Dosya: "Savaş ve Barış"

Barış Gazeteciliği’nin Neresindeyiz?

Barış Gazeteciliği, medyanın da barışı teşvik eden bir aktör olabileceğini savunarak dil ve habercilik pratiklerini dönüştürmeyi öneriyor. Barışa giden yolları görünür kılmayı amaçlayan Barış Gazeteciliği’ni, bu kavramın öncülerinden Prof. Jake Lynch açıkladı.

Fotoğraf: Supamotionstock.com/shutterstock.com | Değişiklikler: Perspektif

Barış Gazeteciliği, “editörlerin ve muhabirlerin hangi hikâyeleri haberleştireceğine ve bunları nasıl haberleştireceklerine karar verirken, çatışmalara karşı şiddet içermeyen yanıtları değerlendirme ve düşünme fırsatları yarattıkları” bir süreç olarak tanımlanır.[1]

1997’de ilk Barış Gazeteciliği Yaz Okulu’nu yönettiğimde, katılımcılardan ikisi, Birleşik Krallık’ın en çok satan günlük gazetelerinden biri olan Mirror’dan gelmişti. Editörler ve muhabirler, Kuzey İrlanda’daki (ya da bakış açısına göre İrlanda’nın kuzeyi) olaylarla başa çıkmaya çalışırken yeni fikirler arıyordu. O dönem hızla ilerleyen bir barış süreci vardı ve siyasi liderlerin yıllarca herhangi bir katkıda bulunmadığı, toplumsal düzeyde güçlü bir destek ortaya çıkmıştı. 

Bu taban destekli tarihî anın, bir sonraki yıl Kutsal Cuma Anlaşması’nda (İng. “Good Friday Agreement”) karar verici bir “Evet” oyu kazanılmasına yol açacağı görülüyordu. Böylece Barış Gazeteciliği, gazetecilere, “kendilerine gelmelerini” sağlayan değerli bir ipucu ve seçenek hazinesi sundu. 

Barış Çalışmaları’nın Öncüsü Johan Galtung

Avrupa’nın batı kıyasında yaşanan bu gelişmeler, tam da Barış Gazeteciliği programının beklediği uygun bir bağlamı ortaya koyuyordu. Etkinliğin baş konuşmacısı, olağanüstü derecede etkili bir entelektüel kariyerin ardından bu yıl bizi terk eden Barış Çalışmaları’nın öncüsü Johan Galtung’du. Galtung yıllar önce, Mari Holmboe Ruge ile birlikte, Journal of Peace Research dergisinde “Yabancı Haberlerin Yapısı” başlıklı dönüm noktası niteliğindeki makalesini yayımlamıştı.

Bu makalede Galtung ve Ruge, ana akım haberlerin ani ve olumsuz olaylar sunduğunu, resmî açıklamaları ve iddiaları çoğu zaman yeniden ürettiğini ve çatışmaları genellikle sıfır toplamlı bir oyun olarak yapılandırarak, iki karşıt taraf arasında zafer (ya da yenilgi) ile sona erdirdiklerini yazmışlardı. Galtung, daha sonra bu baskın gazetecilik türünü “Savaş Gazeteciliği” olarak tanımladı. Ona göre bu gazetecilik, sadece savaşları raporlama anlamına gelmiyordu. Bu aynı zamanda şiddet için toplumları bilişsel olarak hazırlayan bir gazetecilik türüydü. Bu tarz bir gazeteciliğin ise “Barış Gazeteciliği” olarak özetlenebilecek iyileştirici bir karşı stratejiye ihtiyacı vardı.

Soğuk Savaş sonrası dönem olan 90’larda “barış” aniden herkesin dilindeydi. Avrupa’nın diğer ucunda, Yunan-Türk ilişkileri sıcak bir döneme girmişti. Siyasi iletişimin ortak temaları, Orta Doğu Barış Süreci’ni ve devlet sosyalizminin çöküşünden sonra Barış Temettüsü’nü kapsıyordu. Yugoslavya’daki savaşlar da anlaşma yoluyla çözüme kavuşturulmuştu.

Başka yerlerde, Güney Kore ile Kuzey Kore, “Günışığı Politikası” ile gelen barışta âdeta güneşleniyordu. Mozambik’te nihayet barış sağlanmış, kısa bir süre sonra Güney Afrika’daki apartheid de sona ermişti. Galtung, Ekvador ve Peru arasındaki sınır ihtilafını çözmek için kendi önerdiği “binasyonel park” (çift uluslu park) önerisinin uygulandığını görmüştü.

