Uluslararası Topluma Çağrı: “Gazze’de Adalet Olmadan Ateşkes Boş Bir Vaatten İbaret”
Gazze’de onarılması zor derin yaraların ardından ateşkes nihayet yürürlüğe giriyor. Peki ya yaşanan acıları kim tazmin edecek? Bekir Altaş, dünya toplumunu insani yardım ve adalet için kararlı bir şekilde harekete geçmeye çağırıyor.

Gazze Şeridi’ndeki insani felaket, yıllardır süren abluka, büyük yıkım ve akıl almaz acılar sonrasında açık bir yara olarak karşımızda. 19 Ocak 2025’te yürürlüğe giren İsrail ve Hamas arasındaki ateşkes, geçici bir sükûnet umudu olsa da ateşkes nihai bir son olarak değil, uluslararası toplumun sorumluluğunu sınayacak kapsamlı bir sürecin başlangıcı olarak anlaşılmalı.
Gazze’deki sivil halkın ihtiyaçlarının karşılanması, dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nde yer alan uluslararası hukuki bir zorunluluk. İsrail, işgalci güç olarak, gıda, tıbbi malzeme ve diğer hayati ihtiyaçların erişimini sağlamakla yükümlü. Buna rağmen, İsrail’in abluka politikası hedefli kısıtlamalar ve insani gerilimler üzerine kurulu. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri, bu ablukanın kolektif bir cezalandırma biçimi olduğunu ve uluslararası insancıl hukuku açıkça ihlal ettiğini defalarca dile getirdi.
Özellikle 26 Ocak 2025’ten itibaren UNRWA’nın çalışmalarının daha da engellenmesi planı, Gazze’de zaten kırılgan olan durumu daha da kötüleştirecek. UNRWA ve diğer insani yardım kuruluşlarına yönelik saldırılar, uluslararası insani koruma sistemini de baltalıyor. Uluslararası toplum bu konuda sessiz kalmamalı ve harekete geçmeli.
Barışın Dayanağı Olarak Savaş Suçları İçin Adalet
Savaş suçlarının uluslararası düzeyde kovuşturulması bir amaç değil, temel bir prensibin ifadesi. Bu temel prensip bize, hiç kimse yasaların üstünde olmadığını anlatır. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), en ağır suçların cezasız kalmasının sadece mağdurlara adalet sağlanmasını engellemekle kalmayıp, aynı zamanda gelecekteki şiddeti teşvik ettiğini de defalarca vurguladı.
Gazze’de sivillere ve sivil altyapıya yönelik hedefli saldırılar, orantısız askerî güç kullanımı ve yerleşim bölgelerinin sistematik olarak yok edilmesi gibi savaş suçu niteliğinde sayılabilecek birçok olay belgelendi. Özellikle Amnesty International ve Avrupa Anayasal ve İnsan Hakları Merkezi (ECCHR) bu suçları dikkatlice belgeleyip, bunları soykırım olarak nitelendirdi.
Bu suçların sadece kapsamlı bir şekilde araştırılması değil, aynı zamanda kimin tarafından işlendiğine ve faillerin hangi pozisyonda veya güce sahip olduğuna bakılmaksızın kararlılıkla kovuşturulması büyük önem taşıyor.
Mağdurlar yalnızca teselli sözleri değil, gerçek adaleti hak ediyor. Bu adalet olmadan her barış süreci kırılgan ve her ateşkes boş bir vaat olarak kalacaktır. Uluslararası toplum, güçlü aktörleri hesap vermeye zorlamak için ister Uluslararası Ceza Mahkemesi aracılığıyla, isterse de Birleşmiş Milletler bağımsız soruşturma komisyonları yoluyla artık cesaret göstermek zorunda. Bunun haricinde başka bir çıkar yol bulunmuyor.
Gazze’nin Yeniden İnşası: Bağış Değil, Tazminat
Bölgeyi tanıyan ve şu an devam etmekte olan insani krizi yakından izleyen her aklıselim insan, Gazze’yi yeniden inşa sürecinin hızlı ve sistematik bir şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğinde hemfikir. Üzerinde çok düşünülmeyen bir şey ise, bu yeniden inşanın, dünya toplumunun cömert bir bağışı değil, uluslararası toplumun sorumluluğundan kaynaklanan acil bir gereklilik olduğu.
Gazze’deki büyük yıkım, başta Batılı devletlerin İsrail’e sağladığı silahlarla mümkün oldu. Bu devletler, bu silahlarla savaş suçları işleyebilecek taraflara silah sağladıklarını bildikleri için uluslararası hukuk gereği ortak bir sorumluluk taşıyorlar. Bu sorumluluk, yalnızca sözde kalmamalı, somut ve etkili adımlarla Gazze’nin yeniden inşasına finansal, yapısal ve siyasi olarak destek verilmeli.
Dolayısıyla Gazze’nin yeniden inşası, tek taraflı ve yüce gönüllü bir yardım değil; bir tazminat şekli. Aynı zamanda da bu silah sevkiyatları ve uluslararası başarısızlık nedeniyle yaşanan acılar için bir sorumluluk adımı.
Uluslararası Sistemin İtibarı Tehlikede
Ancak yeniden inşa, sadece evlerin ve altyapının inşasından ibaret değil. Bu süreç, yıllarca süren şiddete maruz kalan bir halk için umut ve perspektiflerin inşasını da kapsıyor. Ekonomik kalkınma ve siyasi istikrar olmadan Gazze, bölge için yıkıcı sonuçları olan bir barut fıçısı olarak kalmaya devam edecek.
Somut adımlar olmadan ateşkesin boş bir vaat olacağı kesin. Uluslararası toplum, uluslararası hukuk ilkelerini yalnızca vaaz etmekle kalmayıp, aynı zamanda uyguladığını göstermek zorunda. Mesele yalnızca Gazze değil; mesele uluslararası sistemin itibarı ve her insanın onurunu koruma yükümlülüğü.
Sembolik jestler dönemi artık sona erdi. Mağdurlar için adalet, ablukayı sona erdirme ve Orta Doğu’da sürdürülebilir bir barışa doğru net adımlar atılması gerekiyor. Dünya toplumu bir tercih, hatta daha doğru ifadeyle bir yol ayrımının tam karşısında duruyor: Yaşanan korkunç acıları izlemeye devam mı edecek? Yoksa nihayet harekete mi geçecek?