(Müslüman) Kadın Sporcuların Saha Dışı Mücadelesi: Kıyafet Yönetmelikleri
Başörtülü Müslüman kadının spora katılımı sürekli kıyafeti üzerinden tartışılıyor. Peki sporda kadınlara yönelik kıyafet kodlarını ve yönetmeliklerini kim belirliyor?
Spor dünyası gerek oyuncu gerek yönetim düzeyinde erkek egemen bir yapıya sahip olsa da bu alanda kadınlar da giderek daha fazla görünür hâle gelmeye başladı. 2023 FIFA Kadınlar Dünya Kupası turnuvasında görüldüğü üzere başörtülü Müslüman kadınlar özellikle futbolda daha fazla temsil edilir oldular. Müslüman kadınların spor müsabakalarındaki mevcudiyetlerine dair Müslüman toplumlarda var olan teolojik tartışmaların haricinde, uluslararası düzeyde Müslüman kadınların spora katılımlarının önünde daha farklı ve belirleyici engeller de var. Genel anlamda kadın sporcuların cinsiyete bağlı karşılaştıkları mevcut zorluklara ek olarak, Müslüman kadınlar kıyafet yönetmeliklerinden kaynaklanan engellerle de mücadele ediyor.
Geçen on yılda kadın sporcuları ilgilendiren kıyafet kodlarında bazı olumlu değişiklikler yaşansa da sporda başörtüsü tartışması güncelliğini koruyor. Uzun yıllardır başörtülü Müslüman kadın sporcular inançlarının gereğini yerine getirmek ile uluslararası düzeydeki yarışmalara katılmak arasında bir seçim yapmak zorunda bırakılıyorlar. Spor federasyonlarının kıyafet yönetmeliklerinde özel olarak başörtüsünü yasaklayan bir ifade olmasa da güvenlik adına sıralanan kurallarda kullanılan genel dil başörtüsünün de “güvenlik kaygıları” nedeniyle yasaklanmasına neden oluyor.
Tüm engellemelere rağmen adlarını duyuracak kadar başarılı olan Müslüman kadın sporcular bu defa da başarıları değil başörtüleri üzerinden yürütülen siyasi tartışmaların birer nesnesi hâline getiriliyorlar. ABD’li spor gazetecisi Shireen Ahmed, 2016 yılında yazdığı bir makalede, o yıl Rio Olimpiyat Oyunlarında ABD takımında yer alan ilk başörtülü sporcu Ibtihaj Muhammad’in ABD medyasında kazandığı madalyadan ziyade başörtüsüne odaklanılmasını eleştiriyor ve yüzde 90’ı beyaz ve erkeklerden oluşan spor yazarları camiasında Müslüman eskrimcinin cinsiyete dayalı İslamofobiye maruz kaldığını belirtiyordu.
FIFA ve Başörtüsü Yasakları
2007 yılında, o zamanlar 11 yaşında bir çocuk olan Kanadalı futbolcu Asmahan Mansour, Ottawa’dan takımıyla birlikte Laval kentindeki yerel bir futbol turnuvasına katılmak istemiş, fakat oyunun hakemi tarafından Uluslararası Futbol Federasyonları Birliğinin (FIFA) kurallarına atıfta bulunularak başörtüsünü çıkarması talep edilmişti. Mansour bunu reddetmiş, takımı da hakemin kararını protesto amacıyla turnuvayı terk etmişti.
FIFA, yaralanmalara yol açabileceği ve “temel zorunlu ekipmanların herhangi bir siyasi, dinî veya kişisel ifade taşımaması gerektiği” kuralını ihlal ettiği gerekçesiyle başörtüsü yasağını savunmuştu. Buna karşılık FIFA’nın kararını eleştirenler, başörtüsünün güvenlik riski teşkil ettiğine dair bir kanıt bulunmadığını ve dinî gerekçelendirme konusunda da FIFA’nın sporcuların maç öncesinde, penaltı atışları öncesinde ya da gol sevinci sırasında istavroz çıkarmak gibi dinî ifade şekilleriyle bir sorunu olmadığını hatırlatarak kurumun çifte standart uyguladığını savunmuştu.
Singapur’da düzenlenen 2010 Gençlik Olimpiyat Oyunları öncesinde de başörtüsü taktıkları için İran’ın genç millî kadın futbol takımının turnuvada oynaması yasaklandı. Genç millîlerin başörtüsü yerine şapka takarak oynamalarına izin verildi. FIFA 2011 yılında da İran kadın millî futbol takımının Ürdün’deki Olimpiyat elemelerinde başörtüsü takmasını yasakladı.
Aynı yıl FIFA Başkan Yardımcılığı görevine seçilen Ürdün Prensi Ali bin Al Hussein’in yasağın kaldırılması için FIFA yönetim kurulunda yasağın önyargılı ve adaletsiz olduğunu vurgulayan konuşması ve yürütülen yoğun kampanyalar sonucu, 2012 yılında yasağın kaldırılması için ilk adımı atan Uluslararası Futbol Birliği Kurulu (IFAB), “atletik başörtüsü” ile oynanan maçlar için iki yıllık bir deneme süresi kararı aldı. Spor malzemeleri endüstrisinden tasarımcılar, FIFA’nın güvenlik endişelerini gideren ve başa sıkıca oturan bir başörtüsü tasarladı. Deneme süresinin ardından IFAB’nin 2014 yılında, “Başörtüsü nedeniyle yaralanmalara ilişkin tıbbi bir literatür bulunmamaktadır” şeklindeki kararının ardından FIFA başörtüsü yasağına son verdi. Ekim 2016’da Ürdün’de düzenlenen U17 Dünya Kupası’nda ev sahibi takımdan Tasneem Abu-Rob ve Rand Albustanji bir FIFA turnuvasında başörtüsü takan ilk kadın futbolcular oldular.
Müslüman Karşıtlığının Yansıma Alanı
FIFA kararına rağmen futbolculara başörtüsü yasağında ısrar eden ülkeler de var. Bunların başında ise en katı laiklik yorumunun uygulandığı Fransa geliyor. Fransa Futbol Federasyonu’nun (FFF) iç tüzüğündeki ilk madde, futbolcuların maçlarda dinî aidiyetlerini gösteren kıyafet veya sembolleri taşımalarını yasaklıyor. “Les Hijabeuses” (Başörtülüler) olarak bilinen futbolculardan oluşan bir grup FFF’nin uyguladığı başörtüsü yasağının iptali için Danıştay’a başvurmuş ancak Danıştay yasak kararını onaylamıştı.
Fransa aynı zamanda başkent Paris’te 26 Temmuz-11 Ağustos 2024’te düzenlenecek Olimpiyat Oyunları’na katılan Fransız ekiplerindeki sporcuların da başörtüsü takamayacağını ilan etti. Fransa Spor Bakanı Amelie Oudea-Castera geçtiğimiz eylül ayında konuyla ilgili yaptığı açıklamada, sporda katı bir “laiklik rejiminin” uygulanmasından yana olduklarını açıklayarak yasağı duyurdu.
Ancak Fransa’da gündelik hayatın pek çok alanında olduğu gibi, futbolda da var olan başörtüsü yasağını sadece laiklik kurallarına bağlı kalma hassasiyeti olarak yorumlamak resmin bütününü görmek için yeterli değil. Zira Fransız köşe yazarı Philippe Guibert’in 2023 Kadınlar Dünya Kupası sırasındaki tepki çeken başörtüsü çıkışı, Fransa’daki kökleşmiş İslam karşıtlığının ve Müslümanlara yönelik önyargıların bu konuda belirleyici rol oynadığını gösteriyor. Fransız CNews kanalında yayımlanan HDPros adlı bir programda, başörtülü formasıyla sahaya çıkarak Dünya Kupası tarihinde bir ilki gerçekleştiren Faslı futbolcu Nouhaila Benzina hakkında İslamofobik yorumlarda bulunan gazeteci, başörtülü futbolcunun seçimini kınamakla kalmıyor aynı zamanda bunun “inanılmaz bir gerileme” olduğunu söylüyordu. Bununla da yetinmeyen gazeteci, genç futbolcunun başörtüsü takarak takım arkadaşlarına “hayasız” oldukları mesajını gönderdiğini ve bir kadının iffetli olmak için saçlarını, omuzlarını ve genel olarak bedenini gizlemesi gerektiğini ima ettiğini öne sürüyordu.
Spor Üniformalarındaki Cinsiyetçilik
Mevcut araştırmalar, dünya genelinde spor yönetim organlarındaki karar alıcıların hâlâ ağırlıklı olarak erkeklerden oluştuğunu ortaya koyuyor. Bu veriye dayanarak kadın sporculara yönelik kıyafet kodlarında cinsiyetçi kabullerin büyük rol oynadığını söylemek şaşırtıcı olmaz. 2004 gibi yakın bir tarihte, dönemin FIFA Başkanı Sepp Blatter’in kadın futbolcuların voleybolda olduğu gibi “daha kadınsı kıyafetlerle” oynaması gerektiğine dair yaptığı açıklamalar medyada geniş yankı bulmuştu. “Örneğin daha dar şortlar giyebilirler. Böyle söylediğim için kusuruma bakmazsanız kadın oyuncular çok güzeller ve zaten daha hafif bir topla oynamak gibi erkeklerden farklı bazı kurallara tabiiler.” diyen Blatter’ın bu çıkışı Avrupalı kadın futbolcuların büyük tepkisini çekmişti.
Kadınların sporcu kimliklerinden ziyade görsellikleri üzerinden değerlendirilmeleri ve cinsel kimliklerinin ön plana çıkarılması erkek egemen spor camiasında var olan büyük bir sorunun göstergesi. Bu konudaki en dikkat çekici örneklerden biri de 2012 yılında Dünya Badminton Federasyonu’nun kadın oyuncuları “kadınsı görünmek ve hoş bir görüntü sergilemek” gerekçesiyle etek giymeye zorladığı ancak başarısız olduğu denemeydi. Federasyon etek giymenin kadın oyuncuları daha kadınsı göstereceğini ve taraftarlar ile kurumsal sponsorlar için badminton’ı daha cazip hâle getireceğini savunuyordu. Federasyon kadın sporcuların bedeni üzerinden bir sporu pazarlamaya çalışmakla suçlandı.
Yapılan araştırmalar sporcuların içerisinde kendilerini rahat hissettikleri kıyafetlerle daha iyi bir performans sergilediklerini ortaya koyuyor. Fakat jimnastik, tenis, atletizm, voleybol ve plaj voleybolu gibi birçok olimpik spor dalında mevcut yönetmeliklere göre kadınların giymesi gereken kıyafetler erkeklerinkine nazaran çok daha açık ve bu nedenle işlevsellik açısından daha dezavantajlı. Üstelik müsabakalar sırasında giymek zorunda oldukları çoğu zaman oldukça dar ve hareket kabiliyetlerini sınırlayan kıyafetler nedeniyle sıkıntı yaşayan kadın sporcuların yetkililere yaptıkları başvuru ve şikâyetler de dikkate alınmıyor.
Bu konuda 2021 yılında Bulgaristan’da düzenlenen Avrupa Plaj Hentbolu Şampiyonası sırasında yaşanan olay bir örnek teşkil ediyor. Şampiyonada yer alan Norveç Kadın Plaj Hentbolu Takımı, bikini altı giyme zorunluluğuna ilişkin defalarca yaptıkları şikâyetlerin dikkate alınmaması üzerine, protesto amacıyla maça federasyon tarafından zorunlu kılınan bikini altı üniforması yerine şortla çıkmış ve bu nedenle takım 1500 avro para cezasına çarptırılmıştı.
Uluslararası Hentbol Federasyonu’nun kural ve yönetmelikleri, erkeklerin dizlerinin en fazla 10 cm üzerinde olacak uzunlukta şort giymelerini gerektirirken, kadın oyunculardan giymeleri istenen üniformaya dair kurallar daha spesifik ve ayrıntılıydı. Buna göre, kadın sporcular bikini altı ve büstiyer giymek zorundaydı. Üstelik giyilmesi gereken dar kesim bikini altının da ölçüleri ucu ucuna belirlenmişti. Yaşanan bu olayın ardından uluslararası çapta federasyona yöneltilen cinsiyetçilik suçlamaları ve siyasi düzeydeki girişimler sonrası Uluslararası Hentbol Federasyonu forma kurallarını kadın sporcuların maçlarda dar şort ve atlet giymelerine izin verecek şekilde değiştirmek zorunda kaldı.
Sporda ve Toplumda “Male Gaze”
San José Eyalet Üniversitesi Spor, Toplum ve Sosyal Değişim Çalışmaları Enstitüsü İcra Direktörü Akilah Carter-Francique, sporun genellikle “toplumun bir mikrokozmosu” olduğunu söylüyor. Kadınların kendilerini nasıl sunmaları gerektiğine dair ataerkil bakış açısından doğan toplumsal cinsiyet normlarına uygun beklentiler olduğunu belirten Carter-Francique, bu beklentilerin kadınların saçından makyajına ve kıyafetlerine kadar detaylandırılabildiğine ve tüm bunların da ideal kabul edilen kadınlık veya dişilik normlarına uygunluk adına yapıldığına dikkat çekiyor.
Bu örnekler, spor federasyonlarındaki erkek egemen ve kadın bedenini metalaştırarak bir tüketim maddesi hâline getiren “male gaze” yani eril bakışın varlığına işaret ediyor. Bu bağlamda modası geçmiş kıyafet kodları, güçlü pozisyonlardaki erkeklerin kadın bedeni üzerinde bir nevi denetleme aracı olarak işlev görüyor.
Bununla birlikte, son zamanlarda yaşanan örnekler, kadın sporcuların artık kendilerine dayatılan kıyafet kodlarını sorguladıklarını ve sahada sergiledikleri performanstan ziyade ne giydiklerine odaklanan spor otoritelerine meydan okuduklarını gösteriyor. Bu durum şüphesiz Müslüman olsun olmasın kendisine biçilen kıyafete ve role razı gelmeyen tüm kadın sporculara karşılaştıkları her türlü cinsiyetçi ve ayrımcı uygulamaya karşı seslerini yükseltme ve haklarını arama konusunda cesaret veriyor.