İran: Kaynayan Kazan Taştı mı?
İran'da, Mahsa Amini'nin ölümünün ardından başlayan gösterilerde sokağa çıkan halk değişim isterken, yönetim göstericilerin dış güçler tarafından desteklendiğini savunuyor. Peki göstericiler gerçekte ne talep ediyor?
13 Eylül’de kurallara uygun olmadığı gerekçesiyle İrşad devriyeleri tarafından göz altına alındıktan sonra darp edildiği iddia edilen Mahsa Amini, 16 Eylül’de kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmişti. Mahsa Aminin ölümü üzerine başlayan protestolar ülkenin dört bir yanına yayıldı ve kadınların ön saflarda yer aldığı rejime karşı başlatılan bir hareket hâline dönüştü. İran devlet medyası, protestoların başlamasından bugüne kadar geçen sürede 41 kişinin öldüğünü 80’den fazla kişinin yaralandığını ve en az bin kişinin göz altına alındığını duyurdu. İran devletinin protestoları bastırmaya yönelik sert tutumu ise devam ediyor. Bu kapsamda Devrim Muhafızları’na yakınlığı ile bilinen Fars Haber Ajansı, İran’dan sosyal medya hesaplarından başka ülkelere veri akışını kapattığını açıkladı.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, protestolara ilişkin açıklama yaparak Amini’nin ölümünden üzüntü duyduğunu ancak sokaktakilerin dış güçler tarafından desteklenen ayaklanmacılar olduğunu savundu. Aynı şekilde İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan da yaptığı açıklamada rejim değişikliğinin mümkün olmadığını, ABD ve Batılı ülkelerin İran’da karışıklık çıkarmaya çalıştığını öne sürdü. İran devleti protestolara karşı sert müdahalelerle gücünü korumaya devam etme çabasında görünüyor.
Sonu Gelmeyen Toplumsal Hareketler
İran, 1979 devriminden beri son 40 yıldır çeşitli ayaklanmalara sahne oldu. İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla politik, sosyal ve kültürel alanda yaşanan değişim halâ tartışılmaya devam ediyor. Küreselleşmenin doğurduğu konjonktürlerden etkilenmeye devam eden İran, bir yandan mevcut rejimi korumaya çalışırken diğer yandan yeni toplumsal hareketlere sahne oluyor. Özellikle 90’lı yıllardan itibaren ekonomik, bireysel ve kültürel haklara yönelik talepler, gösterileri şekillendiren önemli unsurlardan olmuştur.
Protestolar çoğunlukla ekonomik sebeplerden doğsa da İran’ın farklı etnik gruplara sahip renkli bir ülke olması etnik motivasyonlu toplumsal hareketlere de sebep olmaktadır. Ancak Amini’nin polis gözetiminde ölmesiyle başlayan son protestolar öncekilerle kıyaslandığında daha farklı sebeplere sahip. Çoğunlukla siyasi ve ekonomik nedenlerden dolayı başlayan gösteriler bu kez bireysel özgürlükler ve kadın hakları temelinde ortaya çıktı. Özellikle kadınlara zorunlu başörtüsü uygulaması ve zorunluluğa uyulmaması hâlinde cezai yaptırımların uygulanması İranlı kadınların tepkisine sebep oluyor.
Zorunlu başörtüsü uygulaması sadece reformcu kesimin değil aynı zamanda muhafazakâr kesimin de eleştirdiği bir konu. Kamusal alanda başörtüsü takma zorunluluğunun yanı sıra kadınların toplumdaki yerlerine dair de sınırlandırıcı birtakım yasalar mevcut. Kadınlar, İran Anayasası hükümlerince erkekler ile eşit seçme ve seçilebilme haklarına sahip olmakla birlikte, Cumhurbaşkanlığı, Uzmanlar Meclisi, yargıçlık ve askerî kurumların bünyelerindeki görev alanları sınırlandırılmıştır. İran Anayasasına göre cumhurbaşkanının sadece erkek olacağı belirtilmekte ve kadının adaylığına izin verilmemektedir. Aynı zamanda meclisteki kadın oranları da sınırlı tutulmaktadır. Parlamento üyelerinin yüzde 4’ü, bakanlık pozisyonunda bulunanların ise sadece yüzde 7’si kadınlardan oluşuyor.(World Economic Forum, 2006).
Erkek egemen yapı kadınların sadece siyasi alanda değil bir birey olarak da birçok haktan mahrum kalmalarına neden oluyor. Evlilik, emeklilik, çalışma hayatındaki düzenlemeler, hukuksal ve eğitim alanında da çeşitli sınırlandırmalar mevcut. Örneğin üniversitelerde 100’den fazla pozisyon kadınlara yasaklanmış bulunuyor. Erkeklere tek taraflı boşanma hakkı tanınarak kadının hukuksal hakları göz ardı ediliyor. Özellikle ülkede uygulanan taşlayarak öldürme cezası anlamına gelen “recm” ve 1981’de kabul edilen Kısas Kanuna göre bir erkeğin şahitliğinin iki kadının şahitliğine denk kabul edilmesi gibi uygulamalar cinsiyet temelinde var olan eşitsizliği gösteriyor.
İran’da kadınlar çocuk yaşta evlendirilme (İran yasalarına göre kızlar için evlilik yaşı 13’tür), eğitim haklarından yoksunluk, nitelikli iş bulma fırsatlarının engellenmesi, sosyal güvencenin sağlanamaması gibi çok çeşitli yapısal adaletsizliklere maruz kalıyor. İran’ın mevcut ataerkil ve kadın eşitsizliğine dayalı siyasal iktidarı altında seslerini duyuramayan kadınlar yıllardır bir çıkış yolu arıyor. Devrimden itibaren devam eden bazı kanunlar ve zorunlu başörtüsü uygulaması reformcu liderlerce esneklik göstermiş olsa da Cumhurbaşkanı Reisi’nin göreve gelmesinin ardından tekrar sıklaşan denetimler ülkedeki feminist hareketleri tetikledi.
Gösterilerin Ne Getireceği Belirsiz
İran’da İslam’ın kadına verdiği değer ile toplumun gelenek ve görenekleri birbirine karışmış durumda. İşin içine siyasi emeller de eklenince kadın haklarına gereken önemin verilmediği gözlemleniyor. Böylece İranlı kadınlar haklarını korumak için sokaklara çıkmak zorunda kalıyor. İran’daki rejimin kadın haklarına yönelik olarak siyasi ve sosyal alanda yeni düzenlemeler yapması gerektiği aşikâr. Kadının aile hayatından çalışma hayatına, hukuki alandaki haklarından siyasi haklarına kadar geniş bir çerçevede tekrar düzenlemeler yapılması gerekiyor. Aksi taktirde toplumsal öfke ve sokak gösterileri sürmeye devam edecek gibi görünüyor. İran hükûmetinin yayınladığı resmî raporlarda bile ülkenin yüzde 49’nun zorunlu başörtüsü yasasına karşı çıktığını düşünürsek er ya da geç rejimin kadın haklarına yönelik yeni kararlar alması gerekiyor.
Kadınlar sadece hakların genişletilmesini mi yoksa rejimin düşmesini mi istiyor? Bu soruyu yanıtlamak oldukça zor. Çünkü sokaklarda sadece kadınlar yok. Aynı zamanda PKK, PYD ve İKDP gibi terör örgütleri de lideri olmayan bu sokak gösterilerini sahiplenmeye çalışıyor. Bölgenin kırılgan etnik yapısı düşünüldüğünde gösterilerin nereye evrileceğini tahmin etmek oldukça güç.
İran’da gösteriler devam ederken devrim muhafızları da göstericilere daha sıkı tedbirler alarak müdahale ediyor. İran güvenlik bürokrasisi olaylara karşı henüz tam teşekküllü bir müdahale gerçekleştirmedi. Protestoların bastırılamaması ve devam etmesi durumunda ise ülkenin iç savaş sürüklenebileceği senaryoları dolaşıyor. Unutulmamalıdır ki olası bir iç savaşın çıkması hâlinde bu durumdan yararlanacak olan en çok Batılı ülkeler olacaktır. Öte yandan hâlihazırda bölgesel sorunlarla mücadele etmeye çalışan Türkiye de bu durumdan büyük yara alacaktır.