Tayfun Keltek: “Yeni Çifte Vatandaşlık Yasası İhtiyaçlarımıza Cevap Verecek”
Almanya’da Vatandaşlık Kanunu’na dair reform tasarısı yayınlandı. Bu reformla birlikte çifte vatandaşlık mümkün olacak ve Alman vatandaşlığına geçişler kolaylaştırılacak. Tasarıyı Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti Uyum Meclisleri Başkanı Tayfun Keltek ile görüştük.
Almanya’da çifte vatandaşlık tartışmalarının tarihi gerilere uzanıyor. Bu tarihsel sürece yakından tanıklık eden birisi olarak çifte vatandaşlık tarihini özetleyebilir misiniz?
Almanya’da çifte vatandaşlık tartışması 90’lı yıllarda başladı. 1990’da çıkan Yabancılar Yasası 85, 86 ve 87’nci maddeleri ile “kolaylaştırılmış vatandaşlığa geçiş” öngörüyordu. Bunun sonunda Almanya’da yaşayan birçok yurttaşımız Alman vatandaşlığına başvurmaya başladı. Bundan önce Nazi döneminin Vatandaşlık Yasası geçerli olduğu için insanların Alman vatandaşlığına geçmesi mümkün değildi. Bir kan bağınız olmadığı sürece “Alman” olamıyordunuz. Eski Sovyetler Birliği’nden gelen insanlar ise kan bağını ispat ederek Alman vatandaşlığına geçebiliyorlardı.
90’lı yıllarda çıkan bu Yabancılar Yasası’nın bizim açımızdan sıkıntılı tarafı, Türk vatandaşlığından çıkma zorunluluğuydu. O dönemde Türkiye vatandaşlığından birçok insan çıktı. Fakat o dönem ben bir ara yol keşfettim: Türk vatandaşlığından çıkıp Alman vatandaşı olan kişilerin, bu sefer dönüp Türk vatandaşlığını da elde edebileceğini fark ettim. 1994-1995 yıllarında “Nasıl Çifte Vatandaşlık Elde Edebilirim?” başlıklı 30 bin tane broşür bastırdık. Türk devleti de bu konuda hassas ve olumlu davrandı.
90’lı yılların sonunda o dönemin Alman Başbakanı Helmut Kohl ile Türkiye Başbakanı Mesut Yılmaz’ın anlaşması sonucu ne yazık ki bu kapı kapandı. Türkiye vatandaşlıktan çıkardıktan sonra yeniden vatandaşlığa almamaya başladı, onun yerine Türkiye’deki hakların kaybedilmemesi için pembe kartlar verildi.
Bundan sonra da her fırsatta Alman vatandaşlığına geçmenin kolaylaştırılması gerektiğini, çifte vatandaşlığın doğal olarak verilmesi gerektiğini savunduk. 1998 yılındaki Yeşiller ve SPD hükûmetinin o zamanki başbakan adayı Oskar Lafontaine’e bir sunum yaptık. O sunumun sonunda koalisyon anlaşmasının içerisine çifte vatandaşlığı koydular. 1998’deki ilk Vatandaşlık Yasası tasarısı tamamen bizim ihtiyaçlarımıza uygun bir yasa tasarısıydı. Fakat 1999 yılında ne yazık ki CDU’lu Başbakan Adayı Roland Koch çifte vatandaşlığa karşı bir imza kampanyası başlattı ve beş milyon imza toplandı. Bu kampanyanın sonunda o dönemin hükûmeti zorlandı ve ilk defa Hessen eyaletinde CDU seçimleri kazanarak Federal Konsey’de çoğunluk oldular. Böylece parlamentoda karara bağlanacak o yasanın geçmesini engelleyecek duruma geldiler. Ondan sonra devamlı uzlaşma yapıldı, başta planlanan yasa kuşa döndü.
Peki şu an gündemde olan Vatandaşlık Yasası’nı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu an gündemde olan yasa Almanya’nın geçmişine kıyasla ciddi anlamda olumlu. Eğer yasa bu hâliyle parlamentodan ve Federal Konsey’den geçerse zannediyorum bizim isteklerimize cevap vermiş olacak.
Almanya’da bu anlamda bir çifte standart var: Avrupa Birliği vatandaşları Alman vatandaşlığına geçmek istediklerinde kendi ülkelerinin vatandaşlığını bırakmadan Alman vatandaşlığına rahat rahat geçebiliyorlar ama Türkiye’den gelen insanlara bu kolaylık sağlanmıyor. Bu ayıplanacak bir durum ve Alman anayasasına da ters. Anayasada her insanın etnik kökeninden, dininden, ırkından bağımsız muamele göreceği yazıyor. Almanya’daki politika ise buna tamamen ters bir yapıda. Bunun Almanya’nın geleceği için ve yine Almanya adına bir tehlike olduğunu düşünüyorum.
Daha temel bir soru sormak istiyorum: Çifte vatandaşlık neden önemli? Yani Alman vatandaşlığına geçişin kolaylaştırılması ve aynı zamanda kişinin kendi köken ülkesinin vatandaşlığını da muhafaza edebilmesinin nasıl bir önemi var?
Çok çok önemli! Burada doğan bir çocuk, tüm hayatı boyunca burada eğitim görüyor ve bu ülkede tam anlamıyla Alman vatandaşı oluyor. Fakat bu birey için bir de kendi köklerinden aldığı eğitim, dil ve kültür var. Bu da onun bir parçası. İnsan kendi geçmişini, kendi benliğini eski bir ceket gibi bir kenara bırakamaz.
Herkes kendi geçmişine gururla bakabilmeli ve ondan hiçbir zaman utanmamalı. Almanya’da yapılan şey de bu. “Siz geçmişinizden kopun!” deniyor. Bu mümkün değildir. Bilgiye bu kadar çabuk ulaşılabilen bir dönemde hiç kimse kendi kültürünü, dilini unutmuyor. Ayrıca modern toplumlarda insanın ek bir dilinin, beslendiği ek bir kültür havzasının olması büyük bir kazançtır. Bu avantajı değerlendirip kabullenmek yerine yasaklamaya kalkarsanız, yokmuş gibi gösterirseniz bunun mutlaka bu ülkeye zararı olacaktır.
Çifte vatandaşlık da aslında bunun bir uzantısı. “Ben senin kültürünü, dilini kabulleniyorum” demek anlamına geliyor çifte vatandaşlık. Bu yüzden bizim için büyük önem taşıyor.
Bu durumda Almanya’daki siyasilerin özellikle Türkiye kökenlilerin çifte vatandaşlığına engel olmasının nasıl mantıklı gerekçeleri olabilir?
Bu ilkel girişimlerin arkasında tarihsel birçok gerçek var. İstanbul’un istilasından başlayarak, Hristiyan devletini Türklerin yıktığını düşünen bir zihniyet var. Avrupa’nın daima tehdit altında olduğunu düşünen bu anlayış, insanlara, Viyana’yı defalarca kuşatan Osmanlı’nın bıraktığı izler üzerinden yaklaşıyor ve bence bu modern toplumun anlayışına tamamen ters.
İnsanlar arası ilişkilerin bu tarihsel önyargılar üzerinden devam ettirilmesi ırkçılıktır. Bu ırkçılık da en çok Alman toplumunun gelişmesine zarar verir.
Şimdi yeni yeni uyanmaya başlıyorlar. Vatandaşlık Yasası’nın yenilenmesinin arkasında yatan bu uyanıştır. Çünkü Almanya’da her sene 500 bin kalifiye işçiye ihtiyaç var. Türk kökenli gençleri iyi eğitmeyip, onları ikinci sınıf insan yapmaya çalışıp ondan sonra da “Gelin, bizim size ihtiyacımız var” derseniz kendinizle ters düşersiniz! Almanya önce kendi potansiyelini kullanmak zorunda.
Buradaki göçmen kökenli gençler kendi dillerini ve zenginliklerini öne çıkararak eğitim gördüklerinde zannediyorum ki yurt dışından gelecek elamanlara ihtiyaç daha az olacak. Bunu yapmadığı sürece yurt dışından getirilen kalifiye elemanların da ilgisini çekmeyecektir bu ülke.
Bütün bunlara rağmen ben öne çıkıp mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çifte vatandaşlık için mücadele etmek, aynı zamanda Alman toplumunda seçme ve seçilme hakkının tüm topluma yayılması için mücadele etmek demektir. Kentimizde 100 bin tane Türkiye kökenli insanın hepsinin de Alman vatandaşı olduğunu düşünün. Bu, Köln’ün nüfusunun yüzde 10’u demek ve bu ciddiye alınması gereken bir oy potansiyeli. Bu tarz bir potansiyel ister istemez bizim konularımıza daha farklı bir siyasi bakışı da beraberinde getirecektir.
Peki mevcut Vatandaşlık Yasası’nın reform talebinin içinde ne farklılıklar var?
En önemli değişiklik çifte vatandaşlığın kabullenilmesi. Yani bir kişi Alman vatandaşlığına başvurduğu zaman kendi ülkesinin vatandaşlığını bırakmadan Alman vatandaşlığına geçebilecek. İkincisi, şimdiye kadar Alman vatandaşlığına geçmek için kişinin 8 yıl beklemesi gerekiyordu, şimdi bu 5 yıla indiriliyor. Hatta kişi çabuk uyum sağlayabiliyorsa, örneğin iyi bir okul başarısı edinmiş ve sosyal yardım almadan kendi hayatını geçindirebilmişse bunun 3 yıla kadar indirilmesi de mümkün.
Bunun dışında özellikle birinci nesil için çifte vatandaşlığın kolaylaştırılması, hatta dil şartının kalkması söz konusu. Bu aslında çok geç gelmiş bir olanak. Çünkü o nesil ne yazık ki oldukça azaldı.
Mevcut yasa bu şartlarla geçerse bunu oldukça olumlu buluyorum. Burada tabii en büyük sorun şu anda hükûmet ortağı FDP’nin girişimleri. FDP örneğin çifte vatandaşlığın bir nesilden sonra gelecek nesillere bırakılmaması gibi önerilerde bulundu. İnsan benliğini bir nesilden sonra kesip atamaz. Almanya’daki düşüncenin temelinde şu var: “Bunlar uzun zamandır burada yaşıyorlar. Bundan sonra artık kendi kökleriyle bağını koparmak zorundalar.” Böyle bir saçmalık olamaz.
Bu kopuş tarihte Polonya’dan Almanya’ya gelen insanlarla belki olmuş. O dönem insanlar Almanya’ya arabalarla, atlarla üç ayda gelmişler. Tekrar oraya dönmemişler, iletişimleri kopmuş, kendi kültürlerini, dillerini unutmuşlar ama şimdi öyle değil. İnternet, uydu televizyonları üzerinden iletişim devam ediyor; herkes kendi köken ülkesine senede en az bir sefer gidip gelebiliyor. Bu gerçeği silip atamayacağınıza göre buna uygun bir politika belirlemek lazım. Bu politika, bu ülkede yaşayan herkesin Almancayı en iyi şekilde öğrenerek bu ülkenin bir zenginliği hâline gelmesidir.
Neredeyse 30 senelik bir tartışmanın sonunda hâlâ “Çifte vatandaşlığı ilk nesil ve ikinci nesil için açalım mı açmayalım mı?” gibi tartışmaların olması sizde bıkkınlık oluşturmuyor mu?
Ben insanın mücadele ettiği sürece canlı kalacağına inanıyorum. 75 yaşındayım, eğer bir bıkkınlıkla kalakalsaydım, belki bu yaşımda yerimden kalkamaz durumda olurdum. Bu konular beni daha çok motive ediyor.
Bir de bizim toplumumuz sorumluluk almaktan çekiniyor. Bizim mutlaka mücadele etmeyi öğrenmemiz lazım. Biz burada kendi kimliğimizin bir artı olduğunu kabul edip onun yanında durup kamuoyuna bunu aktif şekilde savunmazsak Alman toplumunun bunu kabul etmesi çok zor.
Almanya’da 3 milyona yakın Türkiye kökenli insan var ama ağırlığı maalesef bin insan kadar etmiyor. Çünkü mücadele edip kendi iç dünyamızı, varlığımızı dile getirmiyoruz. Bize dikilmiş olan elbisenin içinde kalıyoruz.
Ben tek başıma kalsam bile bu mücadeleyi yürütecek şekilde kendimi motive ettim. Çünkü başka şekilde olması mümkün değil. Yalnız ben değil, benim gibi binlerce insan olması lazım.
İnsan öncelikle prensip olarak kendi kültürüne, kendi diline sahip çıkmalı. Ben Alman arkadaşlarımı da anlıyorum. Benim yaşam dünyamı, benim nasıl oluştuğumu ben söylemedikten sonra nasıl bilsinler? O adam tek bir kültürde, tek bir dille büyümüş. Böyle bir insanın bana sunduğu reçete “Aman hiçbir dille uğraşma. Almancaya konsantre ol, diğer şeyleri kenara at” şeklinde oluyor. Çünkü kendisi öyle başarmış, kendi ulaştığı başarı yolunu belki sana dürüstlükle göstermek istiyor. O yüzden bizim “Benim için iki dillilik, iki kültürlülük çok daha önemli” diyebilmemiz lazım.
Çifte vatandaşlığı mümkün kılan yeni yasa eğer geçerse vatandaşlık başvuruları tırmanışa geçer mi sizce?
Tabii. Bu konuda tüm kurumların gayret etmesi gerekir. Vatandaşların bilmesi lazım böyle bir olanağın olduğunu. Politikayı aktif takip eden insanlar biliyorlar ama büyük kitleler bunu bilmiyor.
Biz vatandaşlara yine duyuracağız. Duyurduğumuz zaman tahmin ediyorum ki başvurularda büyük patlama olacak.
Mevcut durumda yabancılar dairelerinde zaten ciddi bir yoğunluk var. Böyle bir patlamaya hazır mı yabancılar daireleri sizce?
O kurumların meselesi. Bu yeni yasayla birlikte büyük bir engel kalkmış olacak. İnsanlar köken ülke vatandaşlığını bırakmak zorunda oldukları için Alman vatandaşlığına geçiş süreci aylarca sürüyor. Yeni yasayla birlikte başvuru süreci hızlanacak. Alman vatandaşlığına geçmek isteyenler çok daha büyük baskı oluşturacak ve böylece işlemler çabuk gerçekleşecek diye düşünüyorum.
Sizce reform ne zaman yasalaşır? Muhalefetten bu anlamda itiraz gelir mi?
Bu reformun en geç bu senenin sonuna kadar yasalaşması bekleniyor. İtirazın da gelebileceğini düşünüyorum. Çünkü CSU/CDU ne yazık ki geçmişte bu konuyla kendi seçmenlerini mobilize etti. Eğer Federal Konsey’de çoğunluk sağlayabilirlerse bunu deneyebilirler. Şimdiki tahminlere göre federal hükûmet bu yönde büyük bir itiraz beklemiyor. Ama iş Federal Konsey’in onayına kaldığında tasarı engellenebilir, 2000’de yapıldığı gibi.
[…] en önemli nedenlerinden biri olarak görülüyor. Almanya’da yaşayan 3 milyondan fazla Türk vatandaşının önemli bir kısmı da mevcut yasanın Alman vatandaşlığına geçiş için Türk […]
Ben Alman vatandaslogina basvurdum B1 istediler yeni cikan kanuna gore B1 kalkmis daha kolaylasmisti boyle bir sey varmi mecbur yapmak zorundamiyiz B1 yada hangi tarihte kalkiyor yeni kanun ne zaman yururluge giriyor