'İspanya'

İspanya’dan Filistin’e Destek AB’de Yankı Bulur mu?

Filistin devletini tanımanın sözde kalmaması ve Avrupa’ya örnek olunması çağrısı, İspanya’nın bu konudaki siyasi iradesinin güçlü olduğunu gösteriyor ama bu yönde bir girişimin ne zaman yapılabileceğine ilişkin henüz somut bir veri yok.

Fotoğraf: Shutterstock.com

İspanya Başbakanı ve Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanı Pedro Sanchez’in 23 Kasım’da AB’nin gelecek Dönem Başkanı Belçika Başbakanı Alexander de Croo ile İsrail’in ardından Filistin ve Mısır’ı ziyareti sırasında yaptığı açıklamalar, İsrail’le diplomatik krize yol açtı. Önce Sanchez’in İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinde Gazze şeridine yönelik binlerce sivilin ölümüne yol açan saldırıların terörizmle mücadele değil, sivil halkı topluca cezalandırma olduğunu söyleyerek adeta ders vermeye kalkışması muhatabını çileden çıkardı. Sanchez, daha sonra gittiği Mısır’da Devlet Başkanı Abdulfettah es-Sissi ile görüştükten sonra Refah Sınır Kapısı’nda bu kez bölgede kalıcı bir insani ateşkesin mutlaka sağlanması gerektiğine dikkat çekti. Sanchez iki devletli çözüm için artık Filistin devletini tanıma zamanının geldiğini ve AB ülkeleriyle hep birlikte yapamazlarsa İspanya’nın tanımayı tek başına yapacağını açıkladı.

Bu açıklamanın ardından İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, hükümetinin çarpık yaklaşımıyla Sanchez’in bu açıklamalarını “terörizme destek” olarak niteledi ve İspanya ve Belçika Büyükelçilerini Bakanlığa çağırarak “azarlayacakları” mesajını verdi. Cohen’e göre, artık dünyada kim buna hala inanıyorsa “İsrail sadece savaş suçu ve insanlığa karşı suç işleyen DEAŞ’tan çok daha kötü bir terör örgütüyle mücadele ediyordu.”

İspanya Dışişleri Bakanı Jose Manuel Albares, Cohen’in bu suçlamasının saçma olduğunu, suçlanan kişilerden birinin AB Dönem Başkanı, diğerinin ise AB’nin gelecek Dönem Başkanı olduğunu belirtti. Albares, bu saçmalığa gereken cevabı vereceklerini, nitekim İsrail’in Madrid’deki Büyükelçisi Rodica Radian-Gordon’u bu konuda izahat vermesi için Bakanlığa davet ettiğini açıklayarak İspanya’nın bu krizde alttan almayacağını ortaya koydu. İki ülke arasında karşılıklı hamlelerle tırmanan kriz, İsrail’in Madrid Büyükelçisi’ni merkeze çekmesiyle ciddi bir boyuta ulaşmış bulunuyor.

İspanya’nın Komplekssiz Denge Politikası

İspanya birçok AB üyesinden farklı olarak İsrail’le AB üyesi olduğu 1986 yılına kadar diplomatik ilişki kurmuş değil. Bunun nedeni savaştan sonra bir süre uluslararası alanda yalnız kalan Franco İspanya’sının Birleşmiş Milletler (BM) sistemine dahil olabilmek için Latin Amerika’nın yanı sıra Arap ülkeleriyle yakın ilişkiler içine girmesiydi. İsrail’i tanımaktan kaçınan Franco gerekçe olarak Yahudi toplumunu masonlukla ve komünizme destek vermekle suçluyordu. İlginç olan şu ki 40 yıl iktidarda kalan Franco’nun ölümünden sonra İspanya, Franco-Hitler ilişkisinden kaynaklanan bir kompleks duymadan bu politikasında uzunca bir süre değişiklik yapmadı. Demokrasiye Geçiş Dönemi’nin Başbakanı Adolfo Suarez, 1979’da Yaser Arafat’ı ağırlayan ilk Avrupalı lider oldu. Bu politika nihayet 1986’da İspanya’nın AB üyesi olmasıyla değişti. Gonzalez hükümeti AB üyelerinin baskısıyla -hatta üyelik için şart koşmasıyla- İsrail’i tanıdı.

Bununla birlikte, Gonzalez hükümeti Filistin topraklarının kuvvet yoluyla işgal edilmesine karşı çıkmayı, Filistin halkının kendi geleceğini belirleme hakkını güçlü biçimde savunmayı sürdürdü. Gonzalez’in oluşturduğu bu politikada bugüne kadar hükümet değişiklikleriyle bir ölçüde esneme olmuşsa da İspanya’nın bölgeye yönelik politikasının hep bir denge politikası olduğunun altını çizmekte yarar var. Dolayısıyla Sanchez’in Refah Sınır Kapısı’nda dile getirdiği İsrail’e yönelik eleştirilerin İspanya’nın 1986’dan bu yana izlediği denge politikasıyla uyumlu olduğunu kabul etmek gerekir.

AB Çizgisindeki Çatlak Genişler mi?

Başbakan Pedro Sanchez’in, ardından yardımcısı Yolanda Diaz’ın Filistin devletini tanıma çıkışının, Almanya gibi İsrail yanlısı tutum izleyen üyeleri bulunduğu için AB düzeyinde özellikle önümüzdeki Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde benimsenmesi hiç kolay görünmüyor. Sol partilerden oluşan SUMAR’ın lideri Başbakan Yardımcısı Diaz’ın koalisyon protokolünde de yer aldığına işaret ederek, Filistin devletini tanımanın sözde kalmaması, hemen eyleme geçilmesi ve Avrupa’ya örnek olunması çağrısı, İspanya’nın bu konudaki siyasi iradesinin güçlü olduğunu gösteriyor ama bu yönde bir girişimin ne zaman yapılabileceğine ilişkin henüz somut bir veri yok.

Bununla birlikte, İsrail’in hışmına uğrayan İspanya ve Belçika’nın dışında, Sanchez’in dediğine göre “birçok üye ülke” Filistin devletini topluca tanımadan yana. Bu da AB içinde bir çatlak oluştuğunu ortaya koyuyor. İsrail’in bugüne kadar uluslararası hukuk alanındaki kazanımları yok eden pervasız politikası devam ettikçe bu çatlağın genişlemesi kaçınılmaz.

*Bu yazı Anadolu Ajansı’nın analiz metni olarak yayımlanmıştır.

Akın Özçer

“Agur, ETA artık yok” (Aralık 2018), “Çoğul İspanya: Anayasal Sistemi ve Terörle Mücadele Modeli” (2006) ve “Euskal Herria: İspanya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçiliği” (1999) kitaplarının yazarı olan Akın Özçer emekli Dışişleri mensubudur.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler