Spor, Entegrasyon ve Mültecilerin Tecrübeleri: Karmaşık Bir İlişki
29 Kasım 2023’te Avrupa Konseyi, çocuk göçmenlerin ve mültecilerin spor faaliyetlerine dâhil edilmesi konusunda özel bir karma konferans düzenledi. Amaç “göçmen çocukların ve mültecilerin spor faaliyetlerine erişimlerini sağlamak” idi, çünkü bu erişim, “refah ve yeni topluluklara entegrasyonu sağlamak açısından hayati öneme sahip” olarak görülüyordu.
Bu konferansın yanı sıra, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) gibi kuruluşlardaki bazı ERASMUS+ spor projeleri, araştırmaları ve programları da sporun mültecilerin entegrasyonuna destek olma potansiyelini masaya yatırdı. Bu programlar da tıpkı spor gibi “apolitik” sayılır; yani siyasi çıkarlardan bağımsızdır. Peki sporun bu konudaki potansiyeli hakkında ne biliyoruz? Spor, mültecilerin hem sığınma süreci hem de sonrasında ev sahibi ülkelere uyum sağlamalarını destekleyebilecek potansiyele gerçekten sahip mi?
Bir Entegrasyon Aracı Olarak Spor?
Boş zamanlarda yapılan fiziksel aktivite ve spor, Küresel Kuzey’de geleneksel olarak apolitik olarak görülüyor ve demokrasi ve sosyal entegrasyon gibi değerleri destekliyor. Bununla birlikte spor, doğası gereği siyasidir ve uygulanması kaçınılmaz bir şekilde bu tür kararlara bağlıdır. Örneğin, mülteci veya göçmen entegrasyonunu destekleyen programlar, mültecilerin “ev sahibi kültürüne” uyum sağlamasına yardımcı olmak amacıyla sunuluyor; ki bunlar tanım gereği siyasidir.
2013’ten günümüze kadar, başta Suriyeliler, Iraklılar, Afganlar ve giderek artan oranda Ukraynalılar olmak üzere önemli bir göçmen akını, silahlı çatışmalardan kaçarak Akdeniz veya Güneydoğu Avrupa üzerinden Avrupa Birliğine (AB) ulaştı. Özellikle 2015-2016 yıllarında ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden bu yana sığınma başvurularında görülen artış, “mülteci krizi” teriminin kullanılmasına yol açtı. Bu kriz, medyada geniş yer bulan, medyatikleşme ile toplumsal etki arasında döngüsel bir ilişki yaratan, yaygın bir toplumsal olgu hâline geldi. Dahası, çağdaş Avrupa’nın göç ve mülteci akınıyla ilişkili olarak geçirdiği ahlaki panik hali, sporun bütünleştirici bir mekanizma olarak rol oynama potansiyeline odaklanılmasına yol açmıştır (Michelini 2021).
Mültecilerin spor yoluyla sosyo-kültürel entegrasyonuna ilişkin siyasi tartışmalar bu nedenle göç, vatandaşlık, kültürel meşruiyet ve demokratik süreçlere ilişkin daha geniş konularla iç içe geçmiş durumda. Bu tür tartışmalar anlamlıdır, zira genellikle yıllar süren sığınma başvuru süreçleri, sığınmacıların toplumsal katılım fırsatları sınırlı olan ayrı yerlere yerleştirilmesine sebep olabilmektedir. Mülteciler, ev sahibi toplumlarla temas hâlinde olsalar bile, kültürel farklılıklar nedeniyle buna uyum sağlamada zorluklarla karşılaşabilirler.
Üstelik, pek çok mültecinin kaçış sırasında travmaya maruz kalması muhtemeldir ve birçoğunda, kendi ülkelerindeki kültürlerinden sosyal kopukluk duygusu gelişir. Travmatik olaylara uzun süre maruz kalmanın, entegrasyonu olumsuz yönde etkileyebileceği de açıktır. Sonuç genellikle bir ev sahibi kültüre eşitsiz katılımdır ve bu da toplumdan ayrılma veya tecritle sonuçlanabilir. Uzayan sığınma süreçleri, kültürel eşitsizlikler ve sarsıcı deneyimler bir araya geldiğinde, mültecilerin, ev sahibi toplumla entegrasyonun önündeki engelleri aşması konusunda önemli zorluklar ortaya çıkar.
Sporun Entegrasyondaki Rolü Belirsiz
Spor, sığınma başvuru sürecinde bile mültecilerin yeni ev sahibi toplumlara entegre olmalarına yardımcı olmak için kullanılan ana araçlardan biridir. Almanya (örneğin Stura 2019), Danimarka (örneğin Agergaard ve diğerleri 2022), Hollanda (örneğin Waardenburg ve diğerleri 2019) ve Norveç (örneğin Dowling 2020) dâhil olmak üzere çeşitli örnek, Avrupa ortamlarındaki pek çok mültecinin spor kulüplerine katıldığını, özellikle de futbol, dans ve diğer takım sporlarına yöneldiklerini gösteriyor.
Ayrıca eldeki veriler, spor faaliyetlerine katılmanın hem mültecilerin entegrasyon ve sağlık arayışlarına cevap verdiğini hem de düzenli üye sayıları ve ihtiva ettikleri çeşitlilik azalan kulüplerin ayakta kalmasını sağladığını gösteriyor. (Stura 2019, Spaaij ve diğerleri 2019). Bununla birlikte, topluma hitap eden faaliyetler de dâhil olmak üzere sporların etnik gruplar arası teması teşvik etme ve sosyal sermayeyi güçlendirme potansiyeli olmasına rağmen, entegrasyondaki rolleri belirsizliğini koruyor. Başka bir deyişle, spor kulüplerinin mültecilerin ev sahibi toplumlara entegrasyonunu desteklemede önemli bir potansiyele sahip olduğu konusunda bir fikir birliği mevcut olsa da bu potansiyelin mahiyeti henüz bütün hatlarıyla tespit edilmiş değil.
Bu zorluk kısmen kültür aktarımının (yani mültecilerin ev sahibi kültüre adaptasyonunun) ve entegrasyonun karmaşık süreçler olmasından kaynaklanmaktadır. Bu süreçler; bireysel tecrübeler, mültecilerin geldikleri ülkelerle ev sahibi toplum arasındaki kültürel benzerlikler ve farklılıklar, ayrıca mülteci olan ve olmayan gruplar arasındaki ilişkiler gibi bir dizi faktörden etkilenirler. Ayrıca birçok kaynak “mültecileri” homojen terimlerle tanımlasa da, Avrupa’daki mülteci nüfusu milliyet, etnik köken, cinsiyet ve kültürel ayrım dereceleri açısından bir hayli heterojendir. Tıpkı diğer topluluklarda olduğu gibi, mülteci topluluklarının da entegrasyon ve sporu pek çok farklı şekilde deneyimlemesi muhtemeldir.
Bunun yanı sıra sporda yaygın olan (örneğin cinsiyet, engellilik, yaş ve sosyoekonomik sınıf gibi) daha genel eşitsizlikler aynı zamanda mülteci gruplarını da ilgilendirir. Örneğin takım sporlarına katılan mültecilerin çoğu genç erkeklerdir. Kısacası, mültecilerin spor ya da başka yollarla entegrasyonu karmaşık bir süreçtir!
Takım Sporlarına Has Ortak Hedefler ve Birlikte Hareket Etme
Açık olan şey, hem kendi ülkeleri hem de ev sahibi kültürlerden gelen sosyal destek sistemlerinin, mültecilerin yeni ortamlara uyum sağlamasına yardımcı olmada çok önemli bir rol oynadığı ve sporun da bu süreçte yardımcı olduğudur. Örneğin bir spor ortamında, özellikle takım sporlarındaki takım arkadaşları ve antrenörler aidiyet ve bütünleşme duygusunun geliştirilmesinde yardımcı olabilir. Takım sporlarına has ortak hedefler, ortak ve birlikte hareket imkânı yaratabilir ve eksik olması muhtemel aile desteğinin yerini alabilir.
Benzer şekilde, akıl hocalığı rolü üstlenen takım arkadaşları hem takıma hem de daha geniş manada ev sahibi kültüre entegrasyonu daha da hızlandırarak kültüre intibak sürecinde sporun önemli rolünü vurguluyor. Örneğin, dâhil olma konusunda sundukları kolaylıklar ve kapsayıcılıklarıyla bilinen Almanya’daki takım sporları kulüpleri, farklı etnik ve kültürel kökenden gelen bireyler için sosyal uyumu teşvik eden hayati platformlar olarak hizmet ediyor. Kâr amacı gütmeyen Alman spor kulüplerinin yüzde 57’si bütünleştirici bir strateji izliyor ve çeşitli nüfus gruplarına spor fırsatları sağlamada kilit bir rol oynuyor (Stura 2019). Alman Olimpik Spor Konfederasyonu tarafından başlatılan “Spora Hoş Geldiniz” projesine, uzun vadeli entegrasyonu hedefleyen, mültecileri spora katılım ve gönüllülük esaslı konularda destekleyen 200 kulüp dâhil oldu.
Ancak bu potansiyel faydalar bazı sorunların görülmesine engel olmamalı. Pek çok spor kulübü doğrudan entegrasyonu teşvik edecek şekilde tasarlanmamış durumda ve üyelerinin (özellikle spor performansı açısından) kulüplerine yönelik başka öncelikleri olabilir. Sporun sosyal ve kültürel engelleri aşabilme özelliği var olmakla birlikte, özellikle futbol liglerinde görülen rekabet ve fizikle ilgili yönleri etnik gruplar arası gerilimleri artırabilir.
Ayrıca mültecilerin spor kulüplerine entegrasyonu performans düzeylerine, kişisel etkileşimlere ve diğer üyelerin kültürel düzeyde gösterdikleri kabule bağlı olabilir. Fakat mültecilerin ihtiyaçlarını gözetmek yerine yalnızca spor alanındaki performanslarına odaklanılırsa, bir ayrışma veya ötekileştirme yine de meydana gelebilir. Spor kulüpleri tüm kültürel farklılıkların unutulduğu steril alanlar değildir ve bu kulüplerin içindeki çatışan kültürel farklılıklar daha geniş çaplı toplumsal tartışmaların birer yansımaları olabilmektedir.
Bu nedenle, bu farklılıklara gösterilecek saygı, stratejik liderlik yaklaşımları ve eğitim uygulamalarına yapılacak adaptasyonlarla tamamlanmalıdır; ama yine de bu her zaman mümkün olmayabiliyor. Benzer şekilde, spor konfederasyonlarının çeşitli düzeylerde vereceği stratejik destek de, spor kulüpleri ve mülteci grupları içindeki kültürel çeşitliliğin yönetilmesindeki potansiyel zorluklara ve gerilimlere etkili bir şekilde çözüm getirebilir. Ne var ki maksadını tam ifade eden politikalar Avrupa genelinde ve tüm spor dallarında uygulamada her zaman bulunmadığı gibi bir de Küresel Kuzey’de liberal olmayan demokratik politikaların ve popülist hareketlerin yükselişi, mülteci haklarını her zaman desteklemeyen milliyetçi politikaların yeniden canlanmasını körüklemiş durumda (Evans ve diğerleri 2022).
Özetle spor, mültecilerin entegrasyonunu desteklemek için etkili bir alan olabilir; sığınmacılarla ev sahibi topluluklar arasındaki teması artırabilecek, sağlığa yararlı olabilecek ve destekleyici ağların ve ilişkilerin geliştirilebileceği potansiyel bir mecra sağlayabilir. Ancak bu potansiyellerin kendi kendine açığa çıkacağı varsayılmamalı ve spor kulüpleri ve spor organizatörleri tarafından mültecilerin ihtiyaçlarına yönelik destekleyici eylemlerin alınmasına sıklıkla gerek duyulmaktadır. Bu desteği sunarken, spor hizmetleriyle ilgilenenlerin mülteci grupları içindeki değişkenlik unsurunu da göz önünde bulundurmaları iyi olacaktır. Mültecilerle ilgili tartışmalar çoğu zaman homojen bir grup olarak kavramsal bir mülteci nüfusuna (çoğunlukla genç erkeklere) odaklanıyor. Ancak sporun bu alandaki potansiyelini en üst düzeye çıkarması için mülteci kadınların, çocukların ve engellilerin ihtiyaçlarının karşılanması ve bireysel deneyimlerle ilgili diğer zorlukların da göz önüne alınması gerekiyor.