'Yargı Reformu'

Yargı Reformunun Ardından İsrail ve Filistin’deki Son Durum

İsrail'de sıcak gelişmelerle dolu ve oldukça tartışılan yargı reformu süreci, ülkenin siyasi dengelerini altüst ederken, Filistinlilere yönelik de önemli sonuçlar doğuruyor. Yargı reformunun arka planını ve İsrail siyaseti ve bölgesel istikrar üzerindeki karmaşık etkilerini inceledik.

Fotoğraf: Noa Ratinsky - Shutterstock.

İsrail’de 4 sene içerisinde art arda yapılan seçimlerin en sonuncusu 1 Kasım 2022 tarihinde yaşandı. Yerleşik demokrasilerde fazla görülmeyen bu durum, İsrail’de bir türlü çözüme ulaşmamış toplumsal, siyasi ve ekonomik sorunların sonucu olduğu şeklinde yorumlandı. Fakat yapılan seçimler sonrası İsrail’de Likud lideri Binyamin Netanyahu liderliğinde göreve başlayan koalisyonun, ülkenin şimdiye kadar sahip olduğu en aşırı sağcı hükûmeti olması ülkedeki sorunların devam edeceğine işaret etti. İkinci İntifada’dan (2000-2005) sonra bölgedeki en kanlı yıl olarak görülen 2022 yılının sonunda iktidara gelen hükûmet, bu konuda rahatlatıcı adımlar atmak yerine daha keskin politikalarla yola devam etti.

İlk olarak Filistinlilere karşı aşırılık yanlısı yaklaşımı ile bilinen Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir’in göreve gelmesinden kısa bir zaman sonra Mescid-i Aksa’nın bulunduğu bölgedeki de facto durum ihlal edildi.  Ben-Gvir 13 dakikalık baskın denilebilecek sembolik bir “ziyaret” ile bölgedeki tansiyonun daha fazla yükselmesine neden oldu. Buna ek olarak, taraflar arasında tekrardan uzlaşı elde edilmesi amacıyla Ürdün’ün Akabe şehrinde gerçekleşen toplantıdan hemen sonra Filistinlilerin yaşadığı Batı Şeria’da bulunan Huwara kasabasına İsrailli yerleşimciler tarafından 26 Şubat tarihinde gerçekleştirilen baskın, sürecin en derin etkilere sahip gelişmelerinden biri oldu. Huwara’da yaşanan gelişmenin en temel tetikleyicisi, bir İsrail yerleşim yeri olan Har Brakha’da iki yerleşimci kardeşin kimliği belirlenemeyen bir Filistinli tarafından öldürülmesi oldu. Bu durum üzerine 26 Şubat 2023 tarihinde yüzlerce İsrailli yerleşimci  gece saatlerinde Batı Şeria’daki Huwara ve diğer Filistin köylerine girerek bölgeyi ateşe verdi. Onlarca ev, araba ve taşınır/taşınamaz mülk ateşe verilirken yüzlerce kişi olaydan etkilendi. İlaveten, Maliye Bakanı Smotrich’in özellikle yerleşim yerlerinin genişletilmesi ile alakalı yaptığı açıklamalar Filistin tarafından tepkilerin büyümesine neden oldu.

Tüm bu gelişmelerin yanı sıra, İsrail Adalet Bakanı Yariv Levin’in 5 Ocak’ta İsrail Yüksek Mahkemesi’nin yetkilerini sınırlandıran, yargının hâkimlerin seçimi üzerindeki etkisini azaltan bir yasa planladıklarını duyurması bu sefer İsrail tarafında ayaklanmalar yaşanmasına neden oldu. Ülke genelinde geniş kapsamlı protestolar başlamasına rağmen hükûmetin yargı reformunda ısrar ettiği görüldü. Bu ısrarın sebebi ise, yargı reformunun tam olarak neyi amaçladığına bakılarak açıklanabilir.

İsrail’deki Yargı Reformunun Amacı Nedir?

Adalet Bakanı Levin, 5 Ocak tarihinde ülkedeki en yüksek yargı mercii olarak belirlenmiş Yüksek Mahkemenin yetkilerini sınırlandıran ve yargının hâkim seçimi üzerindeki etkisini derinden etkileyecek bir yasayı hayata geçirmeyi planladıklarını duyurmuştu.  Reform, ülkenin yasama organı Knesset’e yargı organı üzerinde büyük ölçekli yetkiler vermeyi öneriyor. Tasarı,  görevdeki koalisyonun İsrail adalet sistemi içerisinde vazife yapacak yargıçları atamasına da imkân tanıyor. Tasarı, aynı zamanda, İsrail’in yasama organı Knesset’in herhangi bir Yüksek Mahkeme kararını salt çoğunluk oyu ile geçersiz kılmasını mümkün kılmayı hedefliyor. Tartışmalı yargı düzenlemesi ile Yüksek Mahkemenin kamuoyunda “akla yatkınlık maddesi” şeklinde anılan maddeyle hükûmetin aldığı kararları bozma yetkisi elinden alındı. Bu gelişmeye kadar, İsrail Yüksek Mahkemesi bahsi geçen “Temel Yasa”ya aykırı olduğu gerekçesiyle meclisin çıkardığı kanunları bozma yetkisine sahipti. İlerleyen süreçte Yüksek Mahkemenin hükûmette birden fazla bakanlık görevi üstlenen (Başbakan Yardımcılığı, İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı) Şas Lideri Arya Deri’nin akla yatkınlık maddesini gerekçe göstererek “vergi suçlarından hüküm giydiği için” kabinede yer alamayacağı şeklindeki hükmü iktidar ve yargı arasındaki sorunu daha da derinleştirdi. Bu karar üzerine Netanyahu koalisyon ortağı Deri’yi görevden almak durumunda kaldı.

Bu gelişmenin ardından koalisyon içerisindeki çatlağın büyüme ihtimali olduğunu farkeden Netanyahu reformu destekleyen diğer koalisyon ortakları ile birlikte kendilerinin İsrail için en iyisine karar verdiklerini ifade ederen kararın, İsrail demokrasisine bir halel getirmeyeceğine toplumu inandırmaya çalıştı. Netanyahu’nun kabinesine göre, yasa taslağı -atanmışlar (yargıçlar) ve seçilmişler (hükûmet yetkilileri) arasındaki dengeyi sağlaması nedeniyle- İsrail demokrasisini zayıflatmamakta aksine kuvvetlendirmektedir. Fakat muhalefet partileri ve halkın farklı kesimleri arasında büyüyen yasa karşıtlığı, reform destekçilerinin İsrail toplumunu ikna etmek konusunda başarısız olduklarını ortaya çıkardı. Bu durumda, toplumun farklı kesimlerinden gelen tepkilere rağmen reform destekçilerinin bu reformu hayata geçirmekte neden ısrar ettiğinin nedenlerine bakmak önem arz ediyor.

Yargı Reformu Neden Hayata Geçirilmek İsteniyor?

Gelen tepkilere rağmen 14 Mart 2023 tarihinde mecliste ilk okuması gerçekleştirilen tasarının neden ısrarla hayata geçirilmek istendiği merak uyandırıyor. Tasarının hayata geçirilmesi konusunda en büyük desteğin Başbakan Netanyahu tarafından gelmesi İsrail’de bazı kesimler tarafından konunun birebir Netanyahu’nun siyasi kariyeri üzerinden açıklanmasına neden oldu. Tasarının parlamentoya verdiği yetki nedeniyle ülkenin başbakanının görevden alınmasını zorlaştırması, görevdeki başbakan Netanyahu’nun dava sürecinin devam ettiği mevcut dönemde elini rahatlatacak bir düzenleme. Karar sonrası  aynı zamanda Netanyahu’nın Deri’yi tekrardan göreve getireceğine dair yorumlar, Netanyahu’nun reform sayesinde koalisyon hükûmetini ayakta tutabileceği şeklinde yorumlanıyor.

Yasa Tasarısı İsrail Toplumu Tarafından Nasıl Karşılandı?

İsrail toplumunun siyasi gelişmelere yüksek oranda ilgi duyduğu ve bu gelişmeler karşısında etkili bir vatandaşlık ortaya koyma gayreti içerisinde olduğu biliniyor. Bu konuda yargı reformu sürecine benzer bir durum zuhur ederken İsrail halkının yasa tasarısı konusu ile yakından ilgilendiği görüldü. Yasa tasarısının mecliste görüşüldüğü süreçte yüz binlerce İsrailli, ülke çapında haftalardır süren protestolarına devam etti. Göstericilere karşı polis tarafından uygulanan tepki zaman zaman sertleşse de protestolara yönelik toplumsal destek gittikçe büyüdü. Hatta İsrail ordusunun savaş pilotları, denizaltı subayları, siber güvenlik uzmanları, özel kuvvetler gibi birimlere bağlı binlerce yedek asker, hükûmetin tartışmalı yargı düzenlemesini hayata geçirmesi durumunda görevlerine devam etmeyeceklerini açıkladı.

Tasarının ülkede yoğun bir muhalefet ile karşılaşması nedeniyle İsrail Cumhurbaşkanı Yitzhak Herzog birkaç defa tasarının yeniden gözden geçirilmesini istedi. Muhalefet içerisinden ise en önemli eleştiriler eski başbakanlar Bennett ve Lapid’den geldi. Bennett yargı düzenlemesi nedeniyle yaşanan krizi, İsrail’de 1973 Yom Kippur Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük kriz olarak tanımladı. Yeş Atid Partisinin lideri Lapid ise yasa tasarısının ülkeyi parçaladığını, İsrail ekonomisine ölümcül bir şekilde zarar vereceğini ve savunma teşkilatının zarar göreceğini  ifade etti. Tasarı hakkında ABD’den gelen eleştirilere rağmen sürecin ilerletildiğini ifade eden Lapid,  reform sürecinin ABD ve İsrail arasındaki özel ilişkilere zarar vereceği görüşüne sahip.

Filistin Tarafı Yargı Reformu İle Alakalı Ne Düşünüyor?

İsrail’de yaşayan Arapların gerek siyasi katılım gerekse eşit vatandaş olarak İsrail’de yaşamak konusunda yıllardır süregelen sorunları bulunuyor. Bu sebeple Filistin tarafının yargı reformu ile başlayan protesto süreçlerinde fazla etkili olmadığı gözlemlendi. Daha detaylı bakıldığında, Filistin tarafından yargı reformu ile alakalı gelen tepkiler bu gelişmenin Filistinliler açısından daha büyük zorluklara sebep olacağı yönünde. Bu bağlamda Yargıtayın hükûmetin kararları üzerinde sahip olduğu denetimin zayıflaması, İsrail’in gelmiş geçmiş en sağcı hükûmeti olarak tanımlanan mevcut hükûmetin işine yarayacağı şeklinde yorumlandı.

Bir grup diğer Filistinli tarafından ise krizin boyutu siyonizm temelinde kurulan İsrail’in çöküşünün başlangıcı ve birbirine sıkı sıkıya bağlı olan İsrail toplumu ve silahlı kuvvetleri arasındaki bağın zayıflaması olarak yorumlandı. Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye, yaptığı bir açıklamada, İsrail toplumunun Filistinlilere karşı aşırılık politikalarına rağmen yıllardır sessiz kalmasının  bedelini  bugün ödediğini belirtti. Bu yaklaşım  gösterilerde bazı İsrailliler tarafından yapılan bir öz eleştiriye oldukça benziyor. Zira, bazı protestolarda üzerine “Yıllarca işgale sessiz kaldık ve en sonunda bir diktatörlük ile karşı karşıya kaldık.” yazılmış pankartların bizzat İsrailliler tarafından açıldığı görüldü. Filistin tarafı, aynı zamanda yargı reformu nedeniyle İsrail’e verilen gerek bölgesel gerekse ABD kaynaklı tepkilerden dolayı ülkeye olan uluslarararası desteğin azaldığını ve bunun Filistinliler tarafından kendi pozisyonlarını aktarmak için tarihi bir fırsat olduğunun altını çizdi. Buna karşın Filistin yönetimi, Hamas ve diğer Filistinli grupların kriz hakkında doğrudan yorum yapmak konusunda çekimser davrandığı görüldü.

Son Durum

İsrail Başbakanı Netanyahu, gelen tepkiler üzerine 27 Mart’ta söz konusu yargı düzenlemesini ertelediğini açıklamış ama mayıs ayında 2023-2024 bütçesinin Knesset’ten geçmesinin ardından yargı düzenlemesinin tekrardan gündeme getirileceğini duyurmuştu. Bütçenin kabul edilmesinde sonra geçtiğimiz temmuz ayında toplanan İsrail Meclisi, 11 Temmuz’da konuyla ilgili olarak birinci oylamayı gerçekleştirdi. Birkaç hafta sonra ise yasa tasarısına yönelik 2. ve 3. oylamalar, protestolara rağmen gerçekleştirildi. Muhalefet milletvekilleri, yasa tasarısını boykot etmek için Meclis Genel Kurulunu terk etti. Bu gelişmeye rağmen 2. ve 3. oylamada 120 sandalyeli İsrail meclisinde tasarı leyhte verilen 64 oy ile kabul edildi. 56 muhalefet milletvekilinin  ise oylamaya katılmadığı görüldü.

Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir, gelen tüm eleştirilere rağmen gelişmeyi bir zafer olarak değerlendirdi ve hükûmetin 24 Temmuz’da Meclisten geçirdiği yasanın “sadece başlangıç olduğunu” belirtti. Bütün bu sürecin arka planı göz önüne alındığında reform konusunda atılacak bir geri adımın Netanyahu’nun İsrail siyasetindeki geleceğini tehlikeye sokacağını, reformda ısrar edilmesinin ise İsrail’deki ayaklanmaları bir iç savaşa dönüştürme ihtimali barındırdığını düşününler var. Ülkede bir iç savaşın çıkmasının mümkün olmadığını ifade eden Netanyahu’nun ilerleyen süreçte  gerek koalisyonu ayakta tutmak gerekse ülkeyi tekrardan istikrara kavuşturmak konusunda zor günler ile karşılaşacağa benziyor. Bu reforma karşı olanlar ise protestolarına hâlâ devam ediyor.

Dr. Seher Bulut

Doktora derecesini “2000 Sonrası Türkiye ve İsrail Dış Politikaları: Rol Teorik Bir Karşılaştırma” başlıklı tezi ile 2018 yılında Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden alan Bulut, 2010-2016 yılları arasında Almanya’nın Vestfalya Wilhelm Üniversitesinde Siyaset Bilimi ve Sosyoloji alanlarında doktora konusu ile alakalı çalışmalarda bulunmuştur. Hâlihazırda Ankara Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde Dr. Öğr. Üyesi olarak çalışmaktadır. 

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler