'İklim Değişikliği ve Göç'

“Göç Politikaları İklime Bağlı Göçle Mücadelenin Bir Parçası Olmalı”

Alman Vakıfları Uyum ve Göç Bilirkişi Konseyi (SVR), 14. yıllık raporunda iklim değişikliği ve göç arasındaki ilişkiyi inceledi. Rapor, özellikle iklim değişikliğinin göç olaylarını nasıl etkilediğini ve göç politikalarının iklime bağlı göçle mücadelede nasıl bir rol oynayabileceğini ele alıyor.

Fotoğraf: @Sandor Szmutko, shutterstock.com

Alman Vakıfları Uyum ve Göç Bilirkişi Konseyi (SVR) 2023 yılında yayımlanan 14. yıllık raporunda iklim değişikliğinin küresel, bölgesel ve yerel göç olaylarını nasıl etkilediğini ve göç politikalarının iklime bağlı göçle mücadelede nasıl bir rol oynayabileceğini ele aldı.

İnsan kaynaklı iklim değişikliği, insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan biri olarak değerlendiriliyor. Küresel ısınmanın hayatın tüm alanları için karmaşık ve varoluşsal sonuçları mevcut. Küresel, bölgesel ve yerel göçler de iklim değişikliği sonucu değişmekte, iklim değişikliği kaynaklı göçler de artış gösteriyor. SVR bu yılki raporunda, iklim değişikliğinin neden olduğu göç hakkında bilinenleri özetliyor ve harekete geçmek için hangi seçeneklerin mevcut olduğunu ele alıyor.

Öncelikle rapor, şimdiye kadar, iklim değişikliğinin sonuçlarına yönelik küresel bir eylem planının yapılmadığına vurgu yapıyor ve bu konuda özellikle sanayileşmiş ülkelere özel bir sorumluluk düştüğünden bahsediyor. Raporun toplamda 9 ana mesajı bulunuyor.

1. İklim Değişikliği Mevcut Göçü Güçlendiriyor

İklim değişikliği, mevcut göçü güçlendiriyor ve iklim nedeniyle ortaya çıkan çevresel değişiklikler ve aşırı hava olayları, mevcut sosyal, ekonomik veya siyasi sorunları daha da şiddetlendiriyor. Bu durum, göç baskısını artırabiliyor. Araştırmacılar, iklim değişikliğiyle mücadele başarısız olursa, bu durumun yeni göç dalgalarına yol açabileceğini söylüyor. Aynı zamanda araştırmacılar, iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan göçün, diğer göç türleriyle sıkı bir şekilde ilişkili olduğunu ve göçün nedenleri söz konusu olduğunda birbirlerine yakından bağlı olduğunu ve onları birbirlerinden ayırt etmenin zor olduğunu söylüyor. Bu nedenle iklim değişikliği ile göç arasındaki ilişkinin daha iyi anlaşılması ve erken dönemde tespit edilmesi büyük önem arz ediyor. Bu alandaki araştırmaların artırılmasını öneren araştırmacılar, böylelikle, karar vericilerin ve iklim değişikliğinden etkilenenlerin uyum stratejileri geliştirebileceğine vurgu yapıyor.

2. Göç Çoğunlukla Ülke İçinde veya Komşu Ülkelere Gerçekleşiyor

Raporun ikinci temel mesajı, iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan göçün genellikle ülke içinde veya komşu ülkelere doğru gerçekleştiği ve kıtalar arası göçün nadir olduğu yönünde. Ani ortaya çıkan aşırı hava olayları (fırtınalar, sel vb.) gibi durumlar düzenli olarak iç göçe neden oluyor. Ülke İçinde Yerinden Edilme Gözlemevi (IDMC) tarafından yapılan tahminlere göre, 2021 yılında yaklaşık 38 milyon iç göçün 22,3 milyonu bu tür hava olaylarından kaynaklanıyor. İklim değişikliğinin etkilerinden en çok etkilenen ülkeler ise genellikle güney ülkeleri oluyor. Bu durum sadece bu ülkelerin coğrafi konumlarıyla değil, aynı zamanda sahip oldukları daha az mali kaynaklarıyla da ilgili. İklim değişikliğinin şiddetlenmesinden sorumlu olan ülkeler, ekonomik olarak güçlü olduklarından yeniden yapılanmaya ve iklim değişikliğinin sonuçlarıyla müdahaleye daha fazla kaynak ayırabiliyorlar. Bu durum ise, sadece risklerin dünya genelinde eşitsiz ve adaletsiz bir şekilde dağılmakla kalmadığını, iklim değişikliğine uyum sağlama fırsatlarının da bu adaletsizlikten payını aldığını gösteriyor. Rapor sahipleri, tam da burada adil çözümlerin tasarlanması ve uygulanması gerektiğini ve özellikle savunmasız kişiler ve ülkelerin, tehditler ve sonuçlarıyla başa çıkmada yalnız bırakılmaması gerektiğini ifade ediyor.

3. Tahminler İklim Değişikliği Sebebiyle Göçün Artacağı Yönünde

Göç kararları birçok faktöre bağlı ve bu sebeple iklim değişikliğine bağlı göçün nasıl seyredeceğine ilişkin sonu açık sorular bulunuyor. Olası tahmin ve senaryolar, iklim değişikliğine bağlı göçün nasıl gelişeceğini tam olarak öngöremese de, politik eylemler için önemli araçlar sağlayabilir. Mevcut tahminlerse, iklim değişikliğinin daha fazla göçe neden olacağını açık bir şekilde gösteriyor. 2021 yılında yayımlanan ikinci Groundswell raporuna göre, en iyi durumda en az 40 milyon insan evini terk etmek zorunda kalacak, en kötü durumda bu sayı 200 milyonu bulabilecek. İnsanlar, ikinci maddede belirtildiği gibi genellikle kendi ülkeleri içinde veya komşu ülkelere göç edecekler, ancak uluslararası göçün de artacağı tahminler arasında. Olası tahminler ve senaryolar, politik karar vericiler için uzun vadeli ve öngörülü politika oluşturmada merkezi bir araç olduğundan dolayı, kabullerin, seçilen yöntemlerin ve mevcut belirsizliklerin şeffaf bir şekilde iletilmesi elzem.

4. Devletler Göçe İzin Verirken Kalma Hakkını da Korumalı

İklim değişikliğinden ekonomik olarak dezavantajlı toplum grupları genellikle daha çok etkileniyor. Ekonomik açıdan kırılgan gruplar genellikle göç için yeterli kaynaklara sahip değil ve göç ettikten sonra da zorlu yaşam koşullarıyla karşılaşabiliyorlar. Bu bağlamda göç etmek istemeyen insanların ihtiyaçları da göz önünde bulundurulmalı, adaptasyon stratejilerine yatırım yapılmalı ve bu stratejiler, örneğin afet önleme çalışmaları ve yerel ihtiyaçlar gibi, yerelde kalma seçeneğini mümkün ve anlamlı kılmalıdır. Göç eden kişiler için de devletler göçü sürdürülebilir bir gelecek için yatırım olarak görmeli ve göçü kapsamlı entegrasyon çalışmalarıyla desteklemelidir.

5. Tüm Politik Düzeylerin ve Göç Politikası Araçlarının Gerekliliği

Raporda bir diğer olarak, iklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkmak için iklim değişikliği ile ortaya çıkan göçün politik olarak düzenlenmesi ve tüm göç politikalarının araç olarak kullanılması gerekildiğinden bahsediliyor. Aynı zamanda aniden ortaya çıkan göç durumlarında, yani göçü önlemek mümkün olmadığında, örneğin insanların yaklaşan bir çevresel felaketten veya sonuçlarından korunmak için güvenli bir yere gitmeleri gerektiğinde, mülteci politikası yaklaşımlarının faydalı olabileceği de ifade edilenler arasında. Göçün bilinçli bir uyum stratejisi olarak kabul edilmesi için göç politikası araçlarına ihtiyaç duyulduğu vurgulanıyor. Bu, çalışma vizeleri veya iklim değişikliğinden etkilenen insanların diğer ülkelere erişimini sağlayan mevcut serbest dolaşım anlaşmaları olabilir.

Tüm politik düzeylerin, -küresel, bölgesel, ulusal ve yerel düzey-  koordineli olarak hareket etmesi gerektiği ve özellikle de ulusal düzeyin önemli olduğu belirtiliyor. Küresel düzey henüz ortak bir politika yaklaşımının üretilmesinde ve uygulamasında eksiklikler gösteriyor. Araştırmacılar özellikle yüksek CO2 emisyonu olan ve doğal kaynakları tüketen ülkelerin, iklim korumasını önceliklendirmek ve diğer ülkeleri mali ve teknolojik olarak desteklemek veya iklim değişikliği kaynaklı etkilerle başa çıkmak için yeni göç imkanları sağlamak konusunda özel bir sorumluluk taşıdığını da vurguluyor.

6. Mevcut Küresel Anlaşmalar Ulusal ve Bölgesel Olarak Uygulanmalı

Bir sonraki noktada rapor, iklim değişikliği ve göçün, küresel zorluklar arasında olduğunu ancak şu anda tam anlamıyla küresel bir yönetim/denetimin mevcut olmadığını vurguluyor. Rapora göre mevcut olan uluslararası hukuki araçlar iklim değişikliğine bağlı göç için yeterli olmadığı gibi yeni uluslararası düzenlemelerin oluşturulması da zor olabilir veya bunlar ciddi siyasi engellerle karşılaşabilir. Burada yeni anlaşmalar oluşturmak yerine, mevcut uluslararası anlaşmalar, iklim değişikliğine bağlı göç konusunda rehber ilkeler ve eylem önerileri sunabilir ve uygulanabilir.

7. Bölgesel Çözümler Teşvik Edilmeli

İklim göçü genellikle komşu ülkeler arasında gerçekleştiğinden bölgesel düzeyde mücadele önemli bir rol oynar. Bu bağlamda bölgesel çözümler küresel çözümlere göre daha gerçekçi, pragmatik ve hızlı bir şekilde uygulanabilir. Mülteci koruması ve kişilerin serbest dolaşımı hususundaki anlaşmalar, onurlu ve düzenli bir göçü mümkün kılar. Araştırmacılar, endüstriyel ülkelerin, örneğin Almanya ve diğer AB ülkelerinin, diğer dünya bölgelerindeki bölgesel çözümleri desteklemek için maddi ve teknolojik transferler sağlayabileceğine vurgu yapıyor. Bu önlemlerin uygulanması, iklim değişikliğinin etkilerinden en çok etkilenen, ancak iklim değişiminin gelişimine en az katkıda bulunan ülkelere destek sağlayarak iklim konusunda adaletini teşvik eder.

8. Öncü Olarak Almanya: Üç Göç Politikası Aracı

SVR, Almanya’nın göç politikası konusunda öncü olması için üç göç politikası aracını İklim-Pasaportu, İklim-Kartı ve İklim-Çalışma Vizesini öneriyor. Bu araçlar, iklim değişikliğiyle ilgili zorluklara hızlı ve etkili bir şekilde yanıt vermek için kullanılabilir.

İklim-Pasaportu ile iklim değişikliğinden doğrudan etkilenen ve tüm topraklarını kaybeden ülkelerin vatandaşlarına Almanya’da insani sürekli ikamet hakkı sağlanır. Böylece Almanya, iklim değişikliği konusunda sorumluluk üstlenir ve diğer sanayileşmiş ülkelerle işbirliği yapar.

İklim-Kartı, iklim değişikliğinden önemli ölçüde etkilenen ancak varoluşları tehdit altında olmayan ülkelerin vatandaşları için geçici olarak Almanya’ya gelme imkanı sunar. Ülkelerin seçimi ve kontenjan belirleme Alman hükümetinin sorumluluğunda olacaktır.

İklim-Çalışma Vizesi ise iklim değişikliğinden daha az etkilenen ülkelerin vatandaşlarına Almanya’da iş piyasasına daha kolay erişim sağlar. Bu sayede düzenli göç yoluyla yeni gelir kaynakları ve fırsatlar elde edebilirler. SVR’ye göre bu üç araç, Almanya’nın iklim değişikliğiyle ilişkili göç sorunlarıyla başa çıkma konusunda öncü bir rol oynamasına ve etkili çözümler geliştirmesine yardımcı olmayı amaçlamaktadır.

9. İklim Değişikliğine Yönelik Bütüncül Bir Strateji

SVR, iklim değişikliği ve sonuçlarının önlenmesi için bütüncül ve kapsamlı bir stratejinin gerekliliğine vurgu yapıyor. SVR’nin önerisi, göç politikalarının iklim değişikliğine bağlı göç söz konusu olduğunda bu stratejinin bir parçası olarak kullanılabileceği yönünde. Bu bütüncül strateji ise tutarlı bir iklim politikasını ve iklim dış politikasını gerektiriyor. Ayrıca, iklim değişikliğine karşı küresel fonlar gibi mali anlaşmaların yapılması da gerekmektedir. Ayrıca, yerel uyum önlemlerini teşvik etmek için kalkınma politikaları benimsenmelidir. Bu önlemlerin maliyetleri küresel olarak adil şekilde dağıtılmalıdır. Bu bakımdan, ulusal, AB ve uluslararası düzeyde daha iyi koordinasyon sağlanmalıdır ve AB ve uluslararası düzeyde de farklı politik alanları arasındaki etkileşimler daha önce olduğundan daha fazla göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler