DOSYA: "İPTAL KÜLTÜRÜ"

“Fransa’da İki Tür Vatandaş Var: Müslümanlar ve Diğerleri”

Aşırı sağın güç kazanması ile birlikte merkezin de sağa kayışına şahitlik ettiğimiz Fransa’da Filistin meselesinde temel insan hakları endişelerini dile getirmek bile göz altına alınmakla sonuçlanabiliyor. Fransız İslamolog ve siyaset bilimci François Burgat ile Fransa’da alanı daralan ifade hürriyeti ve Gazze’yi savunmayı konuştuk.

Fotoğraf: Emrah Yorulmaz - Anadolu Ajansı

Fransa’da özellikle “iptal kültürü”nün (İng. “cancel culture”) politik veya akademik tartışmaları sınırladığını düşünüyor musunuz? “İptal kültürü” sosyal adalet savunucularını güçlendiriyor mu yoksa bazı grupları susturuyor mu?

Fransa’da gerçekten yeni bir dinamik bu ve aşırı sağın siyasi arenada etkisini büyük ölçüde genişletmesiyle yakından bağlantılı. Fransa’da sağ ve aşırı sağ, tüm nüanslarıyla birlikte artık siyasi arenanın üçte ikisini kaplıyor. Bu yelpazede sağ ve aşırı sağ, ekonomik veya uluslararası bazı konularda bölünmüş olsa da, Fransa’daki Müslüman varlığına dair algıları konusunda hiçbir ayrılık yaşamıyorlar; zira son yıllarda hükûmetin sağ kanadı, aşırı sağın tüm referanslarını benimsemiş durumda.
Yeni İçişleri Bakanı Bruno Retailleau kısa süre önce Afrika kökenli Fransızları “etnik gerileme içinde olmak”la suçladı. Aslında bu ifade, Retailleau’nun “Beyaz Fransa”sına mükemmel bir şekilde uygulanabilir. Ben bu zihin yapısının evrenselcilik ile “kabile aidiyetini” birbirine karıştırdığını düşünüyorum. Sömürgecilik geçmişinden hareketle Fransa’ya taşınan tüm kültürleri dışlayan ve bu kültürleri ulusal yapıda meşru olarak tanımayı reddeden de tam olarak bu düşünce yapısı.

Filistinlilerin haklarını savunanların, özellikle Fransa’da karşılaştıkları zorluklar neler?

Fransa’da din ve kimlik meselelerine dair tartışmalar o kadar ön plana çıktı ki, sağlık veya alım gücü gibi esas meseleleri gölgede bıraktı. Açıkça söylemek gerekirse, Fransa’da iki tür vatandaş var: Müslümanlar ve diğerleri. İlk grup, özellikle pro-Filistin söyleminin ya da uluslararası hukukun temel ilkelerine saygı duyulması gerektiğini savunan ifadelerin kriminalize edilmesiyle hedef alınıyor. Bugüne kadar onlarca, belki de yüzlerce vatandaş -rakamlar henüz net değil- gözaltına alındı. Bunların ezici çoğunluğu Müslüman olup, sadece Filistinlilerin 75 yıldır yaşadıkları işgale direnme hakları olduğunu dile getirdikleri için ağır para cezalarına veya tazminat ödemelerine mahkûm edildiler.

Filistin meselesindeki duruşunuz sizi akademik çevrelerde izole etti mi? Akademik çevrelerde Filistin davasını savunmanın sosyal veya profesyonel sonuçları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bence Filistin meselesi akademik dünyanın kendisini izole etti. Bu konuda size verebileceğim nadir iyi haberlerden biri, meslektaşlarımın büyük çoğunluğunun bu konuda rasyonel bir duruş sergilemesidir. Tabii ki, İsrail ve destekçilerinin tek taraflılığını veya üstünlükçü duruşunu destekleyen birkaç istisna medya tarafından öne çıkarılıyor. Fransa’da aktif olan meslektaşlarımın çoğu, üniversite kampüslerinde Filistinlilere destek verilmesini veya sadece İsraillilerin aşırıcılığının kınanmasını bile cezalandıran “bakanlık talimatları”nın hedefi oldular.

Siz de Filistin meselesiyle ilgili duruşunuz nedeniyle gözaltına alındınız. Bu susturma girişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gözaltına alınmam, Fransa’da şans eseri şimdiye kadar bu türden korunmuş olan bir vatandaşın yaşamına siyasi şiddetin nasıl müdahale edebileceğine dair küçük bir örnek aslında. Yaklaşık 4 saat boyunca (ayakkabısız ve kemersiz) bir hücrede kalmak, dünyanın birçok yerinde milyonlarca insanın hayatını etkileyen bu baskı makinelerinin yöntemlerini ufak da olsa tatmama neden oldu.
Fransa’da devlet doğrudan bu işe karışıyor çünkü devlet rasyonalite, eşitlik ya da laiklik ilkelerinden tamamen vazgeçmiş durumda ve İsrailli aşırı dincilerin anlatısını benimseyip savunuyor. Bu da Fransa’nın kendisini “insan hakları ve bireysel özgürlükler devleti” olarak tanımlama çabalarıyla çelişiyor.

Fransa’da “İslam solculuğu” (islamogauchisme) terimi sıklıkla gündeme geliyor ve genellikle itibarsızlaştırmak için kullanılıyor. Bu kavramın anlamı nedir ve bu konuda düşünceleriniz nelerdir? Bu terimin akademik ve sosyal tartışmalar üzerindeki etkisi ne sizce?

Bu terimin oluşturulduğu bağlamı hatırlamakta fayda var: Bu kavram, 2006’da İsrail’in Gazze’ye karşı savaşı sırasında pro-İsrailli Fransız sosyolog Pierre-André Taguieff tarafından kullanıldı. Hamas’ın topyekûn kriminalize edilmesini reddeden Fransa’daki küçük bir sol entelektüel grup “İslam solcusu” olarak damgalandı. Yani bu sol grup, Hamas’ın temsil ettiği İslamcı kanatla uzlaşma içinde olmakla suçlandı.

Fransa başta olmak üzere Avrupa’daki bazı ülkelerde Müslümanlara dair siyasal İslam ya da İslamcılık ithamları yaygın. Bu tartışmalar Müslümanların kamusal alanda ifade özgürlüklerini sınırlıyor mu sizce?

Kesinlikle! Pek çok arkadaşım artık sosyal medyada bile konuşmaya cesaret edemiyor. Medyaya erişimden hiç bahsetmiyorum bile. Fransa’da bugün medyanın yüzde 85’i, özellikle haber kanalları, ya Fransız-İsrailli iş insanlarının ya da aşırı sağcıların mülkiyetinde. Yani her iki durumda da bu medya organları İslamofobik tezlerin kayıtsız şartsız savunucuları hâline gelmiş durumda.

Son yıllarda Fransa’da “İslamofobi” kelimesi bile devlet tarafından “İslamcıların yararlı aracı” olarak görülüyor. Bu konuda düşünceleriniz nedir?

Savaş her düzeyde devam ediyor ve dilsel alan da bu savaşın bir cephesi. İslamofobik söylem kendisini her geçen gün daha da geliştiriyor. Bir gazetecinin ya da İslamofobik bir entelektüelin yalanlarını ifşa etmek, ana akım medya tarafından, “onu hedef hâline getirmek”, yani onu ölüm tehlikesiyle karşı karşıya bırakmak olarak sunuluyor. Sebeplerin tersine çevrilmesi sıkça başvurulan bir yöntem hâline geldi. Maalesef “insan haklarının beşiği” olmakla övünen Fransa’da kamusal tartışmaların durumu bu noktada.

Ebubekir Tavacı

Lisans derecesini Istanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden 2016 yılında alan Tavacı, Fransa’da Université Paris 1 Panthéon Sorbonne’da Siyaset Bilimi yüksek lisans programından 2021 yılında mezun olmuş ve aynı üniversitede aynı alanda doktora araştırmasına devam etmektedir. Avrupa Birliği göç politikaları, Türk diasporası ve Fransa’da göç gibi konular üzerine çalışmalar yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler