'Alman İslam Konferansı'

Alman İslam Konferansı Bu Yıl Müslümanları Teğet Geçti

Bu yıl Alman İslam Konferansı Orta Doğu'daki savaşın gölgesinde geçti. İslamofobinin yanı sıra Müslümanlar arasındaki antisemitizm konusunun da geniş yer tuttuğu konferansta, Müslümanlara ise konuşma fırsatı sunulmadı.

Eski Federal Almanya Cumhurbaşkanı Wulff, İçişleri Bakanı Nancy Faeser'in açılış konuşmasını dinliyor. Fotoğraf: Henning Schacht - Federal Almanya İçişler Bakanlığı.

Alman İslam Konferansı (DIK), 21-22 Kasım tarihlerinde yıllık toplantısı için başkent Berlin’de bir araya geldi. “Toplumsal Barış ve Demokrasiye Bağlılık: Toplumsal Bölünme Zamanlarında Antisemitizm ve Müslüman Düşmanlığıyla Mücadele” başlığı altında düzenlenen bu yılki konferansta, İçişleri Bakanlığı yetkililerinin yanı sıra Almanya’daki Müslüman, Yahudi kuruluşları ile kilise temsilcileri, sivil toplum örgütleri, bilim ve siyaset dünyasından kişiler de katılıyor.

Konferansın ilk gününde ağırlıklı olarak antisemitizmle mücadele teması ve devletin bu konuda İslami dinî cemaatlerden beklentileri konuşuldu. 7 Ekim’den bu yana Filistin ve İsrail’deki yoğun çatışma ortamının Almanya’da yarattığı hassas ortamda İslami dernekler antisemitizmle mücadale konusunda yeterince inisiyatif almamakla eleştiriliyor. İslami cemaatler ise, terörü ve antisemitizmi kınayan açıklamalarının ve ilgili çalışmalarının hiç dikkate alınmadan suçlandıklarını belirtiyorlar.

Faeser: “Almanya’da Müslüman Düşmanlığı Sorunumuz Var”

Konferansın ilk gününde konuşan Faeser, öncelikle, geçtiğimiz haziran ayında “Müslüman Düşmanlığı Bağımsız Uzman Grubu” tarafından yayımlanan raporun ülkedeki iki kişiden birinin “Müslüman düşmanlığı” içeren ifadeleri onayladığını ortaya koyduğunu belirtti.

“Almanya’da Müslüman düşmanlığı sorunumuz da var.” diyen Faeser, Müslümanlara yönelik saldırıların raporda resmî rakamların gösterdiğinden çok daha fazla olduğunu varsaydıklarını belirtti. Faeser, bu bağlamda Müslüman karşıtlığının belgelenmesine ilişkin olanakların ve danışma merkezlerinin artırılacağını kaydetti.

Müslüman düşmanlığından etkilenenleri daha fazla koruma ve destekleme imkanlarını da artıracaklarını aktaran Faeser, “Almanya’daki pek çok Müslümanın günlük hayatta Müslüman karşıtı saldırıların kurbanı olma tehdidi gerçektir. Bunun güvenlik duygusu açısından korkunç sonuçları var. Bunu kabul edemeyiz.” ifadesini kullandı.

Ev sahibi Faeser açılış konuşmasında İslami dinî cemaatlere yüklendi ve Müslümanlar arasındaki antisemitizm sorununa geniş yer ayırdı: Faeser, sinagogları ziyaret etmenin ve Yahudi nefretine karşı olduğunu beyan etmenin yeterli olmadığını belirtti. Bu söylemlerin cami cemiyetlerinde ve Cuma hutbelerinde dile getirilmesi gerektiğini söyledi.

“Yahudileri Korumak Almanya İçin Devlet Meselesi”

Almanya’da her insanın güven içinde yaşama hakkı bulunduğunu vurgulayan Faeser, “Müslüman karşıtlığına, aşırı sağcılığa, Yahudi karşıtlığına, ırkçılığa ve insan düşmanlığının diğer biçimlerine sıfır tolerans gösterilmeli.” değerlendirmesinde bulundu.

Toplumun bölünmemesi gerektiğini vurgulayan Faeser, “Aşırı sağcılık hepimiz ve demokrasimiz için en büyük tehditlerden biri olmaya devam ediyor. Bunun tehdit potansiyellerini çok ciddiye almalıyız.” diye konuştu. Bakan Faeser, Orta Doğu’daki ihtilafın Alman sokaklarına yansımaması gerektiğini ifade ederek, ihtilafın ülkelerinde şiddete dönüşmesini önlemek için her şeyi yapacaklarını belirtti.

Müslüman düşmanlığı ve göç toplumundaki antisemitizm ile nasıl mücadele edilmesi gerektiğinin önemli konular olduğunu aktaran Faeser, İsrail’in güvenliği, antisemitizmle mücadele ve ülkedeki Yahudileri korumanın Almanya’nın devlet meselesi olduğunu söyledi. Antisemitizme karşı birlikte mücadele verilmesini isteyen Faeser, bu bahane ile Müslümanlara karşı bir hava oluşturulmaması gerektiğini ifade etti. Bakan Faeser, Müslüman derneklere de antisemitizmle mücadeleyi görünür şekilde sürdürme çağrısında bulundu.

Christian Wulff: “Yahudi Nefreti İslam Tarihinin Derinliklerinde”

Eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff da, İslami kuruluşlara Yahudilere yönelik nefrete karşı daha net bir tavır almaları çağrısında bulundu. Wulff, son haftalarda Hamas’ın İsrail’e karşı terör eylemlerinin memnuniyetle karşılandığı cuma namazlarının kendisini etkilediğinden bahsetti. Fakat Wulff iddia ettiği bu durumun kaç camide yaşandığına dair net bir bilgi vermedi.

Wulff, ayrıca, Müslümanları antisemitizm konusunda tarihleriyle yüzleşmeye çağırdı. Müslümanların Yahudilere yönelik nefretinin köklerinin bu dinin tarihinin derinliklerine uzandığını iddia eden Wulff, İslam dünyasının birçok yerinde Yahudi nefretinin eğitimin ayrılmaz bir parçası olduğunu öne sürdü.

İçişleri Bakanlığı verileri Wulff’un çizdiği tablonun aksine, Almanya’da yılın ilk 9 ayında işlendiği belgelenen 1365 suçun 1167’sinin sağ siyasi motivasyonlu olduğunu gösteriyor. Alman hükûmetinin yılın ilk dokuz ayında ülke çapında 1365 antisemit suçu belgelediğini gösteriyor. Bu suçların 1167’si sağ yelpazeye aittir.

Almanya İslam Konseyi (Islamrat) Başkanı Burhan Kesici, bir açıklama paylaşarak, Wulff’un iddiasının İslami kaynakların şüpheli, önyargılı ve çarpıtılmış bir şekilde yorumlanmasına dayandığını söyledi. Wulff’un açıklamalarının bir Müslüman olarak kendisini incittiğini ifade eden İslam Toplumu Millî Görüş Genel Sekreteri Ali Mete, antisemitizm Müslümanların bir icadı olmadığını ve Yahudiler ve Müslümanların tarihsel olarak kanıtlanmış uyumlu birlikteliklerinin giderek unutulmasının endişe verici olduğunu ifade ettiIGMG Genel Başkanı Kemal Ergün de yayınladığı sosyal medya mesajında, Wulff’un açıklamalarını eleştirdi:

“Alman İslam Konferansında Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un Kur’an’a ve Peygamberimize (s.a.v.) dair son derece talihsiz ve yersiz açıklamaları büyük hayal kırıklığına vesile oldu. Tüm insanlığa merhamet ve adalet merkezli bir hayat tasavvuru aşılayan ve her türlü ırkçılığı ve ayrımcılığı ret eden Yüce Kitabımız ve Peygamberimiz (s.a.v.) hakkında yapılan bu ithamları reddediyoruz.”

Müslüman Cemaatlerin Temsilcilerine Söz Verilmedi

Bu yıl konferans konuşmacıları arasında Müslüman derneklerin temsilcilerinin bulunmaması ise dikkat çekti. Önceki yılların aksine, Müslüman Koordinasyon Konseyinden (KRM) hiçbir temsilci üç diyalog forumunda da yer almadı. Zeit muhabiri Mariam Lau’ya göre, bu yılki zirve gerçek bir tartışma ortamından kaçınmak üzerine kurulu. Lau, konferansı düzenleyen İçişleri Bakanlığının bu tedirgin hâlinin arkasında Almanya’daki sokak gösterileri, kamusal tartışmalar ve kısa süre önce Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Almanya’ya yaptığı resmî ziyaret olduğunu belirtiyor. TAZ gazetesi ise yapılan konuşmanın doktriner bir tonda olduğu değerlendirmesini yaptı.

Almanya İslam Konseyi Başkanı Burhan Kesici de, ZDF’e verdiği röportajda konferansı değerlendirdi. DIK’in Müslümanlara yönelik şüpheci tavra cevap verebilecek farklı bir bakış açısıyla düzenlenmesi gerektiğini vurguladı:

“Görüyoruz ki antisemitizm ve Müslümanlara yönelik düşmanlığın ele alındığı bir etkinlik düzenleniyor ve büyük derneklerin hiçbiri kürsüde yer almıyor ya da hazırlıklara dahil edilmiyor. Etkinlik Müslümanları es geçiyor. Her zaman Müslümanların etkinliğe katılması ve aktif olarak yer alması talep ediliyor. Ancak tabiri caizse sadece izleyici konumundaysanız. Peki, bunu nasıl yapacaksınız? (…)

Özellikle de Müslümanların da bu toplumun bir parçası olduğu ve her şeyden önce antisemitizme karşı ve İsrail ile Filistin’in var olma hakkı lehinde açıkça konuştukları için farklı bir yaklaşım çağrısında bulunuyoruz. Adil olmak adına bunu da kabul etmeli ve Almanya’da Müslümanlarla birlikte nasıl daha iyi bir atmosfer yaratabileceğimize bakmalıyız.”

Ali Mete: “DIK Popülist Söylemlere Direnemedi”

İslam Toplumu Millî Görüş Genel Sekreteri Ali Mete de X sosyal platformu üzerinden yaptığı açıklamasında DIK’te İslam düşmanlığı ve antisemitizm konularının birlikte ele alınmasının doğru bir yaklaşım olduğunu belirtti, ancak konu seçiminin tüm DIK katılımcılarıyla tartışılmamış olmasını ve hiçbir Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (KRM) temsilcisinin kürsüde 7 Ekim’den bu yana yaşadıklarıyla ilgili konuşmasına izin verilmemiş olmasını eleştirdi. Mete 7 Ekim’den bu yana saldırıya uğrayan neredeyse tüm camilerin konferansta kendisine söz hakkı verilmeyen KRM uhdesinde bulunduğunu hatırlattı.

Ali Mete açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi:

“Alman İslam Konferansı nispeten faydalı sonuçlar veren yaklaşımıyla olumlu karşılanması gereken bir platform. Ancak bugün tekrar görüyoruz ki, Müslümanlar ve devlet arasındaki en yüksek diyalog platformu olan 17 yıllık Alman İslam Konferansı bile Müslümanlara ve İslami cemaatlere yönelik popülist söylemlere karşı direniş gösteremedi. Bu asla yapıcı olmayan, üzücü bir durum.”

“Siyasi Talepler, Müslümanları Şeytanlaştırıyor”

DİTİB Genel Sekreteri Eyüp Kalyon ise, DİTİB’in 7 Ekim’den sonra Almanya’daki terör ve antisemitizmi gecikmeksizin “defalarca ve açıkça” kınadığını açıkladı. Bu tutumu kendilerinden talep edildiği için değil, dinî ilkeleri gereğince aldıklarını belirten Kalyon, siyasetçiler tarafından gelen baskıyı eleştirdi:

” [Hamas ve terörle] mesafe koymaya yönelik siyasi talepler sadece Müslüman temsilcileri değil, tüm Müslümanları ‘potansiyel antisemit’ olarak damgalayacak ve onlara karşı ayrımcılık yapacak, hatta onları şeytanlaştıracaktır.”

ZMD, Konferansa Davet Edilmedi

Önceki konferansa davet edilen Almanya Müslümanlar Merkez Konseyi (ZMD), bu sene Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısını açıkça kınamadığı gerekçesiyle davet edilmedi. Mazyek, “RBB24 info” radyosuna yaptığı açıklamada, davet edilmemelerinin nedenini bilmediğini ifade etti ve konseylerinin antisemitizmle mücadele ettiğini vurgulayarak, “Sosyal bütünleşmeye ihtiyacımız var. Çok net bir dayanışmaya ihtiyacımız var.” dedi.

Mayzek, antisemitizmle mücadele kapsamında Müslümanların ötekileştirilmemesi gerektiğini belirterek, “Ülkemizdeki pek çok Müslüman huzursuz, açıkça konuşmaktan korkuyor, tartışmaktan korkuyor.” değerlendirmesinde bulundu. Ülke medyasında bu yılki toplantıya daha küçük ve “liberal” İslami derneklerin de davet edildiği değerlendirilmeleri yapılırken, ZMD’nin durumuyla ilgili resmî bir açıklama yapılmadı. 

Alman İslam Konferansı, 2006’da hayata geçirilerek Alman hükûmeti ile Müslümanlar arasında iş birliği ve diyaloğun artırılması hedeflenmişti. 2022 sonu itibarıyla beşinci safhasına başlayan DIK, hem devletin hem de Müslüman cemaatlerin çok da memnun olmadığı bir istikamette ilerliyor. O dönemde DIK’in geçmişini ve olası geleceğini değerlendiren Almanya İslam Konseyi Genel Sekreteri (Islamrat) Murat Gümüş’e göre, iş birliği eksikliğinin sorumluluğu ağırlıkla Müslümanlara yükleniyor. (AA/P)

bgucin

Galatasaray Üniversitesi’nde Sosyoloji programından mezun olan Burak Gücin, sonrasında Heidelberg Üniversitesi’nde Kültürel Çalışmalar alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Ağırlıklı olarak ideoloji, kültür ve göç üzerine çalışan Gücin, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler