'Fransa'da İslam'

Ulusal İmamlar Konseyi Şartnamesi’ne Dair

Fransa’da Ulusal İmamlar Konseyinin İlkeler Şartnamesi, ülkedeki “Müslüman öteki”ne bakışı ortaya koydu. İslami inanışın devlet otoritesine rakip olarak görüldüğü metin, Müslümanlara peşin ve açık bir ihtar söylemi üzerine yazılmış durumda.

Fotoğraf: Apry Aje/shutterstock.com | Değişiklikler: Perspektif

İslam dini ve Müslümanlar, Fransa siyasetinin ve devlet politikasının ana gündem maddesi olmaya devam ediyor. Ayrılıkçılık (Fr. “séparatisme”), laiklik ve cumhuriyet değerleri gibi muğlâk ve içi siyasi iktidar tarafından istenen şekilde doldurulmaya müsait kavramlar etrafında Müslümanlar, devletin gözünde masumlukları kanıtlanana kadar olası suçlu olmayı sürdürüyor. “Fransa İslam’ı” projesi çatısı altında hazırlanan Ulusal İmamlar Konseyi Şartnamesi metni de İslam düşmanlığı ile dolu bu atmosferi anlayabilmek için dikkatle incelenmeli. 

Fransa İslam Konseyi (CFCM) ve onu teşkil eden sekiz İslam federasyonu tarafından 18 Ocak’ta Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a sunulan şartname ülkedeki Müslümanlar tarafından da tepkiyle karşılandı. Esasında Fransa’da hükûmet, Fransa İslam Konseyi’ni yanına alıp, İslam’ın ülkedeki kurumsal temsiliyle varabileceği en geniş mutabakata vardığı izlenimi oluşturmaya çalışsa da, Konsey’in içinden pek çok İslami dernek ve federasyon metni imzalamayı reddetti. Örneğin, Konsey’in Nimes şehri delegelerinden Abdellah Zekri katıldığı bir TV programında, şartnameyi yeni bir söz söylemediği, Müslümanların esas sorunlarından bahsetmediği, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik gibi İslam’ın zaten haiz olduğu ilkeleri sanki İslam bunlara sahip değilmiş tavrıyla kaleme alındığı için sert bir şekilde eleştirdi. Bunun dışında Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Türk Müslüman Dernekleri Koordinasyon Komitesi (CCMTF), Fransa Millî Görüş İslam Konfederasyonu (CIMG) ve Tebliğ Cemaati (Fr. “Foi et Pratique”) de şartnameyi imzalamayacaklarını açıkça beyan etti. 

Tek Sesli Bir Metin

İslam’ın tartışılıp, ona Fransa sınırları dâhilinde biçim verilen bu girişimde Müslümanların özgül ağırlığının olmaması, imamların uyması gereken bir şartname hazırlanırken, ülke genelinde pek çok imamın kendilerinin sürece hiçbir şekilde dâhil edilmediklerini söylemesi de esasında tek taraflı, tek sesli bir metinle karşı karşıya olduğumuzun kanıtı. Bu koşullar altında, sosyal medyada yapılan bir ankette, şartnameye verilen desteğin yüzde 15’i geçememesi de hiç şaşırtıcı gelmiyor.

Şartname resmî olarak ilan edilmeden evvel Fransa İslam Konseyi’nin üyesi olmayan yaklaşık 50 cami ve dernek, metnin olası içeriğinin kamuoyuna sızdırılmasının ardından kendi şartnamelerini hazırlayıp kamuoyuna ilan etti. İçişleri Bakanlığına ve Fransa İslam Konseyi’ne kendi taslak şartnamesini yollayan bu sivil inisiyatif, ne Konsey’den ne de Bakanlıktan herhangi bir yanıt alamadı. Yani şartname, içeriğinden evvel hazırlanış süreciyle de ülkede İslamofobik tavrın yöntem değiştirmediğini gösteriyor. Müslümanlar olmaksızın İslam’ın eleştirildiği, temel hak ve özgürlüklerin yok sayıldığı bu durumda ortaya çıkan şartnamenin de İslam’la ne kadar bağdaşacağını ve Müslümanlar tarafından nasıl itibar göreceğini kestirmek zor değil. 

Hazırlanış sürecinde izlenen tek taraflı ve üstten inmeci tavrı bir kenara bırakıp, şartnamenin kendisine gelecek olursak; 10 temel maddeden oluşan metnin ilk iki maddesi Şartname’nin amacını ve görevlerini belirtiyor. Hiçbir dinî kanı ve bağlılığın vatandaşlık ödevlerinin önüne geçemeyeceğinin anlatıldığı, yani İslami inanışın, devlet otoritesine rakip olarak görüldüğü bu iki madde, uzlaşmadan çok Müslümanlara peşin ve açık bir ihtar söylemi üzerine yazıldığı izlenimini veriyor. Özgürlük, Eşitlik ve Kardeşlik maddelerinde ise, dinden çıkanların hedef gösterilmemesi, tebliğci (Fr. “proselytismé”) ve baskıcı davranışlara meyledilmemesi, kadın-erkek eşitliği, çokkültürlülük ve çeşitliliğin önemi vurgulanıp, bu söylemlerin Kur’an-ı Kerîm’den ayetlerle desteklenerek taahhüt altına alınma gayreti göze çarpıyor. İmamların kahir ekseriyetinin baskıcı, temel hak ve özgürlüklere duyarsız olduğu intibaını kabul edip, Fransa’da İslam adına yaşanan sorunların temelinde Müslümanların davranışları olduğunu varsayan bu üslup esas sorunu gizlemekten öte bir amaca hizmet etmiyor. 

Müslümanlara Mağdur Olmak Yasak

İslam’ın Müdahaleci ve Araçsallaştırılmış Biçimde Siyasi Hedefler Uğruna Kullanılmasının Reddi (6. Madde), Akla ve Özgür İradeye Bağlılık (7. Madde), Laikliğe ve Kamu Hizmetlerine Bağlılık (8. Madde), Müslüman Karşıtı Nefrete, Propagandaya ve Yanlış Bilgiye Karşı Mücadele (9. Madde), Şartnameye Uyma (10. Madde) gibi maddelerle sonlanan metnin en ilgi çekici yanı, son yıllarda giderek artan Müslüman ve İslam karşıtı saldırı ve söylemlere neredeyse değinmeyip, İslamofobi kavramının hiç kullanılmamış olması.

Bunun aksine, “devlet ırkçılığı” gibi kavramlar kullanılarak Fransız devletini itham etmenin yanlış olduğu, bu söylemlerin Müslümanlara karşı nefreti daha da arttıracağı öne sürülerek Müslümanların kendilerine uygulanan ayrımcılıklara karşı çıkarken ihtiyatlı olması salık veriliyor. Yani Müslümanların, muteber vatandaş sayılabilmek için karşılaştıkları ayrımcılıkları ve kamusal otoriteyi eleştirebilmeleri, mağdur oldukları an bunu ifade edebilmeleri alenen kısıtlanıyor. Fransa’da polis şiddetini ifşa etmenin para ve hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin yasa tasarısını öne süren Macron hükûmeti göz önüne alındığında, Müslümanlara mağdur olmanın yasaklandığı bir şartnamenin dayatılması da elbette şaşırtıcı değil. 

Müslümanların, vatandaş oldukları yahut oturum iznine sahip oldukları bir ülkede, huzur kaçırıp suhuleti bozan unsurlar olarak gösterilmesi ve âdeta devlet mührüyle yaşadığı toplumun içinde “ebedi yabancılar” olarak damgalandığı uzun bir sürecin nihai eseri olan şartname, aynı zamanda Tebliğ Cemaati, CIMG ve DİTİB gibi belirli dernekleri de gerek şartnamenin hazırlanış süreciyle, gerekse de şartnamede yazılanlarla Fransa İslam toplumu içerisinde ötekileştiriyor. Böylece şartname, Fransa’da yaşayan Müslümanların söylem ve eylem gücünü kısıtlarken, diğer yandan da Fransa’nın uluslararası politikasına hizmet eden bir araç hâline geliyor.

“Müslüman Öteki” Olağan Şüpheli

Fransa’da siyasetin neredeyse tüm taraflarının üzerinde uzlaştığı İslamofobik söylem ve devlet faaliyetleri, bizzat imamların ve Müslümanların zorunlu rızasına sunuluyor. Örneğin “Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın” (Hucurât suresi, 49: 6) ayeti, Fransa’da devleti itham eden, ayrımcılığa ve devlet ırkçılığına uğradığını söyleyenlere atfediliyor. Böylelikle, kurumsallaşan İslamofobi’yi eleştiren tüm hareket ve şahıslar, Fransa İslam’ı projesinin anlam sahasında dinden çıkmış, itibar edilmez kişiler olarak resmediliyor. 

Bu durum, Fransa’nın geçirdiği histeriyi göstermesi açısından oldukça önemlidir. Ülkede artan baskı ve devlet ırkçılığı gerekçesiyle bir süre önce kendini fesheden Fransa İslamofobiyle Mücadele Kolektifinin (CCIF) yayınladığı son verilere göre, İslamofobik eylemler 2013 ile 2020 yılları arasında 6 kat artış gösterdi. Göçmen nüfusun gelenekselleşmiş bir devlet politikası olarak şehrin dışına itildiğinden, banliyölerdeki eğitim problemlerinden, Müslümanların bürokraside ve özel sektörde yaşadığı ayyuka çıkmış ayrımcılıktan bahsetmeyen, “Fransa İslam’ı”nın devletçi söylemi doğrultusunda imamlar yetiştirilmek isteniyorsa, pek tabii bu şartname amacına hizmet ediyor.

Ulusal İmamlar Konseyi ve Karanlık Bir Fransa

Aşırı sağcı lider Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik’in (Fr. “Rassemblement National”) kamusal alanda başörtüsünün yasaklanmasına dair yasa tasarısı önerdiği, Müslüman ailelerin kızlarını yüzme derslerine sokmamak için klora karşı alerji raporu alabileceği şüphesiyle alınan tüm raporların dikkatle tekrar inceleneceğinin bakanlıklar düzeyinde açıklandığı, ana akım tartışma programlarında başörtüsü ve İslam inancına dair komplo teorilerinin eksik olmadığı, temel hak ve özgürlüklerden çok Müslümanların sorumluluklarının baskıcı bir üslupla vurgulandığı bu şartlar altında Fransa, tüm bu ayrımcı politikaları “Fransa İslam’ı” ismi altında, uluslararası kamuoyuna meşru ve karşılıklı çıkara dayalı bir proje olarak sunuyor.

Tüm Avrupa sathında ve bilhassa Fransa’da yaşananlar bize siyasallaşanın İslam değil, Müslümanlara karşı yapılan ayrımcılık olduğunu kanıtlıyor. Fransa’nın kurucu değerlerinin yansıması olarak görülen “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” (Fr. “Liberté, Egalité, Fraternité”) sloganının işaret ettiği toplum, bazılarının diğerlerinden daha özgür, daha eşit ve daha kardeş olduğu, “Müslüman öteki”nin kendini bu ideallerin dışında, kenara itilmiş ve olağan şüpheli olarak gördüğü yeni ve karanlık bir Fransa’ya doğru evriliyor.

Orkun Elmacıgil

Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünden mezun olan Elmacıgil, Boğaziçi Üniversitesinde yüksek lisans yaptı. Şu anda EHESS-Paris’te (Sosyal Bilimler Yüksek Enstitüsü) Fransa’daki göçmen Türk nüfus ve İslamofobi hakkında çalışıyor. Elmacıgil aynı zamanda Anadolu Ajansı Analiz Birimi’nde görev yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler