'Örtüsü Düşmüş Ayrımcılık'

Başörtülü Kadınların İş Başvuruları Farklı Mı Değerlendiriliyor?

Müslüman kadınların işe alım süreçlerinde karşılaştığı ayrımcılık vakalarını ele alan bir çalışma için Almanya, Hollanda ve İspanya’da geniş kapsamlı bir saha araştırması gerçekleştirildi. Çalışmada İslam inancına sahip olmanın ve başörtüsü takmanın iş başvurularına olan etkisi ölçüldü.

Fotoğraf: ©Odua Images/shutterstock.com

2017 ve 2018 yıllarında Almanya, Hollanda ve İspanya’da yapılan karşılaştırmalı bir araştırmada, iş başvurularında Müslüman bir kadın ve başörtülü olmanın iş piyasasına erişimdeki olası etkiler soruşturuldu. Temmuz ayında European Sociological Review dergisinde yayınlanan “Örtüsü Düşmüş Ayrımcılık: Almanya, Hollanda ve İspanya’daki Müslüman Kadınların Karşılaştığı Engeller Hakkında Bir Alan Deneyi” (İng. “Discrimination Unveiled: A Field Experiment on the Barriers Faced by Muslim Women in Germany, the Netherlands, and Spain”) başlıklı çalışmanın müellifleri, Marina Fernandez-Reino, Valentina Di Stasio ve Susanne Veit, iş piyasasındaki Müslüman kadınlara yönelik ayrımcılığı ortaya koyuyor.

İşe Alımda Ayrımcılık ve Başörtülü Müslüman Kadın

Hem Türkiye ve hem de Avrupa ülkelerinde işe alım süreçlerinde başörtülü kadınlara yönelik ayrımcılık hadiseleri, kamuoyunun zaten haberdar olduğunu düşündüğümüz ve zihinlerde giderek daha fazla yer kaplayan bir toplumsal problem. Peki, bu sorun önceki yıllara göre daha çok tanınıyorsa bu çalışmanın ana hedefi ne? Fernandez-Reino, Di Stasio ve Veit, bu soruyu cevaplamadan önce, işe alım sürecinde ayrımcılığı konu alan araştırma literatürünü ele alıyor ve sosyolog meslektaşlarının gerçekleştirdiği çalışmaların sorunun çözümünde zamana yayılmış bir iyileşmeyi sağlamadığını dile getiriyor: Dinî ve etnik azınlık mensupları günümüzde on yıllar öncesine göre daha yüksek düzeyde ayrımcılıkla karşı karşıya. Müslüman kadınların iş hayatına katılımlarında net bir ilerlemenin mevcut olmaması, ayrımcılığın araştırma konusu olarak daha da fazla gözlemlenmesini hâlâ gerekli kılıyor. Bu araştırma, mevcudiyeti süren bu gerekliliğe cevap vererek kamuoyunu, siyasileri ve yasa koyucuları bilgilendirme amacı taşıyor.

Kurgusal İş Başvuruları

Bu hedef doğrultusunda çalışma Almanya, Hollanda ve İspanya’daki Müslümanlara yönelik negatif tutumu ve başörtüsü takma dinî yükümlülüğüne olan karşıtlığı konu ediniyor. Kurgusal başvuru dosyaları üzerinden bir alan deneyi yapılarak işverenlerin bir grup olarak Müslümanlara mı yoksa bazı Müslümanların belirli pratiklerine mi (bu çalışma özelinde başörtüsü takmaya mı) bağlı olarak ayrımcı davrandığı inceleniyor. Bu amaçla araştırmacılar iş yerlerine gönderilen başvurularda iki farklı kurgusal kişilik hazırlamış. Başvuruların bir yarısında başörtüsü takan bir Müslüman kadının vesikalık fotoğrafı kullanırken, diğer yarısında başörtüsüz fotoğraflı bir başvuru sahibi var. Başörtüsüz kurgusal başvuranın öz geçmişinde ise Müslümanlara ait bir dernekte gönüllü faaliyetlere katıldığı yazılı.

Başörtülü olmanın başvuru sonuçlarına olası etkilerini net olarak ölçmek amacıyla yapılan çalışmada başvurulan iş yerleri iki farklı gruba ayrıştırılıyor. Birinci grup, müşterilerle yüz yüze iletişimin gerektiği kuaförlük, satış elemanlığı, resepsiyonistlik gibi işlerden oluşuyor. İkinci grupta ise yüz yüze iletişimin daha arka planda kaldığı aşçılık, tezgahtarlık, yazılımcılık gibi iş ilanları var. Her başvurunun gerekliliklerine göre hazırlanan dosyaların kurgusal sahipleri, 4 yıllık iş tecrübesi sahibi ve başlangıç seviyesindeki işlere başvuran kişiler olarak kurgulanıyor. Bu çerçevede üç ülkede 2 bin 397 farklı başvuru dosyası gönderiliyor. Araştırmacılar geri dönüş alan başvuru dosyalarının profillerine ve yukarıda bahsedilen iş türü gruplarına göre ölçümü yapıyor.

Geri Dönüş Alma Oranlarında Fotoğraf Farkı

Araştırma, İspanya’da başörtülü Müslüman kadınlara yönelik ayrımcılık düzeyinin diğer iki ülkeye kıyasla daha düşük seviyede kaldığını tespit ediyor. Fakat Hollanda ve Almanya’ya gelindiğinde işveren kişi ve kurumların başörtülü Müslüman kadınlara yönelik ayrımcılık uyguladığının kanıtları söz konusu. İşe alımda başörtülü kadınlara yönelik ayrımcılık özellikle daha yüksek seviyede müşteri iletişimi gerektiren pozisyonlara başvurulduğunda açığa çıkıyor.

Hollanda’nın Almanya’dan farklılaştığı bir durum ise başörtülü fotoğrafla yollanan başvuruların geri dönüş alma oranı. Başörtülü adayların geri dönüş alma oranı Hollanda’da yüzde 35’i geçemezken, başörtüsüz fotoğrafla yollanan başvuranların geri dönüş alma oranı yüzde 70 seviyesinde. Almanya’da bu oranlar yaklaşık yüzde 25 ve yüzde 53 civarındayken, İspanya’da ise yüzde 15 ve yüzde 25 düzeyinde. Araştırmacılar, İspanya’da yüzde 15 ve yüzde 25 olarak saptanan geri dönüş oranlarının ayrımcılıktan ziyade daha çok ülkedeki daha yoğun olan işsizlik problemi nedeniyle rekabetin daha yüksek olmasıyla ilintili olduğu fikrinde.

Fernandez-Reino, Di Stasio ve Veit, Hollanda’da gözlemledikleri görece daha yüksek orandaki ayrımcılığı da şaşırtıcı olarak değerlendiriyorlar. Çünkü alan deneyine başlamadan önce araştırmacılar, Hollanda’daki kurumsal hayatın dinî azınlıkların haklarını tanımada daha ilerlemiş olduğunu varsayıyorlarmış. Tespit ettikleri bu durum önceden tahmin etmedikleri bir sonuç ve bunun arkasında ülkedeki göçmenlerin kültürel asimilasyonunu talep eden politikaların oluşturduğu yaftalayıcı tutumun olduğu görüşüne sahipler.

Dolaylı Ayrımcılık ve Başörtüsü

Öncelikle başörtülü kadınları hedef alan ayrımcılık herhangi bir dinî sembolün kamusal alanda görünürlüğüne karşı bir isteksizlik olarak değerlendirebilir mi? Bu soruya “evet” ya da “belki” şeklinde cevap vermek pek mümkün gözükmüyor çünkü çoğu dinî kıyafet başörtüsü kadar dikkat çekici değil ve dolayısıyla mukayese yapma imkânı da yok. Dolayısıyla dinî sembollere yönelik kısıtlayıcı kural ve tutumlar esas olarak Müslüman kadınları etkiliyor.

Çoğumuzun aklına gelecek Hristiyan rahibelerin durumunu ele alarak da böylesi bir mukayese yapma imkânı bulunmuyor. Kilise merkezli bir hayat süren rahibelerin çok az bir kısmı rekabetçi ortamlara iş başvurusunda bulunurken, Müslüman kadınlar işe alımda ayrımcılığa uğrama riski en yüksek gruplardan biri olarak iş piyasasına katılıyorlar.

Avrupa Adalet Divanı’nın Temmuz 2021 tarihli işverenlerin görünür dinî sembolleri yasaklayabileceği yönündeki kararına ne demeli? Bu yasağın kâğıt üzerinde müşterilere tarafsız bir imaj sunma ihtiyacı ile gerekçelendirilmesi ve tüm dinler için aynı şekilde uygulanması gerekiyor. Fakat Hristiyanlığa karşı benzer ön yargıların olmadığını saptayan ayrımcılık araştırmaları bu durumun böyle olmadığını gösteriyor. Kadınlardan başörtülerini iş yerlerinde çıkarmalarını talep etmenin, kişinin kimliğine ve benlik duygusuna bir müdahale ve hak ihlali olduğu unutulmamalı. Başvuru dosyalarında kendi etnik ve dinî aidiyetlerini minimize ederek “beyazlatan” kişiler, aslında yüksek düzeyde bir kişisel maliyet ödüyorlar.

Araştırmanın Diğer Bulguları Neyi İşaret Ediyor?

Peki, Müslüman kadınlara yönelik ayrımcılık yalnızca başörtüsü faktörü üzerinden mi şekilleniyor? Başvuru dosyalarında Müslüman inancı ve kimliğine sahip olduğu belirtilen ama başörtüsü takmayan kadınlara yönelik nasıl bir tavır söz konusu? Bununla bağlantılı olarak iş verenlerin Müslümanlara karşı ön yargıyla hareket etmek yerine dinen tarafsızlık tutumuyla hareket edip etmedikleri de sorgulanıyor. Veit daha önce yer aldığı konuyla ilgili bir başka çalışmada, Hristiyan inancını temel alan dernek ve kurumlarda gönüllü faaliyetlere katılmış olmanın olumsuz karşılanmadığını tespit etti. Bu son çalışma ise, İslami dernek faaliyetlerine katılmış olmanın olumsuz bir kriter olarak değerlendirildiği sonucuna ulaşıyor.

Din temelindeki bu farklı muamele daha önce Fransa’daki Hristiyan inancına sahip Lübnan kökenlileri ve İslam inancına sahip Lübnan kökenlileri konu alan bir çalışmada da gözlemlendi. 2019 tarihli Fransa odaklı bu çalışma, iş başvurularında Hristiyan olmanın bir avantaj sağladığını ve Müslüman olmanın ise dezavantaj olduğunu tespit etti.

Öz geçmişlere fotoğraf eklenmesi, Avrupa Birliği ülkelerinin büyük bir kısmında gerekli görülüyor. Fakat etnik ve dinî temelli ayrımcılık yalnızca fotoğraflar üzerinden gerçekleşmiyor. Fotoğraf eklemenin bir zorunluluk olmadığı ülkeleri unutmamak gerek ve ayrımcılık bizatihi başvuranların isimleri üzerinden de şekillenebiliyor. Fotoğraf eklemenin zorunlu olmadığı Birleşik Krallık ve Norveç’te yapılan ve fotoğrafsız başvurular aracılığıyla ayrımcılığın ölçüldüğü bir başka çalışmada ise isimlere dayalı olarak Pakistan kökenli Müslümanlara yönelik ayrımcılığın daha yüksek düzeyde olduğu saptanmıştı.

Burak Nuri Gücin

Galatasaray Üniversitesi’nde Sosyoloji programından mezun olan Burak Gücin, sonrasında Heidelberg Üniversitesi’nde Kültürel Çalışmalar alanında yüksek lisansını tamamlamıştır. Gücin, Perspektif redaksiyon ekibinin üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler