'Dosya: "Orta Doğu'da Savaş"'

Sınırları Aşan Yas ve Keder: Filistin İçin Kolektif Yas Tutmak

Orta Doğu'daki savaşta katliam korkunç boyutlara ulaştı. İsrail ve Filistinli sivillere yönelik saldırıların görüntüleri insanları yas ve kedere itiyor. Fakat kamuoyu tartışmaları Filistinli siviller için yas tutmayı zorlaştırıyor. "Haklarından mahrum bırakılmış yas" olarak tanımlanan bu durumu anlamak ve çözüm aramak ise hayati öneme sahip.

Han Yunus kentindeki Naseer Hastanesi'nde İsrail saldırıları sonucu yakınını kaybeden bir çocuk ©Abed Zagout - Anadolu Ajansı

Bu yazıyı yazdığım sırada Gazze’deki Filistin sivil halkına yönelik ölüm ve yıkımın 18. günündeydik. Dünyanın dört bir yanındaki pek çok insan, günlük rutinleri arasında vahşeti uzaktan izlerken yasın bütün semptomlarını hissediyor. 

Kafaları karışmış ve yönlerini kaybetmiş durumdalar. Duygusal olarak, hissizleşmekten öfkelenmeye varan, bu ikisi arasındaki birçok şeyi; üzüntü, suçluluk ve korku da dâhil olmak üzere tüm duygu yelpazesini hissediyorlar. Fiziksel olarak kendilerini yorgun, mide bulantısı, ağrı ve sızılarla boğuşurken, çok fazla uyurken ya da hiç uyuyamaz hâlde buluyorlar. İş yerinde ya da okulda işlerine odaklanamıyorlar.

Gazze’deki bombalamaların ve toplu mezarların görüntüleri ve videolarıyla meşguller. Bulundukları ortamlardan kopuklar. Duyguları bu kadar yükselmişken bile, kendilerini her zamanki gibi işlerine “devam etmeye” zorlarken buluyorlar. Kederlerini ve yaslarını görmezden geliyor, yok sayıyorlar. Kendilerine “Yas tutmaya hakkım yok… Onları tanımıyordum.” ya da “Ama ben Filistinli değilim.” veya “Hayat devam etmeli.” diyerek, ölü çocuğuna sarılan Filistinli bir annenin görüntüsünü zihinlerinin bir köşesine itiyorlar. Hepimizin hissettiği bu kederin, bu yasın gerçek olduğunu ve Gazze’deki Filistinlilerin başına gelenlerin uzaktaki birinin başına gelmediğini, nerede olursak olalım hepimizin başına geldiğini fark etmiyorlar.

Haklarından Mahrum Bırakılmış Yas ve Keder

Günümüz dünyasında, uzak diyarlardan gelen travmatik olayların görüntü ve hikâyeleri gerçek zamanlı olarak ekranlarımıza akın ediyor. Kilometrelerce uzakta, fiziksel olarak tehlikeden beri olsak bile, bu olaylara tanık olmanın duygusal etkisi önemli olabilir. Genellikle göz ardı edilen ve önemsenmeyen bu duygu, “haklarından mahrum bırakılmış yas” (İng. “disenfranchised grief”) olarak ifade edilir. Bu kavramı, “makbul olmayan/makbul görülmeyen yas” olarak da tanımlayabiliriz.

Haklarından mahrum bırakılmış yas, açıkça kabul edilmeyen ve sosyal olarak onaylanmayan bir yas deneyimini ifade eder. Bu tür bir yas, kişinin merhumla olan ilişkisi ya da kaybın gerçekleştiği durum tanınmadığında ortaya çıkabilir. Bu bağlamda, hiç tanımadığımız Filistin halkının, kaybedilen binlerce masum canın, yıkılan evlerin ve yerlerinden edilen ve ayrı düşen milyonlarca ailenin acısına katıldığımız için bu yas hepimizin içinde mevcut. Ve bu yası hissetmek için kendimize izin veremiyoruz.

Fiziksel olarak uzakta ve doğrudan etkilenmemiş olsanız da Filistinlilerin çektiği tarifsiz acı bizde yoğun yas, üzüntü ve çaresizlik duyguları uyandırıyor. Bu doğal ve insani bir durum, ancak toplum, okullarımız ve iş yerlerimiz, “doğrudan” bir bağlantı veya “meşru” bir kayıp olmadığı için bu duyguları her zaman geçerli görmeyebiliyor.

Filistin’deki Acının Tetiklediği Diğer Yas Biçimleri

Öldürülen sivil Filistin halkının yasını tutarken, birçoğumuz Gazze’deki olayların bir sonucu olarak gün yüzüne çıkan diğer kayıpların da yasını tutuyoruz. Yasımız sınırların ve zaman çizelgelerinin ötesine uzanıyor. Birdenbire ekranlarımızda Filistinlilerin yarım yüzyılı aşkın bir süredir yüz binlercesinin ölüm, yerinden edilme ve boyun eğdirme ile karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Yasımız, zulme maruz kalan tüm insanları kapsayacak şekilde genişliyor. Kolektif hafızamızda, temel insan hakları ve insan haysiyeti inkâr edilen her bireye yer açıyoruz.

İnsanların tamamının hayatının önemli olduğu ya da “insanlar bilselerdi” önemli olacağı fikrinin kaybına üzülüyoruz, çünkü artık Müslüman/Hristiyan/Arap hayatlarının umursanmadığını biliyoruz. Biz aslında ideolojilerinin, nefretlerinin ve korkularının sınırlarına sıkı bir şekilde hapsolmuş ve bu nedenle de başka bir insanın ıstırabına karşı kör ve sağır kalan bireyler için yas tutuyoruz. 

Din, ırk ya da renk farklılıkları nedeniyle masum hayatların haksız yere kaybedilmesinin yasını tutamayanlar için yas tutuyoruz. Gençlik yıllarımızdan beri bağlı olduğumuz bir dünya görüşünün, yani “yeryüzünde barış”ın sadece basmakalıp bir söz değil, potansiyel bir gerçeklik olduğu hayalinin kaybının yasını tutuyoruz. Bugün, böyle bir barışın artık asla mümkün olmama ihtimali ile yüzleşiyoruz. 

“Eğer ders çıkarırsak tarih tekerrür etmez.” atasözüne olan inancımızı yitirmenin yasını tutuyoruz. İnsanlığı savunduklarına inanarak hayranlık duyduğumuz şirketlerin, ünlülerin, sanatçıların, sporcuların ve hükûmetlerin, bazılarının trajedilerini seçici bir şekilde büyütürken, diğerleri için sessiz kalmaları karşısında saygımızı yitirmenin yasını tutuyoruz. “Uluslararası hukukun” vadettiği koruyucu kalkana olan güveni kaybetmenin yasını tutuyoruz. 

Bunun yerine dünya bize artık adaletten yoksun anarşik bir diyar gibi geliyor. Masumiyetin geri dönülmez biçimde kayboluşunun yasını tutuyoruz. Çünkü sonsuza dek değiştik, bakış açımız yüzleştiğimiz gerçekler tarafından yeniden şekillendirildi. 

Birdenbire çok şey kaybettik.

Bunları Bilmek Neden Önemli?

Bu yas biçimlerini tanımak, iki yönlü etkisi nedeniyle oldukça önemli.

Bunlardan ilki “kolektif bilinç”le ilgili. Günümüzde dünyanın bir yerindeki olaylar başka yerlerdeki duyguları ve algıları etkileyebilir. Haklarından mahrum bırakılmış yas, ele alınmadığı takdirde, toplumsal tutum ve davranışları etkileyebilecek yaygın güçsüzlük, suçluluk veya ilgisizlik duygularına yol açabilir. Kitleler kendilerini güçsüz hissederlerse, sivil katılımdan geri çekilebilirler ve bu da toplumsal uyum ve direncin azalmasına yol açabilir. Bu duyguları kabul etmek, onlara hak ettikleri alanı ve onayı vermek sadece ferdî bir eylem değil; toplumsal bir zorunluluktur. Ortak yas tutarak sadece kendimizi iyileştirmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumlarımızın dokusunu da güçlendiriyoruz. Duygusal tepkilerimizi tanımak ve ele almak daha sağlıklı, ötekiyle daha çok empati yapan ve uyumlu bir toplum sağlar.

İkincisi ise kişisel iyilik hâli ile ilgilidir. Yas veya keder göz ardı edildiğinde veya en aza indirgendiğinde, öylece yok olmazlar. Bunun yerine ruhumuzun daha derin girintilerinde sığınak bulurlar ve zaman zaman beklenmedik şekillerde su yüzüne çıkarlar. Zamanla bu bastırılmış duygular kalıcı stres, açıklanamayan üzüntü nöbetleri, artan endişe veya kopma duyguları olarak ortaya çıkabilirler.

Haklarından Mahrum Bırakılmış Yasla Başa Çıkmak 

Yasın ağırlığını hissetmek bunaltıcı olabilir, ancak bununla başa çıkmanın yolları vardır:

Duygularınızı kabul edin: Yasınızın geçerli bir yas olduğunu anlayın. Üzüntü, öfke veya çaresizlik ve bu derin üzüntüden kaynaklanan diğer tüm duygu, düşünce ve davranışları hissetmeniz beklenen ve normal bir durumdur. Günlük yaşamınızda bu duyguları kabul etmek ve onlara yer açmak, onları ele almanın ilk adımıdır.

Zor duygulara direnmeyin: Üzüntüye karşı direnç gösterir veya onu inkâr ederseniz, yalnızca daha ağırlaşır. Acınızı, sizi tüm insanlığa bağlayan kutlu bir davet olarak görün. Kalbinizin insanlık için kırıldığı durumlarda kırılmasına izin vermekten korkmayın. Bir başka insanın acısından dolayı kalbiniz kırıldığında, kalbiniz açılır, genişler ve sevgi kapasiteniz de çoğalır.

Destek arayın: Yas, özellikle de kolektif yas tek başına yüklenilmemelidir. Yasın İngilizce karşılığı olan “grief” kelimesi Latince “gravis” kelimesinden gelir ve “ağır” anlamına gelir. Etrafınızda benzer sorunlarla karşılaşan arkadaşlarınızın veya bir destek grubunun olması duygularınızı adlandırmanıza ve bunlarla başa çıkmanıza yardımcı olabilir.

Sosyal medyayı bilinçli ve sorumlu bir şekilde kullanın: Bu gibi durumlarda, çevrimiçi ortamda bilgi sahibi olmak ve destek göstermek çok önemli olmakla birlikte, bunu bilinçli ve sorumlu bir şekilde ve sürdürülebilir yapmak da önemlidir. Sosyal medya kullanacağınız belirli zamanlar belirleyin, bilgi için güvenilir kaynaklar seçin ve Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü durumla ilgilenmenin yanı sıra kendi hayatınız ve ailenizle ilgilenmek için kendinize izin verin.

Yapıcı eylemlerde bulunun: Öfke harekete geçirici bir enerjidir ve şefkat, barış ve insanlığı beslemek için kullanıldığında dünyayı değiştirme gücüne sahiptir. Barış ve rehabilitasyon için çalışan insani çabaları veya kuruluşları desteklemeyi düşünün. Aktif olarak çalışan birini desteklemek, bir yardım paketi göndermek veya bağışta bulunmak gibi küçük jestler bile bir fark oluşturabilir ve duygularınız için sağlıklı bir çıkış yolu sağlayabilir.

Kendinizi yatıştırma ve öz bakım pratiği yapın: Duygusal bunalmanın devam etmesi, ruhunuzun “koruyucu” moda geçmesine neden olarak duyarsızlaşma, kopma veya hissizleşme ile sonuçlanabilir. Bağlılığınızı sürdürebilmeniz için zihinsel ve duygusal sağlığınızı besleyen faaliyetlerde bulunun.

Profesyonel yardım arayın: Duygularınız çok yoğun veya kalıcı hâle gelirse, bir ruh sağlığı uzmanına danışmayı düşünün. Bu uzmanlar duygularınız üzerinde çalışmak için bir alan ve ihtiyaçlarınıza göre uyarlanmış başa çıkma stratejileri sağlayabilir.

Bizden uzak ülkelerde meydana gelen yıkım ve tahribat neticesinde ortaya çıkan “haklarından mahrum bırakılmış yas”, insan empatisinin derinliğinin bir kanıtıdır. Birbirine bağlı bir dünyada, ortak insanlığımızı bize dokunaklı bir şekilde hatırlatır. Kolektif ve kişisel yasımızı tanımak, ele almak ve hem kendimiz hem de genel olarak dünya için bir fark meydana getirebilecek şekilde onu yönlendirmek çok önemlidir.

Dr. Saliha Afridi

Michigan Üniversitesinde Antropoloji, Arizona Üniversitesinde ise Klinik Psikoloji eğitimleri alan Afridi, ABD’de klinik psikolog olarak çalışmaktadır. 

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • Ayşegül B.
    2023-11-10 12:32:05

    Çok teşekkürler, faydalı bir yazıydı. (Müsaadenizle haddim olmayarak katkı sunmak adına bir öneride bulunmak istiyorum: Acaba “haklarından mahrum edilmiş” yas yerine, bastırılmış yas, engellenmiş yas, tutulamayan yas, yok sayılan yas gibi sözcükler kullanılamaz mı? Daha anlaşılır olur diye düşündüm.)

Son Yüklenenler