'Avrupa'da Başörtüsü Geleneği'

İsveç Toplumunda Başörtüsü Pratiği: Unutulmuş Bir Gelenek

Müslüman kadının dinî gerekçelerle taktığı başörtüsü Avrupa’da siyasi ve toplumsal tartışmaların odağındaki bir konu. Oysa Avrupa’da çok da uzak olmayan bir tarihte kadınların aynı gerekçeyle başörtüsü taktığı çoğunlukla unutuluyor. Peki Avrupa’daki başörtüsü geleneği ne zaman ve nasıl bir dönüşüme uğradı? İsveç örneği.

Fotoğraf: Shutterstock- Everett Collection; değişiklikler: Perspektif

Başörtüsü sanıldığı gibi sadece Müslüman toplumlarda değil, tarih boyunca Batılı toplumlarda da kadın giyiminin bir parçasıydı. Sadece kilisede ibadet ederken değil, günlük hayatta da kadınların şal, eşarp veya boynun altından bağlanan şapka gibi başı örtmeye yarayan çeşitli başlık ve örtüler taktığını görmek için tarihî görsellere bakmak yeterli. Düşünce tarihçisi Elisabeth Hallgren Sjöberg, “Bir örtü gibi – İsveç bağlamında Hristiyan örtüsü” (Såsom en slöja – Den kristna slöjan i svensk kontext) başlıklı 137 sayfalık doktora tezinde başörtüsü kavramına dair perspektifi genişletiyor ve İsveç’te kadınlar için başı örtmenin çok yakın bir tarihe kadar geleneğin bir parçası olduğuna dikkat çekiyor. Sjöberg, çalışmasında 19. ve 20. yüzyılda Hristiyan başörtüsü geleneğinin köklerine ve gelişimine ışık tutuyor.

Kadının Medeni Durumunun Göstergesi Olarak Başörtüsü

Yazar Sjöberg tezin başlarında okuyucuya geniş bir tarihi arka plan sunuyor. Orta Çağ olarak adlandırılan dönemde Hristiyanlıkta başörtüsünün kullanımı veya başörtüsü hakkında bilgi bulmanın zorluğunu dile getiriyor. Buna rağmen mevcut kaynaklardan, sosyal sınıfı ne olursa olsun tüm evli kadınların saçlarını daima keten bir örtü ile örttüklerinin anlaşıldığını belirtiyor. Bir kadının başındaki örtüyü yırtmanın, ya da bir erkeğin şapkasını çekmenin kişinin onurunu kirletmek anlamına geldiği için ağır şekilde cezalandırılan ciddi bir suç olduğunun altını çiziyor:

“Antik ve Orta Çağ’da örtülü ya da açık saçın varlığının kadının medeni durumuna işaret ettiği iyi bilinmektedir: eğer kadın bakireyse başı açık olabilirdi, ancak evliyse saçlarını örterdi. Ancak evli kadınların yanı sıra evli olmayan kadınların da kilisede saçlarını örtmesi, İncil’in sözlerine uyarak dindarlığın bir ifadesiydi. Bir manastıra girmeyi seçen kadınlar için rahibe kıyafeti hem dindarlığı hem de sosyal statüyü sembolize ediyordu.”

Sjöberg araştımasında geçmişte İsveç’te başörtüsünün takılma amacına göre üç kategoride değerlendirebilineceğini belirtiyor:

“Örtüyü evli olduğunuzu belirtmek için taktıysanız eş-örtüsü (hustruslöja) kategorisine, kiliseye giderken saçınızı örtmek için taktıysanız kilise-örtüsü (kyrkslöja) kategorisine ve evlenmeye niyeti olmayan kutsanmış bir bakire olduğunuzu belirtmek için günlük hayatta örtü taktıysanız bakire-örtüsü (jungruslöja) kategorisine girer.”

Araştırmada Hristiyan kadınların örtünmesine dair bakış açısının da Hz. İsa’ya değil, Aziz Pavlus’a dayandığı belirtiliyor. Bu nedenle tez boyunca Hristiyan kadınların başlarını örtmesi geleneğine Pavlus’un 1. Korintliler 11:3-16’da kadınların kilisedeki yeri ve karşı cinsle ilişkileri hakkındaki sözleri bir referans noktası olarak aktarılıyor.

Namus, Süs ve Statü İfadesi Olarak Kadının Saçı

Sjöberg’e göre 19. yüzyılın başlarında İsveç’teki uygulamalar bölgesel farklılıkların büyük olabileceğini gösterse de, saçları kontrol altında tutmanın bir yolu olarak saçların örüldüğüne veya toplandığına dair birçok gösterge var. Ayrıca kadınlar (bir süs ve namus sembolü olarak kabul edilen) saçlarını kesmekten de kaçınırdı ve kısa saç çirkin ve utanç verici olarak kabul edilirdi. Toplumda bu algıların dinî bir referansı da olduğuna dair şu açıklamaya yer veriliyor:

“Birinci Korintliler 11:3-16’da saçın “kadına bir örtü olarak verildiğini” için Pavlus kadınlara başları açık dua etmemelerini ve kadınların uzun saçları olması gerektiğini söyler. Biraz şifreli bir şekilde yazıldığı için, bugün birçok Hıristiyan tarafından saçın kendisi bir örtü olarak yorumlanıyorsa da, aslında bu ifadeler çok uzun bir süre boyunca kadınların saçlarını saklamaları gerektiği şeklinde yorumlanmıştır.”

Bununla birlikte, kadınlarda uzun saç aynı zamanda ekonomik refaha da işaret ediyordu, zira pek çok yoksul kız saçlarını tamamen ekonomik nedenlerle kesip satıyordu. Ancak saçlarını satan kadınlar toplumsal bir risk alıyordu. Bilhassa İsveçli köylü kadınların saçlarını kestirmekteki isteksizliği, saçın onlar için başka bir değeri olduğunu ve bu değerin teklif edilen paradan daha önemli olduğunu düşündürmektedir. Buna ilşkin Sjögren çalışmada şu sözlerin altını çiziyor: “Uzun saç hem onur ve iffeti hem de cinsel cazibeyi simgelerken, kesilmiş saç onurun tam anlamıyla satılık olduğunu ortaya koyuyordu”. Bir kadının namusu sorgulanıyorsa ya da namusuna hakaret ediliyorsa, bu kocasının da namusuna hakaret edildiği anlamına geliyordu. Sanayi öncesi toplumda namus, kişinin gördüğü saygı açısından büyük önem taşırdı ve hakaret mahkemeye taşınabilecek bir suçtu.

Ayrıca 1. Korintliler’de uzun saçın erkek için onursuzluk, kadın içinse onur olduğunun belirtildiği de hatırlanmalıdır. Tebliğcilerin kadının saçından onun namusu ve süsü olarak bahsetmesi, dinin sıradan insanların düşünce dünyasını etkilediğini gösteriyor. Sadece sembolik dil değil, aynı zamanda namus ve şerefin önemi gibi değerler de kilise aracılığıyla korunmuş ve aktarılmış, bu da sıradan insanların gelenek ve uygulamalarını etkilemiş olabilir.

Değişen Başörtüsü Kavramı, Moda ve Toplumsal Değişim

Bu kısma ilişkin bölümde yazar kadınların rahipliğe kabul edilmesi kararından önce yaşanan tartışmaları ele alıyor. Bu tartışma büyük ölçüde kadınların toplum genelinde ve kamu görevlerinde bulunma fırsatına kavuşmasıyla gündeme geliyor. Ayrıca bazı dinî kısıtlamalar da azalıyor: 1858’de konventikelplakatet, yani İsveç Lutheran Kilisesi dışındaki her türlü dini toplantıyı yasaklayan yasa kaldırılıyor ve dinî pratiklerin uygulaması daha serbest bırakılıyor. 1866’da eski Ulusal Parlamento (ståndsriksdagen) ortadan kaldırılıyor. Aynı zamanda kentleşme de hız kazanıyor ve toplum sekülerleşmeye başlıyor.

19. yüzyılın ortalarından sonlarına kadar evli kadınların saçlarının örtülmesine ilişkin açıkça dinî nedenleri olmasına rağmen teolojik çevreler Aziz Pavlus’un saçların örtülmesiyle ilgili sözlerini doğulu ve eski bir gelenek olarak yeniden tanımlamaya başlıyor.

Sanayileşmenin başlamasıyla birlikte moda da değişiyor. Birçok kadın daha esnek bir şekilde takılabilen ve saçları tamamen örtemeyen farklı şekillerde örtüler veya eşarplar takmaya başlıyor. Başörtüsü artık kadının medeni hâlini göstermek için giyilen bir kıyafet olmaktan çıkıyor.

19’uncu yüzyılın sonlarına doğru bir de fabrika yapımı şapka yaygınlaşmaya başlıyor. Amerika’dan ya da büyük şehirlerden dönen genç kadınlar şapkalar kullanmaya başlıyor fakat ilk başta onlarla dalga geçiliyor. Ancak daha sonra kırsal kesimdeki kadınlar da aynı şeyi yapmaya başlıyorlar ve toplumda kadınların saçları giderek daha görünür hâle gelmeye başlıyor. Eğer eski sınıf sınırlarından bahsedecek olursak, şapka kullanımının bu sınıfları aştığını ve bu yüzden bir başka gelişimi de temsil ettiğini gözlemleyebiliyoruz.

19. yüzyılın sonlarında, bireysel olarak kadınların saçlarını kısa kestirmeye başlaması ise yaşanan değişimin bir başka boyutu. Kadınlar bunu saçlarını satmak için ya da herhangi bir sosyal yaptırımın parçası olarak değil, sadece istedikleri için yapıyorlar. Birkaç on yıl sonra ise bu moda hâline geliyor. 1920’lerde şehirlerde ve yavaş yavaş kırsal kesimde giderek daha fazla kadın saçlarını kısa kestirmeye başlıyor ve bu bir tür devrim niteliğini alıyor. Bu gelişme, kadınların oy kullanma hakkını kazanmasından kısa bir süre sonra ve eski düzenin pek çok yönden altüst olduğu Birinci Dünya Savaşı’nın beraberinde getirdiği büyük norm değişikliklerinin ardından gerçekleşiyor.

 

Peki Bugün İsveç Toplumunda Başörtüsünün Yeri Ne?

Bu çalışma 18. ve 19. yüzyılda İsveç toplumunda Hristiyan başörtüsünün dinî, sosyolojik ve kültürel boyutlarına değinerek nasıl bir değişime uğradığını ele alıyor. Meraklı okuyucuları da akıllarında bir takım sorular ile bırakıyor: Peki günümüz İsveç’inde başörtüsü kullanımı nasıl algılanıyor? Yıllar boyunca İsveç toplumunda unutulmuş bir âdet olan başörtüsü, göç ve göçün getirmiş olduğu çokkültürlülükten dolayı, kamusal alanda tekrar görünür hâle geldi. Başörtüsünün göçle birlikte İsveç toplumunda yeniden görünürlük kazanmış olması toplumda nasıl bir karşılık buluyor?

İsveç’te genç Müslümanlar arasında nefret suçu deneyimleri üzerine 2008 yılında 250 kişinin katılımıyla yapılan bir araştırma, katılımcıların yüzde 90’ından fazlasının inançları nedeniyle nefret suçu mağduru olduğunu ve mağdurların yaklaşık yüzde 70’inin başörtüsü veya peçe takan genç kadınlardan oluştuğunu gösteriyor. İsveç gazetesi Expressen’de 2015 baharında yayımlanan ve beş Müslüman kadının yer aldığı “Başörtüsüne karşı nefret” başlıklı bir dizisinde hepsi başörtüsü takan kadınlar, kamusal alanda uğradıkları sözlü hakaret ve fiziksel şiddet hikayelerini paylaşıyordu.

İsveç’teki bu ve benzeri birçok araştırma ülkenin yakın tarihinin bir parçası olan başörtüsü pratiğinin bugün İsveçlilerin kolektif hafızasında yer almayan, unutulmuş bir gelenek olduğunu gösteriyor. Öyle anlaşılıyor ki, günümüzde başörtüsü İsveç’te de Avrupa’nın geri kalanında olduğu gibi “öteki”nin bir alametifarikası olarak algılanıyor.

Medine Tezcan

Uluslararası Londra Üniversitesi’nde Siyasal Bilimler ve Uluslararası İlişkiler eğitimini tamamlayan Medine Tezcan, İsveç Genç Müslümanlar (SUM) Derneğinin başkan yardımcılığını yapmıştır. Tezcan, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler