Aşırı Sağ Güçlenirken Avrupa’da Siyasetin Tutumu Değişiyor mu?
Yaklaşan Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi parlamentoda aşırı sağ partilerin sandalye sayısını arttıracağı tahmin ediliyor. AB Komisyonu Başkanı von der Leyen, İtalya’nın aşırı sağ çizgideki Başbakanı Meloni ile muhtemel bir iş birliğine şimdiden kapıyı aralamış görünüyor. Peki AP’de aşırı sağ temsilin artması Avrupa için nasıl bir değişim ifade ediyor?
Aşırı sağcı parti İtalya’nın Kardeşleri’nin (FdI), 28 Nisan’da Pescara kentindeki kongresine katılan İtalya Başbakanı Meloni, Avrupa siyasetinin geleceğinin şekilleneceği 6-9 Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine dair açıklamalarda bulundu. Meloni, buradaki konuşmasında haziran ayında yapılacak AP seçimlerinde bizzat aday olacağını duyurdu.
Meloni, AP Seçimi Kampanyasını Kişiselleştiriyor
Meloni, “Eğer hayatta kalırsam, tüm seçim bölgelerinde İtalya’nın Kardeşleri listelerinin başında yer almak için sahaya inmeye karar verdim. Oy pusulasına sadece adımı yazın. Vatandaşların bana Giorgia diye hitap etmesinden gurur duyuyorum. Çoğu zaman köklerimle alay edildi, lakin ben halkın insanı olduğum için gururluyum.” ifadeleriyle AP seçimlerinde aday olacağını ilan etti.
Avrupa Parlametosundaki Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Partisi (ECR) grubunun başında olan Meloni, İtalya’da yaptıkları gibi Avrupa Birliği (AB) içinde de solu muhalefete göndermek istediklerini ifade etti. Meloni, partilileri AB içinde de kimliklerini korumaya çağırdı. Başbakan Meloni ayrıca, AP seçimlerinde kendi adına seçim kampanyası yapmak için hükûmet işlerinden bir dakikalığına bile olsa ayrılmayacağını kaydetti.
Meloni gibi, iktidar ortağı Forza Italia (FI) lideri ve Dışişleri Bakanı Antonio Tajani ile ana muhalefetteki Demokratik Parti’nin (PD) lideri Elly Schlein da geçen hafta AP seçimlerinde aday olacaklarını açıklamışlardı.
AP Seçimleri Meloni İçin Bir Test Niteliğinde
NZZ‘nin İtalya muhabiri Luzi Bernet’e göre, Meloni’nin kampanyayı kişisel ağırlığını öne sürerek sürdürme isteği, 2027’e kadarki görev süresinin sonuna kadar işe yarasa da, uzun vadede vaat ettiği politikaları başarma konusunda yeterli olmayabilir. Partisinin kökenleri Benito Mussolini’nin faşist ideallerine dayanan Meloni, muhalefetteyken İtalya’nın Euro Bölgesi’nden çıkması çağrısında bulunmuş ve 2022’de seçilmesi bazı Avrupa başkentlerinde endişelere yol açmıştı. Fakat bu endişelerin aksine, iktidara geldikten sonra özellikle Ukrayna ve Orta Doğu gibi dış politika konularında genel olarak AB yanlısı, klasik bir çizgide durmuştu.
Basında çıkan haber ve yorumlarda, söz konusu liderlerin, seçimlerde partilerinin gücünü arttırmak için aday oldukları, seçilmeleri hâlinde liderlerin yerlerini kendilerinden sonra en yüksek oyu alan adaya bırakmasının beklendiği ifade ediliyor. Güncel anketlere göre, Meloni’nin partisi yüzde 27’lik destek oranıyla İtalya’nın en popüler partisi durumunda olsa da AP seçimleri, İtalya’da 18 aydır iktidarda olan Meloni liderliğindeki sağ koalisyon hükûmeti için önemli bir test niteliği taşıyor.
Meloni’nin göreve geldikten sonra daha ana akım bir çizgiye yaklaşır görünmesi 2023 yazında Avrupa Parlamentosundaki en büyük grup olan ve Hristiyan demokrat siyasi kimlikteki Avrupa Halk Partisi (EPP) safhalarına katılabileceği iddialarını ortaya çıkarmıştı. Bu iddialar gerçeğe dönüşmese de Meloni’nin partisi AP’deki daha radikal çizgide yer alan Kimlik ve Demokrasi adlı grupta değil, Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Partisi grubunda yer alıyor. Bu pozisyonu da Meloni’yi AB siyasetçileri nezdinde daha iş birliği kurulabilir bir kişi olarak öne çıkarıyor.
Von der Leyen’den Meloni’yle İttifaka Yeşil Işık
Aşırı sağcı partiler, diğer siyasi parti ve gruplar arasında resmiyete dökülmemiş bir mutabakat ile Avrupa’nın büyük bölümünde iktidardan uzak tutuluyordu. Ancak son yıllarda, göç gibi konularda daha aşırı sağcı görüşlere sahip politikacılar, diğer ülkelerin yanı sıra Fransa, İtalya, Hollanda ve Almanya’da ulusal ve bölgesel seçimleri kazanarak ve kamuoyu yoklamalarında en üst sıralarda yer alarak önemli başarılar elde ettiler.
29 Nisan’da Avrupa Komisyonu Başkanlığı için yarışan yedi aday, seçim kampanyasının ilk münazarasında karşı karşıya geldi. Maastricht Münazarası’na katılan mevcut AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 90 dakikalık konuşmasında Gazze’de devam eden savaştan TikTok yasağına, Avrupa Parlamentosunda sağ ile işbirliğinden Ukrayna savaşına kadar birçok konuda görüşlerini paylaştı. Von der Leyen (EPP ve CDU) gibi ana akım siyasetin başat aktörleri için aşırı sağın yükselişine nasıl karşılık verileceği sorusu yanıtlanmayı bekliyor. Von der Leyen, 90 dakika süren ve çoğu zaman hararetli tartışmalara sahne olan seçim münazarasında bu konuya Meloni özelinde eğildi.
Von der Leyen, Fransa’dan Marine Le Pen’in de dahil olduğu en aşırı sağcı grup olan Kimlik ve Demokrasi ile anlaşmayı reddettiğini açıklasa da, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin desteklediği ECR ile çalışma konusunda daha ikircikli bir pozisyon aldı. ECR ile olası bir iş birliğinin “Parlamentonun yapısının nasıl olacağına ve kimin hangi grupta yer alacağına bağlı olduğunu” söyledi. Meloni ve müttefiklerine yaptığı teklif, 6-9 Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra belirlenecek olan AB’nin güçlü kurumlarını kontrol etme kampanyasında dramatik bir ana işaret ediyor.
Von der Leyen’in Açıklamasına Gelen İtirazlar
ECR ile bir anlaşmanın riskli olduğunu belirtenler de var. Zira Von der Leyen’in Komisyon Başkanı olarak ikinci dönemini garantilemek için anketlerin ikinci sırada yer alacağını öngördüğü Sosyalistler ve Demokratlar’ın (S&D) desteğine de ihtiyacı var. S&D lideri Nicolas Schmit, bu ihtimalle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:
“Değerler ve haklar bazı siyasi anlaşmalara göre taksim edilemez. Ya aşırı sağcılarla anlaşırsınız çünkü onlara ihtiyacınız vardır, ya da Komisyon’umuzun uğruna mücadele ettiği temel haklara saygı duymadıkları için anlaşmanın mümkün olmadığını açıkça söylersiniz.”
Münazarının organizatörlerinden POLITICO’nun bildirdiğine göre, Schmit etkinliğin ardından gazetecilere “ECR ile müzakere edilmiş bir program için oy vermemiz mümkün olmayacak.” açıklamasını yaptı.
Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) de bu olası ittifak açıklamasıyla ilgili olarak bir tutum aldı. SPD’nin Avrupa seçimlerindeki baş adayı Katarina Barley, yayınladığı yazılı açıklamada “Ursula von der Leyen, aşırı sağa kapı açıyor.” yorumunu yaptı.
Anketlere Göre Olası Koltuk Dağılımı
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde önemli bir faktör olacağı tahmin edilen bir diğer aşırı sağcı parti olan Fransız Ulusal Birlik Partisi (RN) yüzde 30’un üzerinde oy oranıyla anketlerde önde gözüküyor. Parti lideri Jordan Bardella, Marine Le Pen’in önümüzdeki günlerde kampanyaya katılacağını açıkladı. Ulusal Birlik’in bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimindeki doğal adayı konumundaki Le Pen -Meloni’nin yaptığı gibi- partisinin AP adayları listesinde yer alacak; Le Pen’in sondan ikinci sırada yer alacağı açıklandı. RN ise AP kapsamında Meloni’nin partisinin bağlı olduğu ECR’de değil, daha aşırı sağ bir çizgide olan ve Almanya İçin Alternatif Partisinin (AfD) parçası olduğu Kimlik ve Demokrasi (ID) grubunda siyaset yapıyor.
POLITICO’nun farklı anket firmalarının bulgularının -6 Mayıs itibarıyla- aldığı ortalamasına göre, koltuk sayısı 720’ye yükselecek olan AP’de aşağıdaki dağılımın oluşması bekleniyor:
- Avrupa Halk Partisi (EPP): 174
- Sosyalistler ve Demokratlar (S&D): 145
- Kimlik ve Demokrasi (ID): 85
- Renew Europe (RE): 81
- Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Partisi (ECR): 74
- Yeni bağımsız temsiciler: 45
- Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı (Greens/EFA): 43
- Bağımsız temsilciler: 42
- Sol Grup: 31
Yukarıda listelenen tahmine yakın bir koltuk dağılımının oluşması durumunda muhafazakâr, sağ ve aşırı sağ grupların sahip olacağı koltuk sayısının 330’un üzerinde olacağı görülüyor. Bu grupların, kendi içlerinde ve diğer AP parlamenterleriyle yapabilecekleri ittifaklarla AP’de sağ bir çoğunluğun kurulabileceği belirtiliyor. Siyasi analistler, böylesi bir çoğunluğun Avrupa’nın göç, iltica, yeşil dönüşüm ve Ukrayna’daki savaş vb. önemli konular açısından önemli sonuçlar doğurabileceğini düşünüyor.
Seçim sonuçlarını belirleyecek bir diğer olumlu faktör ise katılım oranı olacak. 2019’daki son seçimin katılım oranı -önceki yıllara kıyasla artmasına rağmen- 50.7’de kalmıştı. Seçime katılım oranının daha da artmasının sağ partilerin kazanacağı koltuk sayısını azaltabileceği tahmin ediliyor.
Seçimler Yaklaşırken Aşırı Sağın Gündemi
Öte yandan aşırı sağın ve fikirlerinin güçlenerek siyasetin merkezine gelmesi kısa vadede AB karşıtlığı manasında ani ve radikal bir değişimin yaşanacağı anlamına gelmeyebilir: Daha ziyade aşırı sağın AB’yi yönetme ve dönüştürme iddiasıyla hareket etmesi söz konusu. Financial Express’te mevcut seçim sürecini değerlendiren diplomat ve eski Bangladeş Büyükelçisi Mohammed Zamir, aşırı sağın hâlihazırda bizzat Avrupa Birliğine dair tavrında bir değişiklik olduğunu belirtiyor. Zamir’in tespitine göre, (örneğin Fransa ve İtalya’da) aşırı sağ partiler artık AB’den çıkış amacıyla bir kampanya yürütmüyor; bunun yerine AB’yi değiştirme ihtiyacını ve misyonunu öne sürüyorlar. Retorikteki bu dönüşüm, sadece sağ radikal seçmenlere değil, ana akım seçmenlere uzanan kamuoyuna da tesir edebilir.
Le Monde gazetesinden Mathilde Damgé’nin yaptığı genel değerlendirmeye göre, aşırı sağ partiler genellikle göçmen karşıtlığı, geleneksel aile değerlerinin savunulması ve “wokizm” adını verdikleri yenilikçi kültürel söylemlere karşı bir duruş sergiliyorlar. Göç konusunda, Avrupa’nın dış sınırlarının güçlendirilmesi ve iç sınırlarının kalıcı olarak kapatılması gibi politikaları destekliyorlar. Ayrıca, iltica prosedürünün üçüncü ülkelere taşınması ve “geri göç” (remigration) gibi katı önlemleri de savunuyorlar.
Aşırı sağın gündemindeki “wokizm” kavramı, ilerici ve çok kültürlü değerlerin savunusunu yapan görece sol tendanslı kültürel söyleme karşı bir tepki olarak ortaya çıktı. Aşırı sağ partiler, LGBT+ hakları ve cinsel yönelim özgürlüğü gibi konularda da korumacı bir tutuma sahip. Ekonomik krizler ve enerji krizleri de aşırı sağın eleştirileri arasında yer alıyor. Özellikle, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı ve ekolojik dönüşüm politikalarının maliyetlerini sorguluyorlar.
Ukrayna-Rusya çatışması konusunda da, aşırı sağ partiler arasında derin ayrılıklar var. Bazıları Rusya yanlısı politikaları desteklerken, diğerleri NATO cephesini savunuyor. Bu fikir ayrılığının sonucunda aşırı sağın siyasi strateji tercihleri birbiriyle çatışıyor ve dolayısıyla ECR ve ID grupları arasında gerçek bir rekabet mevcut. Damgé, bu iç çatışmalara rağmen, belirli hedefler doğrultusunda ittifak ve iş birlikleri kurabileceklerini ifade ediyor. (AA/P)