'Danimarka'

Refah Ülkesi Danimarka’da “Mülteci Nefreti” Yeni Hükümetle de Değişmedi

Danimarka gibi ekonomik gelişmişliği kadar temel hak ve özgürlüklere verdiği değerle de tanınan Avrupa ülkelerinin mülteciler konusunda sınıfta kaldığı görülüyor.

@Shutterstock değişiklikler: Perspektif

Avrupa ülkeleri arasında Kuzey Avrupa ülkeleri gelişmişlik algısı bakımından her zaman farklı bir yere sahip olmuşlardır. Bu gelişmişliğin ölçütü olarak ekonomik göstergelere bakıldığında, Avrupa Birliği (AB) üyesi olmayan Norveç’in kişi başına düşen yurt içi hasılasının 90 bin doları aştığı, AB üyesi olan İsveç’in 57 bin doları bulduğu, Danimarka’nın 63 bin dolara yaklaştığı, Finlandiya’nın ise 49 bin dolar ile 37 bin dolar olan AB ortalamasının hayli üzerinde bir ekonomiye sahip olduğu görülür. Tüm bu ülkelerin temel hak ve özgürlükler açısından da olumlu birer imaja sahip oldukları açık. Fakat bu son derece pozitif imaja sahip Avrupa ülkelerinde bile, söz konusu göçmenler olduğunda farklı yaklaşımlar sergileniyor. Bu ülkeler arasında mültecilere karşı en soğuk tutum sergileyen ise Danimarka. Yakın zamanda hükümet değişikliğine giden Danimarka, önceki hükümet süresince mültecileri kaçıracak yöntemler icat etmeyi başarı sayarken, yeni hükümetin de eskisinden farkı olmayacağı kısa sürede ortaya çıkmış durumda.

Danimarka’daki Sığınmacılar

Danimarka 1 Ocak 1973 tarihinden bu yana AB üyesi ve 25 Mart 2001 tarihinden bu yana Schengen bölgesinin bir parçası. 2015 yılında 21 bin sığınma müracaatı alan Danimarka için bu beklenmedik bir sayıydı, fakat takip eden yıllarda göçmenlik başvuruları kademeli olarak düşmeye başladı. 2018 yılında sadece 3 bin 500 sığınma başvurusu alan ülkeye 2019 yılının ilk yedi ayında ise yalnızca bin 400 kişi sığınma talebiyle başvurdu. Düşen sayılarda, öncelikle Türkiye ile AB arasında yapılan anlaşmanın ve Ege denizinde ve AB sınırlarında artan kontrollerin etkili olduğu görülüyor. 2014 ve 2015 yıllarında sırasıyla 7 bin 210 ve 8 bin 608 Suriyeli sığınmacının başvurduğu ülkeye, 2018 yılında sadece 598 Suriyeli sığınma talebinde bulunmuş. Eritre’den başvuran göçmen sayısı ise 656.

Orta Doğu’dan yapılan başvurular düşerken Afrika’dan yapılan başvuruların artması, Türkiye’nin üstüne düşen görevi en iyi şekilde yerine getirmesi ve anlaşmalara sadık kalmasıyla açıklanabilir. Zira bu tarihlerden sonra sadece Danimarka’ya değil tüm Avrupa ülkelerine ulaşan Suriyeli göçmen sayılarında düşüş görülüyor. Bunun yanı sıra Danimarka üzerinden çeşitli yollarla İsveç’e geçmek isteyen göçmen sayılarında da düşüş yaşandı. İsveç de Schengen bölgesinde olmasına rağmen sınır kontrollerine başladı ve İsveç’in kontrolleri sıkılaştırması yüzünden Danimarka’nın bir transit ülke olmaktan gelen değeri azaldı. Nüfusuna oranla bakıldığında, yalnızca 2015 yılında nüfusunun yüzde 1,6’sına tekabül eden sayıda göçmene kapılarını açan Danimarka, daha sonra ise nüfusunun ancak binde 5’i kadar göçmeni kabul etti. Bir diğer bakış açısıyla, Avrupa’da yurt arayanların yalnızca binde 5 kadarı bu arayışlarını Danimarka üzerinden gerçekleştirmekteler.

Danimarka’da son yıllarda mültecilik hakkı kazananların önemli bir kısmı ise aile birleşmesi sebebiyle bu hakkı zaten alacak olanlardan oluşuyor. Peki ama, hem ekonomik hem de siyasi açıdan olumlu bir imaja sahip bir Kuzey Avrupa ülkesi olarak Danimarka, nasıl olur da göçmenler için bir cazibe merkezi olmaz?

Danimarka’nın Göçmen Karşıtı Tavrı

Esasında tüm dünyada olumlu bir imaja sahip olan Danimarka, söz konusu göçmenler olduğunda böyle bir imaja sahip olmaya pek de istekli görünmüyor. Lübnan gibi mültecilerin en fazla ikamet ettiği ülkelerde verdiği gazete ilanlarıyla, Danimarka mültecilerin ülkelerinde istenmediğini göstermekten kaçınmamıştır. Sosyal yardımlarıyla meşhur bu Kuzey Avrupa refah devleti verdiği ilanlarda, mültecilere yönelik sosyal yardımlarını yüzde 50 oranında kıstığını, aile birleşmesinin uzun süre alacağını (1 yerine 3 yıl), yabancıların ancak uzun yıllar sonunda oturma izni alabileceklerini belirtmekten çekinmemiştir. Göçmenler söz konusu olduğunda “reklamın kötüsü” olabileceğini gösteren Danimarka, 2016 yılı itibarıyla BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne kota sistemiyle alması gereken yıllık 500 kadar mülteciyi de alamayacağını iletmiş, bu karardan ise ancak bu sene değişen hükümet ve Göç ve Uyum Bakanı sonrasında geri döneceğini açıklamıştır.

Gelecek sene tekrar bazı sorumlulukları alacağını gösteren Danimarka’nın yeni Göç ve Uyum Bakanı Mattias Tesfaye, Etiyopyalı bir mülteci babanın ve Danimarkalı bir annenin evladı olarak, bulunduğu görev için biçilmiş kaftan olarak görülebilir. Danimarka’nın göçmen karşıtı yasalarıyla tanınan, hatta göçmenlere karşılı çıkarılan sert yasayı bir pastayla kutlayan, Müslümanlar aleyhindeki karikatürleri paylaşmaktan çekinmeyen, Danimarka’nın geri çevrilen mülteciler için “Alcatraz planını” açıklayan eski Göç ve Uyum Bakanı Inger Stöjberg’e kıyasla yeni bakanın çok daha anlayışlı olması beklenebilir. Özellikle önceki hükümetin, suça karışmış ve cezalarını çekmiş olmalarına karşın başvuruları kabul edilmeyen, sınır dışı da edilemeyen göçmenler için bulmuş olduğu, kimsenin yaşamadığı Lindholm adasına yerleştirilmeleri planının rafa kaldırılacağının açıklanmasıyla bu beklentiler daha da artabilir.

Fakat Tesfaye’nin de içinde bulunduğu sosyal demokratların, ülkede “ikametlerini kolaylaştırmak için” mültecilerin belirli bir değerin üzerindeki kıymetli eşyalarına el konulmasından, çocuklarının zorunlu bakımına kadar uzanan bir yelpazedeki zorlayıcı kanunlara onay verdikleri de unutulmamalı. Zamanında en önemli genç politikacılar arasında gösterildiğinde, Tesfaye sosyal hakların dağıtımı konusunda halkın desteğini kazandıklarını, bu kazanımın da ülkedeki sosyal birliğe bağlı olduğunu dile getirmiş, göçün ise sosyal birlik için iyi olmadığını savunmuştu. Tesfaye’nin bakanlığa geldikten sonraki ilk eylemleri Danimarka’da göçmenler konusunda hızlı bir değişimin olmayacağını gösteriyor.

Eylül sonunda Malta’da toplanan Fransa, Almanya, Malta, İtalya ve Finlandiya Akdeniz’de kurtarılan göçmenlerin AB ülkelerinde yeniden dağıtımı için uzlaşmaya varırlarken Tesfaye, ülkesinin Malta antlaşmasında varılan yeniden dağıtımın bir parçası olmayı istemediğini açıkladı. Tesfaye’ye göre bu tür bir yeniden dağıtım önlem değil, ancak özendirici bir uygulama olabilir. Sorunun çözümü için kısa vadeli değil, uzun vadeli planlar yapılması gerektiğini vurgulayan Tesfaye, yeniden dağıtımın kendilerini endişelendirdiğini itiraf etti. Tesfaye ayrıca Lindholm adası planını da aslında insani değil, ekonomik sebeplerle uygun bulmadıklarını açıkladı. Yeni hükümet daha önceki hükümetin belirlediği sert politikalara devam edeceğini türlü fırsatlarla vurgulamaktan kaçınmıyor. Yeni hükümetin de mültecilerin entegrasyonundan ziyade, geri gönderilmesi olanaklı olanların ülkelerine dönmesi üzerine bir bakış açısı izleyeceği yetkili ağızlardan dile getiriliyor.

Mülteci Korkusu ve Sınır Kontrolleri

Danimarka’nın göçmen korkusu yakın dönemde komşularına da yansımaya başladı. Danimarka’da Ağustos ayında meydana gelen patlamadan sorumlu tutulan iki İsveçli ile Haziran ayında iki kişinin ölümünde rol oynadıkları şüphesiyle göz altına alınan diğer beş İsveçlinin ardından Danimarka, Schengen’e rağmen İsveç’le sınır kontrollerini arttıracağını açıkladı. Her ne kadar bu önlemler geçici olarak alınacak olsalar da, benzer kontrollerin İsveç tarafından 2015 yılından beri uzatılarak, göçmenlerin ülkeye geçişini kontrol etmede kullanıldıkları biliniyor. Kasım ayında bu kontrol noktaları daha sıkı görüntülü gözlem, pasaport veya kimlik kontrolleri gibi tedbirleri beraberinde getirecek. Avrupa’nın içeride birbirine güvene, dışarda ise sınırlarını korumaya yönelik sistemi gün geçtikçe bu tür tedbirlerle aşınmaya devam ederken bu tedbirlerin, özgürlüklere verdiği değerle ün yapmış Danimarka gibi Kuzey Avrupa ülkelerinin imajlarına ve bu ülkelere sığınmak isteyen zor durumdaki insanlara neler getireceğini zaman gösterecek.

Sonuç olarak, Danimarka gibi ekonomik gelişmişliği kadar temel hak ve özgürlüklere verdiği değerle de tanınan çağdaş Avrupa ülkelerinin dahi mülteciler konusunda sınıfta kaldığı görülüyor. Mülteci fobisi, bu modern Avrupa ülkesinin dahi aklın sınırlarını zorlayan insanlık dışı tedbirler almasına sebep olurken, en yakın sınır komşularından gelenlere karşı dahi ihtiyatlı davranmasına, Schengen sisteminin doğasına aykırı şekilde sınır kontrollerini geri getirmesine yol açmıştır. Türkiye gibi mülteciler konusunda kucaklayıcı tutum sergileyen bir devlet, Danimarka gibi mültecilere yardım eli uzatmaya çekinen ülkelerle kıyaslandığında çok daha fazla sempati görmeyi hak ediyor.

*Bu metin Anadolu Ajansı’nın Analiz sayfasında yayımlanmıştır.

M. Nail Alkan

Hacı Bayram Veli Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. M. Nail Alkan, Avrupa Birliği alanındaki araştırmalarını Ankara Kriz ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nde (ANKASAM) sürdürmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler