'Türkiye'de Deprem'

Yağmacı Sanılarak Dövülen Suriyeli Depremzede: “Allah Türkiye’den Razı Olsun”

Türkiye onu “yağmacı zannedilerek dövülen Suriyeli depremzede” olarak tanıyor. Depremin üzerinden geçen bir senenin ardından Omar Hassoun ile konuştuk.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin büyük yıkıma yol açtığı Hatay ©Arif Hüdaverdi Yaman - Anadolu Ajansı

Omar Hassoun 6 Şubat’taki depreme Hatay Meydan Mahallesi’ndeki 4 katlı binanın birinci katında yakalandı. 2011 yılında Suriye’deki savaştan kaçarak sığındığı Hatay’da 6 çocuğu, eşi ve hasta babasıyla birlikte yaşıyordu.

Kahramanmaraş merkezli ilk depremde kaldıkları evin birinci katı -kelimenin tam anlamıyla- yerin dibine girdi. Omar Hassoun ve diğer aile üyeleri evden kaçmayı başarırken, oğulları 14 yaşındaki Ahmed ve 17 yaşındaki Cemal, Seval Apartmanının enkazında kaldılar. Beş günlük çaresiz bekleyişin ardından termal kameralar apartmanda 3 yaşam belirtisi tespit etti. Omar Hassoun günler boyunca enkazı elleriyle eşeledi, fakat oğullarına ulaşamadı.

Tüm Türkiye, 11 ili vuran depremin şokuyla enkaz altındaki on binlerce insana odaklanmıştı. 35 bin 355 bina yıkılmış, yüzbinlere varan bina ise hasar almıştı. Ortaya konan kurtarma çalışmaları, felaketin büyüklüğüne yetemiyordu.

11 Şubat’ta, yani depremin beşinci gününün gecesi yine içeride kalan yavrularını kurtarmak için Seval Apartmanı’na girmeye çalışan Omar Hassoun, enkazın başında yağmacı zannedilerek dövüldü. Burnu kırıldı, kafasından yaralandı. Birkaç gün sonra ise oğulları Cemal ve Ahmed’in cansız bedenlerine ulaştılar.

Onunla yaptığımız röportaj, Türkiye’de depremin hemen ardından Suriyeli mültecilere yönelik ırkçı nefretin boyutlarını ortaya koyduğu için çok ses getirdi. O dönem Omar Hassoun’un acısı henüz tazeydi ve yaşananlar karşısında bir değerlendirme yapamayacak kadar büyük bir şok içindeydi. Depremin üzerinden bir sene geçtikten sonra onunla yeniden konuştuk.

Depremin Ardından Alınan Davet

Şu anda Antakya’daki Hilalkent Konteyner Kent’te kalan Omar Hassoun, depremin hemen ardından birkaç hafta sokakta kaldıklarını, daha sonrasında bir çadır edindiklerini anlatıyor. Uzun süren bir bekleyişin ardından da konteyner kente geçebilmişler.

Hassoun ailesinin hayatını değiştiren şey ise, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinden (UNHCR) aldıkları davet olmuş. UNHCR’nin üçüncü ülkeye yerleştirme programı kapsamına alınan Hassoun, önce İstanbul’a görüşmek için davet edilmiş. Ardından da resmî olarak tanınmış mülteci statüsüyle Almanya’ya yerleştirilmek için onay almış. Tıbbi muayeneler, resmî mülakatlar ve istenen birçok belgenin ardından Almanya’ya gideceği tarih de mart ayı olarak belirlenmiş.

UNHCR’nin, mültecilerin sığındıkları ülkelerden üçüncü bir ülkeye gitmelerine olanak tanıyan bu “yerleştirme programı”, her yıl yalnızca çok sınırlı sayıda kişiye tanınan bir imkân. Yerleştirme programına alınacak kişilere UNHCR, ilgili ülkelerin göç idareleriyle birlikte karar veriyor.

Omar Hassoun da enkaz başında yediği dayakta kırılan burnu için Ankara’ya gidip geldiği ve sonra konteyner kentte ailesiyle hayatta kalmaya çalıştığı dönemin ardından UNHCR’dan davet aldığını anlatıyor. Bu davet onun için, Suriye savaşı ve ardından gelen deprem karşısında büyük bir umut ışığı olmuş. Böylece Suriye’den Hatay’a, Hatay’da deprem nedeniyle konteyner kente ve oradan da Almanya’ya doğru göç için hazırlanmaya başlamışlar.

Sıfırdan Başlamak Ne Demek Çok İyi Biliyoruz

Almanya’ya bu sefer ikinci göç için hazırlık yaparken eksik evraklarını toparlamaya çalışan Omar Hassoun, geçtiğimiz 1 senede yaşadıklarına dair şöyle bir değerlendirme yapıyor: “Depremde Türkiye’deki Suriyeli mülteciler olarak kendimize özel bir muamele beklemedik. Çünkü bu ülkede Maraş depremlerinden sonra o kadar büyük bir felaket yaşandı ki, bunu sadece Suriyeliler değil, herkes yaşadı. Yani sadece bizim değil, herkesin hiçbir şeyi yoktu. O nedenle şikâyet etme hakkımız olduğunu düşünmedik. Hem yardım kuruluşları hem resmî kuruluşlar bölge için seferber oldu. Biz de defalarca yardım aldık.”

Depremden sonra da bulduğu günlük işlerde, inşaatlarda, hizmet sektöründe çalıştığını anlatan Omar Hassoun, “Türkiye’ye sadece tek bir şey söyleyebilirim.” deyip ekliyor: “Allah razı olsun! Sadece bunu diyebilirim. Buradaki insanlar açısından zaten mevcut olan zorluklara bir de deprem eklendi. O kadar çok insan hayatını kaybetti, o kadar büyük zorluklar yaşandı ki, ama toplum bir arada kaldı ve herkese az ya da çok yardım edildi.”

Felaketin büyüklüğü nedeniyle yaraları tamamen sarmanın imkânsız olduğunu söyleyen Hassoun, yaşadıkları tüm zorluklarda Allah’ın bir çıkış kapısı gösterdiğini söylüyor.

Suriye’de hem boyacı hem de yaşlı bakıcısı olarak meslek eğitimi alan Hassoun, Almanya’ya doğru göç hazırlıklarıyla ilgili ise şöyle diyor: “Biz Suriye’den sadece üzerimizdeki kıyafetlerle kaçtık. Kaçış ne demek, bir yerde tutunmaya çalışmak ne demek ve sıfırdan başlamak ne demek çok iyi biliyoruz. Şimdi Almanya’da da sıfırdan başlayacağız.”

Umulur ki Omar Hassoun ve ailesi, Suriye’deki savaştan ve Türkiye’deki depremden kaçarak sığındıkları Almanya’da yaralarını sarmak ve yeni bir hayata başlayabilmek için ihtiyaç duydukları destek ve huzur ortamını bulabilirler.

Elif Zehra Kandemir

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ırkçılık araştırmaları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • Hasan Taflan
    2024-02-06 20:43:45

    Çok güzel konuşmuş kardeşimiz ne kadar zor olsa bile Elif çok güzel yazdın. Bu kardeşimiz benim 1981 senesinde yaşadığımı hatırlatıyor kaza yaptık felaket, eski Yugoslavya bir gurbetçi bizi aldı arabasına, tekrar büyük bir kaza geçirdik ne mucizeler,

Son Yüklenenler