Barış Gazeteciliği Literatürünün Oluşması

Özetle Barış Gazeteciliği fikri ilk ortaya çıktığında, bu kavramın vakti çoktan gelmiş ve kavramsal ve pratik ağırlığını layıkıyla geliştirmiş bir fikir olarak gün yüzüne çıktı. Araştırmacılar, Galtung’un, çatışmalar haberleştirilirken ikili ayrımlar kümesi oluşturulması şeklindeki modelini kullanarak, Barış Gazeteciliği’nin ne kadar var olduğunu anlamak için içerik analizi yaptılar.[2]

Kitle izleme araştırmaları bu anlamda var olan güçlü etkileşimleri ortaya koydu: Eğer çatışma olayları Barış Gazeteciliği kriterlerine göre yeniden yapılandırılmışsa, okuyucular, izleyiciler ve dinleyiciler bunu fark ediyordu.[3] Dahası, şiddet içermeyen yanıtlar konusunda önemli ölçüde daha duyarlı hâle geliyorlardı. Bu bulgular, akademik kitaplar ve dergilerde yayımlandı ve üniversite derslerinin içeriğine de yansıdı.

Aynı zamanda, kalkınma alanında çalışan insanlar, şiddetli çatışmalardan etkilenen toplumlarda etkili olmak için Barış Gazeteciliği’ne yöneldiler. Yardım kuruluşları, medya geliştirme desteği yoluyla gazeteci eğitimleri talep etmeye başladılar. Bu atölyelerde, yerel haber örnekleri genellikle Barış Gazeteciliği kriterlerine göre yeniden analiz ediliyor ve katılımcılara aynı hikâyeleri nasıl farklı şekilde raporlayabileceklerini düşünmeleri için destek veriliyordu. Bazı eğitimlerden sonra öğrenilen derslerin uygulanmasına yardımcı olmak için mentörlük sunuluyordu.[4]

Barış Gazeteciliği literatürü de bu şekilde oluşmaya başladı. Gazetecilikten öğretim üyeliğine geçen Steven Youngblood tarafından editörlüğü yapılan The Peace Journalist dergisi buna bir örnektir. 2012’de yayına başladığından bu yana bu derginin ilk on yılında, 33 ülkeden 47 yazar 55 rapor yayımladı. Bu raporlar, Barış Gazeteciliği eğitim kurslarına dair bilgileri içeriyordu ve çeşitli çatışma aşamalarındaki ülkeleri kapsıyordu.[5]

Propaganda ile Doğruyu Söyleme Arasında Kesinleşen Çizgiler

Ancak Soğuk Savaş sonrası barış odaklı bu vurgu herkese hitap etmedi. Saddam Hüseyin’in kuvvetlerini Kuveyt’ten atan “Çöl Fırtınası Operasyonu”, Pentagon’u uluslararası toplumun uygulayıcı gücü olarak tekrar faaliyete geçirdi. Washington’daki neo-muhafazakârlar, bu başarıyı önemli bölgelerde rakip unsurların ortaya çıkmasını engellemek ve sadece Avrupa güvenlik düzenlemelerini önlemek için bir “Yeni Amerikan Yüzyılı”na dönüştürmeye çalıştılar.

Doğu Avrupa’daki ülkeler, yeni Sovyet Paktı’ndan kurtulmuş olmalarına rağmen, askerî güçlerini NATO’ya katılacak şekilde adapte etmede isteksizdi. Bu nedenle, ABD silah şirketleri, Kongre’yi bu maliyeti ödemeye ikna ederek, Avrasya kara parçasındaki ikili bölünmeyi devam ettirdiler.

11 Eylül saldırıları, Afganistan ve “kitle imha silahları” barındırmakla suçlanan Irak’ta rejim değişikliği için bir gerekçe sağladı. İsrail’in 2008-2009’daki “Dökme Kurşun Operasyonu” Gazze’de soykırım uygulamak için bir şablon oldu.

Bu gelişmeler, propaganda ile doğruyu söyleme arasındaki çizgileri keskinleştirdi. Barış Gazeteciliği, meşru tartışma alanından sapkınlık alanına göç etti. Çatışmaların arka planlarını ve bağlamlarını -sadece olayları değil, onlara yol açan süreçleri de- gösterme ısrarı, olaylara şiddete başvurarak cevap vermeye meyilli otoriteler için külfete dönüştü. Birçok gazetecinin de dâhil olduğu, gerçek öyle olmamasına rağmen sanki Gazze’nin hikâyesi 7 Ekim 2023’te başlamış gibi haberleştirilmesine getirilen eleştiriler de bu minvalde düşünülebilir.[6]

Baskın Yapılar ile Özgür İrade Arasındaki Denge

Şimdi “Soğuk Savaş sonrası dönem sonrası” olarak tanımlayabileceğimiz bu dönemde, medya kendisini dönüştürmeye devam etti. Çevrimiçi hâle geldi. İletim maliyetlerinin ortadan kalkmasıyla çeşitlendi. Haberler algoritma tercihlerine göre kişiselleştirilen akışlarla sağlanmaya başladı. 

Bugün, Mark Twain’in bilgisizlik ve yanlış bilgi arasındaki ayrımını yeniden güncelleyebiliriz artık. Haber görmeyenler bilgisizdir. Sadece ticari ve kurumsal kaynaklara dayananlar ise yanlış bilgilendirilmiştir.

Peki, nasıl bilgi edinmeliyiz? İyi bir başlangıç ne ticari gelir kaynaklarına ne de devletle bağlantılı bürokrasiye bağımlı olmayan bağımsız medyayı desteklemek olacaktır. Bu medya, sınırlarda faaliyet gösterir, ancak aynı şey her yeni fikir ya da içgörü için de geçerlidir. Bu medyanın etkileri, kendi dolaşımından çok daha geniş olabilir.

Elbette her haber masasında günlük mücadeleler gerçekleşiyor. İyi editörler ve muhabirler, sürekli olarak mümkün ve kabul edilebilir olanın sınırlarını test ediyorlar; tıpkı benim de kendi kariyerimde, Birleşik Krallık televizyonu ve gazetelerinde yaptığım gibi. Bunun gibi birçok diğer alanda ise zorluklar çok daha keskin. Pakistan’daki meslektaşlarım – Sınır Tanımayan Gazeteciler Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 152. sıradalar – Barış Gazeteciliği’nin “eleştirel pragmatizm” çerçevesinde uygulanmasını talep ediyorlar. Bu, çatışma ile ilgili hassas hikâyelerle çalışan gazetecilerin sınırlı bir alanda faaliyet göstermelerini sağlıyor. Ancak her yerde, haber içeriği üzerinde etkili olan yapı ve kişinin kendi özgür iradesi arasındaki denge, saat başı müzakere ediliyor.

Barış Gazeteciliği ve Sessizlerin Sesi Olmak

Araştırmalar, Barış Gazeteciliği modelindeki ana ayrımlardan, en kolay uygulanabilen ayrımın “insan odaklılık”[7] olduğunu gösterdi. Galtung’dan alıntı yapmak gerekirse: “Herkesin şiddetini ve her tarafın acısını vurgulamak; kadınları, yaşlıları, çocukları [sadece sağlıklı yetişkin erkekleri değil]; tüm kötülük yapanların adlarını vermek [sadece “öteki” tarafın değil]; barışın inşasına odaklanmak ve sessizlere ses olmak.”

Farklı çalışmalar gösterdi ki, özenle seçildiğinde, elit olmayan öznelerin mücadele ve girişim hikâyeleri, kökleşmiş çatışma söylemlerini yeni bakış açılarına maruz bırakabilir, yeni sebep sonuç ilişkilerini ortaya çıkarabilir ve kitlelere şiddetsiz karşılık ve çözümleri düşündürecek umut ve anlayışı ilham edebilir.[8]

Her şey bir yana, sadece bu nedenle dahi olsa, Barış Gazeteciliği kavramı, gazetecilere bir olaya götüren süreci gösterme özgürlüklerini ve dolayısıyla şiddetten kaçınmak için gerekli müdahaleleri mümkün kılma konusunda bir fırsatlar yelpazesi sunması açısından tazeliğini koruyor. Böylelikle hem akademik hem de pratik uygulamada ilgi görmeye ve bu ilginin karşılığını vermeye de devam ediyor.

 

Dipnotlar

[1] Jake Lynch and Annabel McGoldrick, Peace Journalism. Hawthorn Press: 2005, p 6.

[2] Seow Ting Lee & Crispin Maslog, 2005: ‘War or Peace journalism in Asian newspapers’, Journal of Communication, vol. 55, no. 2, pp. 311–329.

[3] Jake Lynch and Annabel McGoldrick, 2016: ‘Audience responses to Peace Journalism: Merging results from a four-country research study’, Journalism Studies, Vol 17, Issue 5, pp 628-646.

[4] Jake Lynch and Matt Freear, 2024 ‘Peace Journalism training for journalists as a contribution to PVE in the new Afghanistan’. Journalism and Media 5(1), 397-411. https://www.mdpi.com/2673-5172/5/1/26

[5] Jake Lynch and Giuliana Tiripelli, 2022: ‘Constructive Information Practices after Training: feasibility, aspects, and effects in Peace Journalism media production’. In (Eds) Jake Lynch and Charis Rice, Responsible journalism in conflicted societies: trust and public service across new and old divides. New York: Routledge Taylor & Francis, pp 77-92.

[6] Letter from journalists to Australian media outlets, 2023: https://www.jotform.com/form/233177455020046

[7] Jake Lynch and Giuliana Tiripelli, 2022: ‘Overcoming the Peace Journalism paradox: a case study in journalist training as media development aid’. Journal of Applied Journalism and Media Studies, Special Edition, ‘What’s next for Media Development?’, Vol 11, No 2, pp 211-226.

[9] Jake Lynch, 2014: A Global Standard for Reporting Conflict. New York: Routledge Taylor & Francis.

Prof. Dr. Jake Lynch

Prof. Dr. Jake Lynch, Barış Gazeteciliği alanında öncü bir akademisyen, yazar ve eğitimcidir. Sidney Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapmış ve bu alanda kapsamlı araştırmalar yürütmüştür. Lynch, medyanın çatışma çözümüne katkı sağlayabileceği yolları vurgulayan barış gazeteciliği modelini geliştirmiştir. Ayrıca, barış ve medyaya ilişkin çalışmalarıyla küresel ölçekte tanınan ödüllü bir uzmandır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler