İslam’a Göre Sağlıklı Bir Ebeveyn-Çocuk İlişkisi Nasıl Olmalı?
İslam’da aile, toplumun temel yapı taşıdır. Ebeveynler çocuklarını sever, çocuklar da ebeveynlerini. Ancak bazı ilişkilerde mesafe hakim olabilir. Dr. İbrahim Rüschoff, sağlıklı bir ebeveyn-çocuk ilişkisinin nasıl olması gerektiğini anlatıyor.

İnsanlarla ne kadar yakın bir ilişki kurarsak, o ilişkinin derinliği ve dolayısıyla çatışma ihtimali o kadar artar. Almanya Cumhurbaşkanı’nın benim hakkımda ne düşündüğü çok önemli değil, ama komşum ya da iş arkadaşımın ne düşündüğü söz konusu olduğunda iş değişir. En önemlisi ise ebeveynler, eş ve çocuklarımızın ne düşündüğüdür. Bu yüzden iş ve aile ortamında çatışmaların sıkça yaşanması doğaldır.
Ebeveyne Saygı Sürekli İtaat Anlamına Gelmez
Çocukların güvenli ve sağlıklı bir şekilde büyüyebilmeleri için en temel gereksinimlerden biri, ebeveynleriyle olan ilişkilerinin kesinlikle sağlam ve neredeyse yıkılmaz olduğunu bilmeleridir. Hepimiz küçük bir çocuğun, annesini gözden kaybettiğinde yaşadığı o büyük korkuyu biliriz; annenin yokluğunda adeta ölüm korkusuna kapılır. Ancak çocukları cezalandırmak için yaygın olarak başvurulan sessizlik ve görmezden gelme yöntemleri de bunun daha hafif bir versiyonudur (“İşte, annen seni sevmediğinde böyle hissedersin!”), ve bu çocuklar için neredeyse dayanılmazdır. Böyle durumlarda çocuklar, terk edilmişlik duygusundan kurtulmak ve annelerini tekrar mutlu etmek için ellerinden geleni yaparlar.
Kur’an ve Sünnet’te, ebeveynlere karşı iyi ve saygılı davranmamız gerektiği yönünde pek çok tavsiye buluruz. Ancak, aslında saygı, iyilik (ihsan) ve sevgi eksikliğinden kaçınmakla ilgili olan bu öğütler, çoğu zaman ebeveynler tarafından önemsiz konularda bile itaat talebi olarak yorumlanır. Bazen de ebeveynleri ilgilendirmeyen alanlarda bile bu itaat beklenir. Üstelik, bu beklenti cuma hutbelerinde ve diğer dini sohbetlerde de sürekli pekiştirilir. Öyle ki, bir kardeşimiz bunu şöyle ifade etmişti: “Korkarım ki, hem ebeveynlerimizin hem de bizlerin zihninde şöyle bir düşünce var: Bu dünyada ne kadar iyilik yaparsam yapayım; okulda çok çalışıp işte başarılı olsam, namazlarımı hiç aksatmasam, aileme sevgi dolu davransam ve çocuklarımı iyi yetiştirsem bile, eğer ebeveynlerim benden memnun değilse, bunların ne bu dünyada ne de ahirette bir önemi yoktur!”
Bu anlayışın ne kadar sorunlu olduğunu, bir hastamın sıradan bir ifadesinden anlayabiliyoruz: “Eğer annem bana kızarsa, günah işlemiş olurum!” Sabırsız ve zor bir annenin öfkesi, gerçekten günahlarımın ölçüsü olabilir mi?
Ebeveyne Aşırı Bağımlılık, Onarılamaz Sorunlara Yol Açabilir
Ebeveynler genellikle çocuklarının kendilerine saygı göstermesini ve itaat etmelerini bekler. Çocuklar da, onları sevdikleri ve yardımlarına ihtiyaç duydukları için genelde bu beklentiye karşılık verir. Peki, bu itaat beklentisi ne kadar ileri gitmeli? İtaat, saygıyla aynı şey midir? Ebeveynler, çocuklarının özgürlüğü ve bağımsızlığını tamamen yok sayan son mutlak otoriteler midir? Gerçek hayata baktığımızda, sanki durum böyleymiş gibi görünebilir.
Müslüman hastalarımda sıkça gördüğüm bir durum, özellikle oğulların annelerine karşı geliştirdiği güçlü bağımlılık. Bu bağımlılık, çocukların kendi ayakları üzerinde durma yetilerini ve bağımsızlıklarını ciddi biçimde sınırlandırıyor. Böyle kısıtlamalar, sevilse bile insanların hayatında derin ve bazen onarılamaz sorunlara yol açabiliyor. Bazen sevgiyle de yanlış yapılabilir!
Ne yazık ki, bazı Müslüman ailelerde, çocuklarına veya gelinlerine sebepsiz yere zarar veren ebeveynler var. Bu insanlar, evlilikleri yıkıyor, aile fertlerini birbirine düşürüyor ve çoğu zaman bilerek büyük haksızlıklar yapıyorlar. Bu tür vakalar hemen herkesin aşina olduğu durumlardır.
Zor, Ama Ne Yapılabilir?
Müslümanlar olarak hayat boyu öğrenmekle yükümlüyüz; bu sadece okul ve mesleki eğitimi değil, aynı zamanda kişiliğimizin ve nefsimizin gelişimini de içerir. Eğitim üzerine verdiğim konuşmalarda sıklıkla dinleyicilere neden çocuk sahibi olduğumuzu sorarım. “Ebeveynlerin yaşlılık güvencesi” veya “aileyi ve ümmeti koruma” gibi cevaplar verilir, ancak sonrasında genelde bir duraksama olur. Oysa, ebeveynlerin nefsen yüksek mertebeye, yani huzura ermiş nefse ulaşma yolunda ilerlemelerine kim yardımcı olabilir, eğer çocukları yardım etmezse? Çocuklar, ebeveynlerinin zor yönlerini fark etmelerine yardımcı olmalı ve bu yönlerin üstesinden gelmeleri için onları desteklemelidir. Bu, her zaman ebeveynlerin hoşuna gitmeyebilir, ancak eleştirinin yapıcı olması şarttır.
Çünkü sadece çocukların değil, ebeveynlerin de gelişimsel görevleri vardır ve muhtemelen bunların en önemlisi, çocukların talep etmeye hakları olan bağımsızlığa adım atmalarına izin vermektir. Bu, ilk başta bir kayıp gibi gelebilir, çünkü bir anne, küçük çocukları için olduğu kadar bir daha kimse için bu kadar önemli olmayacaktır. Ancak onları serbest bırakırsak, seve seve geri dönerler. Rilke’nin dediği gibi: “Sevdiğimiz insanlara verebileceğimiz en önemli şey, onların gitmesine izin vermektir; çünkü birbirimizi tutmak zaten kolaydır ve bunu öğrenmeye gerek yoktur.”