AfD’nin Normalleşme Tehlikesi
Almanya'da aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) oy oranını korkutucu bir şekilde yükseltiyor. Ülkede AfD'nin "normalleşmesi" konusunda alarm çanları çalmalı.
Almanya için Alternatif (AfD) Partisi on yıl önce Avrupa Birliği karşıtı, sağcı liberal bir protest partisi olarak kurulmuştu. Gitgide radikal sağ ve ırkçı bir parti hâline gelen AfD güncel istatistiklere göre Doğu Almanya’da yüzde 32 oy oranı ile Hristiyan Demokratların önüne geçti. Batı Almanya’da ise yüzde 13’lük bir oy potansiyeline sahip. Dolayısıyla parti, federal hükûmet ortağı olan Yeşiller Partisi’nden sadece yüzde 3, Sosyal Demokratlardan ise yüzde 6 kadar az bir oy oranına kadar yükselmiş durumda.
AfD’nin Oy Artışının Nedenleri Neler?
Peki bu artışın sebebi nedir? Hristiyan Demokratların (CDU) Başkanı Friedrich Merz’e göre bunun nedeni partilerin halk ile temasta bulunmaması. Dolayısıyla Alman toplumu mevcut partileri protesto etmek, bir nevi onlara ders vermek için AfD’ye yöneliyor. Ancak bu pek isabetli bir yorum gibi gözükmüyor. Zira 2017’de yapılan araştırmalar, tercih ettikleri partiden başka bir partiye oy vermeye hazır olmayanların oranının AfD için açık ara en yüksek olduğunu göstermişti. Yani AfD’nin diğer partilere nazaran daha geniş -ve daha önemlisi- sadık bir seçmen kitlesi var. Her ne kadar tüm büyük partiler en geç AfD’nin kuruluşundan bu yana söylem ve eylem itibariyle sağa doğru kaymış olsalar bile AfD seçmenlerini kendilerine doğru çekemediler. Çünkü AfD’nin ana seçmen kitlesi protest seçmeni değil, partinin ideolojisine inanan bir kitle.
AfD popülist bir parti, destekçileri de tüm seçmenler arasında en popülist olanlar. Seçmenleri liberal sosyal düzeni reddediyor, göç ve iltica politikaları konusunda ileri derecede kısıtlayıcı bir siyaseti destekleyen, Müslüman ve diğer azınlıklara karşı nefret dilini besleyen bir tutum sergiliyor. AfD seçmeninin çok büyük bir çoğunluğu bu tutumu sadece protest olsun diye değil; gerçekten buna inandığı için taşıyor. AfD’nin “başarısının” diğer partiler açısından ulaşılması zor olmasının nedeni de bu: AfD’yi destekleyenler genellikle tam da bu partinin temsil ettiği demokrasi ve toplum anlayışını paylaşıyor.
Sosyolog Wilhelm Heitmeyer, AfD’nin sadece sağ popülist olarak adlandırılmasının yanlış olduğunu belirterek ortada bir tür “otoriter ulusal radikalizm” olduğunu belirtiyor. Çünkü sağ popülizm kısa vadeli bir fenomen. AfD gibi partiler ise çoğulculuğa karşı otoriter ideolojileri gereği, net hiyerarşileri destekliyorlar ve “bize karşı onlar” veya “kendimiz ve yabancılar” ifadelerinde kendini gösteren anlayışın hâkim olduğu bir toplumsal düzen için çabalıyorlar. Bu iki özellik, yani çoğulculuk ve eşitlik karşıtlığı, sağcı partilerin -dozajı değişse de- ortak özellikleri. Bu minvalde ferdî hürriyetler ve toplumsal çoğulculuk ne kadar artarsa AfD seçmeninin karşı reaksiyonu da o kadar sertleşiyor.
Ayak Uydurmak Çözüm Değil
Her halükârda AfD’nin anketlerdeki mevcut yükselişi dikkat çekici. Bu durumda asıl önemli soru şu: Diğer partiler potansiyel AfD seçmenlerine hâlâ ulaşabilir mi? Tüm karşı stratejilerin temel sorunu, AfD’nin siyasi olarak Alman parti sisteminin merkezinden uzakta yer alması. Rakiplerin AfD’ye “yetişmek” için büyük bir sıçrama yapması gerekiyor, ki bunun denemelerini birçok partide zaman zaman görmek maalesef mümkün. Örneğin iltica ve göç politikasında daha kısıtlayıcı bir siyaseti benimseyenler var. Ama AfD seçmenine ulaşmak için sadece bu yeterli olmayacak, çünkü bu partiye bağlılık sadece sosyo-politik tutumlara dayanmıyor. Aynı zamanda ideolojik bir temelde popülizme olan eğilimden de kaynaklanıyor.
AfD’nin sadık seçmenleri için, AfD ile temelde benzer şeyleri söyleyen Hristiyan Demokratlara geçmek için bir neden yok. Burada kaybeden CDU olacak, çünkü seçmen kitlesi AfD’ye kıyasla daha liberal seçmenlerden oluşuyor ve CDU’nun sağcı bir çizgiye kaymaya çalışması hâlinde bu gruplar CDU’dan uzaklaşabilir. Partisine sadık AfD seçmeni artarken CDU kendi seçmenini kaybedebilir.
Nasıl Bir Mücadele?
Almanya’nın büyük partilerinin AfD ile başa çıkmak için umut verici bir strateji geliştirdikleri iddia edilemez. Bunun yapılabilmesi için önce AfD’ye yakınlaşmaktan vazgeçmeli, bilhassa azınlıklar üzerinden prim kazanmaya çalışmaktansa kendilerinin temsil edilmediğini düşünen AfD seçmenine yönelerek ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı net bir tutum sergilemeli. Siyasete ve siyasi partilere karşı güvensizlik atmosferi partilerin kendi değerlerine aykırı adımlarla daha da tetiklenmemeli.
Polis ve ordu gibi devlet kurumlarındaki sağcı yapılarla mücadele edilmeli. Eğitimde çoğulcu toplumu destekleyen tutumların öğretilmesinin yanı sıra sağcı ideolojiye karşı argümanların da güçlendirilmesi gerekiyor. Sivil toplum her alanda -eleştiriye maruz kalma pahasına olsa bile- ayrımcılığa karşı kararlılıkla mücadele etmeli. Aksi takdirde AfD’nin normalleşmesi kolaylaşacaktır. Zaten asıl tehlike de budur: Otoriter, ırkçı söylem ve eylemlerin normalleşmesi.
[…] eski Berlin Büyükelçisi Şimon Stein da RND haber portalına yaptığı açıklamada, AfD’nin oy oranının anketlerde yüksek çıkması dolayısıyla Almanya sivil toplumuna olan hayal […]
Zamanında bir vali göçmenlerden rahatsız olan her Alman ülkeden gidebilir demişti. Şimdi de AfD'den rahatsız olan her Alman ülkeden gidebilir. Hahayt.