gibi doğal kaynaklar hızlı bir şekilde azalmakta ve sorumsuz bir şekilde sömürülmektedir. Bu durum günümüz insanları ve gelecek nesiller için üzücü sonuçlar doğuracaktır. Tüm yaşam formlarının korunması için biyoçeşitlilik belirleyicidir. Her gün 100’den fazla türün nesli yok olmakta, bunlardan bazıları insanlar tarafından bilinmemektedir bile. Hâlbuki şu anda yaşayan insanlara zarar verilmemesi gerektiği konusunda etik (ve birçok yerde hukuki) bir fikir birliği mevcuttur; çevre kalitesinin kaybedilmesi sebebi ile gelecek nesillere zarar verilmesi de ahlaki açıdan kabul edilemez bir tutumdur.
“Bu Dünyadaki Hiçbir Şey İnsandan, İnsan da Çevresinden Ayrılamaz”
Allah, insanı, yaşadığı dünyayı ve tüm evreni kusursuz, ölçülü ve mükemmel bir denge içinde yaratmıştır. Bu açıdan evren sağlamdır, kusursuz ve hatasızdır (Rahmân suresi, 55:1-10). Kur’an insanı bu dengeyi bozmaması ve buna zarar vermemesi için uyarmaktadır. Bu ekosistemi korumak ve dengeyi bozmamak veya herhangi bir zarara yol açmamak için tüm insanlar iş birliği yapmalıdır. Allah dünyayı tüm canlılar (insanlar, hayvanlar, böcekler, organizmalar vs.) yaratmıştır. Bu canlıların hiçbiri bu dünyanın bir bölümünü işgal edemez veya kaynaklarını sömüremez. İslam’da çevre metaforik olarak insanlığın anası (el-ümm el-insānīya) olarak adlandırılır. Allah insanı toprak, su ve tozdan yaratmıştır. Anneye iyilik etmek ve nazik davranmak bir görevdir. İtaat etmemek yasaktır. Bu dünyadaki hiçbir şey insandan, insan da çevresinden ayrılamaz, zira insan dünyanın bileşenlerinde yaratılmıştır. Kaynakları korumak ve gelecek nesiller için güvence altına almak için insan mevcut tüketim ve üretim davranışlarında sürdürülebilir yöntemlere yönelmelidir.
Küreselleşmiş endüstriyel tarım ve gıda sektörü tüketicileri hem kurban hem de fail konumuna getirmektedir. Gıdalar iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış değer yargıları içeren, ahlaki açıdan anlam taşıyan ürünlerdir. Günümüzde insanların birçoğu modern gıda üretiminin hangi koşullarda gerçekleştiğinin bilincindedir. Özellikle hayvansal kaynaklı ürünler konusunda çoğu insan duyarlı davranmaktadır. Yapılan araştırmalar, tüketicilerin büyük bir kısmının hayvanların uygun bir şekilde tutulmasını, iyi koşullarda yaşamasını ve yaşamlarının korku duymadan sonlandırılmasını istediğini göstermiştir. Ancak burada ahlaki beklentiler ve gerçek uygulamalar arasında büyük bir uçurum söz konusudur. Ekolojik ve sürdürülebilir motifler genellikle ancak diğer eylem motiflerinin de katılımıyla gerçekleştirilebilir. Bu anlamda örneğin sağlık bu tür bir eylem motifi olarak ele alınabilir. İslami emirler de bu tür bir destek teşkil edebilir. İyi niyetler ve iyi eylemler ödüllendirilirken doğanın dengesinin bozulmasına yol açan kasıt ve eylemler cezalandırılır.