Avrupa Birliğinde Nükleer Güç Tartışması: Nato Çatırdıyor mu?
Rusya ile artan gerilim ve Amerikan korumasının zayıflaması ihtimaline karşı Avrupalı yetkililer, Avrupa Birliğinin (AB) nükleer kapasitesinin artırılmasını destekleyen açıklamalar yapıyor. Almanya Sosyal Demokrat Partili siyasetçi Katarina Barley'in AB'nin kendi nükleer gücünü oluşturması gerektiğine dair son açıklamaları yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi.
Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ile Rusya arasında devam eden gerilim ve eski ABD Başkanı Trump’ın yaklaşan seçimler öncesi yaptığı açıklamalar, Avrupalı yetkililerin AB’nin nükleer kapasitesinin artırılması konusunu gündeme almalarına neden oldu. Alman Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) önümüzdeki mayıs ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde liste başı adayı olan Katarina Barley’in AB’nin kendi nükleer gücünü inşa etmesine dair yaptığı açıklamalar ise yeni bir tartışma başlattı.
13 Şubat Salı günü Der Tagesspiegel‘e verdiği röportajda Katarina Barley, Amerika’nın nükleer korumasının güvenilirliğini sorgulayarak, “Donald Trump’ın son açıklamaları göz önüne alındığında, artık böyle bir korumaya güvenemeyiz. Avrupa savunması açısından bakıldığında, AB’nin nükleer güce sahip olma ihtiyacı bir mesele hâline gelebilir” dedi.
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın geçen hafta sonu, NATO müttefiklerinin finansal taahhütlerini yerine getirmemeleri hâlinde korunmayı hak etmediklerini söylemesi üzerine başlayan tartışma NATO’nun geleceğine dair soru işaretlerini de beraberinde getirdi.
Trump’tan Tehditkar Söylemler
Trump 11 Şubat’ta yaptığı bir konuşmada, Kasım 2024’te yapılacak olan ABD Başkanlık Seçimlerini kazanarak yeniden seçilmesi hâlinde, mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen NATO üyelerine Rusya’nın olası bir saldırısı durumunda yardım etmeyeceğini söylemişti. Bu açıklama Avrupalıların kendilerini savunma kabiliyetlerini ciddi şekilde sorgulatabilecek bir açıklamaydı ve ittifak içinde sert tepkilere neden oldu. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, sert bir ifadeyle, bu tür bir açıklamanın “ABD dahil bütün ittifak üyelerinin güvenliğini baltaladığını” belirtti. Mevcut ABD Başkanı Joe Biden ise Trump’ın açıklamalarını “utanç verici” olarak değerledirdi.
Esasında, NATO’nun 31 üye ülkesinin çoğunluğu, ittifakın 2006’da belirlediği askeri harcamalara ayrılan gayri safi yurt içi hasılanın (GSYH) yüzde 2’si hedefine hâlâ ulaşamadı. Bu hedefin temel amacı ABD ve diğer ittifak üyeleri arasında maliyetlerin paylaşımıydı. Donald Trump başkanlığı sırasında, selefi Barack Obama da dahil olmak üzere kendisinden önceki liderler gibi bunu birçok kez hatırlatmıştı.
NATO tahminine göre 2023 yılında bu hedefe sadece 11 üye ülke ulaşabildi. Genel Sekreter Jens Stoltenberg 14 Şubat Çarşamba günü yaptığı açıklamada, ABD liderliğindeki askeri ittifakın 31 üyesinden 18’inin bu yıl gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 2’sini savunmaya harcama hedefini karşılayacağını söyledi. Bu 18 ülke arasında ilk kez Almanya da yer alıyor.
AB Nükleer Gücü Tartışmaları
Barley, Alman gazetesine verdiği röportajda ABD’nin Ukrayna’yı finanse etmekten vazgeçmesi hâlinde Avrupa’nın bu konuda daha fazla sorumluluk alması gerektiğini de söyledi. Bu açıklamaların, amacı ABD Kongresini Ukrayna’ya mali desteği sürdürmeye ikna etmek olan Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Washington ziyareti sonrasında gelmesi de önem taşıyor. Zira söz konusu ziyaret büyük ölçüde başarısız olarak değerlendirilmişti.
Barley ayrıca, şu anda Avrupa’nın nükleer caydırıcılık politikasının NATO’nun elinde olduğunu, bunun da AB’nin Amerikan nükleer gücünün korumasına bağlı olduğu anlamına geldiğini belirtti.
Ancak Barley’in sıfırdan bir Avrupa nükleer gücü inşa etme önerisi Alman politikacılar arasında farklı tepkilere neden oldu. SPD’li milletvekili Ralf Stegner, nükleer silah fikrinin “son derece tehlikeli ve sorumsuz” olduğunu belirterek, “Şimdiden Donald Trump seçilmiş gibi davranmamalıyız” diyerek öneriyi eleştirdi. SPD’nin koalisyon ortaklarından Yeşiller’in de bu fikre dair sorgulamaları bulunuyor. Avrupa İşleri Komitesi Başkanı Anton Hofreiter, “Komuta yapısı nasıl olmalı ve konuşlandırılmasına kim karar verecek?” diye sorarken, Alman Hür Demokrat Partili (FDP) milletvekili ve Avrupa ordusunun ateşli bir destekçisi olan Marie-Agnes Strack-Zimmermann, Fransa’nın da nükleer silahlara sahip olduğunu hatırlattı.
Avrupa Parlamentosu Sol Grup Eşbaşkanı Martin Schirdewan’ın hedefinde ise doğrudan, nükleer güç inşa etme önerisini dile getiren Katarina Barley vardı. Schirdewan, “Bayan Barley karnavalda çok fazla Kölsch birası içmiş gibi görünüyor. Daha fazla nükleer bomba dünyayı daha güvenli hâle getirmeyecek.” dedi.
Almanya’da muhalefet, Başbakan Olaf Scholz’dan durumu açıklığa kavuşturmasını istiyor.
NATO’ya Bağımlılık ve Avrupa’da Nükleer Güç
Kısaca NATO olarak bilinen Kuzey Atlantik İttifakının temelini teşkil eden ve üye ülkelerin saldırıya uğrayan diğer bir üye ülkeye yardım etmelerini ön gören 5. maddesini tartışmaya açan Trump’ın söylediklerinin gerçekleşmesi, üyelerin kendilerini savunma yetenekleri üzerinde ciddi sonuçlar doğuracaktır.
Ukraynaki savaşla beraber yakından hissedilen Rusya tehdidinin sonucu olarak Avrupa’nın savunma noktasındaki stratejik özerkliği tartışmaları yerini Nato ittifakında kalmaya yönelik bir kamuoyu görüşüne bırakmıştı. Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi Josep Borrell pazartesi günü gazetecilerin Brüksel’de kendisine yönelttiği konuyla alakalı sorulara, “ABD’deki ulusal seçim kampanyası sırasında ifade edilecek tüm aptalca fikirler hakkında yorum yapacağımı düşünmeyin” şeklinde cevap vererek, içinde bulunduğumuz dönemde askeri bir ittifakın muhtemel bir ABD Başkanı’nın ruh hâline göre işleyemeyeceğini ifade etti.
Fransa Dışişleri Bakanı Stéphane Séjourné ise konuya dair Fransa’nın “NATO’ya karşı yahut NATO’ya yedek olarak değil, ama ek olarak ikinci bir hayat sigortası” düşünmesi gerektiğini dile getirdi.
Avrupa hâlihazırda tüm kıtalar arasında en fazla nükleer silaha sahip coğrafya olma özelliği taşıyor. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması tarafından tanınan beş nükleer silah sisteminden ikisi olan Birleşik Krallık ve Fransa bu kıtada bulunuyor. Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılması ile Fransa nükleer güce sahip tek AB devleti olma durumuna geldi.
Donald Trump’ın başkan seçildiği takdirde söylediği gibi finansal yükümlülüklerini yerine getirmeyen üye devletleri Amerikan nükleer şemsiyesinin dışında bırakmasıyla, Vladimir Putin’in “yayılmacı” politikasıyla karşı karşıya kalan özellikle Baltık devletleri ve Polonya gibi ülkelerin savunmasız hâle geleceği yorumları yapılıyor.
Meseleye AB’nin nükleer güce sahip tek ülkesi olan Fransa cephesinden bakıldığında ise, son gelişmeler ışığında Fransa’nın nükleer konusundaki ayrıcalığını kaybetme riski ile karşı karşıya kalabileceği belirtiliyor. (P)