"ARKA PLAN"

Fransa’da İkinci Macron Dönemi

Fransa’da merakla beklenen cumhurbaşkanlığı seçimleri tamamlandı ve Fransız halkı Emmanuel Macron’u bir dönem daha cumhurbaşkanı olarak seçti. Seçim sürecinde yaşananlar, Fransa’da sağ siyasetin iyice radikalleştiğinin bir göstergesi oldu.

13 Mayıs 2022 Ünal Koyuncu
Fotoğraf: @Frederic Legrand COMEO - Shutterstock. Değişiklikler: Perspektif.

Fransa’da 20 Nisan Çarşamba günü Emmanuel Macron ve Marine Le Pen arasında yapılan televizyon düellosunda iki aday kozlarını paylaşmıştı. Hayat pahalılığından emeklilik yaşına, sağlıktan eğitime, Almanya ile ilişkilerden Rusya politikasına, enerji politikasından Avrupa Birliği’ne ve başörtüsünden gençliğe kadar birçok konu ikili arasında tartışılmıştı. Düellonun ardından yapılan anketlerde Macron daha fazla seçmenin beğenisini almıştı. Macron ayrıca yapılan diğer anketlerde de Le Pen’e karşı fark atıyordu. Bu öngörüler tuttu ve 24 Nisan’da yapılan ikinci tur cumhurbaşkanı seçimlerinde Macron oyların -her ne kadar 2017 seçimlerine kıyasla düşse de- %58,5’ini alarak ikinci defa seçilmiş oldu.

Hatırlanacağı üzere Macron beş yıl önce merkez sağ ve sol partilerin seçmene yeterince güven vermemesi nedeniyle ortaya çıkmış yeni bir adaydı. Yeni olmakla birlikte bir ümitti. O zamana kadar Fransa’da siyaseti on yıllarca geleneksel sağ ve sol partiler belirlemişti. Kendinden önce cumhurbaşkanlığı yapmış Mitterand, Chirac, Sarkozy ve Hollande sağ veya sol siyasi partilerin adaylarıydılar. Macron ise ne sağın ne de solun adayıydı. 2017 yılında liberal merkezin, sermaye ve medyanın desteğiyle yine Le Pen’e karşı kazanarak devlet başkanlığı koltuğuna oturmuştu.

Sağ Siyasetin Radikalleşmesi

2022 cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecine bir bütün olarak göz attığımızda 2017 yılındaki seçimlere kıyasla bazı yeniliklerin yaşandığını gördük. 2017 yılında Macron yeniydi. Bu seçimlerde her ne kadar ikinci tura kalamasa da Eric Zemmour yeni oldu. Seçimlere beş yıl önce Macron’da olduğu gibi geleneksel bir siyasi partinin adayı olarak değil, kişilik ve söylemleriyle yeni ve ayrıca Marine Le Pen’i aratan bir figür olarak katıldı. Zemmour ile birlikte aşırı sağ siyaset daha radikal yeni bir yüz kazandı. Bu yüzün kalıcı olup olmayacağını tahmin etmek için çok erken. Ama söylemleriyle seçmenlerden yok sayılamayacak derecede oy almayı başarmış bir kişi olarak seçim sürecinin kazananları arasında yer aldı.

Le Pen’in 2017’den sonra tekrar ikinci tura kalması, kendisinin sağında Zemmour figürünün türemesi ve muhafazakâr aday Pecresse’in hayal kırıklığına uğratması siyasal sağın nasıl bir dönüşüme uğramış olduğunu gösterdi. Sarkozy’in yenilgisinden bu yana 10 yıllık dönem içerisinde ikinci tura kalabilecek desteği toparlayamayan Muhafazakâr Parti bu seçimlerde tam bir çöküş yaşadı. Marine Le Pen ikinci defa ikinci tura kalarak ve bu turda oyların %41,5’ini alarak -ki bu oran 2017’ye kıyasla %7’lik bir artışı ifade ediyor- sağ siyaseti temsil eden belirleyici güç hâline geldiğini gösterdi. Böylelikle, Alman uzman Natascha Strobl’un kitabına başlık olarak kullandığı ifadeyle, muhafazakârlığın radikalleşmesini de sağladı. Bunu da özellikle göçmen ve AB karşıtlığı ile yaptı. Zemmour dozajı biraz daha yükselterek göçmenler ve Müslümanlarla ilgili sert, tahrik edici ve dışlayıcı dilin siyaset sahnesinde bir cezayla karşılaşmadan kullanılabileceğini gösterdi. Bu tablo, “Fransa’da bugün sağcılık ne anlama geliyor?” sorusundan hareketle ülkedeki sağcılıkla ilgili tanımlamaların yeniden ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor.

Macron Ekseninde İttifak

İki bloklu seçim sistemlerinde seçmen kitlesinin tamamının siyasal eğilimleriyle kullandıkları oy yüzde yüz örtüşmez. Seçmen üç tercihten birini yapmak zorundadır. Yani ya A adayını ya da B adayı seçecektir. Üçüncü tercih, oy kullanmamaktır. Görünen o ki Macron bu sistemin kazananı olarak seçimlerden galip çıkmıştır. Radikalleşmiş sağa karşı Macron’a oy verenlerin sayısı az değildir. Macron rakibi Le Pen’e karşı 17 puan farkla kazandı. Ona sırf Le Pen’in cumhurbaşkanı olmaması için oy verenlerin oranı bu orandan fazla olsa gerektir. İlk tur seçimlerde üçüncü olan sol aday Jean-Luc Melenchon Le Pen’e geçit vermeyecekleri yönünde bir açıklama yaparak dolaylı yoldan kimi destekleyeceklerini de beyan etmişti. Birçok İslami kuruluş da açıkça Macron’a oy verme çağrısında bulunmuştu. Sonuç olarak Macron liberal, liberal sol, liberal sağ kesimle ülkede yaşayan göçmenlerin, Müslümanların ittifakıyla -önemli bir kesimin Macron’un ilk dönemine ilişkin memnuniyetsizliğine rağmen- yeniden kazanmış oldu.

Fransa açısından böyle bir ittifaka fazlasıyla ihtiyaç var. Zira Le Pen gibi bir siyasetçinin iktidara gelmesiyle Fransa’da nasıl bir eksen kayması yaşanabileceği malum. Kuzeyde İngiltere ile yolları ayırmış, doğuda Macaristan ile sınav veren AB için batıda Fransa ile uğraşmak oldukça zor olacaktır. AB ile ilişkilerin bozulması bir bakıma Almanya ile iş birliğinin yara alması anlamına gelir. Bu da iki ülkenin AB dolayısıyla on yıllardır partner olmasının ardından ezelî rekabet alanlarının tekrar canlanmasına neden olabilir. Öte yandan Fransız milliyetçiliğinin ülkedeki yabancılara, göçmenlere karşı çok kültürlü bir rüzgâr estirmeyeceği tahmin edilebilir. Bu durumda temel insan haklarının rafa kaldırıcı mahiyette birçok gelişme yaşanabilir. Yukarıda değindiğim ittifak sayesinde, Le Pen’in kazanmasıyla oluşabilecek bu tablonun şimdilik önüne geçilmiş oldu.

Bu arada Alman Der Spiegel dergisinin Paris muhabiri Britta Sandberg’in oy kullanmayan veya geçersiz oy kullanan seçmenlerle ilgili tespitlerine de kulak vermek gerekiyor. Seçmenlerin %28’i yani üçte biri seçimlere katılmadı, %9’u da geçersiz oy kullandı. Sandberg, toplamda %37’lik bir oranın iki adaydan birini seçmeyerek bir bakıma protestoda bulunduğunu bildiriyor. Buna ek olarak, ilk tur seçimleriyle kıyaslandığında Fransa’nın en güçlü partisini demokratik yarışa inanmayan insanların oluşturduğunun altını çiziyor. Bu protestocu kesimin oluşmasında hiç şüphesiz Macron’un da payı var. İşvereni düşündüğü kadar alt sınıfa da hitap etseydi 24 Nisan’daki seçimlerde daha farklı bir sonuç çıkabilirdi. Önümüzdeki beş yılda toplumun az gelirli kesiminin sorunlarını dikkate almazsa 2017 seçimlerinden %7 daha fazla oy alan Le Pen 2027’de daha da güçlenecektir.

Macron ile Birlikte Neler Olacak?

Birleşmiş Milletler’de Güvenlik Konseyi üyesi olan Fransa G7 ve G20’nin de üyesi olan bir ülke. Dünya ekonomileri arasında altıncı sırada. Almanya ile iş birliği neticesinde Avrupa Birliği’ne giden yolu başlatan ülke ve bugün Birliğin Almanya’dan sonra ikinci önemli ortağı. Başta Kuzey Afrika olmak üzere dünyada -kolonyalist geçmişinin de etkisiyle- nüfuz alanına sahip olduğu birçok bölge söz konusu. 67 milyonu aşkın nüfusa sahip ve nüfusunun 20%’si göçmen kökenli. İşsizlik oranı %7,4 iken enflasyon oranı bugünlerde %5,1’de. Macron’un seçilmiş olması Fransa’nın bu göstergelerle ortaya çıkan ulusal ve uluslararası dengeleri açısından köklü bir değişikliği beraberinde getirmeyecek. Son beş yıldaki Macron siyaseti ülkenin gelecekteki gidişatını da belirleyecek.

Merkelvari bir siyaset güden Macron’un yeniden seçilmesiyle ülkedeki temel taşlar yerinden oynamayacak. Frexit gibi bir olayın yaşanması veya Almanya ile ilişkilerin bozulması gibi durumlar en azından beş yıllığına ertelenmiş oldu. Macron’un seçim vaatlerinden hareketle önümüzdeki 5 yılda neler olabileceğini düşündüğümüzde karşımıza çıkabilecek icraatlerle ilgili şu örnekleri verebiliriz: Seçim vaatlerinde yer aldığı gibi emeklilik yaşının 62’den 65’e yükselmesi ve emeklilik maaşının en az 1100 avro olması, 6 nükleer santralin inşa edilmesi, ekonomi politikalarında işverenin menfaatini koruyan çizginin devam etmesi, sosyal yardım alanlara 20 saatlik çalışma zorunluluğunun uygulanması, göçün daha fazla kontrol edilmesi, iltica hakkına sahip olmayanlarla kamu düzenini tehdit eden yabancıların sınır dışı edilmesinin kolaylaştırılması.

Tüm nüfusu ilgilendirecek olan bu hedeflerin yanı sıra Müslüman azınlığa yönelik takip edilebilecek siyasetle ilgili de tahminde bulunmak mümkün. Bunun için yine geride bırakılan son birkaç yıla bakmak yeterli. Birinci Macron dönemine damgasını vuran icraatlerin arasında “İslamcı separatizmle” mücadele maksadıyla “Cumhuriyet Değerlerine Saygıyı Güçlendirme Yasası” ismiyle yeni yasal düzenlemelerin kanunlaşması da yer almıştı. Buna ek olarak doğrudan devletin belirleyici olduğu Fransa İslamı Forumu (FORIF), Sarkozy döneminde kurulan sivil Fransa İslam Konseyi’nin (CFCM) ölümü ilan edilerek oluşturuldu. Atılan her iki adım da devletin dinî alana daha fazla müdahil olduğu alanlar açtı. İkinci Macron döneminde yeni yasal düzenlemelerin uygulamasının takip edilmesi ve FORİF’in süreklilik kazanmasıyla İslam siyasetinin devam etmesi yüksek ihtimal.

Ünal Koyuncu

Siegen Üniversitesi siyaset bilimi, sosyoloji, tarih dallarında yüksek lisans eğitimini tamamlayan Koyuncu’nun uzmanlık alanları göç, entegrasyon, diaspora politikaları ve Avrupa ülkelerinde Müslümanlar gibi konulardır. Koyuncu, İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) bünyesinde Ülke Masaları’nı koordine etmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler