'ANATOMİ SERİSİ'

Çifte Vatandaşlık Nedir?

Çifte vatandaşlık ya da daha geniş tabirle çoklu vatandaşlık, sınırların gittikçe ortadan kaybolduğu günümüzde bireylere tanınan önemli bir imkân. Perspektif Anatomi Serisi, bu kez açık toplumların önemli yapıtaşlarından biri olan çifte vatandaşlık kavramını masaya yatırıyor.

@Shutterstock değişiklikler: Perspektif

Vatandaşlık, bir kimsenin tüm hakkı ve yükümlülükleriyle belirli bir devlete hukukî temelde aidiyetidir. Her devlet uluslararası hukukun genel ilkeleri çerçevesinde, kimin kendi vatandaşı olduğunu; bireylerin şartlı mı şartsız mı veya hangi şartlarda kendi vatandaşı olabileceğini ya da vatandaşlığını kaybedeceğini kendisi belirler. Her ülkenin tek tip vatandaşlık düzenlemesi olmadığı için bir kimse iki ya da daha fazla (Alm.Doppelstaater, Mehrstaater) vatandaşlığa sahip olabilir veya yine hukukî sebeplerle hiçbir ülkenin vatandaşı da olmayabilir (Alm.“Staatenloser”).

Vatandaşlık bağı ile devlet, kişiye siyasi koruma sağlar, çeşitli haklar tanır ve sorumluluklar yükler. Çifte vatandaşlıkta ise bireyin iki ayrı devlete hukuki bağlılığı vardır. Dolayısıyla her iki devlet de çifte vatandaşlığa sahip kimseden hukuki bağın gereğini isteme hakkına sahiptir. Bu da çifte vatandaşlığa sahip bireyler için bazı sorunların çıkmasına sebep olabilmektedir. Ancak diğer yandan vatandaşlık hukukunda, haklardan birisinden yararlanmak diğer vatandaşlık hakkını sona erdirmediğinden bu durum bireyler için birçok avantaj sağlayabilmektedir.

Çifte vatandaşlıkta -iki ayrı devlette askerlik yükümlülüğe sahip olmak örneğindeki gibi- birbiriyle çelişen bir takım yasal sorumluluklar ortaya çıkabilmektedir. Bu sebeple devletler çifte vatandaşlıktan geleneksel olarak kaçınmaktadır. Bununla birlikte yeni uluslararası bazı çabalar; başka devlet için yerine getirilen askerlik yükümlülüğünün ilgili diğer devletlerce yapılmış sayılması gibi çözümlerle çifte vatandaşlığın dezavantajlarını azaltmayı hedeflemektedir.

Çifte Vatandaşlığın Tarihi Gelişimi

İnsanların dünya üzerindeki dağılımı ve devletlerarası paylaştırılması, hâlen kesin olarak çözümlenememiş bir sorundur. Bireyler, ilk dönemlerde uzun süre soy esasına göre devletlerarasında dağılmışlardı. İlk örgütlenmiş toplumlarda ahali, ırk ve dil birliğine dayanarak oluşmaktaydı. Budun (ulus) ise ırk ve dil birliğine dayalı bir bütündür. Kan bağı (Lat. “ius sanguinis”) vatandaş olabilmenin temelidir. Bireyin aynı anda iki ayrı topluluğa dâhil olması, kurumlaşmış bir husus değildir.

Ortaçağ’da feodal rejim vatandaşlık hukuku alanına değişiklik getirmiştir. Devlet ve onun öğeleri olan ülke ve bu ülke üzerinde ikamet eden kişiler, derebeyinin mülküdür. Feodal devlet, diğer bir deyimle prens-devlet sistemi senyör, derebeyi veya prens ile ülkenin ahalisinden olan serf, kul, köle veya köylü statüsünde bulunan birey arasında sürekli ve kişisel bir bağ kurmaktadır. Üzerinde oturduğu araziye bağlı olan birey, arazinin sahibi prens veya senyörün, siyasî ve hukukî haklardan yoksun tebaasıdır.

vatandaşlık nasıl kazanılır

Bu dönemde vatandaşlığın doğum ile kazanılmasında toprak bağı(Lat. “ius soli”) ilkesi esastır. Birey ülkesinde doğduğu prensin, senyörün vatandaşıdır. Yine bu dönemde bireyin kendi ülkesinde ikamet etmemesi cezaî sorumluluğa yol açar. Birey toprakları üzerinde doğduğu prens-devletin vatandaşı olacak ve doğduğu topraklar üzerinde ikamet edecektir. Ülkede ikamet zorunluluğu bireyin yaşamının temelidir.

O dönemden kalmış olan bir ayrıma göre vatandaşlık çatışmaları olumlu ve olumsuz olmak üzere ikiye ayrılır. Bireyin, birden çok vatandaşlığı olması hâline olumlu çatışma, hiç vatandaşlığı olmaması hâline olumsuz çatışma denilmektedir. Olumlu vatandaşlık çatışmaları, endüstriyel toplumun gelişmesi ile varlığını kabul ettirmiş ve toplumda, bu çatışmaların önlenemeyeceği inancı egemen olmuştur. Olumlu çatışmalar uluslararası gerginlik dönemlerinde, savaş devirlerinde ve sermaye ile emeğin ulusal sınır ötesine taşınması hâlinde, hiç de küçümsenemeyecek çekişmelere yol açmıştır. Ancak zamanla çifte vatandaşlığın, feodal düzenin ortaya koymağa çalıştığı kadar korkulacak bir hâl olmadığı endüstriyel toplum tarafından kabul edilmiştir. Sanayi toplumu, çifte vatandaşlığın kendisi için zarardan çok yarar getireceğini fark etmiştir.

Düzenli Çifte Vatandaşlığı Ortaya Çıkaran Olgular

Vatandaşlık yasalarına göre vatandaşlığın kazanılması iki kategoride gelişmektedir: aslî uyruk ve sonradan edinilmiş uyruk. Aslî uyruk yoluyla çifte vatandaşlık bazı devletlerin kan esasını, diğerlerinin toprak esasını kabul etmeleri sonucudur. Günümüzde nesep bağı ile çifte vatandaşlığın doğması, devletlerarasındaki ilke farklılığını aşar bir durum göstermektedir. Aynı ilkeyi, örneğin kan bağını (ius sanguinis) benimsemiş iki ayrı ülke vatandaşı eşlerin evlilik içinde doğan çocukları çifte vatandaşlığa sahip olabilmektedir. Mesela Alman baba ve Türk anneden evlilik içinde doğan çocuk, hem babanın, hem de annenin vatandaşlığını alabilmektedir. Evlat edinen karı kocanın ayrı devletlerin vatandaşı olması ve her iki devletin de evlatlığa vatandaşlık vermeleri hâlinde çifte vatandaşlık veya çok vatandaşlık hâli ile karşılaşılmaktadır.

Çifte Vatandaşlık Çeşitleri

Bağımsız iki ayrı devletin vatandaşlığa ilişkin yasalarına göre iki ülkeye eş zamanlı vatandaşlık, düzenli çifte vatandaşlıktır. Bu duruma yasal çifte vatandaşlık da denilmektedir. Toprak bağı ilkesini benimseyen bir devletin ülkesinde doğan kan bağı kuralına bağlı devlet vatandaşlarının çocukları, nesep yoluyla yasal çifte vatandaşlığa sahip olacaktır. Çok Vatandaşlık Hallerinin Azaltılmasına İlişkin 1963 Tarihli Strasbourg Konvansiyonu evlenme, sonradan vatandaşlığa geçme, tekrar kazanma yollarıyla da düzenli çifte vatandaşlığın ortaya çıkabileceğinden hareket etmektedir.

Yabancı düşmanlığı, nefret söylemi, nefret suçu, azınlık, antisemitizm gibi sıkça kullanılan kavramları Anatomi Serisi’nde açıklıyoruz. Anatomi Serisi’nin diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
TIKLA

İki veya daha çok devletin aynı toprak parçası üzerinde hak iddia etmeleri ve o topraklarda yaşayan insanlara vatandaşlık vermelerinden kaynaklanan vatandaşlık çeşidine ise göreceli çifte vatandaşlık denilmektedir. Konuyu aydınlatmak için Saar Bölgesi örnek olarak verilebilir. Saar, ekonomik yönden Fransa’ya bağlanmış; fakat siyasal bakımdan Almanya’dan ayrılmak suretiyle, ikinci Dünya Savaşı sonunda özel bir statüye kavuşturulmuştur. Buna göre Saar, Fransa açısından yabancı bir ülke niteliğini korumuştur. Almanya’nın üzerindeki egemenlik iddiasına rağmen, Saar ülkesi kendi vatandaşlık yasasını yapmıştır. Saarhalkı bu yasaya göre, Alman ve Fransız vatandaşlıklarından bağımsız Saar vatandaşı olmuşlardır. Almanya ise, SaarBölgesinde yaşayanları Alman saymaya devam etmiş ve onlara Alman pasaportu vermiştir. Bu örnekte görüldüğü üzere, değişik devletlerin aynı topraklar ve bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar karşısında egemenlik hakkını kullanmak istemeleri göreceli çifte vatandaşlığa yol açmaktadır.

Kişi gerçekte tek bir vatandaşlığa sahipken dinsel veya ırkî nedenlerle,vatandaşlık yasaları uygulanmadan ikinci bir ülke tarafından vatandaş gibi işlem görmekte ise bu şekilde ortaya çıkan vatandaşlık ise örtülü (fiilî) çifte vatandaşlıktır. Bu tür bir vatandaşlığa, Türkiye’den kendi istekleri ile Yunanistan’a giden Rum Ortodoks Türk vatandaşlarına Yunan devletince Yunan vatandaşlığı verilmemesine rağmen tüm haklardan Yunanlı gibi yararlanmalarının sağlanması örnek olarak gösterilebilir. Türkiye’deki Yunanlı sayısının azalmasını önlemek amacı güden bu uygulamada örtülü çifte vatandaşlık durumu söz konusudur.

Almanya’da yaşayan yaklaşık 1,5 milyon Türk vatandaşı, Türk vatandaşlıklarını kaybetmek istemediklerinden ve Alman vatandaşlığının onlara seçme ve seçilme hakkı dışında herhangi bir katkısının olmayacağını düşünmelerinden dolayı Alman vatandaşlığına geçmemektedir. Bu duruma imkân tanıyan husus ise bu kimselerin süresiz oturma iznine sahip olmalarıdır. Bu durum daörtülü (fiilî) çifte vatandaşlık özelliği göstermektedir. Geçen yüzyıllarda yabancıların ülkede sürekli oturma izni alamayacağı kuralı geçerli iken 20. yüzyılda yabancıların, yetkili makam kararıyla ülkede ikamet edebileceği ve bu hâlde tüm medenî haklardan yararlanacağı kabul edilmiştir. Böylelikle kişi lehine bir imtiyaz doğmaktadır. Doğan hak, süreli oturma izninden farklı olarak, geri alınamamaktadır. Hak sahibi aynı vatandaş gibi ülkeye giriş ve çıkış yapabilmektedir.

Bir yabancının başka bir devletin vatandaşlığını, vatandaşlık hukukunun genel ilkeleri dışındaki bir nedenle ve çoğu kez süreli olarak kazanmasına ise düzensiz çifte vatandaşlık denir. Bu duruma Fransız ordusuna yabancı milletlerden sözleşmeli olarak dâhil olan kimseler örnek verilebilir. Bu kimseler sözleşmelerinin süresi boyunca Fransız vatandaşı muamelesi görmektedir. Düzensiz çifte vatandaşlık uluslararası hukuk kurallarına dayanarak da doğabilir. Himaye altında, sömürge, koloni gibi statülerde olan devletlerin vatandaşları himaye eden ülkelerin düzensiz vatandaşı olabilmektedir.

Çifte Vatandaşlık Kime, Ne Yarar Sağlar?

Çifte vatandaşlık, çıkarlar dengesi alanında bireyin yararınadır. Birey, siyasî veya ekonomik nedenlerle ayrıldığı vatanından tamamen kopmamaktadır. Ayrıca, birey çifte vatandaşlık sayesinde kültürlerin birbirlerini tanımalarına yardımcı olmaktadır. Yine birey kültürler arasında köprü işlevi görmektedir. Devletler açısından ise akla şu soru gelmektedir: Bir devlet ülkesine sonradan yerleşmiş kimselere neden vatandaşlık verir? Bu sorunun bütün cevapları o devletin ve o toplumun yararını ortaya koymalıdır. Ülkesine sonradan yerleşen bir kimseye vatandaşlık veren devlet,gerçekte onu kendi ülkesiyle bütünleştirmek niyetini taşımaktadır. Bu noktada birey vatandaşı olduğu her iki ülkeye de aynı derece aidiyet duyabilir mi, sorusu gündeme gelmektedir.

Çifte Vatandaşlıkta Askerlik Sorunu

Çifte vatandaşlığı olanlar açısından askerlik yükümünü iki kez yerine getirme olasılığı vardır. Bunun önüne geçmek için bulunan yol, çifte vatandaşlık hâlinde, devletlerden birisinde askerlik hizmetini yapmış olmak yeterli sayılmaktadır. Çifte vatandaşlığı bulunan bireyin vatandaşı olduğu devletlerden birisinin muvazzaf askerlik hizmetini öngörmemesi hâlinde, diğer devletin bireye askerlik hizmetini yaptırmak istemesi olasıdır. Askerlik çağında sayılmama hâli ise ülkeler tarafından farklı düzenlenmiş olması nedeniyle ayrı bir sorundur. Konuyla ilgili bir üçüncü sorun da vicdanî sebeplerle askerlik yükümünü yerine getirmeyi reddetme hakkıdır. Askerlik yükümüne ilişkin tüm bu konularda çifte vatandaşlığa sahip olan kişinin statüsünün hangi vatandaşlığına göre düzenleneceği, kişi açısından önemli bir sorundur. Bu sorunların çözümünde bir hukuku seçme, gerçek vatandaşlık ve ikametgâhın bulunduğu devlet vatandaşlığı çözümleri akla gelmektedir.

Çifte Vatandaşlığın Önlenmesi

Devletler geçen yüzyıldan beri uluslararası antlaşmalarla çifte vatandaşlığı önleme çabası göstermektedir. Çabalara ilişkin bir örnek, Strasbourg’da imzalanan 6.5.1963 tarihli Çok Vatandaşlık Hallerini Azaltmaya ve Çok Vatandaşlık Halinde Askerlik Yükümüne Dair Avrupa Konseyi Konvansiyonudur. Konvansiyonun üç ana amacı vardır: Vatandaşlık hukuku alanında kadın erkek eşitliğini gerçekleştirmek, ailede uyruk birliğini sağlamak ve karma evlilik (Fr. “mariage mixte”) alanında yer alan çifte vatandaşlık ve vatansızlık hallerini önlemektir. Çifte vatandaşlık büyük ölçüde, devletlerin izledikleri nüfus siyasetleri, yabancı ülkelere giden vatandaşlarının ülkeden kopmalarını önleme çabaları sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Devlet, bir yandan ülke dışında oturmasına rağmen ülke kültürüne bağlı olan kişileri kollamak, diğer yandan ülkeye yerleşmek niyetiyle gelen kişilerin sayılarının artmasını önlemek görevlerini yerine getirirken vatandaşlık hukukunun olanaklarından yararlanmaktadır. Kişinin ülkesine gittiği yabancı devlet ise, yabancı sayısını olanaklar el verdiği ölçüde azaltma çabasındadır. Bu karşılıklı çıkar çatışmalarını yumuşatmak ve bireylerin iradelerine daha geniş serbesti tanımak amaçları ile vatandaşlık hukuku bazı çözümler üretmiştir. Bu çözümler arasında “seçme hakkı” (Alm. “Optionsrecht”) önemli yer tutmaktadır.

Evlenme veya nesep bağı nedeniyle çifte vatandaşlığa kavuşanlar açısından tanınmış olan seçme hakkı, vatandaşlık çatışmalarını önleme yöntemleri sıralamasında önde gelmektedir. Nesep alanında seçme hakkı, doğumla çifte vatandaşlığı kazanmış olan çocuğun, reşit olmasından başlayarak iki vatandaşlığından birisini seçebilme yeteneğidir. Seçme hakkının ikinci bir türü, evlenme ile çifte vatandaşlığı kazanmış olan kadına, boşanma veya ölüm nedenleriyle evlenmenin sona ermesi hâllerinde tanınmıştır. Boşanmış veya dul kalmış olan kadın, belli bir süre içinde seçme hakkını kullanarak çifte vatandaşlıkları arasında seçim yapma hakkına sahiptir.

Kişinin kendi iradesi ile çifte vatandaşlığı sona erdirmesi yöntemi “vatandaşlıktan çıkma”dır. Çıkmanın, seçme hakkı gibi bir hak olup olmadığı tartışılabilir. Herkesin vatandaşlığını seçmekte serbest olduğu ve herkesin yalnız bir vatandaşlığı olması gerektiği prensipleri açısından konu ele alınırsa, çıkma, kişi açısından bir hak olmalıdır.

Devletlerin çifte vatandaşlıkla ilgili uygulamaları onların nüfus projeksiyonları ile ilişkilidir. Hükûmetlerin ülkelerindeki göçmen ve göç kökenlilerin katılım sorunlarını nasıl çözmek istedikleri, çifte vatandaşlığa dair politikaları da etkileyecektir. Buna karşın göçmenler, göç kökenliler ve azınlıklar da hukuki, kültürel ve sosyal şartlara göre kendi stratejilerini geliştirmektedir. Ülkesinde herkes için kolay ulaşılabilen bir çifte vatandaşlık politikası uygulamayan bir devletin, bu tercihinde kendine göre önemli gerekçeleri olmalıdır.

Kaynaklar

BMI. Bundesministerium des Innern, für Bau und Heimat. “Staatsangehörigkeitsrecht“.(Erişim: 29.10.2019).
BMI. Bundesministerium des Innern, für Bau und Heimat. “Erwerb der deutschen Staats­angehörigkeit durch Geburt in Deutschland” . (Erişim: 29.10.2019).
Göğer, Erdoğan; Türk Tâbiiyet Hukuku, Ankara, 1979.
Göğer, Erdoğan; “Çifte Vatandaşlık”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 44 (1-4), 1995, ss. 127-182.

Ahmet Aslan

Bir dönem Almanya’da ikamet etmiş olan Ahmet Aslan, Din Sosyolojisi alanında doktorasını tamamlamış olup gençlik, değerler ve göç sosyolojisi alanlarında araştırmalarını sürdürmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler