'Dosya: "Hanau Saldırısı"'

Alman Federal Milletvekili Helge Lindh: “Irkçılık Toplumu Mahvediyor”

Almanya kamuoyunda gündemden hiç düşmeyen bir konu da ırkçılık. Siyaset ve toplumun bu soruna hâlâ neden bir çözüm bulamadığını Federal Meclis’te SPD’li milletvekili Helge Lindh ile konuştuk.

1 Şubat 2021 admin
Alman Federal Meclisi Milletvekili Helge Lindh

Alman kamuoyunda İslam karşıtı ırkçılık konusundaki tavrınız ile biliniyorsunuz. Bu konu sizin için neden bu kadar önemli?

Irkçılığı ve İslam karşıtı ırkçılığı göz ardı edemeyiz. Gözümüzü dikkatlice açıp bakarsak ırkçılığın her yerde olduğunu görebiliriz. Bu konuyla bu yüzden yıllardır ilgileniyorum. Bence ırkçılığın dikkatlice gözlemlenmesi ve açık bir şekilde tartışılması gerek. Mevzunun sadece göç ve entegrasyonla ilgili olmadığı gün gibi ortada, zira İslam inancına sahip pek çok Alman da bu ırkçılığa maruz kalıyor. Ki ırkçılığın entegrasyon tartışmalarıyla ilişkilendirilmesi, konuyu doğrudan felce uğratarak onu çözümsüzleştiriyor.

Bu desteğiniz yüzünden düşman edindiniz mi?

Evet, ırkçılık konusunu meclis de dâhil olmak üzere yoğun bir biçimde gündeme taşıdığım ve ırkçılığı deneyimlemiş insanların perspektiflerini görünür kılmaya çalıştığım için düşman kazanmak benim için sıradan bir durum hâline geldi artık maalesef. Sırf bu nedenle en ağır hakaretlere, iftiralara ve yıldırma girişimlerine maruz kalıyor, ölüm tehditleri alıyorum.

“Irkçılıkla İle Mücadeleden Vazgeçmeyeceğim”

Bunun size etkisi ne oluyor?

Bu konuda oldukça dayanıklılık kazandım diyebilirim. Çünkü bütün bunlar tutumumda hiçbir şey değiştirmemem gerektiğini açık bir şekilde gösteriyor; hatta bu tutumumu devam ettirmeme motivasyon ve destek sağlıyor. Ancak anne ve babamın ya da çalışma arkadaşlarımın bunlardan etkilenmediğini söylersem yalan söylemiş olurum. Fakat inanıyorum ki; bu ülkede aklı başında olan büyük çoğunluk olarak susmaz ve sesimizi yükseltirsek, içi nefretle dolu insanların seslerini bastırabiliriz. Benim meselem bu ve hiçbir şekilde bundan vazgeçmek niyetinde değilim.

Solingen ve Mölln’deki saldırılardan sonra “Bir daha asla!” sloganları atıldı. Fakat hemen ardından NSU cinayetleri geldi. Siyaset bu saldırılarla hesaplaştı mı sizce?

Maalesef biz siyasetçiler bu konuyu güvenlik politikası düzleminde yeterince tartışamadık. Güvenlik kurumlarının ve Anayasayı Koruma Dairesinin imkânlarından istifade etmenin yanına bile yaklaşamadık. Ayrıca toplumun tüm kesimleri de bu konu ile yüzleşmedi. Irkçılık ve dışlama ile günlük hayatta mücadele etmezsek, polisin ve hukukun yöntemlerinin hiçbir faydası olmaz. Irkçılığa karşı yekvücut hâlde tavır almalı ve savaşmalıyız. Burada herkesin yapması gerekenler var.

Siyaset bugüne kadar ırkçılığa, aşırı sağcılığa ve İslam düşmanlığına karşı neden bu kadar az şey yaptı? Saldırılar yeterli sebep olarak görülmüyor mu?

“Siyaset” diye yekvücut bir olgunun olduğunu söyleyemeyiz. Biz hepimiz siyasetin bir parçasıyız. Bu yüzden mümkün olduğunca çok kişinin kendisini ifade etmesi önemli. Ama biz milletvekillerinin de sadece belirli amaçlar etrafında/parti programı çerçevesinde çalışamayacağımızı, tam aksine herkese karşı sorumlu olduğumuzu hatırlamamız gerekiyor. Siyaset meclisin de ötesinde bir kavram.

Irkçılık, İslam karşıtı ırkçılık ve antisemitizm bu ülkenin gerçekleri. Toplumumuzun ırkçılıktan azade olduğunu iddia etmek kendimizi kandırmak olur. Açıkça ırkçı düşünceye sahip pek çok insan olduğu gibi gizli ırkçı olan insanlar da var. Irkçı düşünce kalıpları Almanya’da oldukça yaygın; küçük bir Neonazi grubundan bahsetmiyoruz sadece. Irkçılık toplumun merkezine kadar ulaşmış durumda. Dolayısıyla ırkçılığın siyasi alanda yeterince ele alınmamasına ve aşırı sağcılığa karşı pratik bir üst planın uygulamaya konmuş olmamasına şaşmamalı.

“Irkçılık Toplumu Uyandırmaya Yetmedi”

Bu durum Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) Örgütü için de geçerli mi?

NSU ile hesaplaşma çok dar bir çerçevede oldu, hatta neredeyse hiç olmadı. Mecliste ırkçılık ve gündelik ırkçılık karşıtı önergeler yeterli sayıda değildi ve çoğunlukla sadece önerge olarak kaldı. Toplumun tümünü ve siyaseti ilgilendiren bir ırkçılık olayı yaşadığımızda, bu duruma karşı somut bir girişim ortaya çıkaramadık. Son yıllarda yaşanan korkunç olaylar müthiş bir duyarlılık oluşturdu ama maalesef çok geç kaldık. Mölln, Solingen ve NSU’dan sonra pek çok şeyi uzun süre önce anlamak zorundaydık, fakat böyle olmadı. En kötü olaylar bile toplumu uyandırmaya maalesef yetmedi.

Hanau’daki ırkçı saldırının da toplumu uyandırmadığı söylenebilir. Oradaki saldırıyı ve sonrasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hanau saldırısını ilk duyduğumda Christchurch’deki terör saldırısını hatırladım. Yeni Zelanda’daki saldırılardan sonra çoğu insan “Bize burada bir şey olamaz.” fikri ile yaşadı. Fakat Hanau bunun olabileceğini gösterdi. Son yıllardaki ırkçı olaylar derin izler bıraktı. Hanau ise tüm bunların sonucuydu. Maalesef, acı da olsa söylemem gerekir ki Hanau saldırısına şaşırmadım. Bu zaten bekleniyordu. Şok olduğum kadar bunu bekliyor ve bundan korkuyordum.

Hanau’daki saldırıdan sonra Almanya’da bir zihniyet değişikliği yaşandı mı sizce?

Hem evet, hem hayır. Saldırıdan sonra devletin tüm gücüyle böyle bir eyleme ve bu eylemin ortaya çıktığı sosyal ortama karşı tedbir alması gerektiğini söyledim. Saldırganları ve bağlantılarını açığa çıkarmamız gerektiğini belirttim. Fakat bunun için toplumsal önlemler de almak gerekiyor. Hanau’nun bir uyanış çağrısı olduğuna inanıyorum çünkü hiç olmazsa Almanya’da artık Aşırı Sağ ve Irkçılıkla Mücadele İçin Kabine Komisyonu var. Bu Almanya tarihinde bir ilk. Artık pek çok insan, geç de olsa sorunun farkına vardı.

Bir o kadar önemli olan bir diğer konu ise ırkçılığa karşı mücadeleci olmamız gerektiği. Bu nefrete maruz kalan insanlar için platformlar kurmamız gerek. Ancak bu işi ırkçılığın kurbanı olan insanlar üstlenmemeli. Irkçılıkla mücadele, sadece ırkçılığa maruz kalanların öncelikli görevi olmamalı. 

“Saldırılardan Sonra Günlük Rutinimize Geri Dönemeyiz”

Irkçılığı lüzumsuz sıklıkta ve fazla soyut bir biçimde tartıştık ve tartışıyoruz. Durumun ne kadar ciddi, sorunun ne kadar büyük olduğunun; ırkçılığın toplumu mahvettiğinin farkına varmış değiliz. Irkçılığa maruz kalanların seslerinin duyulacağı alanlar ve mekânları bir an önce bulmak zorundayız.

Irkçılık ve İslam düşmanlığı konuları bizleri daha uzun süreler meşgul edecek. Bu yapısal sorun nasıl çözülebilir sizce? 

Irkçılığa ırkçılık, kurbana kurban demeli ve ırkçılığı olduğu gibi tasvir etmeliyiz. Bu yüzden ilk olarak yasaları ve cezaları değiştirmeli ve ardından tehlikeye maruz kalan kurumları mutlaka koruma altına almalıyız. Bunlardan başka sağcı hareketleri daha iyi gözlemleyerek bu hareketlere karşı mümkün olan en iyi tedbirlere başvurmaktan çekinmemeliyiz.

Buna ek olarak insanları konuşmaya teşvik etmemiz gerekiyor. Yılda iki kez dindarlararası diyalog konferansı düzenlemek yeterli değil. Her şeyden önce kurbanlar ve mağdurlar konuşmalı. Gizli önyargılara sahip insanları kurbanlarla bir araya getirmek oldukça zor olsa da bunu yapmalıyız.

Bir saldırı yaşandıktan sonra olmamış gibi davranamaz, günlük rutinimize geri dönemeyiz. Bir şeyleri değiştirmeye hemen şimdi başlamalıyız. Buna ek olarak, internet mecralarında nefret ve kışkırtmaya karşı yaptırımlar getirmeliyiz. İtibarsızlaştırma, değersizleştirme ve nefret şu anda bu mecralarda ipini koparmış bir şekilde yayılıyor.

admin

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ulusaşırı Türk toplulukları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler