'Dosya: "Organ Nakli ve Organ Bağışı"'

Organ Nakli Öncesi ve Sonrası: “Eski Sağlığıma Kavuştum”

Sağlığın ne kadar büyük bir nimet olduğunu hastalıkla karşılaşınca daha iyi anlıyoruz. Tedavilerin sonuç vermediği hastalıklarda organ nakli gerçekleşmesi, iki tarafı da derinden etkiliyor. Organ nakli ameliyatı geçiren alıcı ve vericilerin zorlu süreçleri hakkında görüştük.

2 Ocak 2024 Kübra Zorlu
©xmee/shutterstock.com

Doktorundan organ nakli tavsiyesi alan hastalar, hastalığını kabul edip zorluklarına katlanmak ve sağlam bir organla sağlığına kavuşmak arasında ikilemde kalabiliyor. İştahsızlık, diyaliz, yaşam boyu çok katı bir diyet ve halsizlik gibi durumlarla karşılaşan ve günlük rutinlerinde zorlanan hastalar, bunları organ nakli sayesinde gidermeyi ve daha sağlıklı bir hayat sürdürmeyi ümit ediyor.

Organ nakli her halükârda çok kişinin katıldığı bir süreç: Nakil olacak kişi, donörü ve tüm bu sürece eşlik eden hasta yakınları. Organ nakli için ilk akla gelen ve sıkça tercih edilen yol ise en yakın akrabanın donör olması. Ancak yakın akrabanın donör olamayacağı, daha kritik organ nakli durumları da mevcut.

Bu süreç, birinin hayatını kurtarmak isteyen sevinçli donörler, “Donöre zarar verir miyim?” diye endişelenen hastalar ve aynı zamanda başarılı ameliyattan sonra umut dolan aileler için zorluk ve mutluluk barındıran karmaşık bir zaman dilimi. Sık hastane kontrolleri, aslında sağlıklı olan donör için büyük bir fedakârlık anlamına gelirken, nakil olacak kişiye moral ve motivasyon verecek aile bireyleri ve dostlar da büyük önem arz ediyor. Beş kişiyle bu karmaşık süreci konuştuk.

“Çok Şükür Artık İyi Şeylerden Bahsediyoruz”

Almanya’nın Kerpen şehrinde yaşayan 17 yaşındaki Mahmut Sami, Ağustos ayında kalp nakli oldu. Hastaneden dönüş yolunda annesiyle (43) telefonda görüştük. Oğlunun yolda “Çok şükür, artık iyi şeylerden bahsediyoruz” dediğini anlatan anne, dört senenin çok zorlu geçtiğini, gündemlerinde sadece risk olduğunu, oğlunun bu ifadesinin çok sevindirici olduğunu söylüyor.

Kalp hastalığıyla doğan Mahmut Sami ilk ameliyatını on aylıkken geçirmiş. Akciğere giden damar aşınınca kendisine yapay bir damar takılmış. Fakat kireçlenme sonrası yapay damar yüzde 80 oranında tıkanmış ve 13 yaşında tekrar ameliyata alınmış. Anne bu süreci şöyle anlatıyor: “Köln’de bir hastanede ameliyat oldu ve başarılı geçti. Uyandı, konuştuk. Ama o gece damarı şişme yapıp başka damara baskı yaptığı için kalp krizi geçirdi. Oğlum bir hafta boyunca hastanede ölüm-kalım savaşı verdi.”

Doktorların tüm bu talihsiz gelişmeler sonrasında organ nakli tavsiye ettiklerini anlatan anne, Giessen şehrinde nakil hastanesine kontrollere gitmeye başladıklarını anlatıyor. “Oğlum bu ameliyat sürecinden sonra nakil olacağını biliyordu ama bunun ne zaman olacağını hiçbirimiz bilmiyorduk. Buna doktorlar karar verecekti. Mahmut Sami’ye kalp nakli yapılması planı hepimizi sarsmıştı. Duyduğumuzda kendimize gelemedik. Çevremizdekiler de çok şaşkındı.”

“Ölüm Hepimiz İçin Var, Kadere İnanan İnsanlarız”

Mayıs ayının başında Mahmut Sami kalp nakli listesine alındı. Durumu kritik olduğu için uygun kalbin çıkmasını hastanede beklemek zorunda kalan anne-oğul zor bir süreç geçirdiler. “Evde beklersek nakil ihtimalinin düşeceğini ve uygun bir kalbin bulunmasının iki yıl kadar süreceğini söylediler. Toplam dört ay kadar hastanede kaldık. Giessen-Kerpen arasının iki saatlik mesafe olması bu dört aylık süreci daha da zorlaştırdı.” İki çocuğunun daha olduğunu anlatan anne, aile içinde hep bir endişe olduğunu, diğer çocukların da bu durumdan etkilendiğini anlatıyor.
“Dört yıldır organ nakli olacağını biliyorduk ama yine de buna hiç hazırlıklı olmadığımızı fark ettik. Gerçekten de insan konduramıyor. Acaba kendi kalbiyle devam edemez miydi ve acaba başka bir şey yapılmaz mıydı diye…” Anne, nakli gerçekleştiren cerrahın ve ekibinin Türkiye kökenli olmasının ve durumu kendilerine açıkça izah etmelerinin kendisini bir nevi rahatlattığını söylüyor:

“Çok zor bir süreç olsa da şükrettik. Duyduğumuz endişe yaşadığımız gerçeği değiştirmiyordu. Oğlumun kalbi çok kötü durumdaydı. Her gün bulantısı oluyordu, kilo alamıyordu, yemek yiyemiyordu. Artık kendimizi daha iyi hissediyoruz. Henüz yolun başındayız. İlaç düzenlemeleri, takipler derken daha rahatlayamadık. Ama oğlumun bulantısı artık yok ve iştahı arttı.” Başta organ nakli konusunda tereddüt ettiğini söyleyen anne, doktorların nakil teşhisine güvenmek gerektiğini söylüyor. “Nakledilen organ bir ömür yetmeyebilir, 20 yıl kadar götürür deniyor. Ben kişi kendine iyi bakarsa bu sürenin uzayabileceğini düşünüyorum. Ölüm hepimiz için var, kadere inanan insanlarız. Bugün sağlam kalbimiz var ama bir saat sonra ne olacağımız belli değil.”

“Kendimi İletişime Kapattım”

Tuğba Hanım (41) yaklaşık 30 yıl boyunca tek böbrek ile yaşadı. Kronik böbrek yetmezliği sebebiyle son dört yılda değerleri kötüye gitti. Böbreğinin yüzde 8 çalışma oranına düştüğünü ve diyalize girmemek için doktorun nakil kararı verdiğini anlatan Tuğba Hanım, ameliyatın eylül ayında Antalya’da gerçekleştiğini, donörün ise eşi olduğunu anlatıyor. Senelerdir takipli hasta olduğu için hem nakil hem de diyaliz hakkında bilgiye sahip olduğunu anlatan Tuğba Hanım, diyaliz korkusunun olduğunu ve diyalize girmemek adına nakli kabul ettiğini söylüyor. “Çok sık kontrole gidiyordum, son dönemde doktorum nakil sürecine hazırlanmam gerektiğini söyledi.”

Organ nakli, bir yandan kişinin kendi vücudunda taşıdığı organların işlevini kaybetmesi nedeniyle duygusal bir süreci de beraberinde getirebiliyor. Tuğba Hanım bu durumu şöyle anlatıyor: “Sorunlu olsa da bu şekilde çalışmaya devam eder diye beklediğim böbreğimin bu noktaya gelmesi beni şaşırttı. Ağladım açıkçası. Ve bu ağlama ameliyata kadar sürdü.”

Tuğba Hanım ameliyat öncesi kendini iki ay boyunca iletişime kapattığını, sosyal olmasına rağmen dostlarıyla ve ailesiyle iletişimi kestiğini aktarıyor. “Her gün kafamda süreci kuruyordum. Kimden böbrek alacağımı düşünüyordum. Bana böbrek veren insana zarar verip vermeyeceğimi düşünüyordum. Psikolojik olarak ciddi anlamda çökmüştüm. Hastalığın Allah’tan geldiğine inanarak nakil olmadan böyle yaşamayı bile düşündüm. Nakil olmaya beni doktorum ikna etti.”

“Tevekkül ve Teslimiyetle Yaklaşılması Gerek”

Durumu paylaştığı çok az kişinin olduğunu ve tepkilerin moral verdiğini aktaran Tuğba Hanım, durumunu bilen herkesin donör olmak istediğini anlatıyor. “Ben ağabeyimin ve eşimin kontrole gitmesini istedim. Onların dokuları uymasaydı diğer yakınlarımıza bakılacaktı.” Bu süreçte insanın çok farklı düşünceler içerisine girdiğini anlatan Tuğba Hanım, ister istemez potansiyel donörlerin yaşamını, beslenme tarzlarını, hatta hayata bakışlarını incelemeye başladığını, başka birisinden kendi vücuduna yerleştirilecek bir organla ilgili düşüncelerin onu bırakmadığını ekliyor.

Ameliyat öncesi süreçte çok kötü olduğundan bahseden Tuğba Hanım, yakınlarıyla telefonla dahi iletişime geçmediğini, kendisini daha fazla ibadete verdiğini anlatıyor. Ameliyat öncesi umreye ve Kudüs’e giden Tuğba Hanım, bedenen de kendisini zorladığını anlatıyor. Ameliyattan sonra ise sürecin abarttığı kadar zor olmadığını söyleyen Tuğba Hanım, tevekkül ve teslimiyetle yaklaşılması gerektiğini düşünüyor: “Nakil bir nimet olarak görülebilir ve sabretmek gerekir. Hastalık bir imtihan bu dünyada. Kendime artık hasta gözüyle bakmıyorum.”

“Organ Nakli Durumuna Hazırlıklıydık”

Leyla Hanım da nisan ayında 10 yaşındaki kızı Kumral’a böbreğini vermiş. Kızının hayatını kurtardığı için mutluluk duyan anne, artık her şeyin normale dönmesinden memnun. Kumral, yüzde 25 oranında çalışan tek böbrekle doğduğu için nakil durumuna hazırlıklı ve bilinçli olduklarını anlatıyor Leyla Hanım: “Üç yaşından sonra diyaliz ve nakil olur demişti doktorlar. Kızıma çok sıkı bir diyet uygulamak zorunda kaldık ve böylece on yaşına kadar nakil olmadan geldi. Nakil hakkında bilgimiz vardı. Kronik böbrek yetmezliği olduğu için doktorlarla hep iletişim hâlindeydik.”

Nakil süreci yaşı küçük olsa da birçok hasta için “sürpriz” değil. Hastalar organ nakline giden süreçte zaten çok zorlu dönemlerden geçtikleri için nakil kararı bazen kendisine hızlıca alışılabilir bir karar olabiliyor.

Devamlı doktora gittiği için kızının da süreçle ilgili bilgisi olduğunu aktaran Leyla Hanım kızına ayrıca açıklama yapmak zorunda kalmadığını, senelerdir sürecin içinde olan birisi olarak nakil kararını kızının da takip ettiğini anlatıyor.

“Naklin Bir Çıkış Yolu Olduğunu Düşündüm”

Nesrin Hanım (48) ailesiyle birlikte Sakarya’da yaşıyor. 2014 yılında kaşıntı nedeniyle doktora gittiğinde araştırmalar sonrası siroz olduğunu öğrenmiş. Basit bir kaşıntıdan böyle önemli bir hastalığın çıkmasını hiç beklemeyen Nesrin Hanım konulan teşhise çok şaşırdığını anlatıyor. İlk başta çok üzüldüğünü ve ağladığını anlatan Nesrin Hanım için hastalıkla ilgili fazla bilgisinin olmaması zorlayıcı olmuş. Başladığı tedavide kullandığı ilaçlar yan etki yapınca ve olumlu sonuç alamayınca, İstanbul’da farklı bir tedaviye başlamışlar. Oradaki tedavinin sonuç verdiğini ve kaşıntılarının azaldığını anlatsa da Nesrin Hanım, psikolojik olarak bu dönemde kendisini iyi hissetmediğini söylüyor: “Daha önce hiçbir hastalıkla karşılaşmamıştım. İlaçları kullanmak çok zorlayıcıydı. İlaçları zaman zaman Almanya’dan temin etmem gerekiyordu, zor oluyordu. Tedaviyi bıraktım.” Nesrin Hanım, ilaçlı tedavinin ardından yedi ay alternatif tıp çözümleri uyguladığını, onun da olumsuz sonuçlanmasıyla bir buçuk yıl hiç tedavi görmediğini aktarıyor.

Bir buçuk yılın ardından Nesrin Hanım bir arkadaşı vesilesiyle yeni bir tedaviye başlamış. Bir yıl tedaviden sonra da doktorundan nakil olması gerektiğini öğrenmiş. Organ nakli ile ilgili daha önce bilgisi olmadığını söyleyen Nesrin Hanım, dönüşü olmayan bir nakil sürecine girdiğini şöyle anlatıyor:

“Artık günlük işlerimi yapamıyordum, çabuk yoruluyordum. Gözlerim ve cildim sararmıştı, birkaç dakikalık yolu bile yürüyemiyordum. Hastalığım dışarıdan da belli oluyordu. Naklin bir çıkış yolu olduğunu düşündüm. Ailem de olumlu karşıladı. Sevinç, korku ve endişeyi barındıran zorlu bir süreçti.”

Doktorunun yönlendirdiği hastanede dört ay beklediğini aktaran Nesrin Hanım, ameliyat için tekrar dört ay kadar beklemesi gerektiğini öğrenince, İstanbul’da başka bir hastaneye başvurmuş. İşlemleri yapıldıktan üç hafta sonra Ocak 2021’de ağabeyi donör olmuş ve karaciğer nakli gerçekleşmiş. Nesrin Hanım, üç kardeşinin donör olarak öncelikli olduklarını aktarıyor: “Onlara bir şey olur mu diye çok düşündüm. Bu sürede doktorların verdiği bilgilerle bilinçlenip rahatladım. Donör yabancı birisi olsaydı belki daha zor karar verirdim ama yine de organ nakli olurdum. Eski sağlığıma kavuştum diyebilirim. Çok daha iyi bir süreç geçiriyorum.”

“Organ Nakli Konusunda İnsanların Bilinçlenmesi Gerek”

25 yaşındaki Ahmet Bey, Almanya’daki Cottbus Üniversitesinde yüksek lisans yapıyor. Mersin’deki memur kuzeni Erhan Bey’in (32) karaciğer nakli olması gerektiğini öğrendiğinde donör olmuş. O anı şöyle anlatıyor: “Ailede ilk bana soruldu. Ben kriterlere uyuyordum. Kuzenimin yaşadıklarını bildiğim için düşünmeden kabul ettim. Belki de Allah o an güç verdi.”

Yaklaşık iki ay boyunca dokuların uyumunun araştırıldığını söyleyen Ahmet Bey, haftada iki-üç defa Mersin-Adana arası sürekli git-gel yaptıklarını ve bu sürecin zor geçtiğini anlatıyor. Ardından Şubat 2021’de karaciğer naklinin Adana’da gerçekleştiğini ekliyor. Organ nakli hakkında fazla bilgisi olmayan Ahmet Bey, kuzeninin neler yaşadığını gördüğü için tereddütsüz kabul etmiş. Çevresindeki herkesin bunu “büyük bir iyilik” olarak gördüğünü söyleyen Ahmet Bey, süreci şöyle tarih ediyor:

“Bu konuda biraz garip hissediyorum. Ben bir şeye sahiptim ve bunu paylaştım. Çok büyük bir şey yapamadım aslında. Etrafımdakilerin de bunu böyle görmesini istiyorum. Ben o an kuzenime yardım edebilecek pozisyondaydım ve yardım ettim. İstedim yardım etmeyi. Ameliyata girerken hiç gergin değildim, korkum yoktu. Belki Allah beni rahatlattı, bilmiyorum. Motivasyonla girdim ameliyata.”

Organ bağışı konusunda insanların bilinçlenmesi gerektiği açık. Birçok insan için çok yabancı olan organ nakli süreci, ancak kişinin kendisinin ya da bir yakınının başına gelince bir gerçeğe dönüşüyor. Herkesin organ nakli hikâyesi birbirinden tamamen farklı olsa da Ahmet Bey meselenin özüne dikkat çekiyor: “Birine can olmanın tarifi yok. Birileri birilerine yardım etmeli ki bu hayat çemberi dönsün. Yarın sizin vücut kapınıza bir organ ihtiyacı gelip dayandığında başka birisinin size yardım edebilmesi için bu çemberi döndürmek zorundayız.”

Kübra Zorlu

Duisburg-Essen Üniversitesi’nde Medya Bilimleri alanında yüksek lisans eğitimini tamamlayan Zorlu, Perspektif yayın kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler