“Bir Futbol Takımına Taraftar Olmak, Bir Ulusun Mensubu Olmak Gibidir”
Futbol, dünyanın en ilgi çeken spor dallarından birisi. Peki futbolun vadettiği aidiyet ile ırkçılık arasındaki sınır nerede başlıyor?
Futbol, dünya çapında en çok ilgi gören ve sevilen spor dallarından biri. Geniş kitleler tarafından takip edilen ve büyük paraların ve yatırımların söz konusu olduğu endüstriyel bir spor olan futbol, temelde dostluk ve rekabetin bir araya geldiği bir spor dalıdır. Ancak futbolun toplumsal, kültürel, ekonomik ve politik bağlamları göz önünde bulundurulduğunda, sosyal mücadelenin ve şiddetin aktarıldığı bir alan olarak da şekillenebildiği; cinsiyetçiliği, yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı yer yer beslediği bağlamlar üzerinde yükseldiği de görülmektedir.
Futbolda fanatizm neredeyse tüm dünyada yaygın olarak görülen bir fenomendir. Cambridge Sözlüğü fanatizmi “Bir şeye bazı insanların mantıksız bulacağı kadar aşırı derecede ilgi duyulması” olarak tanımlamaktadır. Holiganlık ise fanatizmin şiddet ile buluştuğu noktaya verilen isimdir. Bir futbol takımına taraftar olmak tıpkı bir ulusun mensubu olmak gibidir. Taraftar grupları “hayali bir cemaat”in üyeleridir. Bunun yarattığı “biz ve ötekiler” ayrımı da tıpkı ulusta olduğu gibidir. Bu dinamikler futbol müsabakalarının ırkçılığın ve nefret suçlarının görüldüğü yerlere dönüşmesine kapı aralayabilmektedir.
FIFA Tüzüğünde Irkçılık Yasak
Futbolda fanatizmin şiddet ve nefretle buluştuğu örneklere sık rastlanılmaktadır. Bu tarz durumlar için dünya çapında futbolun en üst düzey yönetim ve organizasyon kuruluşu olan Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA) düzenlemeler yaparak futbolda ırkçılığın önünü almaya yönelik çalışmalarını sürdürmektedir. Örneğin, FIFA tüzüğünde açıkça “Irk, ten rengi, etnik, ulusal ya da sosyal köken, cinsiyet, engellilik, dil, din, siyasi görüş ya da başka herhangi bir görüş, zenginlik, doğum ya da herhangi bir kişi nedeniyle bir ülkeye, özel kişiye ya da bir gruba karşı cinsel yönelim veya başka herhangi bir sebeple her türlü ayrımcılık, kesinlikle yasaktır ve bu suçu işleyenler tüm futbol organizasyonlarından men edilme cezası alabilir” cümlesi bulunmaktadır.
Ancak bütün bu tedbirlere rağmen futboldaki nefret söylemleri ve ırkçılık devam etmektedir. Irkçılık, futbol gibi kitlelerin büyük ilgi gösterdiği spor etkinliklerinde maalesef sıkça görülen bir sorundur. İngiltere, İspanya, İtalya, Hollanda, Almanya gibi Avrupa ülkelerinde her yıl bir çok futbol maçında ırkçılık vakası kayıt altına alınmaktadır. İngiltere’de 2019 yılında 150 futbol maçında ırkçılık içeren olayların rapor edilmiş olması, bu sorunun ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Ayrıca Birleşik Krallık’ta ırkçılık olaylarının bir önceki seneye göre yüzde 50 artmış olması ve üç sene öncesine göre de iki katına çıkmış olması, sorunun boyutunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Futbol alanında nefret söylemleriyle mücadele etmek amacıyla taraftar ve taraftar gruplarını bir araya getiren “Fare Network” adlı uluslararası organizasyonun 2018 raporunda, futbol dünyasında en sık karşılaşılan nefret söylemi türlerinin homofobi, İslamofobi, ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı ve yabancı düşmanlığı olduğu vurgulanmıştır.
Bu konuda herkesin yakından bildiği örnek muhtemelen Mesut Özil vakasıdır. Mesut Özil Türk asıllı bir Alman futbol oyuncusudur ve Alman Milli Takımına yıllarca katkı sağlamıştır. Özil, Alman vatandaşı olmasına ve Alman Milli Takımı forması giymesine rağmen, özellikle 2018 yılında Erdoğan’la birlikte paylaştığı fotoğrafın ardından Almanya’da maruz kaldığı ırkçı nefret söylemleri yüzünden yaşanan olaylar neticesinde Alman Milli Takımı’nı bırakmak zorunda kalmıştır.
Temmuz 2018’de Alman Milli Takımı’ndan ayrıldığını duyuran futbolcu, bu süre zarfında milli formayla 92 maçta 23 gol atmış ve 33 asist yapmıştır. Ayrıca, ülkesine bir Dünya Kupası zaferi yaşatmış ve beş kez yılın futbolcusu seçilmiştir. Ancak bütün bunlara rağmen Mesut Özil, özellikle Almanya Milli Takımı’nda oynadığı maçlarda taraftarlar ve medyanın ana tartışma konularından biri hâline gelmiş ve zaman zaman ırkçı söylemlere maruz kalmıştır.
“Selefilere Karşı Holiganlar”
Futbol holiganlığı ve ırkçılık arasındaki ilişkiye dair bir başka örnek HoGeSa grubudur. Türkçe açılımı “Selefilere karşı holiganlar” olan bu eylem grubu 2014 yılına kadar ağırlıklı olarak internet üzerinden faaliyet gösterirken, 26 Ekim 2014’te Köln’de 3.000 ila 5.000 kişinin katıldığı bir gösteriyle tanınmıştır. Bu eylemde karşı gösterici olduğu iddia edilen kişilere saldırılmış, yabancı düşmanı ve İslam karşıtı neo-Nazi sloganları atılmış ve defalarca Hitler selamı yapılmıştı. Polis ve holiganlar arasında çıkan olaylarda 59 polis memuru yaralanmış ve çok sayıda polis arabası hasar görmüştü. HoGeSa her ne kadar politik gruplarla ilişkisi olmadığını iddia etse de eylemlerine çağrı yapanların aşırı sağcı politikacılar olması ve gösterilerde öne çıkan nefret söylemleri aşırı sağ ile futbol holiganlığının bir araya geldiğinde ortaya çıkan sonuçları göstermesi açısından iyi bir örnektir.
Bu tür olaylar, sadece futbol sahalarında değil, toplumun genelinde de ciddi bir endişe kaynağıdır. Irkçılıkla mücadele etmek için spor kuruluşları, hükûmetler ve toplumun geniş kesimleri işbirliği içinde çalışmalıdır. Eğitim, farkındalık kampanyaları, sıkı yaptırımlar ve adaletin sağlanması gibi çeşitli önlemler alınmalıdır. Ancak bu şekilde ırkçılığın futbol sahalarından ve toplumun diğer alanlarından uzaklaştırılması mümkün olabilir.