'Dosya: "Spor, Kimlik ve Aidiyet"'

Türkiye Kökenli Genç Kadınların Spora İlgisi Çok Daha Düşük

Almanya’daki Türkiye kökenli genç kadınların takım sporlarındaki sayısı düşük düzeyde. Bu hâliyle toplumun önemli bir kültürel alanından uzak kalan bu grubun spora erişimi hangi koşullar altında sağlanabilir?

Fotoğraf: © PintoArt / shutterstock.com

Almanya’daki takım sporlarında Türkiye kökenli kızların sayısı hem yine Türkiye kökenli erkeklere hem de Alman kız çocukları ve genç kadınlarına kıyasla daha az (bkz. Mutz 2009). Yakın zamanda yapılan ampirik bir çalışmanın gösterdiği üzere, Türkiye kökenli kızların kulüpleşme düzeyi göçmen kadın grupları arasında en düşük düzeyde ve Alman kökenli kızlardan neredeyse yüzde 20 daha düşük (Gehrmann ve diğerleri, 2022, s. 92f.). Yani Türkiye kökenli kızlar bir spor kulübüne üye olmanın sağlık ve toplumsallaşma açısından olumlu etkilerinden eşit ölçüde yararlanamıyorlar.

Göç kökenli kız çocukları ve kadınlar arasında Türkiye kökenliler sayısal olarak en büyük menşe ülke grubu olması nedeniyle, bu bulgu aynı zamanda sosyal ve sosyopolitik açıdan da anlamlı. Çünkü bu, önemli sayıda kız çocuğunun ve kadının toplumun önemli bir kültürel alanından, yani spordan uzakta kaldığını gösteriyor. Dahası bunu toplumsal eşitsizliğin bir ifadesi olarak bile görmek mümkün. Diğer taraftan Almanya’da spor kulüplerine erişimin herkese açık olduğu ve büyük mali engellerin bulunmadığı da dikkate alınmalı. Buna ek olarak Alman hükûmeti yıllardır göçmenlerin takım sporlarına katılımını “Spor Yoluyla Entegrasyon” programı (bkz. DOSB 2017) aracılığıyla destekliyor, ancak kızlar ve genç kadınlar bağlamında bu anlamda çok büyük bir başarı elde edilememiş durumda.

İkinci veya üçüncü nesil göçmenlerden Türkiye kökenli 11 genç kadınla yapılan görüşmeler bu konuda nasıl başarı gösterilebileceğini belgeliyor (bkz. Fast 2021). Röportaja katılanlar ya futbol, hentbol, voleybol, dövüş sanatları, dans, jimnastik ve trambolin gibi sporlarda uzun süre aktifti ya da hâlâ aktif durumda. Röportajlara dayanan çalışma, hangi koşulların takım sporlarına erişimi ve devamlılık oranını azalttığı sorusunu inceliyor. Çalışmada, spor kulüplerindeki bazı yapısal koşulların yanı sıra cinsiyet, menşe ailenin sosyoekonomik durumu, ebeveyn tarafından yetiştirilme tarzı ve dinî yönelim gibi faktörler arasındaki etkileşimler de inceleniyor. Röportajlarda takım sporlarına uzun vadeli katılımın, görüşülen kadınların benlik algısı üzerinde ne gibi etkileri olduğu gibi sorular da sorulmuş durumda.

Spora Erişim ve Devamlılığın Sağlanması İçin Gerekli Koşullar

Fiziksel aktivitenin önemli görüldüğü ailelerde takım sporlarına giriş genellikle ebeveynlerin, çoğunlukla da babanın önerisiyle gerçekleşiyor. Sporun bir rol oynamadığı ailelerde insanları bir kulüpte spor yapmaya genellikle akranları teşvik ediyor. Ancak bu akranlar ağırlıklı olarak devamı üniversite olan okul türlerinden (özellikle lise seviyesi olan “Gymnasium”dan) geliyor. Dolayısıyla bu tür okuldaki öğrencilerin çoğunun takım sporlarında aktif olduğu anlaşılıyor (Mutz & Burrmannn 2015). Bu, araştırmada dile getirilen, yüksek eğitim seviyesi ile spor arasındaki bağlantıya işaret ediyor (Rohrer ve Haller, 2015).

Katılımcılar mali durumun bir kulübe katılmaktan kendilerini alıkoymadığını, ancak spor kariyerleri ilerledikçe, yani takım çalışmalarına veya özel antrenman kamplarına davet edildiklerinde önemli derecede mali ve zaman yatırımına ihtiyaç duyduklarını bildiriyorlar. Sosyal açıdan dezavantajlı aileler çoğu zaman bu durumla baş edemiyor. Bu da bazılarının rekabete dayanan spor kariyerlerinin vaktinden önce sona ermesi anlamına geliyor.
Takım sporunda süreklilik, biraz da Müslüman ailelerin ve genç kadınların belirli dinî ve kültürel normlarla, özellikle de bedenin örtünmesi ve cinsiyet ayrımı zorunluluğuyla baş etme istekliliğiyle bağlantılı. Röportajlardan yola çıkan vaka analizleri, spordaki kurallara ve uygulamalara uyum sağlamak için dinî emirlerin bireysel olarak yorumlanmasının gerekli olduğunu gösteriyor.

Ebeveynlerin önyargısız bir bakış açısı ve kızlarıyla birlikte bu emirlere uyma konusunda kişisel bir görüş geliştirmesi, kızlar üzerinde olumlu bir etki yaratıyor. Araştırma, katılımcıların spora özgü kıyafetlerini, kadınların ve erkeklerin beraber spor yapmalarını yalnızca spor bağlamında, cinsellikten arındırılmış bir çerçevede, kısacası günlük yaşamdaki davranışlarından tamamen ayrı değerlendirdiklerini gösteriyor. Öte yandan kız çocuklarının spora katılımının devam ettirilebilmesi için ebeveynin arabulucuk yapması da büyük önem taşıyor. Başka bir deyişle ebeveynlerden biri spor konusunda kısıtlayıcı davranıyorsa, diğer ebeveynin kızını destekleyerek bunu telafi etmesi önemli görünüyor. Bu durum özellikle kızlarının okul performansının düşmesi nedeniyle ebeveynlerin sporu yasaklamakla tehdit etmesi durumunda geçerli. Ankete katılanların ebeveynlerinin eğitim beklentileri yüksek ve sporla zaman kaybetmenin eğitimdeki ilerlemeyi tehlikeye atmasından korkuyorlar.

Kulüpteki yapısal koşullar düşünüldüğünde, kulübün tamamında olduğu gibi takımda ya da kulüpte farklılıkları kabul eden bir yaklaşım önemli. Dinî ve kültürel kurallara göre yaşayan Türkiye kökenli Müslüman kadın sporcuların kabul edildiklerini hissedebilmeleri ve spora bağlılıklarını sürdürebilmelerinin tek yolu bu. Katılımcılar, kulüplerinde ve dışarıdaki müsabakalarda kendi yaşam tarzlarının her zaman dikkate alındığını ve sporda bu konuda herhangi bir dışlanma yaşamadıklarını bildiriyorlar.

Sporun “Kendilik Algısı” Üzerindeki Etkileri

Uzun süre spor yapmanın etkileri düşünüldüğünde, takım sporlarına katılımın görüşülen tüm kadınların yaşamları üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğunun altı çizilmeli: Röportaj yapılan kadınların çoğu, okulu bitirdikten sonra (Abitur ya da yüksek okul mezuniyeti) sporla ilgili bir meslek yapmayı tercih ediyor. Birçoğu takım sporunda önemli işlevsel roller üstleniyor. Yıllar boyunca yapılan rekabetçi spor, herkesin yaşamının önemli bir parçası ve bu nedenle yaşamlarında oldukça biçimlendirici bir rol üstleniyor.

Sporun ankete katılan kadınlar üzerindeki bu olumlu ve geniş kapsamlı etkileri nedeniyle, spor eğitimi açısından bakıldığında, Türkiye kökenli kızlar ve genç kadınların spora erişim ve spora eşit katılım şansının artırılmasının talep edilmesi önemli. Dolayısıyla yerel kulüplerin ve çatı kuruluşların proaktif eylemlerle bu gruba ulaşmaları gerekiyor.

Bir spor kulübüne katılmaya yönelik teklifler, özellikle ilkokulda ve sonrasındaki ortaokul döneminde spor etkinlikleri veya gündelik etkinlikler aracılığıyla yapılmalı. Bu tür okulların dikkate alınması önemli. Çünkü göçmen kökenli çok sayıda öğrenci bu okullarda eğitim görüyor ve dolayısıyla bu okullar aracılığıyla onlara daha kolay ulaşılabiliyor. Genel olarak okullar, tüm çocukları ve gençleri düzenli olarak sporla tanıştırma görevini eskisinden daha ciddiye almalı. Diğer taraftan bunu yapabilmek için okulların personel ve finans bakımından geliştirilmesi gerekiyor. Bunun için de her bir federal eyaletin eğitim politikaları üretmesi elzem.

Sporun tanıtımını okullarda yapmanın şöyle bir avantajı da var: Göç geçmişi olan ebeveynler, okulları zaten güven duydukları korunaklı, pedagojik bir alan olarak görüyorlar ve bu nedenle spor söz konusu olduğunda kendilerinin de muhatap alındığını hissediyorlar. Öte yandan organizasyon biçimi genellikle ebeveynlere yabancı olan bir spor kulübünde böyle bir durum söz konusu değil. Ebeveynlerin spor hizmeti veren kurumlara güvenmesi, çocuklarının, özellikle de Türkiye kökenli kızların spora katılabilmeleri için çok önemli bir ön koşul. Bu göz önünde bulundurulduğunda, kızların ilgi alanlarına (örneğin egzersiz oyunları ve dans) uygun önerilerde bulunulması, önerilerin halihazırdaki dinî ve kültürel gerekliliklerle uyumlu olması önemli. Ebeveynler çocuklarının katılımını yine de hâlâ sorunlu buluyorsa, spora katılmanın avantajlarını göstermek ve güven oluşturmak için öğretmenler kulüp eğitmenleriyle birlikte ebeveynlerle konuşmalı. Ancak kız çocuklarının sporla ilgili isteklerini ebeveynlerine ifade edebilmeleri ve olası dirençlere karşı savunabilmeleri için güçlendirilmesinin teşvik edilmesi de önemli. Bu konuda öğretmenler, antrenörler veya kadın sporcular destek sağlayabilir.

Türkiye kökenli kız çocukları ve genç kadınlar genellikle düşük gelirli ailelerden geldiğinden, antrenörler bazı ailelerin zor ekonomik durumlarına karşı duyarlı olmalı ve diğer kulüp yetkilileriyle birlikte maddi destek sağlamalı. Örneğin üyelik ücretlerinde indirim veya seyahatler ve spor kıyafetlerinde sübvansiyon sağlanabilir. Ancak bu tür önlemleri uygularken, ayrıcalıklı muamele yapıldığı izleniminin oluşmaması için derneğin çok hassas olması gerekmektedir.

Bu röportaj çalışmasının sonuçları, Türkiye kökenli kızların ve kadınların Almanya’daki takım sporlarına daha uzun vadeli katılımını sağlamak amacıyla spor kulübü ve dernek yetkililerine iletilmiştir.

Dipnotlar

Mutz, Michael (2009). Sportbegeisterte Jungen, sportabstinente Mädchen? Eine quantitative Analyse der Sportvereinszugehörigkeit von Jungen und Mädchen mit ausländischer Herkunft. Sport und Gesellschaft, 6(2), 95-121.

Mutz, Michael & Burrmann, Ulrike (2015). Zur Beteiligung junger Migrantinnen und Migranten am Vereinssport. In Ursula Zender, Ulrike Burrmann & Michael Mutz (Hrsg.), Jugend, Migration und Sport: Kulturelle Unterschiede und die Sozialisation zum Vereinssport (S. 69-90). Wiesbaden: Springer VS.

Rohrer, T. & Haller, M. (2015). Sport und soziale Ungleichheit – neue Befunde aus dem internationalen Vergleich. Kölner Zeitschrift für Soziologie und Sozialpsychologie (67), 57 – 82.

Dr. Natalia Fast

Dr. Natalia Fast, Bielefeld Üniversitesinde spor eğitimi ve didaktiği alanında araştırmalar yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları

Prof. Christa K.-Cachay

Bielefeld Üniversitesinde çalışan Prof. Christa Kleindienst-Cachay, sosyal açıdan dezavantajlı ve göçmen kökenlilerin spora katılımı üzerinde çalışmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler