Solingen Faciası, Alınmayan Önlemler ve Kayıtsızlık
29 Mayıs 1993'te Almanya’nın Solingen şehrinde 4 aşırı sağcı, Genç ailesinin evini kundakladı. Peki Solingen siyasi bağlam dışında okunabilir mi?
29 Mayıs 1993.
Bundan tam 30 sene önce Almanya’nın Solingen şehrinde 4 aşırı sağcı, Genç ailesinin Untere Werner Caddesi’ndeki evlerini kundakladı. Yangın ahşap merdivenlerin tutuşması sonucu çok kısa bir sürede bütün binayı sardı. Saldırıda Genç ailesinin üçü çocuk beş üyesi yaşamını yitirdi: Saime Genç (4), Hülya Genç (9), Gülistan Öztürk (12), Hatice Genç (18), Gürsün İnce (27). Aynı saldırıda Genç ailesinin 14 üyesi de ağır yaralandı.
O dönem medya, 5 can alan, ırkçı ve aşırı sağcı saiklerle gerçekleştirilen bu saldırıyı “Dumme-Jungen-Streich” yani “Aptal Çocuk Şakası” olarak nitelendirmişti. Bu başlık aşırı sağ motifli suç ve şiddet eylemlerinin bireyselleştirildiği ve siyasi bağlamın göz ardı edildiği medyatik bir iklime işaret ediyordu.
Solingen Faillerinin Yargılanması
Düsseldorf Yüksek Bölge Mahkemesi, görülen 127 duruşmanın ardından 13 Ekim 1995 tarihinde failleri cinayet, adam öldürme ve kundaklama suçlarından yargıladı. 3 fail Gençlik Yasası gereğince en yüksek ceza olan 10 yıla mahkum edilirken, diğer fail 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Faillerin tümü iyi halden erken tahliye edildi.
O dönem Genç ailesinin avukatı Rainer Brüssow, Solingen’in İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da yabancı düşmanlığının zirveye ulaştığı nokta olarak tarih kitaplarına geçeceği açıklamasında bulunmuştu. Dönemin hükümet sözcüsü Dieter Vogel ise bu suçun anti-sosyal şiddete başvuran, yalnız hareket eden bireyler tarafından işlendiğini ifade ederek suçu depolitize etmişti.
Peki Solingen faciası gerçekten depolitize edilebilir miydi?
Aslına bakarsanız o dönem Solingen faciasının gerçekleşmesini oldukça elverişli kılan bir siyasi iklim mevcuttu. 1990’lar Federal Almanya Cumhuriyeti için savaş sonrası tarihinde ırkçılık ve aşırı sağcı şiddetle karakterize ediliyordu. Bugün araştırmacılar, ülkedeki siyasi çalkantıların ve “Deutsche Wiedervereinigung” yani “Alman Yeniden Birleşmesi”nin ülke çapında mülteci ve göçmenlere karşı pogram benzeri bir atmosferi tetiklediğini düşünüyor. Ülkedeki bu gerilim ise 1993’te Solingen’deki kundaklama saldırısıyla doruk noktasına ulaşıyor. Siyasetçiler o dönem bu olayın arkasındaki aşırı sağcı şiddetin, özellikle yurt dışında, nasyonel sosyalizmin ülkede hala geçerli akçe olduğunun kanıtı olarak yorumlanmasından korkuyorlardı.
90’lar öncesinde ise ülkenin 6. Başbakanı Helmut Kohl, henüz 1982 yılında İngiltere’ye yaptığı bir ziyaret esnasında Almanya’da yaşayan Türklerin sayısını yarıya indirmek istediğini açıklamıştı. Kohl, farklı bir kültürden geldikleri için Türkleri mevcut sayılarıyla asimile etmenin mümkün olduğundan şüpheliydi. Kendisi Solingen faciası sonrası dayanışma için dahi Solingen’e gelmeyi reddetmişti. Kohl, 23 Kasım 1992 tarihinde Mölln’de gerçekleşen kundaklama sonucu hayatını kaybeden Arslan ailesinin üç üyesinin cenaze törenine de katılmamıştı. Hükümet sözcüsü Dieter Vogel, anma törenlerine “bir taziye turizmi (Alm. “Beileidstourismus”) oluşturmaktan kaçındıkları” gerekçesiyle katılmayacaklarını açıklamıştı. Ülkedeki protestoları arttıran bu tutum uluslararası basında da yerini almıştı. Solingen’deki Untere Werner Caddesi’nde saldırının olduğu yerde göstericiler politikacılara hitaben pankartlar açmış ve Federal Şansölye’nin orada bulunmasını talep etmişlerdi: “Bay Kohl – Neredesiniz?”
Alınmayan Önlemler ve Kayıtsızlık
Kolektif bir korkuya sebep olan bu facia için 30 yıldır her sene anma törenleri düzenleniyor. Saldırıda iki kızını kaybeden Hatice Genç verdiği bir röportajda anma törenlerinin kendileri için oldukça önemli olduğundan bahsetmişti. Lakin Genç, Solingen Belediyesi için günün öneminin azaldığını ve olayın üstünün de kapatılmak istendiğini düşünüyordu.
Örneğin şehirde bulunan bir meslek yüksekokulunun arazisine yerleştirilen “Solingen Anıtı” özel bir girişimin sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Solingen’in merkezine dikilecek bir anıt, belediye yönetimi ve meclisi tarafından olumsuz ilgiye sebep olacağı ve şehrin imajını zedeleyeceği gerekçesiyle sürekli olarak engellenmişti.
Bu durum ülkede ırkçı saldırılarla karşı karşıya kalan insanların, bu saldırıların yanı sıra siyaset ve medyanın meseleyi zararsızlaştıran yaklaşımlarını ve çoğunluk beyaz toplumunun seçici dayanışmasını deneyimlemek zorunda kaldıklarını gösteriyordu.
2021 yılında yine Solingen şehrinde Türk kökenli bir ailenin evinin kundaklanması, siyasetin, hukukun ve medyanın mevcut tutumunun ne kadar tehlikeli olabileceğini gözler önüne serdi. 20 Ekim 2021 tarihinde gerçekleşen bu ikinci kundaklama saldırısından önce NSU cinayetlerinin, Halle, Kassel ve özellikle Hanau’daki saldırıların ortaya çıkması korkuyu oldukça büyütmüştü. Açıkça görülüyor ki alınmayan önlemler, değişmeyen tutumlar ve kayıtsızlık bu saldırıların son saldırılar olmasını engelleyecekti.
Mevlüde Genç’in Örnek Mücadelesi
Yereldeki kaçınmacı tutumlara rağmen, 8. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Solingen faciasının 25. yılında bu faciadan ötürü ülke olarak utanç duyduklarını ifade etmişti. Merkel, aşırı sağcılara karşı mücadelede yetkili makamların bazı hata ve ihmallerinin olmasından dolayı da özür dilemişti. Almanya Cumhurbaşkanı Steienmeier da Solingen’deki ırkçı saldırının 25. yıldönümü vesilesiyle yaptığı açıklamada, yabancı düşmanlığı ve aşırı sağla kararlı biçimde mücadele edilmesi çağrısında bulunmuştu.
Steienmeier, Solingen faciasında iki kızı, iki torunu ve yeğenini kaybeden ve saldırı sonrası toplumsal barışa katkı sağlamak adına çaba sarf eden Mevlüde Genç için “Ayrımcılık, ırkçılık ve şiddete karşı verdiği mücadele ile hepimize örnek olmalı.” açıklamasında bulunmuştu.
2019 yılında Almanya’nın Düsseldorf kentinde “Mevlüde Genç Ödül Töreni” düzenlendi. Dönemin Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakanı Armin Laschet, ülkede barış içinde yaşamak istediklerini ve bu barışı sürdürmekte kararlı olduklarını vurgulayarak, ilk kez verilen “Mevlüde Genç Ödülü”nü geleneksel hale getirmek istediklerini kaydetmişti.
Bu yıl 30. yıl dönümünün idrak edildiği Solingen faciası, şiirlerin, tiyatro oyunlarının ve belgesellerin konusu olmaya devam ediyor. Bu facianın unutulmaması, başka faciaların ortaya çıkmasına engel olması ve yeni nesillerin ırkçı ve aşırı sağcı saldırılarla ilgili bilinçlenmesi açısından oldukça önemli. Bu elim facianın 30. yıl dönümünde Genç ailesiyle ve aşırı sağcı, ırkçı şiddetle karşı karşıya kalmak zorunda kalmış herkesle dayanışma göstermek ve Solingen’i her daim hatırlamak zorundayız.