Batı Şeria’daki Filistin Kasabası Huvara’da Ne Oldu?
Şubat ayının sonunda iki İsrailli yerleşimcinin öldürülmesinden sonra Huvara’da Filistinlilere ait birçok ev ve araç ateşe verildi. Kimilerinin “pogrom” olarak isimlendirdiği bu intikam saldırılarının arkasında nasıl bir atmosfer yatıyor?
2005’ten bu yana bölgede gerçekleşen can kayıplarını sistematik bir şekilde kaydeden BM raporuna göre 2022 yılı son yıllarda Filistin tarafında en fazla can kaybının yaşandığı yıl olarak kayıtlara geçti. Gerek İsrail’in Filistin şehirlerine yönelik askeri arama ve tutuklama baskınları ve gerekse İsraillilere karşı Filistinlilerin silahlı saldırılarda bulunması bölgeye dair endişeleri giderek artırdı. Bu noktada Filistin yönetiminin İsrail saldırılarının artması ve can kayıpları yaşanmasına bir tepki olarak kilit şehirlerde güvenlik alanında işbirliği yapmak konusunda tutumunu değiştireceğine dair açıklamalar üçüncü bir intifada sürecinin kapıda olduğu şeklinde yorumlandı. Filistin-İsrail bölgesinde insan hakları grupları özellikle 7 bin kişinin yaşadığı Hawara ve Nablus bölgesinde Filistinli sivillere yönelik şiddet olaylarına uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmeye çalıştı. Ayaklanmaların yoğunlaştığı Batı Şeria bölgesi, 1995 yılında Yaser Arafat ve İzak Rabin arasında yapılan Oslo görüşmelerinin ardından A,B ve C bölgelerine ayırılarak Filistin Otoritesi ve İsrail yönetimin kontrolüne verilmişti. Şu anda yaklaşık 700 bin İsrailli yerleşimci, uluslararası toplum tarafından yasa dışı olarak görülen bu bölgede yaşıyor.
Tamamen Filistin Otoritesine kontrolüne verilen A bölgesi içerisindeki Nablus civarında bulunan Huvara kasabasında 26 Şubat tarihinde bölge tarihinin en büyük yerleşimci saldırılarından birisi gerçekleşti. Bu olay aslında bölgenin aşina olduğu bir olay, zira Batı Şeria’daki aşırılık yanlısı yerleşimciler Filistinlilere sık sık şiddet uyguluyor ve topraklarına ve mülklerine zarar veriyor.
Olay Nasıl Gerçekleşti?
Huvara yakınlarındaki bir İsrail yerleşim yeri olan Har Brakha’da iki yerleşimci kardeşin kimliği belirlenemeyen bir Filistinli tarafından öldürülmesi bölgedeki yerleşimciler arasında infial yarattı. 26 Şubat 2023 tarihinde yüzlerce İsrailli yerleşimci gece saatlerinde Batı Şeria’daki Huvara ve diğer Filistin köylerine girerek kasabayı ateşe verdi. Onlarca ev, araba, mülk ateşe verilirken yüzlerce kişi yaralandı ve hayatını kaybetti. Olayın yaşanması bölgede infial durumu yaratırken yerleşimci saldırılarının devam ettiği süreçte İsrail askerlerinin bölgede olmasına rağmen gerekli müdahaleyi yapmaması eleştirildi. Bu durum geçtiğimiz yıllarda Filistinliler tarafından sürekli olarak ifade edilen İsrail’in Filistinlilere ayrımcılık uyguladığı fikrinin pekişmesine ve Filistinlilerin bu ayrımcılığı daha şiddetli bir şekilde hissetmelerine neden oldu. Huvara kasabasında yaşayan bazı Filistinliler tarafından şiddetin boyutu önceden tahmin edilmiş olmasına ve İsrail ordusu bölgeyi kordon altına almasına rağmen ordunun kasıtlı olarak müdahale etmediği ifade edildi.
Gelen tepkiler sonrası bölgedeki İsrail ordusuna komuta eden Tümgeneral Yehuda Fuchs, saldırının vahşetini tahmin etmediklerini ve bununla başa çıkmaya hazır olmadıklarını söyleyerek neden eylemsiz kaldıklarını savundu. Olayı 1800’ler ve 1900’lerin başlarında Doğu Avrupa’daki çetelerin Yahudilere yönelik saldırıları için yaygın olarak kullanılan bir terim olan “pogrom” olarak tanımladı. Fuchs’un yorumları, İsrail’de devam eden yargı reformu tartışmaları ve Başbakan Netanyahu’nun aşırı sağcı hükûmeti içinde artan gerilimlerin ortasında geldi. Fuchs’un “pogrom” ifadesini kullanması bazı çevreler tarafından hayretle karşılanırken, İsrail’de bazı çevreler İsrail’in geleceği açısından Filistin politikalarındaki mevcut gidişata bir an önce son verilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Saldırı Sorumlularına Soruşturma Açıldı
Saldırı sonrası 1 Mart’ta İsrail Başsavcısı Gali Baharav-Miara, aşırı sağcı Otzma Yehudit Partisinin milletvekili Zvika Fogel ve İsrail hükûmeti koalisyonunun bir üyesi hakkında teröre tahrik iddiasıyla soruşturma açtı. Fogel, saldırıyı alenen desteklemişti. Diğer taraftan bazı İsrailli hukuk uzmanları, aşırı sağcı bakan Bezalel Smotrich de dâhil olmak üzere yerleşimci yanlısı milletvekillerini “savaş suçlarına kışkırtmak” nedeniyle başsavcıya başvuruda bulundu. Daha önce gerçekleşen benzer dava süreçlerine rağmen herhangi bir somut sonuç alınamaması Filistinliler tarafında adalet duygusunun gün geçtikçe daha da fazla yaralanmasına neden oluyor.
Saldırı Sonrası Gelen Tepkiler
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu gerçekleşen saldırılar sonrası sükunet çağrısında bulundu ve “masumlara karşı şiddet uygulamanın” canice olduğunu ifade etti. Fakat Netanyahu’nun çağrısına rağmen oluşturmuş olduğu koalisyon içerisinden Filistin politikası konusunda aşırı sağcı açıklamalar gelmesi bu inandırıcılığı azaltıyor. Zira 1 Kasım seçimleri sonrası oluşturulan koalisyonun en çok konuşulan bakanlarından biri ve aynı zamanda Batı Şeria’nın yönetiminden sorumlu olan Maliye Bakanı Smotrich, iki İsrailli kardeşin öldürülmesi sonrasında İsrail ordusuna “terör şehirlerini ve kışkırtıcılarını tanklar ve helikopterlerle acımasızca vurma” çağrısında bulunmuştu. Buna ek olarak bir diğer koalisyon ortağı olan Yahudi Gücü Partisi içerisinden Netanyahu’nın terörizm konusunda zayıf olduğu ifade edildi.
Smotrich’in bu açıklaması BM Genel Sekreteri, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğerleri de dâhil olmak üzere uluslararası kamuoyu tarafından kınandı. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun bu sözü reddetmesini talep etti. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, yorumları “iğrenç ve sorumsuz” olarak nitelendirdi. Ned Price, İsrail Başbakanı ve oradaki diğer üst düzey yetkilileri, Maliye Bakanı Smotrich’in yorumlarını alenen reddetmeye çağırdı. Buna ek olarak Beyaz Saray, ABD’li yetkililerin onunla görüşmeyeceğini belirtti ve çeşitli Yahudi hakları örgütleri, Smotrich’in Dışişleri Bakanlığı’na girişinin reddedilmesi çağrısında bulundu.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ise, olayları “işgal güçlerinin koruması altındaki yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen terör eylemleri” olarak eleştirerek İsrail hükûmetini suçladı. ABD, AB ve Arap ülkelerinden gelen kınamalar, Smotrich’in yorumlarını geri çekmesine ve bunların gelişmenin sıcağıyla söylendiğini iddia etmesine yol açtı.
Akabe Toplantısı
26 Şubat’ta gerçekleşen saldırı, Ürdün’ün Akabe şehrinde İsrail ve Filistinli yetkililerin, son günlerde bölgede yaşanan gerginliğin azaltılması için bir anlaşmaya vardıklarını açıklamalarından sonra geldi. Bu süreçte ABD’nin son yıllarda sürekli olarak Ramazan ayında yaşanan huzursuzlukların devam etmemesi için Ramazan öncesi gerilimleri azaltmak adına arabuluculuk çalışmaları yaptığı biliniyordu. Bu çalışmalara bir destek de Mısır ve Ürdün’den geldi. Bu bağlamda Filistin istihbarat şefi Macit Faraj, İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi ve İsrail İç İstihbarat Servisi “Şin Bet”in Şefi Ronan Bar Akabe’de bir araya geldi.
Toplantıda konuşulan maddelere bakıldığı zaman İsrail’in yakın zaman için yeni yerleşim yerlerini onaylamayacağı, yerleşimcilerin Filistinlilere dönük şiddet eylemlerinin daha fazla kontrol altına alınmaya çalışılacağı, Filistin tarafından gelen saldırıların önlenmesi için Filistin ve İsrail otoriteleri arasında iş birliği olacağı gibi hususlar dikkat çekiyor. Hatta tarafların mart ayında Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde tekrar bir araya gelerek koordinasyonu sürdürmesi kararlaştırıldı. Fakat tarafların gerilimlerin azaltılması için karşılıklı iş birliği sözü vermesine rağmen görüşme sonuçları henüz sahaya yansımadan Huvara’daki saldırı gerçekleşti.
Bundan Sonraki Süreç Nasıl Şekillenir?
1 Kasım 2022 tarihinde yapılan seçimler sonrası İsrail’de Likud Lideri Benjamin Netanyahu liderliğinde göreve başlayan koalisyonun, ülkenin şimdiye kadar sahip olduğu en aşırı sağcı hükûmet olması gün geçtikçe ülke geleceği açısından olumsuz sonuçlar doğuruyor. Yakın zamanda koalisyon üyeleri tarafından ortaya konan söylem ve eylemler kamuoyunda geniş çaplı yer buldu. Yaklaşık 11 haftadır ise koalisyon üyeleri tarafından yasalaştırılmak istenen yargı reform tasarısı ülkedeki tansiyonu daha da arttırdı.
İsrail’de toplumun farklı kesimlerinden binlerce insanı ayağa kaldıran reform, tepkilere rağmen hükûmet tarafından hayata geçirilmek isteniyor. Yargının bağımsızlığını fiilen ortadan yasanın sonuçlarının sadece yargıya değil, İsrail demokratik sisteminin temeline kadar olumsuz etki edeceği tahmin ediliyor.
Tepkiler sadece ulusal çevrelerden değil. Uluslararası çevrelerden de yargı reform tasarısına eleştiri yağıyor. Bu noktada hükûmetin göreve gelmesi sonrası özellikle ABD tarafından yerleşim yerlerinin genişletilmesi, Filistin karşıtı şiddetin artmasına yönelik eleştiriler Huvara saldırısı sonrası en yüksek seviyeye ulaştı. Yargı reformunun ülkede yarattığı rahatsızlık Huvara saldırısı ile birleşince İsrail’in dış politikada da önemli zorluklarla karşı karşıya kaldığı görüldü. Bu noktada İsrail ile Körfez ülkeleri arasında Abraham Anlaşmaları ile başlayan ılımlı hava gerileme yaşarken diğer taraftan ABD ve AB’den İsrail’deki yeni koalisyonun politikalarına yönelik önemli eleştiriler geldi.
İsrail’de hayata geçirilmek istenen yargı reformunun İsrail’in demokratik yapısına verdiği zarar bir yana yasanın Filistinlilere karşı provokasyonlar yürüten ve gerilimi tırmandıran politikalar geliştiren aşırılık yanlısı bakanlara ve koalisyon ortaklarına daha fazla güç ve yetki vermesi ilerleyen günlerde İsrail’i gerek iç gerekse dış politikada zor günler beklediğine işaret ediyor.