'Srebrenitsa'

“Barış Yürüyüşüne Katılan Çocuk ve Gençler Geleceğe Dair Umut Veriyor”

Srebrenitsa’da gerçekleşen soykırımdan kurtulmak isteyen Boşnak sivillerin, Tuzla’ya ulaşmak için kullandığı güzergahta düzenlenen “Marš Mira”, yani “Barış Yürüyüşü” dünyanın birçok yerinden insanı bir araya getirdi. 26 sene önce hayatta kalabilmek için “ölüm yolu” olarak bilinen bu yolu kullanmak zorunda kalan Hasan Hasanović soykırımın en yakın tanıklarından biri. Hasanović, bu yılki barış yürüyüşüne dair duygu ve gözlemlerini Perspektif için kaleme aldı.

13 Temmuz 2021 Hasan Hasanović
Fotoğraf: Jusuf Juka Rujanac

Barış yürüyüşünün tam olarak başlangıç noktası öldürülen erkek kardeşimin cesedini getirdiğim yer. Nezuk köyünde 7 Temmuz 2021 tarihinde bütün Bosna Hersek’ten katılımcılar, dünyanın farklı noktalarından vicdan sahibi insanlarla birlikte, biz hayatta kalanlara destek olmak ve 1995 yılındaki soykırımda hayatını kaybedenleri anmak üzere toplandılar.

İlk gün önümüzde kat edilecek 30 kilometrelik bir yol var ve duygular sanki her şey daha dün yaşanmış gibi taptaze. Hayatta kalanlar ve diğer ülkelerden gelen 3 bin civarı katılımcıyla birlikte, duygusal bir atmosferde Liplje’ye doğru yola çıkıyoruz.

Yolun tam bu kısmını önce yaralı olarak taşıdığım, bir süre sonra ise son nefesini veren kardeşimle birlikte kat etmiştim. Çok sayıda insanın katledildiği bu yolda yürürken sanki kardeşimin ve diğer katledilen insanların kanları üzerine basıyormuşum endişesi yaşıyorum. Yolculuk boyunca yürüdüğümüz güzergahta bizi ara sıra Bosnalı anneler karşılıyor ve küçük çocukların da yardımıyla bizlere ferahlatıcı içecekler, kahve ve meyve ikram ediliyorlar.

Peşimizde kimse olmamasına ve mermilerden kaçmak zorunda kalmamamıza rağmen yorgun düşüyoruz. Ayaklarımızda ayakkabı, yanımızda yiyecekler, içerisinde güven içerisinde barınacağımız çadırlarımız olmasına rağmen bariz bir yorgunluk ve hüzün bizi esir alıyor. Hava çok sıcak olduğu için ilk yardım görevlileri fazla mesai yapıyorlar. Ancak her şeye rağmen bütün katılımcılar bu yolculuğu bitirmeye kararlı ve hevesli görünüyor. En güzeli ise, daha güzel bir geleceğe dair umutlanmamızı sağlayacak çok sayıda çocuk ve gencin aramızda bulunması.

Fotoğraf: Senzor.ba/Benjaminu Muhtariju

İkinci gün de hava çok sıcak, ama biz yolumuza devam ediyoruz. Rotamızın en zorlu kısımlarından biri olan bu bölümde Liplje’den yola çıkıp Jošanica üzerinden Velja Glava Tepesi’ne, oradan da Kamenica köyü ve Gloda üzerinden Udrč Dağı’na ulaşmamız gerekiyor. Drinjača Nehri’nde serinliyoruz, ki 1995 yılında böyle bir imkanımız yoktu.

Hüzün, Yorgunluk ve Nihayet Potočari’ye Varış

Udrč Dağı’na yaklaşıyoruz ancak yol çok çetin. Dağ yolunu tırmanırken Osmanlı askerlerinin metfun bulunduğu şehitliğin yanından geçiyor, ruhlarına birer Fatiha okuyor ve çok sayıda Bosnalının katledildiği kanlı yola doğru ilerliyoruz. İki genç bitkin vaziyette yokuşa uzanmış. Doktorlar müdahale ediyor ve gençlere serum bağlıyorlar. Gözlerimizin önünde o zamanki sahneler yeniden canlanırken anılarımız daha da tazeleniyor. Ruhumuzda derin bir sızı hissediyor ve nefes almakta zorlanıyoruz ancak vazgeçmiyoruz.

Udrč Dağı’nın tepesine vardığımızda kahve ve meyve sularıyla ferahlıyoruz. Kampa kadar önümüzde daha 10 kilometrelik yol var. Onca sıcaktan sonra şimdi de sağanak yağmura yakalanıyoruz. Islanmış olsak da, yolun bu 40 kilometrelik bölümünü de tamamlayabilmek  için daha zinde hissediyoruz kendimizi.

Üçüncü gün en zor gün olmasının yanı sıra aynı zamanda en kanlı gün olarak da biliniyor. Bukva’dan geçiyoruz. İnsanlara ilk pusu burada kurulmuş, kafilede yer alan 1000’in üzerinde insan katledilmişti. Ayağımın bastığı her yere dikkat etmem gerektiğini ve duygularımın yoğunluğuyla gücümün tükendiğini hissediyorum. Ama yorgun da olsam 1995 yılını düşünüyor, vazgeçmiyorum.

Katılımcılar için âdeta tarihî bir ders niteliğinde olan yürüyüş dar patika yollardan devam ediyor. Ravni Buljim üzerinden Potočari Soykırım Anıtı’nda bulunan mezarlığa giden yolda gördüğüm yorgun ve bitkin insanlar bana 1995 yılını hatırlatıyor.

Kafile Potočari’ye vardığında duygu yoğunluğu had safhaya ulaşıyor. Zira burada soykırım kurbanlarının anneleri, kız kardeşleri ve çocukları bizleri göz yaşlarıyla karşılıyorlar. Bana öyle geliyor ki taşlar bile ağlıyor, ama biz gururla şehitlerimizi selamlıyoruz.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler