'Dosya: "Spor, Kimlik ve Aidiyet"'

“Millî” Takımlar Ne Kadar “Millî” Kalabilir?

Futbol Dünya Kupaları, gerçekleştikleri dönemlerin siyasi atmosferinden oldukça etkilenmiştir. Peki popülizmin ve aşırı sağın bu denli yükseldiği siyasi bir konjonktürde kitlelerin millî duygularını besleyen futbol millî takımları aslında ne kadar millî? Gelin birlikte bakalım.

Fotoğraf: ph.FAB

Yakın geçmişte göçmen karşıtlığı üzerinden zenofobinin ve buna paralel olarak da aşırı sağın hızla yükseldiği görülüyor. Bu yükselişin bir çıktısı olarak, son yıllarda gerçekleşen seçim sonuçlarının da etkisiyle aşırı sağ akımların ve popülizmin seçmen davranışlarına yönelik yarattığı etkiden faydalanmak isteyen merkez partilerin söylemlerinde de popülizme kayan eğilimler görülüyor. Hâl böyle olunca futbol gibi popüler sporlar ve millî takımlar da bu atmosferden nasibini aldı. Bu noktada asıl ürkütücü olan, yalnızca yeşil sahalarda değil, gündelik hayatın her alanında göçmenlerin toplumun sinir uçlarıyla oynamak için çok kolay bir şekilde araçsallaştırılması ve merkez siyasetin kendini konumlandırdığı noktadaki bu popülizme kayış. Peki, popülizmin bu denli yükseldiği bir konjonktürde kitlelerin millî duygularını besleyen futbol millî takımları aslında ne kadar millî? Gelin birlikte bakalım ve yola 2022 Dünya Kupası kadroları ile devam edelim.

FIFA, 2020 yılı eylül ayında değiştirdiği bazı kurallar ile futbolcuların oynamayı planladıkları millî takımlarla “gerçek bir bağa” sahip olmaları gerektiğini vurgulamıştı. Bu noktada futbolcuların “gerçek bir bağa” sahip olmaları doğum yeri, ikamet yoluyla vatandaşlığa kabul veya bir büyükanne ve büyükbabanın doğum yeri gibi kriterlere bağlanmıştı. Millî takımlarda oynayacak futbolcuların statülerinin belirlenmesinde bu somut örnekler belli bir düzen inşa etse de vatansız futbolcular gibi hâlâ belirsizliğini koruyan konular da var.

2022 Dünya Kupası’nda Göçmen Kökenli Futbolcuların Durumu

2022 Dünya Kupası’nda 32 ülkeden toplam 831 futbolcu bulunmaktaydı. Bu oyuncuları doğum yerlerinden başlayarak incelediğimizde 137 oyuncunun millî takımında oynadığı ülkeden farklı bir ülkede doğduğu görülüyordu. Bu oyuncuların 56 tanesi turnuvada yer alan beş Afrika ülkesindendi. Afrikalı millî oyunculardan 52 tanesi Avrupa ülkelerinde doğmuştu. Bu noktada 33 oyuncu ile Fransa başı çekiyordu. Ayrıca bahsi geçen Afrika ülkelerinin hemen hepsinin Fransa, Belçika, Hollanda gibi ülkelerle göç geçmişlerinin olduğu görülüyordu.
Millî takımlarında farklı ülkelerde doğan futbolcuların yoğun olduğu diğer ülkeler ise Avustralya ve Kanada. Avustralya’da 8, Kanada’da ise 7 oyuncu başka ülkelerde doğmuş. Ev sahibi Katar’ın 2022 Dünya Kupası kadrosundaki oyunculardan 10 tanesi ise Katar dışında bir ülkede dünyaya gelmiş. Aynı şekilde Galler millî takımı kadrosunda 9 tane Galler dışında bir ülkede doğan oyuncu var. Burada dikkat çekici nokta bu 9 oyuncunun 8’inin İngiltere doğumlu olmasıdır. Hırvatistan ve Sırbistan millî takımlarında oynadıkları ülke millî takımı dışında doğan futbolcuların çoğunluğunun ise Bosna-Hersek doğumlu olduğu görülmektedir.

Millî takım tercihlerinde ön plana çıkan bir başka husus da çifte vatandaşlık meselesidir. 831 oyuncu içerisinden 276’sının çifte vatandaşlığı haiz olduğu görülmektedir. Bir başka deyişle neredeyse her üç oyuncudan birisinin ikinci bir vatandaşlığı bulunmaktadır. Detaylarına inildiğinde çifte vatandaş oyuncu sayısının en fazla olduğu millî takımların Kanada, Fas ve ABD olduğu görülmektedir. Afrika kıtasından ülkelerini 2022 Dünya Kupası’nda temsil eden millî takımlardaki 130 oyuncunun 33 tanesinin aynı zamanda Fransa vatandaşlığı bulunmaktadır. Bu sayı Afrika millî takımlarındaki toplam oyuncuların yüzde 25,3’üne tekabül etmektedir. Fransa millî takımı özelinde ise çifte vatandaşlık sahibi 17 oyuncudan 11’inin Afrika ülkelerinden üç tanesinin ise eski sömürge ilişkisi olan ülkelerden olduğu görülmektedir. Ayrıca kupaya katılan toplam oyuncular içerisinde 16 farklı ismin ikinci vatandaşlığı İspanya ya da İtalya’dır.

Almanya, İsviçre, Hollanda, Belçika gibi Avrupa ülkelerinin millî takımlarında Afrika ülkeleri ile çifte vatandaşlık bağı olan oyuncuların sayısının fazla olduğu görülmektedir. Bu noktada Avrupa ülkelerinin vatandaşlık bağlarında eski sömürge ilişkisi olan ülkelerin göz önünde bulundurulması gerektiği görülmektedir. Örneğin Belçika millî takımında Kongo, Kamerun, Mali ve Fas kökenli oyuncular bulunsa da bu oyuncular Belçika doğumlu ikinci kuşak göçmenler oldukları için çifte vatandaşlığı bulunmayan oyuncuların istatistik dışında kalması mümkün olabilmektedir. Bu noktadan hareketle Belçika millî takımında 9 ismin göçmen kökenli olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Futbolda Aşırı Sağ Tehdidi

Avrupa’da pek çok ülkede göçmen karşıtı hareketler ve siyasi partiler bir süredir yükselişte. Belçika’da tehdit analizi yapan devlet kurumu OCAD’ın 2021 yılında yayımladığı raporda, ülkede aşırı sağ ideolojinin çok ciddi bir şekilde yükselişte olduğu, giderek zemin kazandığı ve özellikle internetin, aşırıcı fikirlerin yayılmasında önemli rol oynadığı belirtildi. Birleşik Krallık’ta Brexit kampanyası boyunca Avrupa Birliğinden ayrılmak isteyen UKIP’in kullandığı ayrıştırıcı dili de bu listeye eklemek mümkün.

Popülizmin bu denli etkili olduğu bir siyasal atmosferde yapılan spor müsabakalarının da popülist söylemlerden etkilenmesi kaçınılmaz. Örneğin Almanya 2014 Dünya Kupası’nda zafere yürürken Mesut Özil kadronun en önemli parçalarından biriydi. 2018’de ise Lineker’in meşhur “Futbol 22 kişinin 90 dakika boyunca mücadele ettiği ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur,” savı çökünce, konjonktürel olarak bu yıkıntının altında kalan isim yine Özil olmuştu. 2018 yılında kupaya damga vuran bir diğer ırkçılık vakasında ise Özil ile bir başka ismin yolu ilginç şekilde kesişmişti. Almanya-İsveç maçının sonlarına doğru ırkçı saldırılar bu kez Türk asıllı İsveçli futbolcu Jimmy Durmaz’ı hedef almıştı.

Sonuç olarak 2022 Dünya Kupası’nın finali oyuncu grubunun büyük bir çoğunluğu göçmen kökenlilerden oluşan Fransa ile oyuncu grubunun büyük bir çoğunluğu ülkesinden başka bir ülkede futbol hayatını sürdüren –bir diğer ifadeyle diasporanın bir parçası olan- ve İspanya, İtalya gibi Avrupa ülkeleriyle ters göç ilişkisi bulunan Arjantin arasında oynandı. Kupayı evine Arjantin götürürken takımın kaptanı ve dünya yıldızı tüm akademik gelişimini İspanya’da tamamlayan Messi’ydi.

2022 Dünya Kupası’nın diğer finalisti Fransa ise üst üste ikinci finaline çıkmıştı. 2018 Dünya Kupası’nda da finalde boy gösteren takım bu kez kazanan taraftaydı. Fransa’nın 2018 Dünya Kupası finalinde kadrosunun yüzde 78,3’ü göçmen kökenli oyunculardan oluşuyordu. Keza Fransa 1998’de kendi evinde kupayı kazandığında, takımın en önemli parçaları yine göçmen kökenlilerdi. O dönem Front National lideri Le Pen, bugün dünyanın hemen her yerinde göçmen kökenlilere yönelik ortaya çıkan söylemlere benzerlik gösteren bir şekilde millî takımın milliliğini eleştiriyordu. Takımın kökenleri Cezayir’e uzanan yıldızı Zidane’nin kupayı getiren kafa golü belki de eleştirilere verilen en iyi cevap olmuştu.

Futbol ve İkonları

Futboldaki bu durumu yakın geçmişten örneklerle yalnızca yeni göç yolları ve küreselleşmeyle okumak aslında pek de doğru olmaz. Endüstriyel futbol denilen durum ortaya çıkmadan evvel de bu oyunun sosyolojik işlevlerinin varlığı somut olarak görülebiliyordu. Kitleleri kolayca etkisi altına alabilen futbol yarattığı ikon karakterler ve figürlerle her zaman gündemdeki yerini korumayı başardı. Öyle ki 1986 Dünya Kupası Çeyrek Finali’nde İngiltere ile karşı karşıya gelen Arjantin, maçı Maradona’nın attığı gollerle kazanırken topu ağlara eliyle gönderen Maradona maç sonunda yaptığı açıklamada İngiltere’nin kolonyal geçmişine ve Falkland Savaşı’nda yaşananlara dikkat çekerek o eli “Tanrı’nın eli” olarak tasvir ediyordu.

Bana kalırsa millî takımlarda göçmen kökenlilerin ön plana çıkmasının zamanın ruhunun çok ötesinde başka gerekçeleri de var. Yani millî takım tercihleri yalnızca iyi bir kariyer planlamasının bir parçası değil. Göçmen kökenlilerin toplum tarafından kabul görme, başarılı olma güdüleri millî takım tercihlerini köken ülkelerinden değil de yeni yerlisi oldukları ülkelerden yana kullanması için bir etken olabilir. Yani belki de göçmen kökenlilerin futbola yönelmesinde ya da yerli unsurlara nazaran futboldaki rekabet içerisinde ön plana çıkmasında içerisinde bulundukları dezavantajlı konumun etkisini görmezden gelmemeliyiz. Fransa gibi kolonyal geçmişe sahip bir ülkenin günümüzdeki ekonomik büyüklüğü ve Avrupa Birliği içerisinde gün geçtikçe artan rolünü de göz önünde bulundurarak Dünya Kupası Finali’ne kadar yükselen takımın yarattığı etkiye ve göçmen kökenlilere yönelik toplumda var olan davranışlarda yol açtığı sonuçlara bakmak bize yeni bir öğretinin kapısını aralayacaktır.

Aynı şekilde 2022 Dünya Kupası Finali’nde Fransa’nın rakibi olan Arjantin ise ekonomik açıdan gelişmekte olan bir ülke olarak sınıflandırılmakta. Final maçında millî takımı temsilen sahaya çıkan 11 futbolcu üzerinden bir değerlendirme yaptığımızda futbolun hayat için başat öneme sahip olduğu Arjantin’de Dünya Kupası finalinde sahne alan futbolculardan hiçbirinin Arjantin Futbol Ligi Superliga’da oynamadığını göreceğiz.

Arjantin Milli Takımı’nın 26 kişilik geniş kadrosuna baktığımızda ise yalnızca bir ismin Superliga’da oynadığını fark ediyoruz. Bu da bize Arjantin gibi bir futbol ülkesinin Dünya Kupası kadrosunda yer almanın yollarından birinin Avrupa futbol liglerinde oynamak olduğunu gösteriyor. Yani Avrupa’da doğup büyüyen göçmen kökenlilerin kendini ispat etmesi için mukim oldukları ülkelerin millî takımlarında boy göstermeleri gibi bir motivasyonları varken Arjantin Milli Takımı’nın kadrosunda yer almanın bir diğer yolu da Avrupa liglerinde oynamaktan geçiyor. Tabii bu durum genişleyen futbol endüstrisinin ve endüstriyel futbolla birlikte oldukça yüksek meblağlara ulaşan gelirlerin bir çıktısı olarak karşımıza çıkıyor. Her konuda olduğu gibi futbolun ekonomisinde de başı çeken Avrupa ligleri daha çok kazanç ve daha iyi bir kariyer gibi fırsatlar sunduğu için dünyanın dört bir yanından futbolcular tercihlerini bu ülkelerde futbol oynamaktan yana kullanıyor.

Değişen “Millîlik” Duygusu

Sonuç olarak bugün var olan millî takımlar ve özellikle “millîlik” duyguları üzerine inşa edilen organizasyonların sürdürülebilirlik için zamanın ruhuna uygun olarak farklı amaçlarla yenilendiği görülüyor. Robin Cohen ve Nicholas Van Hear’ın “Refugia” adlı eserlerinde ütopik olarak tasvir ettikleri bir mülteci diasporası fikrinin yansımalarını sporda görmemiz de “millîlik” duygusunu besleyen olimpiyat oyunları ve futbol dünya kupalarının dönüşümüne dair fikir veriyor.

İlk kez Rio 2016 Yaz Olimpiyatları’nda Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından tanınan Mülteci Olimpiyat Takımı, oyunların “millîlik” duygularından uzaklaşarak günümüz şartlarında farklı bağlamlarda kendini yeniden üretmesine güzel bir örnek teşkil etmektedir. Bu takım, Suriye İç Savaşı da dâhil olmak üzere çatışmalar nedeniyle kendi ülkelerinden yerlerinden edilen sporculardan oluşmaktadır. Millî takımlarda kendilerine geniş bir yer bulan göçmen kökenli oyuncular ile olimpiyatlarda bir Mülteci Olimpiyat Takımı’nın temsil hakkı kazanması her iki spor organizasyonunun geçmişinde yer alan olaylara bakıldığında –Örneğin 1936 Berlin Olimpiyat Oyunları gibi- “millîlik” duygusu etrafında var olan paradigmanın değiştiğini göstermektedir. Bu yüzden özellikle futbol gibi ekonomik açıdan büyük imkânlar sunan spor dallarındaki sporcuların tercihleri dönüşen paradigmanın da bir parçası olarak değişiklik göstermektedir.

Millî takımların ve spor organizasyonlarının dönüşümü sürecin doğal bir parçasıdır. Asıl tehlikeyi bu süreci eleştirel bir bakışla gündeme getiren, popülist söylemlerle geleneksel spor organizasyonlarını kadük kılmaya çalışan anlayış inşa etmektedir. Görülen o ki futbol ve millî takımlar kendilerini zamanın ruhuna uygun hâle getirirken ayaklarına takılacak taşlar hep var olacaktır. Bu taşların spor sahalarının dışına çıkarak tüm toplumu etkisi altına alan bir gerilime neden olması muhtemeldir. Burada esas olan politika yapıcıların öngörülebilir ve ayakları yere basan rasyonel politikaları uygulaması ve sporda yüzyıllardır süren gelenekleri tahrip edecek durumları bertaraf etmesi gerekliliğidir.

Haydar Haluk Ceylan

Almanya merkezli Referans Dergi’de editörlük yapan Haydar Haluk Ceylan, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde Göç Politikaları ve Araştırma Yüksek Lisans programını Avrupa’dan Türkiye’ye yönelen geri dönüş göçlerini ele aldığı tez çalışması ile bitirmiştir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler