'PİSA 2022'

PİSA 2022 Öncesi: Almanya’da Okul Başarısını Göçmen Kökenli Öğrenciler mi Düşürüyor?

Almanya’da sayısı gittikçe artış gösteren birinci ve ikinci nesil göçmen kökenli öğrenciler ve onların PİSA çalışmalarındaki görece düşük sonuçları Almanya’nın son yıllardaki özellikle matematik ve fen bilimleri alanındaki gerileme eğiliminin göçmen kökenli öğrencilerle bağdaştırılmasına yol açıyor. Peki bu ne kadar doğru?

Fotoğraf: @Shutterstock.com, @Maks_lab

Almanya’da öğrencilerin okul başarı ortalaması OECD ülkelerinin ortalamasının üzerinde olmasına rağmen, son yıllardaki ölçümlerde özellikle matematik ve fen bilimleri alanında bir gerileme eğiliminin mevcut olduğu görülüyor. PİSA çalışması ile ortaya çıkan bu sonuçlar, 2000 yılından bu yana tartışılan ve PİSA’da göçmen kökenli olmayan yaşıtlarına göre belirgin olarak daha düşük performans sergileyen göçmen kökenli öğrencileri de tekrar gündeme getirdi. Son yıllarda birçok yeni göçmen ve mülteciye ev sahipliği yapan Almanya’da gerçekten göçmen kökenli öğrenciler mi okul başarısını düşürüyor, yoksa bu eğilimin arkasında daha karmaşık bir fenomen mi var?

PİSA Nedir, Neyi Ölçer?

OECD (Tr. “Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü”) tarafından yürütülen PİSA (İng. “Programme for International Student Assessment”) çalışması, 2000 yılından itibaren her üç yılda bir uluslararası düzeyde (32 ila 81 ülkenin katılımıyla) gerçekleşiyor. 2000 yılından 2022 yılına kadar toplam sekiz PİSA çalışması düzenlendi. Normalde 2021 yılında yapılması gereken sekizinci tur, pandemi nedeniyle bir yıl ertelendi. Böylelikle son PİSA çalışması 2022 yılında gerçekleştirilmiş oldu. Bu turun sonuçlarının 2023 yılının sonunda açıklanması bekleniyor.

Her PİSA turunda, 15 yaşındaki öğrencilerin okuma, matematik ve fen bilimleri alanlarındaki bilgi ve becerileri standardize edilmiş testlerle ölçülüyor. Çalışmada, katılımcıların bilgiye dayalı soruları cevaplandırması değil, mevcut bilgileri uygulayabilme ve anlamlı bir şekilde bir araya getirebilme becerileri test ediliyor. Bu bağlamda PİSA sadece akademik başarıyı ölçmekle kalmıyor, aynı zamanda öğrencilerin problem çözme ve eleştirel düşünme becerilerini de test ediyor. Ayrıca PİSA, eğitim politikaları geliştirmek ve uluslararası düzeyde en iyi eğitim uygulamalarını belirlemek için önemli bir kaynak olarak kabul ediliyor.

Almanya PİSA Sonuçları

Almanya’nın PİSA sonuçları ortalaması OECD ülkelerinin ortalamasının üzerinde olsa da, son PİSA çalışmaları, ölçümün yapıldığı her üç alanda da bazı gerileme eğilimlerinin olduğunu ortaya koydu. Ülkede çalışmaya katılan genel popülasyonun ortalama okuma performansı, 2012 yılına kadar iyileşme gösterdikten sonra, 2018 yılında yaklaşık olarak 2009 yılı seviyesine geriledi. Fakat okuma alanında görülen performans düşüşü istatistiksel olarak anlamlı değildi. Fen bilimlerindeki başarı ortalaması ise 2018 yılında 2006 seviyesinin altına düştü. Matematikte ise 2018 PISA sonuçları, 2012 PISA sonuçlarının oldukça altındaydı. Peki bu gerileme eğilimi neden göçmen kökenli öğrencilerle bağdaştırılıyor?

Göçmen Kökenli Öğrenciler ve PİSA Sonuçları

PİSA çalışmalarının yapıldığı OECD ülkelerinde göçmen kökenli öğrencilerin oranı giderek artış gösteriyor. Örneğin 2009’da yüzde 10 olan göçmen kökenli öğrenci oranı 2018’de yüzde 13’e yükselmişti. Bu öğrencilerin PİSA sonuçları ise ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor.

Örneğin, 2000’den 2015’e kadar yapılan PİSA çalışmasının sonuçları Almanya’da göçmen kökenli öğrencilerin diğer ülkelere kıyasla okuma, matematik ve fen bilimleri alanlarındaki becerilerinin, göçmen kökenli olmayan öğrencilere göre belirgin bir şekilde düşük olduğunu gösterdi. Araştırmada neredeyse her göçmen kökenli öğrenciden birinin (yüzde 43) okul başarısının “çok zayıf” olduğu ortaya çıktı. Bu oran, göçmen kökenli olmayan öğrenciler arasında tespit edilen orandan iki buçuk kat daha fazla.

Bu bulgu aslında PİSA çalışmasının gerçekleştirildiği birçok ülkede (Avusturya, İsviçre, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Lüksemburg, Slovenya ve İsveç gibi) benzer olsa da, Avustralya ve Kanada gibi bazı ülkelerde göçmen kökenli öğrenciler, göçmen kökenli olmayan akranlarıyla aynı başarıyı gösterebilmiş; ve birçok ülkede, göçmen kökenli öğrenciler, karşılaştıkları birçok engele rağmen minimum başarı düzeyine ulaşabilmişti.

Tam da bu noktada göçmen kökenli nüfusun ülkenin nüfusunun en az dörtte birini oluşturduğu Almanya’da yeni neslin başarı ortalaması arasındaki bu derin yarığın muhtemel nedenlerini irdelemek ayrı bir önem arz ediyor.

Sonuçların Arkasındaki Faktörler

PİSA çalışmasında ülkenin başarısını düşüren bir etken olarak göçü ve göçmen kökenli öğrencileri sorumlu tutmak ayrıştırıcı olduğu kadar irrasyonel de. Alanda yapılan birçok çalışma, göçmen kökenli öğrencilerin aynı yaş grubundaki göçmen kökenli olmayan öğrencilere göre daha fazla motivasyona sahip olduklarını gösteriyor. Bu bağlamda motivasyon eksikliği göçmen kökenlilerin görece düşük başarısının bir nedeni olarak kabul edilemez.

PİSA verilerinden hareketle yapılan çalışmalar göçmen kökenli öğrencilerin düşük başarı oranlarını daha çok sosyoekonomik durum, ailelerin eğitim seviyesi ve evde konuşulan dil ile açıklıyor. 2018 yılındaki son ölçümlerde, özellikle okuma alanında düşük performans gösteren göçmen kökenli öğrencilerin, göçmen kökenli olmayan öğrencilerle aralarında okuma alanında 63 puanlık bir fark gözlemleniyordu. Benzer sosyoekonomik duruma sahip göçmen kökenli ve göçmen kökenli olmayan öğrenciler kıyaslandığında ise bu fark 17 puana düşüyordu. Benzer sosyal kökene (ebeveynlerin mesleki durumu, eğitim seviyesi ve gençlerin sahip oldukları kültürel sermaye açısından) rağmen mevcut olan bu başarı farkını başka hangi faktörlerin açıklayabileceği tartışmaların konusu olmaya devam ediyor. Yalnız bu farkın birçok OECD ülkesine kıyasla göçmen ve göçmen kökenli olmayanlar arasında sosyal eşitsizliğin daha yoğun olduğu Almanya ve sosyal köken açıdan benzer profil çizen ülkelerde (Fransa, Belçika ve Hollanda gibi) daha derin olduğu biliniyor.

2013 yılında PİSA verilerine dayalı olarak yapılan bir araştırmada, makro düzeyde, göçmen kökenli öğrencilerin okuma alanındaki becerilerinde eğitim sisteminin kalitesi ve tabakalaşmasının belirleyici olduğunu görülüyor. Okulların kaynakları, organizasyon biçimi ve sosyal-etnik bileşimi de bu bağlamda önemli faktörler olarak göze çarpıyor. Bireysel düzeyde ise, ebeveynlerin kültürel sermayesi ve evde konuşulan dil merkezi öneme sahip.

İlk üç PİSA döneminde, evde konuşulan dil ile öğrenci başarıları arasında güçlü bir ilişki olduğu görülmüştü. Evde Almanca konuşmanın, öğrencilerin test sonuçları üzerinde olumlu bir etkisi olduğu da tespit edilenler arasındaydı. Ancak bu bulgu 2012’de tekrarlanmamıştı. Bu durum, kurumsal dil eğitimi programlarının etkisini gösterdiği ve özellikle göçmen kökenli öğrencilere eğitim dilini öğrenme fırsatı sağladığını düşündürmekte. Başarı oranları arasında farkın olmadığı Kanada, Avustralya ve İsveç gibi ülkeler uzun süredir, yıllar içinde daha da geliştirdikleri sistematik dil destek programlarına sahiplerdi. Almanya’nın uzun yıllar dil desteği alanında bir entegrasyon stratejisi bulunmuyordu. Bu bağlamda dil desteği ülkeler arasındaki başarı farklılıklarını açıklayan etkenlerden olabilir.

Ayrıca göçmen kökenli gençler arasında da okul başarıları söz konusu olduğunda bazı ayrışmalar mevcuttu. Öğrencilerin ya da ailelerin hangi ülkeden geldikleri de okul başarısına etki ediyordu. Ailelerin sosyoekonomik durumları göz önünde bulundurulduğunda dahi bazı göçmen kökenli gruplar okul başarısı söz konusu olduğunda dezavantajlı olmaya devam ediyordu. Bu grupların başında özellikle Türkiye kökenli gençler bulunuyordu. Araştırmacılar Türkiye kökenli gençlerin düşük başarı oranlarını “stereotip tehdit” (İng. “Stereotype Threat”) etkisi ile de açıklıyordu. Bu yaklaşıma göre, Almanya’da Türkiye kökenli göçmenlerin düşük yeterlilikleri hakkında negatif stereotipler mevcut ve bu negatif stereotiplerin etkinleştirilmesi, bireyin kendi bütünlüğüne, kendine dair algısına bir tehdit oluşturuyor ve böylelikle aktif bir stres kaynağı olarak göçmen kökenlilerin yaşamında yer ediniyor. Birey olumsuz deneyimle başa çıkmak için bu duruma tepki olarak fizyolojik ve psikolojik süreçleri başlatıyor. Hem fizyolojik stres hem de kendi performanslarına karşı artan dikkat ve negatif duyguların bastırılması da dolaylı olarak bilişsel kaynakları (örneğin çalışma belleği) ve okul başarısını etkiliyor.

Göçmen kökenli gençlerin okul başarılarındaki ayrışmalar ayrıca nesiller üzerinden de kendini gösteriyor. Çoğu araştırma ülkesinde, ikinci göçmen kökenli neslin birinci nesilden daha iyi sonuçlar sergilediğini ve göçmen kökenli ve göçmen kökenli olmayan öğrenciler arasındaki farkın zaman içinde azaldığı görülüyor. Öyle ki, bazı araştırmacılar, Almanya’da 2000’den 2015 yılına kadarki PİSA sonuçlarını göçmen kökeni olan ve olmayan gençleri ayrı baz alarak incelediğinde, göçmen kökeni olmayan gençlerin çalışmanın yapıldığı her üç alanda da hiçbir belirgin iyileşme katetmediğini gözlemliyordu.

Bununla birlikte, o dönemde Almanya’daki gençlerin PİSA’daki okuma ve matematik becerilerinde genel olarak iyileşmeler gözlemleniyordu ve bazı araştırmacılar bu olumlu gelişmeleri özellikle göçmen kökenli öğrenci gruplarına atfetmişti: Okuma becerilerinde, özellikle 2000’den 2009’a kadar olan dönemde birinci nesil göçmen kökenlilerin test sonuçlarından kaynaklanan daha iyi performanslar yaşandığını ve matematik alanında ise özellikle 2003’ten 2012’ye kadar olan dönemde ikinci kuşak göçmen kökenlilerin yetkinlik artışları nedeniyle daha yüksek performanslar görüldüğü sonucuna varılmıştı. Ancak göçmen kökenli gençlerin, özellikle birinci ve ikinci kuşak öğrenci gruplarında düşük yetkinlikler gösterenlerin oranlarının yüksek olduğunu göz ardı etmemek gerektiği de vurgulanmıştı. Tam da bu noktada araştırmacılar eğitim sisteminin entegrasyon yeteneğini daha da geliştirmesi gerektiğine ve özellikle dil eğitiminin önemine vurgu yapmıştı. Ayrıca, özellikle Türkiye kökenli gençlerde “stereotip tehdit” etkisini azaltmak için, performans testlerinden önce etnik kökene dair sorulardan kaçınılması da önerilmişti.

Tüm bu faktörlerin yanı sıra Almanya’da göçmen kökenli öğrencilerin göçmen kökenli olmayan akranlarına göre sık sık okulla ilgili korku ve endişelere sahip oldukları, okula ait olmadıklarını düşündükleri PİSA çalışması aracılığıyla tespit edilmişti. Göçmen kökenli öğrenciler kendilerini okulda dışlanmış hissediyor ve hayatlarından daha az memnuniyet duyuyorlardı. Bu faktörler de göçmen kökenli öğrencilerin başarılarını etkileyen nedenler arasında sayılabilir.

Ayrıca eğitim araştırmacısı Krassimir Stojanov, çok katmanlı okul sisteminin, göçmen kökenli öğrencilerin performans farkını ortaokul düzeyinde açıkça görünür hâle getirdiğini vurguluyordu. Stojanov’a göre, göçmen kökenli ailelerin çocuklarına eğitim konusundaki destek eksikliği ve öğretmenlerin bu konudaki endişeleri, göçmen kökenli öğrencilerin motivasyonunu olumsuz etkileyerek eğitim başarılarına olumsuz katkıda bulunuyor olabilirdi. Bu kanıya destek olarak, Iglu çalışmasının sonuçları gösterilebilir. Buradan elde edilen verilere göre, aynı okuma becerilerine ve aynı sosyal kökene sahip olsalar bile, göçmen kökenli öğrencilerin yüksek dereceli lise (Alm. “Gymnasium”) tavsiyesi alma olasılığı daha düşük. Bu tercihin arkasındaki nedenin ne olduğu net değil. Öğretmenler, eğitim becerilerinde sınırda olan öğrencilerin ailelerinin yeterli destek sağlayamayacağını düşündükleri için bu öğrencilere Gymnasium tavsiyesi vermeme eğiliminde olabilirler. Ve bu da öğrencilerin başarısını olumsuz yönde etkiliyor olabilir.

Son olarak da Almanya’ya yeni göç kapsamındaki ilk nesil göçmen kökenli öğrencilerin genel sonuç üzerinde negatif bir etkisi olduğu düşünülebilir. En nihayetinde çalışmalar ilk nesil göçmen kökenlilerin başarı ortalamasının sonraki nesillere kıyasla düşük olduğunu gösteriyor. Lakin bu ilk nesil, genel öğrenci nüfusunun sadece çok küçük bir yüzdesini temsil ettiğinden genel sonuçlar üzerindeki etkilerinin abartılmaması gerektiğine vurgu yapılıyor. Bunun yerine bu öğrencilerin zorluk yaşadığı alanların belirlenmesi ve destek programları oluşturulması öneriliyor.

Neler Yapılabilir?

Eğitim Sisteminin Yeniden İnşası: Göçmen kökenli öğrencilere fırsat eşitliği sağlamak için eğitim sistemini yeniden düşünmek önem arz ediyor. Bu, öğrencilerin farklı ihtiyaçlarını ve yeteneklerini karşılayacak şekilde uyarlanmış yeni bir yaklaşımı gerektirir.

Dil Becerilerinin Geliştirilmesi: Göçmen kökenli öğrencilerin dil becerilerinin, eğitim hayatları boyunca geliştirilmesi önem arz ediyor. Bu bağlamda dil ve yazma becerilerini geliştiren mevcut programlar daha fazla finansmana sahip olmalı ve daha yaygın olarak uygulanmalıdır. Ayrıca okul sistemi öğrencilerin çok dilliliğine daha fazla uyum sağlamalı ve ana dilde eğitim teklifleri üzerine de düşünmelidir. Göçmen kökenli öğrenciler için ana dilleri, okullar bu yeteneği olumlu bir şekilde değerlendirip kullandıkça bir engel değil, bir avantaj olabilir.

Ayrımcılığın ve Stereotiplerin Önlenmesi: Göçmen kökenli öğrencilere yönelik ayrımcılığın ve negatif stereotiplerin etkisine dikkat edilmeli. Eğitim sistemi, öğrenciler arasındaki eşitliği teşvik etmeli ve tüm öğrencilere fırsat eşitliği sağlamalıdır.

Ebeveynlerin Desteği: Göçmen kökenli öğrencilerin ailelerinin eğitim sürecine katılımını teşvik etmek önemli. Bu bağlamda ebeveynlerin öğrencilerin eğitimine daha fazla dahil olmalarını sağlayacak programlar ve kaynaklar sunulabilir. Bazı okullar, göçmen kökenli aileleri gençlerin eğitimine dahil etmek konusunda oldukça başarılı. Burada dil engellerini aşmak için tercümanlar yahut çift dilli öğretmenler veya sosyal çalışmacılar devreye girebilir. Bu durum, ailelerin gençlerin okul yaşamlarını daha yakından takip etmelerine ve daha fazla destek sağlamalarına yardımcı olur.

Okul Kaynaklarının Artırılması: Okulların kaynakları, organizasyon biçimi ve sosyal-etnik bileşiminin, göçmen kökenli öğrencilere daha iyi destek sağlamak için gözden geçirilmesi gerekiyor. Özellikle dil desteği ve ek kaynaklar sunma konusunda iyileştirmeler yapılabilir.

Bireysel Destek ve Rehberlik: Göçmen kökenli öğrencilerin bireysel ihtiyaçlarına yönelik destek ve rehberlik programları oluşturulabilir. Bu programlar, öğrencilerin potansiyellerini güçlü bir şekilde geliştirmelerine yardımcı olabilir.

Çok Dilli Eğitim Yaklaşımı: Göçmen kökenli öğrencilerin köken dilleri bir engel olarak değil, fırsat olarak görülmeli. Bu bağlamda çok dillilik programları geliştirilmeli ve öğrencilerin birden fazla dilde başarılı olmaları için destekler sağlanmalıdır.

Eğitim Personelinin Eğitimi: Öğretmenlere, göçmen kökenli öğrencilere daha iyi yanıt verebilmek, zorbalığı önlemek ve ayrımcılığı engellemek için daha fazla eğitim imkânı sunulmalı. Öğretmenlerin çok kültürlü sınıflara daha iyi hazırlanmaları ve öğrencilerinin çeşitlilik bilincine sahip olmaları için eğitimler planlanmalı ve bu eğitimlere katılım teşvik edilmelidir.

Toplumsal ve Ekonomik Eşitsizliği Azaltma: Sosyal ve ekonomik geçmişlerdeki farklılıklar, göçmen kökenli ve göçmen kökenli olmayan öğrenciler arasındaki başarı farklarının büyük bir kısmını açıkladığından dolayı, toplumsal ve ekonomik eşitsizliği azaltmaya yönelik politikaların artırılması kökenden bağımsız olarak sosyo-ekonomik durumu düşük olan bütün öğrencilerin ve toplumun faydasına olacaktır.

Sonuç

Tüm bulgular, göçmen kökenli öğrencilerin görece düşük başarılarının nadiren sadece onların göçmen kimlikleri veya bireysel eksiklikleriyle ilgili olduğunu gösteriyor. Eğitim bilimcisi Viola Georgi’nin de belirttiği gibi, mevcut sonuçlar, öğrencilerin bireysel bir sorununu değil, eğitim sisteminin yetersizliğini gözler önüne seriyor.  Görünen o ki, sorunun temelinde daha ziyade, eğitim sisteminin yapısal eksiklikleri ve eşitsizlikleri bulunuyor. Dolayısıyla, bu gençlerin yetkinlik ve başarılarını artırmanın yolu, eğitim sisteminde yapılacak köklü ve sistematik değişikliklerden geçiyor.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler