Avrupa’da Doğu Mimarisinin Etkisinde İnşa Edilen Yapılar
Avrupa tarihi boyunca diğer kıtaların kültürleri silinmez izler bırakmıştır ve bu izler bugün Avrupa'nın mimari manzarasını şekillendirmekte katkıda bulunmuştur. Doğu ve İslam mimarisinden ilham alınarak inşa edilen yapılar ise Avrupa mimari tarzlarının farklı kültürlerle kaynaşmasının ve karşılıklı ilhamın bir kanıtıdır. Gelin bu ihtişamlı ve ilginç yapıların birkaç tanesine birlikte göz atalım.
Avrupa’da Doğu ve özellikle İslam mimarisinin etkisi 8. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar İspanya ve Portekiz’in bazı bölgelerini fethedip yöneten Müslümanlara kadar uzanmaktadır. Bu süre zarfında İslam mimarisinde bulunan karmaşık geometrik desenler ve motifler Avrupalı sanatçılara ve zanaatkârlara ilham vererek seramik ve tekstil gibi dekoratif sanatların gelişimini etkilemiştir.
Buna ek olarak Avrupa’da Doğu ve Avrupa mimari tarzlarının kaynaşması, estetik ve tekniklerin benzersiz bir karışımını ortaya çıkarmıştır. Avrupa mimarisi tarzlarıyla birleşen kubbeler, minareler ve avlular, estetik ve tekniğin benzersiz uyumunu beraberinde getirmiştir. Kültürler arası alışverişin bir sembolü olan ve kendine özgü bir mimari dil sergileyen bu yapıların en çarpıcı örneklerini sizler için derledik.
Pena Sarayı- Sintra, Portekiz
Yıl: 1838–1868
Arap dünyasıyla uzun ortak geçmişleri göz önüne alındığında, özellikle Portekiz, İspanya ve İtalya, 19. yüzyıldaki bazı yapılarda Arap ve İslam mimarisinin unsurlarını yeniden canlandırmıştır. Portekiz Kralı D. Fernando II tarafından yaptırılan Pena Sarayı, mimar Wilhelm Ludwig von Eschwege tarafından inşa edilmiştir ve UNESCO Dünya Mirası alanları arasında bulunmaktadır. Geniş ve 200 hektarlık bir parkın içinde yer alan saray, Alman Ortaçağ, Doğu- Oryantalist ve Portekiz Manuelin stillerinin unsurlarını bir araya getirmektedir.
Royal Pavilion- İngiltere, Brighton Kraliyet Köşkü
Yıl: 1787 ve 1822 yılları arasında üç aşamada inşa edilmiştir.
İngiltere’nin Arap coğrafyası, Osmanlı ve Hindistan ile uzun süredir devam eden ilişkisi, Doğu ile ilgili her şeye geniş kapsamlı bir hayranlık duyulmasına yol açmıştır. Bu eğilimin en görkemli mimari tezahürlerinden biri, Galler Prensi George IV’ün 1822’de mimar John Nash’i Doğu mimarisi tarzında yenilemesi için görevlendirdiği Brighton’daki Kraliyet Köşkü’nde görülmektedir. Yapının dış cephesinde yer alan kubbeler ve minareler, içerideki ihtişamın ipuçlarını vermektedir. Sarayın iç mimarisi ise, İslami unsurlarla birlikte, o zamanın hem Çin hem de Hint modasından büyük ölçüde etkilenmiştir. Birleşik Krallık’ta regency tarzında daha klasik ana akım zevke alternatif olan en önemli örnekler arasındadır.
Wilhelma Parkında bulunan The Moorish Villa – Stuttgart, Almanya
Yıl: 1837
Württemberg Kralı I. Wilhelm, 1837 yılında mimar Karl Ludwig von Zanth’a Wilhelma adındaki bahçesi için Mağrib tarzda bir binanın tasarımını yaptırmıştır. Kaynaklara göre buradaki ana fikir İslam sanatını aslına sadık kalarak yeniden üretmek değil fakat bahçeye “Doğu mimarisi” esintileri barındıran bir hava katmaktı. Wilhelma parkında görülen Mağrib tarzı, 12. ve 15. yüzyıllar arasında İspanya ve Kuzey Afrika’da gelişen ve Elhamra’da zirveye ulaşan İslam sanatını hatırlatmaktadır. Wilhelma aynı zamanda “Neckar nehri üzerindeki Elhamra” olarak da bilinmektedir.
Schwetzingen Sarayı- Almanya
Yıl: 1778-1791
Schwetzingen Camii, saray mimarı Nicolas de Pigage tarafından Schwetzinger Sarayı’nın bahçesine inşa edildi. 1774 yılında caminin bulunduğu yerde Türk usulü bir bahçe vardı. Bu yapı bahçenin konseptine dahil edilmiş ve hiçbir zaman Müslümanlar için ibadethane olarak kullanılmamıştır. Zaten yapının mimarı da tipik İslam mimarisinden uzak durmayı tercih etmiştir. Yapının inşası sırasında Hristiyanlık ve İslam’a has özellikler harmanlanmıştır ancak yine de Doğu’ya has izler daha baskın olduğu söyelenebilir.
Almanya’da, cami mimarisinden ödünç alınan İslami tarzdaki tasarımlar çok çeşitli bağlamlarda kullanılmıştır, ancak bunların hiçbiri ibadethane olarak hizmet vermemiştir. Almanya’daki Schwetzingen Saray kompleksinin bir parçası olan Türk tarzındaki bu 18. yüzyıl sonu bahçe “camisi”de, ülkedeki türünün en eski örneğidir.
Monserrate Sarayı- Sintra, Portekiz
Yıl: 1790; 1841; 1863
Sintra’daki Monserrate Sarayının inşası 1863 yılında tamamlanmıştır. Bir dizi Avrupa tasarım özelliğini Hindistan ve Arap dünyasının tasarım özellikleriyle harmanlayan saray, Portekiz tarihindeki Arap sanat ve kültür mirasına atıfta bulunmaktadır. Monserrate sarayı ve bahçeleri 1949 yılından bu yana Portekiz devletine aittir.
Toledo Tren İstasyonu- İspanya
Yıl: 1919/1920
İspanya’nın başkenti Madrid’in güneyinde yer alan Toledo, Ortaçağ döneminde üç büyük dini topluma ev sahipliği yapmıştır ve bunlardan her biri kentin mimarisinde izler bırakmıştır. 8. ve 15. yüzyıllar arasındaki uzun Arap-İslam egemenliği tarihiyle paralel olarak burası “Mağrib” tarzının beşiği olarak görülmüştür. Kendisine hayran bırakan Toledo Tren İstasyonu 1919/20 yıllarında açılmıştır.
Türk Köşkü (Turkiska Kiosken)- Stockholm, İsveç
Yıl: 1786-1788
Gustav III’ün talimatıyla Haga Parkında inşa edilmiştir ve mimarı Fredrik Magnus Piper’dir. Söylentilere göre Kral Gustav III’ün en yakın adamlarıyla gizli toplantılar düzenlemek için kullandığı bu köşk ve 1788 yaz ortasından sonra başlayan Rusya’ya karşı saldırının da planlandığı yer olma özelliğine sahiptir.
Pierre Loti’nin Evindeki Türk Odası- Fransa, Rochefort
İstanbul’da bıraktığı izlerle Türkiye’de de bilinen Fransız yazar Pierre Loti yoğun gezileriyle de tanınmaktadır. Kaynaklara göre gezgin yazar ve deniz subayı Loti, evinde kitaplarıyla zamana tutunmuş; evindeki odaların tasarımı ve dekorasyonu ile ziyaret ettiği manzaraları ve hissettiği duyguları yeniden canlandırmaya çalışmıştır. Evin 1870’lerin sonları ile 20. yüzyılın başları arasında oluşturulan dekoru söylentilere göre Loti’nin kişilikliğinin karmaşıklığını yansıtmaktadır. Loti’nin yaşadığı ev 1973 yılından beri müze olarak hizmet vermektedir. (P)