Mahkemede Bir Cami Saldırısı: Hagen Ulu Camii’nin Kundaklanması
Hagen Ulu Camii’ne yönelik kundaklamada mahkeme saldırgana 3.5 yıl hapis cezası verdi. Hagen saldırısı, Almanya’da cami saldırılarının mahkemelerde ele alınış biçimini göstermesi açısından da oldukça önemli.
25 Mayıs 2019 Cumartesi sabahı, saat 10 suları. Kamera, Kur’an dersi almak için 120 çocuğun bir saat sonra giriş yapacağı alanı çekiyor. Kayıtta dar araç girişinden içeriye iki köpeğiyle birlikte giren bir adam görünüyor. Bir dakika sonra da aynı kişinin camiye ait alanı köpekleriyle birlikte terk ettiği görülüyor. Yaklaşık sekiz dakika sonra kamera kayıtlarında dumanlar ve şiddetlenen ateş var. On beşinci dakikada kamerayı tutan plastik kol, ateş yüzünden eridiği için aşağıya düşüyor ve kamera yanan çöp bidonlarına odaklanıyor. Çöp bidonlarının bulunduğu bina 7 ailenin ikamet ettiği bir apartman. Bina Hagen Ulu Camii’ne de ev sahipliği yapıyor.
Hagen’da Elberfelder Caddesi’ndeki Ulu Camii’nde çıkan bu yangının zanlısı, aynı gün kamera kayıtlarını inceleyen cemiyet üyeleri tarafından Hagen Tren İstasyonunda görülüp polise ihbar edildi. Önce kısa bir gözaltı, ardından zanlının serbest bırakılması, sonra yeniden gözaltına alınmasının ardından saldırgan ve Hagen Ulu Camii için 6 ay süren bir mahkeme süreci de başlamış oldu.
FAIR international ayrımcılıkla mücadele derneğinin Almanya’daki cami saldırılarını dökümente etmeye yönelik “brandeilig” projesinin verilerine göre ülkede 2019 yılında en az 122 cami saldırıya uğradı. Bilindiği kadarıyla bu saldırılardan yalnızca Hagen’ın faili yakalandı ve böylece mahkemeye intikal etmiş oldu. Durum böyle olunca Hagen Ulu Camii’ne yönelik kundaklamanın mahkeme sürecinde nasıl ele alındığını incelemek büyük önem taşıyor. Zira Hagen Ulu Camii’ndeki yangına dair süreç, Almanya’da mahkemelerde cami saldırılarının ele alınış biçimiyle ilgili temel sorun ve eksiklikleri de gösteren bir süreç.
Mahkemede Ne Oldu?
Öncelikle zanlının çok kısa sürede yakalanmasının Almanya’daki cami saldırılarıyla ilgili bir dönüm noktası olduğunu söylemekte fayda var. Bunun ardından mahkeme sürecinin görece hızlı bir şekilde başladığını söyleyebiliriz. Saldırı 2019’un mayıs ayında gerçekleşmişken, duruşmalar aralık ayında başladı. 11 Aralık’ta gerçekleşen ilk duruşmadan 17 Şubat tarihindeki karar duruşmasına kadar, toplamda 10 oturum boyunca, saldırganın psikolojik durumuyla ilgili rapor sunan bir bilirkişi, yangın konusunda uzman bilirkişiler, yangının ardından olay mahalline giden itfaiye görevlileri ve saldırganın camiye gelmeden önce uğradığı Lotto bayinin çalışanı şahit olarak katıldılar. Saldırgan daha önce de kundaklamalarda bulunmuş ve ceza almış olduğu için, şartlı tahliyesinin ardından onunla ilgilenen sosyal çalışmacı ve kaldığı yurtlardaki oda arkadaşları da şahit olarak mahkemeye katıldılar. Bunun dışında iki savunma avukatı da mahkeme salonunda hazır bulundu.
Savunmanın kundaklamaya dair senaryosu şu şekildeydi: Saldırgan, köpekleriyle seyahat ederken Hagen’da aktarma yapması gerektiğini, trenini beklerken gezmek istediğini, gezerken tuvalet ihtiyacının olduğunu, Hagen Ulu Camii’nin araç girişine köpekleriyle bu ihtiyacını gidermek için girdiğini, elindeki sigarayı çöp bidonunun yanına koyduğunu, tam ihtiyacını giderecekken köpeklerin kendisini çektiğini ve dışarı çıktığını, sigarayı da çöp bidonunda unuttuğunu, yangının da böyle çıktığını iddia etti. Savunma ortada kasti bir durumun olmadığını ve saldırı niyetinin bulunmadığını belirterek beraat istese de savcılık saldırganın doğrudan insan öldürmeye yönelik bir girişiminin olmamasıyla birlikte saldırgan hakkında “kasti olarak kundaklama” suçundan 3.5 yıl hapis cezası istedi.
Mahkeme süreci boyunca hakimin mahkeme salonuna gelen bütün şahitlere zanlının muhtemel aşırı sağcı düşünceleri hakkında sorular sorması ve bütün şahitlerin saldırganın aşırı sağla bir alakasının olmadığını belirtmesi saldırıda aşırı sağ motifinin mahkeme tarafından göz ardı edilmediğini gösterdi. Nitekim kararda da “kundaklamanın İslam düşmanı bir motivasyonla yapılmadığı”, saldırganın önceki kundaklamalarına da bakılarak burada ideolojik bir motivasyon bulunmadığı ifade edildi. Bununla birlikte cami saldırılarında saldırganın “suç motivasyonu”nun objektif kriterlere göre belirlenmesinin çok zor olduğunu da eklemek gerek. Saldırgan çok açık bir şekilde kendisi itiraf etmediği (veya saldırıda gamalı haç çizerek, dine hakaret gibi sloganlar kullanarak açık etmediği) ya da çevresindeki insanlar failin aşırı sağcı düşüncelerini özellikle belirtmediği müddetçe, bir saldırının “İslam düşmanlığı” saikiyle işlenip işlenmediğinin belirlenmesi neredeyse imkânsız. Bu durum, camilere İslam düşmanı bir saikle ve Almanya’daki Müslüman cemaatin güvenliğini tehdit etmek amacıyla yapılan saldırılarda saldırganın “İslam düşmanı” motivasyonunu türlü bahanelerle örtebileceği gibi kaygan bir zemin de oluşturuyor. Burada saldırganın –çok zor tespit edilebilecek- kendi motivasyonunun yanında, saldırıya uğrayan objelerin ve saldırıyla ortaya çıkan mesajın da dikkate alınması bir zorunluluk.
“Cami” Değil, “İslami Cemiyetin Yer Aldığı Apartman”
Bir diğer mesele ise savcılığın ve hâkimin Hagen Ulu Camisi’ne yönelik kundaklama vakasını bir “cami saldırısı” olarak nitelememesiydi. Mahkeme boyunca saldırının bir “cami”ye değil, “içinde İslami bir cemiyetin de bulunduğu bir apartman”a yönelik olduğu ifade edildi. Burada bir “İslami cemiyet”ten bahsederek en azından olumlu bir dil kullanılsa da, “cami”nin varlığından söz edilmemesi, meselenin “cami saldırısı” olarak ele alınmadığını da gösteriyor. En geç gerekçeli kararla ortaya çıkabilecek bu “tanımlama” sorunu, camilere yönelik saldırılarda en temel açıklardan birini teşkil ediyor. “Cami” denildiğinde Süleymaniye gibi minareli, heybetli yapıların akla gelmesi, buna karşın Almanya’da birçoğu sıradan apartmanlarda faaliyet gösteren camilerin, salt “bina” olarak değerlendirilmesi, aynı zamanda bu saldırıların aydınlatılması önünde de büyük bir engel.
Bu iki husus, yani “suç motivasyonu” olarak İslam düşmanlığının zor tespit edilmesi ve “cami”nin görülmemesi, başka saldırganlara da argüman kazandırabilir. Saldırganlar, kendi motivasyonlarını belli etmeyecek bir şekilde, “cami olduğunu bilmiyordum” argümanıyla saldırıların içinden kendilerini kurtarmaya çalışabilirler.
Bütün bunlara rağmen Hagen Yerel Mahkemesi’nin kararı yine de cami saldırılarının cezasız kalmadığını göstermesi açısından olumlu bir mesaj. Yukarıda belirtilen iki çekinceye rağmen karar, Almanya’da camilere yönelik saldırılara göz yumulmadığını ve failin hukuken cezalandırılacağını belirtmesi açısından önemli.