'Dosya: "Spor, Kimlik ve Aidiyet"'

Göçmen Çocuklar Neden Sürekli Futbol Oynuyor?

Avrupa’daki göç kökenli birçok çocuk için futbol merkezi öneme sahip. Peki göçmen çocukları neden futbola bu kadar ilgili? Futbol göçmen nesli için nasıl bir yere sahip?

Fotoğraf: © matimix / shutterstock.com

11 yaşındaki Adem, Köln’ün Vingst isimli ilçesinde yaşıyor. Futbola olan tutkusunu sorduğumda, “Nasıl anlatsam ki…” diye uzunca düşündükten sonra, “Birlikte bir amaç için koşmak, çalışmak… Galiba beni bunlar çekiyor.” diye ekliyor.

SSV Vingst Futbol Derneğinde futbol oynayan Adem’in annesi Hiba Sebai, oğlunun derneğe önce doluluk nedeniyle kabul edilmediğini, uzun uğraşlar neticesinde nihayet kayıt olabildiklerini ekliyor: “Sınıf arkadaşları aynı dernekteydi. Evimize de yakındı. Bu yüzden mutlaka o dernekte futbol oynamak istedi.”

Almanya başta olmak üzere birçok ülkede Türkiye kökenli ailelerde özellikle oğlan çocuklarının futbola yönlendirildiği bilinen bir gerçek. Üstelik bu durum sadece Türkiye kökenlilerde değil, herhangi bir göç kökenine sahip neredeyse tüm ailelerde geçerli.

Futbolun tüm ailesinde önemli bir yeri olduğunu söyleyen Tunus kökenli Hiba Hanım, ailedeki erkeklerin fanatik düzeyde takım taraftarı olduğunu, bu nedenle gençlerin de futbol starı olma hayaliyle büyüdüğünü anlatıyor. Fakat anne olarak kendisinin seçme şansı olsaydı, oğlu için futbol yerine başka bir spor seçeceğini de ekliyor: “Ben olsam oğlumu disiplin, odaklanma, savunma ve mücadele ruhunun ön planda olduğu dövüş sporlarına yönlendirirdim. Ama o mutlaka futbola gitmek istedi. Ben de bu isteğine saygı duydum.”

Futbolun odak noktasında “kazanmak” olduğunu söyleyen Hiba Hanım, çocuklar üzerinde performans baskısının çok yüksek olduğunu gözlemlemiş. Futbol oynamaya henüz yeni başlamış, belki zamanla yeteneklerini açığa çıkarabilecek çocuklara kimsenin odaklanmadığını söyleyen Hiba Hanım şöyle diyor: “Herkes futbol oynarken kazanmanın peşinde! Futbola yeni başlayan bazı çocuklar da strese giriyorlar. İyiysen sahaya çıkıyorsun. Yeterince iyi değilsen bankta oturmakla yetiniyorsun. Zaten yetenekli çocuklar teşvik ediliyor. Gelişime açık çocuklar ise eleniyor.”

Adem de derneğe başlayalı 1 sene olmuş. Kendisinden daha tecrübeli oyunculara yetişmeye çalıştığını ama her zaman başaramadığı durumlarda hayal kırıklığına uğradığını söylüyor.

“Kötü Şeyler Yapmak Yerine Zamanımı Futbola Ayırıyordum”

Futbol, özellikle Avrupa’daki göç kökenli ailelerin hayatında farklı bir yere sahip. Birçok aile “gayrimüslim bir ülkede çocukların kaybolmaması” ve belirli bir disiplin edinmesi için futbolu kolay erişilebilir bir spor dalı olarak görüyor. Yine Köln’de yaşayan Mehmet Bey, “Çocuğun futbola yeteneği varsa ve bu spor dalında iyi bir yere gelebiliyorsa hayatı kurtuluyor. Yeteneği yoksa ve futbol oynamaya hobi olarak devam ediyorsa da edindiği disiplin yanına kâr kalıyor.” diye ekliyor.

Özellikle Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli çocuklar için bazı “futbol starları”nın futbola ilgiyi arttırdığını söyleyen Mehmet Bey, Mesut Özil, İlkay Gündoğan ya da Hakan Çalhanoğlu gibi başarı örnekleri karşısında aileler için futbolun çocukların “kötü yollara sapmaması” veya “hayatlarını kurtarmaları” gibi bir koruyucu fonksiyon üstlendiğini ekliyor.

Viyana’da doğup büyüyen Mısır kökenli yazılım uzmanı Josef Abou El-Naga da bu “koruyucu fonksiyona” vurgu yapıyor. 4 yaşından beri futbol oynayan, kendisi de şu anda TSV Reichenbach Futbol Derneğinde 17 yaş altındaki çocuklara antrenörlük yapan El-Naga, futbolun kendisi için sahip olduğu yeri şu şekilde anlatıyor:

“Küçük yaşlardan beri profesyonel futbolcu olmak istiyordum. Futbol oynadığım zamanlarda gündelik hayatın stresinden uzaklaşıyordum. Etrafımdaki gençler sigara içmeye başlamıştı. Bense iyi bir sporcu olabilmek adına bu tarz kötü alışkanlıklardan uzak durdum. O dönem birçok kötü şeyden uzak durmam büyük oranda futbol sayesinde oldu. Çevrede boş boş takılmak ya da yanlış akımlara kapılmamamın nedeni, zamanımın çoğunu futbola yatırıyor olmamdı.”

El-Naga, futbol oynamaya başlamasında ailesinin etkili olduğunu belirtiyor. “Futbola dair hatırladığım ilk görüntü, abilerim ve babamla bir parkta futbol oynayışımız.” diyen El-Naga, okulda, sokakta, hatta tatilde Mısır’a gittiklerinde oradaki komşularıyla bile futbol oynadığını, futbolun kendisi için her zaman neşe ile bağlantılı olduğunu ekliyor. “Futbol hep hayatımda vardı. Ama bir dernekte oynamam konusunda beni babam teşvik etti.”

Futbol oynarken aldığı keyfin gençlikte artık bir tutkuya dönüştüğünü söyleyen El-Naga, sporun bizzat kendisinin yeterli derecede büyük bir motivasyon olduğunu vurguluyor: “Futbolda bir topluluk duygusu var. Arkadaşlarınla bir takımda olmak, o takımla birlikte ortak bir kazanma amacına doğru çalışmak insanı motive ediyor.”

“Birçok Çocuk Futbolda Kendini Buluyor”

Futbolun hayatında kapladığı yerin “ne yazık ki” oldukça büyük olduğunu söyleyen El-Naga, her hafta futbol oynadığını, hafta içi gençlere antrenörlük yaptığını, buna ek olarak futbol maçlarını da izlediğini belirtiyor. “Ben bir futbol fanıyım” diyen El-Naga, “Hem oynayarak hem de izleyerek futbola büyük bir zaman ayırıyorum.” diye ekliyor.

Bu büyük yatırımın karşılığında futbolun kendisine çok farklı geri dönüşleri olduğunu da gözlemlemiş. Özellikle göç kökenli birisi için futbolda ortaya konan çabanın doğrudan bir dönüşünün olması El-Naga’yı futbolla bağlantıda tutan etkenlerden biri olmuş: “Eğer iyi bir futbolcuysan, takımın için hangi dili konuştuğun, ten renginin ne olduğu ya da hangi dine inandığın önemli değil. Ölçü her zaman futbol ve sporun kendisidir.”

Kendisinin antrenörlüğünü yaptığı 25 genç açısından da bu durumun söz konusu olduğunu söyleyen El-Naga, göç kökenli çocuk ve gençlerin sadece yaşadıkları ülkelerdeki değil, köken ülkelerindeki futbol takımlarına da büyük ilgi duyduğunu söylüyor. Örneğin Türk gençler için Türk millî takımı ya da büyük takımlara dair gelişmeler ilgiyle takip ediliyor. El-Naga bu durumu şöyle tanımlıyor: “Futbol göç kökenliler için önemli. Birçok Türk genci profesyonel futbolcu olmak istiyor. Birçoğu futbolda kendini buluyor. Futbol oynarken her şeyi arkalarında bırakıp spor yapabiliyorlar. Okulu, dünyada olanları düşünmek zorunda değiller. Çocuklar için ayrımcılığa uğramadıkları, birlikte aynı zevki paylaşabildikleri tek alan belki de yeşil saha.”

“Çocuklar Birbirlerini Maça Davet Edip Spora Teşvik Ediyor”

El-Naga’ya göre göçmen çocuklarda futbola ilgi, aynı Hiba Hanım’ın anlattığı gibi ailede başlıyor. Özellikle aile içinde baba ya da dedelerin futbol maçlarını coşkuyla izlemesi ya da millî takım oyuncularından gururla bahsedilmesi, çocuklar tarafından da kaydediliyor. Bunun dışında futbolun anaakım bir spor olması da göç kökenli çocukların futbola yönelmesinin nedenleri arasında. El-Naga kendi antrenörlük tecrübesinden bu durumu şöyle tarif ediyor:

“Bir takım sporu olarak futbol göç kökenli aileler için takip etmesi daha kolay bir spor. Diğer birçok spora göre daha ucuz. İhtiyacınız olan tek şey bir top ve forma. Bir dernekte futbol oynamak için senelik ödenmesi gereken tutar 400 Euro civarında ve bu ücret karşılığında çocuklar haftada birkaç kez, birkaç saat boyunca bakım alıyorlar. Aynı hizmeti diğer spor dalları için bu tutara elde etmek imkânsız. Özellikle göç kökenli aileler için bu önemli bir faktör.”

Futbolu Türk ve diğer göç kökenli çocuklar arasında bu kadar popüler kılan tek şey elbette sadece para değil. Kendisi de Avusturya’dan Almanya’ya taşınan ve her iki ülkede de antrenörlük yapmış olan El-Naga, Almanya’nın bir “futbol ülkesi” olduğunu vurguluyor:

“Almanya’da neredeyse herkes futbolla ilgili. Dolayısıyla futbol bu ülkede çok farklı bir şekilde yaşanıyor. Bunun ötesinde futbolun bir takım sporu olması çok etkili. Örneğin tenis ya da diğer spor dalları için çocuğun öz disiplini daha ön planda. Ama takım sporunda çocuklar birbirlerini motive ediyorlar ve ailenin çocuğun arkasında durmasına ya da spora teşvik etmesine gerek kalmıyor. Çocuklar birbirlerini maça davet ederek zaten kolektif bir şekilde gerçekleştiriyorlar bu sporu.”

Cemaat bilinci gelişmiş Müslüman gençler açısından futboldaki kolektif ruhun bir kolaylık olduğunu ekleyen El-Naga şöyle diyor: “Müslüman cemaatte bir birliktelik duygusu var. Birlikte bir amaca sahip olmak, birlikte daha iyi çalışmak gibi şeyler futbolda da var. Takımda da herkes birbirine karşılıklı yardım ediyor. Bu bizim toplumda çok az gördüğümüz bir şey. Yeşil sahada ise herkes herkes için savaşır. Çocuklar sahada, toplumda görmedikleri birlikteliği deneyimliyorlar.

Elif Zehra Kandemir

Lisans eğitimini Münster Üniversitesinde Sosyoloji ve Siyaset Bilimi bölümlerinde çift anadal olarak tamamlayan Kandemir, Duisburg-Essen Üniversitesinde sosyoloji yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Ağırlıklı çalışma alanları göç sosyolojisi ve ırkçılık araştırmaları olan Kandemir Perspektif dergisi editörüdür.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler