'Soykırım Davası'

Güney Afrika’nın İsrail’e Açtığı “Soykırım” Davasında Neler Yaşandı?

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin "Gazze'de soykırım yaptığı” gerekçesiyle İsrail'e açtığı dava, Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanında görülmeye başlandı. Güney Afrika'nın talep ettiği ihtiyati tedbir kararları hakkındaki duruşmalar nasıl ilerledi? Oturumları ve tarafların beyanlarını sizin için derledik.

Fotoğraf: Dursun Aydemir - Anadolu Ajansı

Güney Afrika’nın, İsrail’i Gazze’de “soykırım” yapmak ile suçladığı davanın Hollanda’nın idari başkenti Lahey‘deki ilk duruşması 11 Ocak’ta görüldü. Uluslararası Adalet Divanında görülen davanın açılış duruşmasında Güney Afrika, İsrail’e “soykırım çıkarımı yapılabilecek sistematik bir davranış modeli göstermek” suçlamasını yöneltti. Çok sayıda sivil kayıp, yerinden edilme, güvenli barınak eksikliği ve kötü insani koşulları gerekçe gösteren Güney Afrika, mahkemeden davanın tüm esaslarını araştırırken, aynı zamanda İsrail’in Gazze’deki insanları “öldürmeyi bırakması” da dahil olmak üzere “geçici tedbirleri” değerlendirmesini istiyor. Güney Afrika’nın mahkemede konuşma yapması için üç saatlik bir süresi vardı.

Güney Afrikalı temsilciler arasında Ronald Lamola, Vaughan Lowe, Tembeka Ngcukaitobi, Adila Hassim, John Dugard, Max du Plessis, Blinne Ni Ghralaigh ve Vusimuzi Madonsela bulunuyordu.

Güney Afrika Adalet Bakanı Lamola Davanın Açılış Konuşmasını Yaptı

Güney Afrika Adalet Bakanı Ronald Lamola açılış konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“Bir devletin topraklarına yapılan hiçbir silahlı saldırı, ne kadar ciddi olursa olsun, vahşet suçlarını içeren bir saldırı bile, ister hukuk ister ahlak meselesi olsun, sözleşmenin ihlal edilmesi için herhangi bir gerekçe veya savunma sağlayamaz.”

İsrail’in 7 Ekim saldırısına verdiği cevapta çizgiyi aştığını söyleyen Lamola  sözleşmenin ihlal edilmesine yol açtığını vurguladı. Sözlerine devam eden eden Ramola “Bu tür kanıtlarla karşı karşıya kalan ve Sözleşme’nin 1. maddesinde yer alan soykırımı önlemek için elimizden geleni yapma görevimiz kapsamında Güney Afrika hükümeti bu davayı başlattı.” dedi.

Fotoğraf: Dursun Aydemir – Anadolu Ajansı.

“Filistin Halkının Fiziksel ve Zihinsel Acıları İnkar Edilemez”

Güney Afrika davasını temsil eden avukatlardan birisi olan Adila Hassim ise konuşmasında şu sözlerin altını çizdi:

“Bu, Soykırım Sözleşmesi’nin önsözünde ifade edildiği gibi, insanlığımızın özünü vurgulayan bir davadır…Güney Afrika, İsrail’in soykırım tanımına giren eylemlerde bulunarak sözleşmenin 2. maddesini ihlal ettiğini ileri sürüyor. Eylemler, soykırım sonucunun çıkarılabileceği sistematik davranış kalıplarını gösteriyor.”

Hassim, “çoğunlukla kimliği belirlenemeyen” cesetlerin gömüldüğü toplu mezarların fotoğraflarını gösterdi ve “ilk soykırım eyleminin Gazze’deki Filistinlilerin toplu öldürülmesi olduğunu” söyledi. Hassim, İsrail’in haftada 6 bin bomba attığını ve İsrail’in güvenli olduğunu belirttiği Gazze’nin güneyini bile en az 200 defa bombaladığınının altını çizdi. Avukat konuşmasının devamında mahkemeye gösterilen Gazze haritası üzerinden demografik durumdan ve oraya sıkıştırtılmış büyük nüfustan bahsetti:

“İsrail, Gazze’deki deniz ve kara geçişleri, su, elektrik gibi bazı altyapıların yanı sıra temel hükümet işlevleri üzerinde kontrol uygulamaya devam ediyor… Gazze’ye hava ve deniz yoluyla giriş ve çıkış yasaktır ve İsrail yalnızca iki geçiş noktasını işletmektedir.”

İlerleyen dakikalarda Hassim İsrail’in ikinci soykırım eylemi olarak tanımladığı duruma değindi. İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere ciddi bedensel veya zihinsel zarar vermesinin Soykırım Sözleşmesi’nin 2B Maddesini ihlal etmek olduğunu ve İsrail’in saldırılarının çoğunluğunun kadın ve çocuk olmak üzere 60.000’e yakın Filistinlinin yaralanmasına ve sakat kalmasına neden olduğunu öne sürdü: “Bütün bunlar sağlık sisteminin neredeyse çöktüğü koşullar altında yaşanıyor… Filistin halkının fiziksel ve zihinsel acıları inkar edilemez.”

Ahmet Gürhan Kartal – Anadolu Ajansı.

“Gazze’deki Filistin Nüfusunun Yüzde Biri Sistematik Olarak Yok Edildi”

Güney Afrika’yı temsil eden ikinci avukat Tembeka Ngcukaitobi sözü aldıktan sonra şu noktalara değindi:

“İsrail’in Gazze’deki Filistinlilere yönelik soykırım söylemine dikkat çeken tek ülke Güney Afrika değil. Birleşmiş Milletler’in 15 özel raportörü ve 21 çalışma grubu üyesi, Gazze’de yaşananların, gerçekleşmekte olan bir soykırımı yansıttığı konusunda uyarıda bulundu.”

Ngcukaitobi Gazze’deki Filistinlilere yönelik soykırım niyetinin, İsrail’in askeri saldırılarının yürütülme biçiminden açıkça görülmekte olduğunu savundu. “7 Ekim’den bu yana Gazze’deki Filistin nüfusunun yüzde biri sistematik olarak yok edildi ve diğer dört kişiden biri de yaralandı.” Ngcukaitobi sözlerine şöyle devam etti: “İsrail’in siyasi liderleri, askeri komutanları ve resmi mevkilerde bulunan kişiler, sistematik ve açık bir şekilde soykırım niyetlerini beyan ettiler.”

Gazze’de Filistinlerinin yaşamının yok edilmesi açıkça ifade edilmiş bir devlet politikasıdır.

Ngcukaitobi daha sonra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun 28 Ekim 2023’te Gazze’ye girmeye hazırlanan kara birliklerine “Amalek’in sana ne yaptığını hatırla” çağrısına dikkat çekti. Avukat bu sözleri referans göstererek ” Tanrı’nın tüm bir grup insanı misilleme amaçlı olarak yok etmesi yönündeki Tevrat’ta yer alan emrine atıfta bulunuyor” dedi.

“Bu çağrı, Netanyahu tarafından 3 Kasım 2023’te İsrail silahlı kuvvetlerine yazılan bir mektupta da tekrarlandı” diyen Ngcukaitobi  bu çağrının İsrail askerleri tarafından Gazze’deki sivillerin öldürülmesini meşrulaştırmak için kullanıldığına dikkat çekti. Ngcukaitobi daha sonra sosyal medyada paylaşılan ve askerlerin “Gazze silinsin” sloganı atıp şarkı söylediği bir videoyu gösterdi:

“Askerler açıkça bu dilin ve eylemlerinin kabul edilebilir olduğuna inanıyor çünkü Gazze’de Filistinlilerin yaşamının yok edilmesi açıkça ifade edilmiş bir devlet politikasıdır. Üst düzey siyasi ve askeri yetkililer, 1948’de Filistinlilere karşı yapılan Deir Yasin katliamında gazi olan 95 yaşındaki İsrail Ordusu yedek askeri Ezra Yahin’i, Gazze’deki kara işgali öncesinde askerlerle konuşması konusunda teşvik etti.”

Bahsedilen konuşmada Ezra Yahin, İsrail ordusu kıyafetleri giymiş bir şekilde dolaşırken askerlere şöyle hitap ediyorduı:

“Muzaffer olun, işlerini bitirin ve kimseyi geride bırakmayın. Bunların hafızasını silin. Silin onları, ailelerini, annelerini, çocuklarını…Bu hayvanlar artık yaşayamaz. Arap komşunuz varsa hiç beklemeyin, evine gidin ve onu vurun. Eskisi gibi değil, işgal etmek istiyoruz. Önden gidip yok etmek istiyoruz. Evleri yok edin, ardından tüm güçleri tamamen yok olacak şekilde ondan sonrakileri de yok edin. Girin ve yok edin.”

“Gazze’deki Filistinliler Var Olma Hakkına Sahip”

Güney Afrikayı savunan sıradaki avukat John Dugard yetki meselesini ele alacağını dile getirerek konuşmasına başladı. Dugard, Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerin “erga omnes, yani bir bütün olarak uluslararası topluma karşı yükümlülükler” olduğunu hatırlattı. Ayrıca, “Bu sözleşmeye taraf devletler yalnızca soykırım eylemlerinden vazgeçmekle değil, aynı zamanda bunları önlemekle de yükümlüdür” ifadelerini kullandı.

Avukat Du Plessis, BM organları ve uzmanlarının yanı sıra çeşitli uzman insan hakları örgütleri, kurumları ve devletleri tarafından yapılan çok sayıda açıklamanın “toplu olarak İsrail tarafından gerçekleştirilen eylemlerin soykırım olarak değerlendirildiğini veya en azından Filistin halkının soykırım riski altında olduğu konusunda uyarıldığını” söyledi. .

Plessis: “Gazze’deki Filistinliler, Filistin ulusal, ırksal ve etnik grubunun çok önemli bir parçası olarak var olma hakkına sahiptir.” ifadelerini kullandı. Avukat geçici tedbirlere ilişkin söyledikleri arasında: “Güney Afrika’nın Soykırım Sözleşmesi kapsamında ileri sürdüğü haklar ve bunların korunması, sözleşmenin amacına ve konusuna tekabül etmektedir.” ve “İsrail’in soykırımı önlemede veya cezalandırmada başarısız olması, soykırımı işlemek için komplo kurması, soykırımı doğrudan ve alenen kışkırtması, soykırıma teşebbüs etmesi ve soykırıma suç ortaklığı yapması görülmektedir.” cümleleri yer aldı. Du Plessis şöyle devam etti:

“O hâlde açık konuşayım: Güney Afrika’nın yükümlülüğü, Gazze’deki Filistinlileri koruma ihtiyacından ve onların soykırım eylemlerine maruz kalmama yönündeki mutlak haklarından kaynaklanıyor.”

Fotoğraf: Selman Aksünger – Anadolu Ajansı.

    “Gazze Bir Ölüm ve Umutsuzluk Yeri Hâline Geldi”

    Güney Afrika’yı temsil eden bir başka avukat Blinne Ni Ghralaigh ise, UAD’ye Gazze’deki Filistinlileri İsrail’in soykırım sözleşmesini ihlal etmesinden kaynaklanan onarılamaz hasarlardan korumak için geçici önlemlere acil ihtiyaç olduğunu belirtti. “BM Genel Sekreteri ve yetkilileri, Gazze’deki durumu ‘insanlık krizi’, ‘yaşayan bir cehennem’, ‘kan gölü’, ‘tüm nüfusun kuşatıldığı ve baskı altına alındığı, giderek derinleşen ve benzeri görülmemiş bir dehşet durumu’ olarak tanımlıyor” sözlerini dile getirdi. Ghralaigh, “Geçen Cuma günü insani işlerden sorumlu bir genel müsteşarın belirttiği gibi, ‘Gazze bir ölüm ve umutsuzluk yeri hâline geldi'” diye açıklamada bulundu.

    Her gün ortalama 247 Filistinli öldürülüyor ve öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya.

    Ghralaigh, Gazze’de “bulaşıcı hastalıklar yayılırken” ortaya çıkan “kamu sağlığı felaketi” konusunda uyarıda bulundu: “Uzmanlar, açlık ve hastalık risklerinden kaynaklanan ölümlerin, bombalamalardan kaynaklanan ölümlerden önemli ölçüde daha fazla olduğu konusunda uyarıyor…Her gün ortalama 247 Filistinli öldürülüyor ve öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya. Bunlar arasında her gün 48 anne, 117’den fazla çocuk bulunuyor.” diye ekledi. Ghralaigh her gün çoğuna anestezi yapılmadan  en az 10 Filistinli çocuğun bir veya her iki bacağının kesilmek zorunda kalındığına dikkat çekti.

    Güney Afrika’yı temsil eden sıradaki avukat Vaughan Lowe ise konuşmasına “mahkemenin şu aşamada İsrail’in Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerine aykırı davranıp davranmadığını belirlemek zorunda olmadığını” hatırlatarak konuşmasına başladı. Lowe daha sonra geçici tedbirlere ilişkin beş şarta işaret eden UAD’nin içtihadına değindi. Bunları tek tek sıralayarak mevcut durumun bu gereksinimleri nasıl karşıladığını ortaya koydu.

    Güney Afrika temsilcisi Vusimuzi Madonsela, mahkemeye Güney Afrika’nın UAD’ye soykırımı önlemek ve bunu Güney Afrika’ya ve sözleşme kapsamındaki diğer tüm devletlere dayanan uluslararası yükümlülüğü yerine getirmek için geldiğini söyledi.

    Güney Afrika’nın temsilcileri konuşmalarını tamamladıktan sonra Uluslararası Adalet Divanı Başkanı Joan Donoghue, duruşmanın ertelendiğini ve mahkemenin İsrail’in sözlü savunmalarını dinlemek üzere cuma günü toplanacağını duyurdu.

    İkinci Günde İsrail Heyeti Savunmasını Yaptı

    Perşembe günü yapılan duruşmada Güney Afrika’nın İsrail’e yönelik soykırım suçlaması ve İsrail’in saldırılarını derhal durdurması için acil önlemler almalarını yönünde talepleri dinlendi. 12 Ocak Cuma günü yapılan duruşmada ise İsrail heyeti savunmasını yaptı. İsrail, Güney Afrika tarafından BM’nin en üst mahkemesine getirilen, Gazze’deki askeri operasyonunun Filistin halkına karşı devlet öncülüğünde yürütülen bir soykırım kampanyası olduğu yönündeki suçlamaların çarpıtıldığını belirterek reddetti. 

    Açılış konuşmasını yapan İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın hukuk danışmanı avukat Tal Becker mahkemeye yaptığı açıklamada Güney Afrika’nın olayları yorumlamasının “büyük ölçüde çarpıtılmış” olduğunu söyledi. Becker eğer ortada bir soykırım eylemi varsa, bu İsrail’e karşı işlendiğini Hamas’ın  İsrail’e karşı soykırım peşinde olduğunu savundu. Becker, “İsrail, Filistin halkına karşı değil, Hamas’a karşı bir savunma savaşı veriyor ve Hamas’ın başarılı olmamasını sağlamaya çalışıyor.” dedi ve ekledi: “Soykırımın temel bileşeni olan bir halkı tamamen ya da kısmen yok etme niyeti tamamen eksiktir.”

    Konuşmasında Tal Becker, İsrail’in Gazze’deki çatışmayı sona erdirmesi için geçici önlem çağrılarına “dayanamayacağını” çünkü İsrail’in kendisini savunma hakkına sahip olduğunu söyledi. Avukat bunun yerine mahkemenin Güney Afrika’ya karşı geçici tedbirler uygulaması gerektiğini söyleyerek, Güney Afrika’yı Hamas’la yakın bağlarını sürdürmekle suçladı. Avukat, esas olarak Hamas’ın 7 Ekim saldırısına odaklanan sunumunu tamamladı ve Güney Afrika’nın dünkü sunumunda bu konuyu ele almadığını ekledi:

    “İsrail’in Gazze’de yaptığı, insanları yok etmek değil, insanları korumaktır. İsrail, Filistin halkına karşı değil, Hamas’a karşı bir savunma savaşı içindedir.”

    Fotoğraf: Dursun Aydemir – Anadolu Ajansı.

    Becker’den sonra İsrail’i temsil eden, uluslararası hukukçu Prof. Malcolm Shaw, İsrail’in Gazze’deki savaşını değerlendirmenin doğru bağlamının Hamas’ın 7 Ekim saldırısı olduğunu öne sürdü:  “Hamas’ın saldırısı İsrail’e uluslararası hukuku ihlal etme hakkı vermezken, İsrail’in insani hukuka uygun olarak kendisini savunma hakkına sahip olduğu anlamına geliyor.” Shaw ayrıca şu ifadelerin altını çizdi: “İsrail aleyhindeki dava yalnızca ‘uluslararası hukuk ihlalleri arasında kötülüğün simgesi olarak tek başına duran’ soykırım suçlamalarıyla ilgilidir. Soykırım suçlaması yanlış tesviye edilirse bu suçun özü kaybolur.”

    Shaw, İsrail’in eylemlerinin uluslararası insancıl hukuka uygun ve orantılı olduğunu öne sürerek telefon görüşmeleri, broşürler vb. yoluyla sivilleri yaklaşan eylem konusunda uyarmak gibi yöntemlerle İsrail’in sivil kayıplarının önüne geçmeye çalıştığını savundu. Shaw, Güney Afrika’nın İsrail’in soykırım yaptığı yönündeki iddialarını değerlendirirken, liderlerinin davranış ve direktiflerini dikkate alması gerektiğini söyledi ve bireysel askerler tarafından gerçekleştirilen olası ihlallerin mutlaka devlet politikasını yansıtmadığını da sözlerine ekledi. Shaw, İsrail ordu komutanları ve bakanlarının, ordunun askeri hedeflere odaklanıp sivil kayıplarını en aza indirmesi yönünde çağrıda bulunan birçok açıklamasına dikkat çekti.

    “Kentsel Savaş Her Zaman Sivillerin Zarar Görmesiyle Sonuçlanır”

    İsrail’in savunmasına devam eden bir başka isim Av. Galit Raguan ise Gazze’deki ölü sayısından Hamas’ı sorumlu tuttu ve ekledi:

    “Kentsel savaş her zaman sivillerin zarar görmesiyle sonuçlanacaktır. (…) Askeri hedeflere yönelik saldırıların kasıtsız ama yasal sonucu olabilir. Bunlar soykırım eylemi teşkil etmez”.

    Raguan Gazze’de, Hamas’ın kendisini “sivil nüfus arasına” yerleştirme stratejisi nedeniyle sivillerin sayısının daha da kötüleştiğini söyleyerek Hamas’ın okullardan, hastanelerden ve diğer sivil bölgelerden gerçekleştiğini iddia ettiği saldırılara değindi. Raguan, ayrıca İsrail’in hastaneleri bombalamadığını ve Hamas’ın hastaneleri askeri amaçlarla kullandığını iddia etti:

    “Güney Afrika, İsrail’in ‘kasten ve hukuka aykırı olarak’ evleri yıktığını söylüyor. Ancak Hamas’ın eylemleri sonucunda ‘yerel askeri hedeflere’ verilen zararın soykırım kanıtı olmadığını söylüyor.”

    Raguan ayrıca İsrail ordusunun herhangi bir saldırı başlatmadan önce uyarılarda bulunduğunu iddia etti.

    “İsrail İnsani Yardımı Kolaylaştırıyor”

    Duruşmanın ilerleyen dakikalarında İsrail’in savunmasına devam eden Av. Omri Sender, İsrail’in, özellikle Gazze’deki Filistinli sivillerin haklarını tanımayı ve güvence altına almayı amaçlayan somut önlemlerin yasal gerekliliğini hiç şüphesiz karşıladığını öne sürdü. Avukat ayrıca İsrail’in Gazze’ye insani yardım girmesini sağladığını ve Gazze Şeridi’ne girebilecek su miktarında herhangi bir kısıtlama bulunmadığını da iddia etti ve ekledi: “Hasta ve yaralıların Mısır’a geçmesine izin verildi.”

    Eski Yugoslavya Ceza Mahkemesinde yer alan uluslararası avukat Christopher Staker ise konuşmasında Güney Afrika’nın İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonlarını derhal askıya alması yönündeki çağrısının “şaşırtıcı” olduğunu söyledi. Avukat İsrail’in neden bu geçici önlemlerin alınmaması gerektiğine inandığının çeşitli nedenlerini sıraladı. Değindiği noktalarının bazıları ise şunlardı:

    “İsrail ve bazı ülkeler tarafından terör örgütü olarak kabul edilen Hamas, İsrail’e “büyük çaplı bir terör saldırısı” gerçekleştirdi… İsrail’in askeri operasyonu kendini savunma hakkıdır ve uluslararası insancıl hukuka uymaya kararlıdır.”

    Staker ayrıca şu ifadelere konuşmasında yer verdi:

    “Geçici tedbirler, İsrail’i kendisine yönelik güvenlik tehdidiyle mücadele etme yeteneğinden mahrum bırakacak ve Gazze’deki esirleri kurtarma çabalarına son verecektir… Askeri operasyonların askıya alınması, Hamas’a saldırı potansiyelini geliştirmesi için daha fazla zaman tanıyacak ve onun daha da büyük bir tehdit oluşturmasına olanak tanıyacak.”

    Dursun Aydemir – Anadolu Ajansı.

    İsrail’in savunmasını devam ettiren Av. Gilad Noam, Güney Afrika’nın, Gazze’deki Filistinlileri daha fazla zarardan korumak için “geçici önlemlerin” uygulamaya konması gerektiğini göstermede başarısız olduğunu söyledi. “Başvurucu, İsrail ile Güney Afrika arasında herhangi bir anlaşmazlığın varlığını göstermemiş ve mahkemeyi bu anlaşmazlığın var olduğu yönünde yanıltmaya çalışmıştır.

    Noam ayrıca şu ifadeleri kullandı: “Bu duruşmalara konu olan olaylar, Hamas’ın kışkırttığı ve uluslararası insancıl hukukun hukuki çerçevesine tabi bir savaş çerçevesinde yaşanıyor. Soykırım Sözleşmesinin kapsamına girmiyorlar.” Avukat İsrail’in tüm yasal yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve Güney Afrika’nın istediği dokuz geçici tedbirin her birinin “haksız ve önyargılı” olduğunu iddia etti. “İsrail, karşılaştığı zorluklarla mücadele ederken uluslararası hukuka uyma konusundaki kararlılığını sürdürüyor.” dedi.

    “İsrail, Güney Afrika’nın Sunduğu İkna Edici Dosyayı Çürütmeyi Başaramadı”

    Güney Afrika Adalet Bakanı Ronald Lamola Cuma günü İsrail’in mahkemedeki savunmasının ardından Uluslararası Adalet Divanının önünde açıklamalarda bulundu. Lamola “İsrail, Güney Afrika’nın dün sunduğu ikna edici dava dosyasını çürütmeyi başaramadı.” ifadelerini kullandı ve İsrail’in dava stratejisini eleştirdi:

    “İsrail bugün 7 Ekim olaylarına yoğun bir şekilde odaklanmayı tercih etmiştir. Güney Afrika, İsrail’in iddia ettiği gibi bu olayı görmezden gelmemiştir çünkü 7 Ekim’i kesin bir dille kınamıştır ve kınamaya devam etmektedir.”

    Lamola meşru müdafaadın soykırıma karşı verilebilecek bir cevap olmadığını ve hiçbir şeyin soykırımı haklı gösteremeyeceğinin altını çizdi. Uluslararası Adalet Divanının bu ay içinde olası acil durum tedbirleri hakkında karar vermesi bekleniyor. Soykırım suçu hakkında açılan davanın kendisinin ve bütün suçlamalar hakkındaki kararların çıkmasının ise yıllar sürebileceği ifade ediliyor. (P)

    Medine Tezcan

    Uluslararası Londra Üniversitesinde Siyasal Bilimler ve Uluslarası İlişkiler eğitimini tamamlayan Medine Tezcan, İsveç Genç Müslümanlar (SUM) Derneğinin başkan yardımcılığını yapmıştır. Tezcan, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

    Yazarın diğer yazıları
    Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
    Yorum adedi#0

    *Tüm alanları doldurunuz

    Son Yüklenenler