İsrail’in Filistinli Doktorlarla Bitmeyen Savaşı
İsrail, Filistinli sağlık çalışanlarını sistematik bir şekilde hedef alarak, aralarında Kemal Advan Hastanesi Müdürü Dr. Ebu Safiyye'nin de bulunduğu birçok sağlık çalışanını hukuksuzca askeri üslerde ve hapishanelerde alıkoyuyor. İnsan hakları örgütleri, bu kişilere yönelik işkence, aç bırakma, taciz ve diğer kötü muameleleri belgeledi. İsrail'in sağlık çalışanlarına yönelik işlediği savaş suçlarına dair bir özet.

Gazze Şeridi’nin kuzeyinde bulunan Kemal Advan Hastanesinin Müdürü Dr. Hussam Ebu Safiyye, İsrail ordusunun bölgeye 5 Ekim’de başlattığı yıkıcı ablukanın ardından Kemal Advan Hastanesi’ni terk etme yönündeki birçok İsrail emrini reddetmiş, İsrail saldırısında yaralanması ve oğlu İbrahim’i kaybetmesine rağmen hastalarını ve çalışma arkadaşlarını son ana kadar yalnız bırakmamıştı.
27 Aralık 2024’te Kemal Advan Hastanesi’ni kuşatan İsrail ordusu tarafından diğer sağlık çalışanlarıyla birlikte alıkonan Ebu Safiyye’den uzun süre haber alınamamış, Ebu Safiyye’yi üzerinde beyaz önlüğüyle tek başına bir İsrail zırhlı aracına doğru yürürken gösteren video görüntülerine rağmen İsrail ordusu doktorun tutuklandığına ya da gözaltına alındığına dair herhangi bir bilgilerinin olmadığını iddia etmişti.
Ebu Safiyye, aylar sonra İsrail’in Kanal 13 Televizyonu Muhabiri Yossi Eli’nin kendisi ile yaptığı röportajda elleri ve ayakları kelepçeli şekilde İsrail hapishanesinde ilk kez görüntülendi. Röportajdan çok ayak üstü yapılmış kötü bir polis sorgusunu andıran görüşmede Ebu Safiyye, müdürü olduğu Kemal Advan Hastanesi‘nde Filistinli direnişçilerin tedavi gördüğü veya İsrailli esirlerin bulunduğu şeklindeki İsrail iddialarını reddederek, İsrail ordusu tarafından alıkonma nedenini bilmediğini söylüyordu. Ebu Safiyye hastanede sadece saldırılarda yaralalan sivillerin tedavi gördüğünü ve suçunun ne olduğunu bilmediğini belirterek, neden orada tutulduğunu bilmediğini tekrarlıyordu.
İsrail’in Yediot Ahronot gazetesinde çıkan bir habere göre, Ebu Safiyye İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes ve esir değişim anlaşması kapsamında 22 Şubat Cumartesi günü serbest bırakılacak Filistinli esirler arasında yer alıyordu. Ancak bu gerçekleşmedi. Ebu Safiyye’nin alıkonduktan sonra İsrail ordusu tarafından kötü muameleye ve işkenceye maruz bırakıldığı, 24 gün boyunca hücre hapsinde tutulduğu ve daha sonra Ofer Hapishanesi’ne nakledildiği aktarılmıştı. Ayrıca Ebu Safiyye’nin adli dosyasının temiz olduğu ve hakkında hiçbir iddianame bulunmadığı, kendisine atfedilen tüm suçlamaların ise delil yetersizliği nedeniyle reddedildiği belirtildi.
İşkence, Tecavüz, Aç Bırakma
Dr. Ebu Safiyye İsrail hapishanelerinde hukuksuzca alıkonan onlarca sağlık çalışanından sadece biri. İsrail, Filistinli sağlık çalışanlarını sistematik olarak hedef alan saldırılarıyla uzun sürredir gündeme geliyor. İsrailli insan hakları örgütü Physicians for Human Rights Israel (PHRI) tarafından şubat ayında yayımlanan yeni bir rapor, uluslararası diğer insan hakları örgütlerinin daha önce defalarca ortaya koyduğu verileri doğrular nitelikte. 26 Şubat Çarşamba günü yayımlanan 21 sayfalık raporda, İsrail ordusu sistematik bir şekilde haklarında herhangi bir suçlama olmaksızın keyfi şekilde gözaltına aldığı sağlık çalışanlarını hukuksuzca alıkoymak, avukatlarına erişimlerini engellemek, alıkoyduğu doktorları işkence ve kötü muameleye maruz bırakmakla suçlanıyor.
2024 temmuz ve aralık ayları arasında, İsrailli sivil toplum kuruluşu PHRI ile çalışan avukatlar, İsrail güçleri tarafından alıkonulmalarının ardından altı aydan fazla süre boyunca hücrede tutulan, yaşları 21 ile 69 arasında değişen, aralarında doktorlar ve hemşirelerin de bulunduğu iki düzineden fazla Filistinli sağlık çalışanını ziyaret ettiklerini belirtti. PHRI, sağlık çalışanlarının ifadelerinin bu gözaltıların esas olarak İsrail tarafından istihbarat toplamak amacıyla gerçekleştirildiğini ve gözaltına alınan kişilerin silahlı çatışmalara katılımını araştırmak ya da onları suç faaliyetleriyle ilişkilendirmek gibi bir amaca hizmet etmediğini gösterdiğini belirtiyor. Raporda, “Bu durum, insan haklarını ihlal eden sistematik bir politikaya işaret ediyor ve daha geniş anlamda, bu tür gözaltıların uluslararası hukuk standartlarına göre keyfi ve yasadışı olduğunu gösteriyor,” ifadelerine yer verildi.
İsrail askeri ve İsrail Hapishane Servisi (IPS) tarafından işletilen Sde Teiman, Ktzi’ot, Nafha, Petah Tikva ve Ofer Hapishanesi de dahil olmak üzere çeşitli tesislerde PHRI tarafından görüşülen sağlık çalışanlarının ifadeleri, neredeyse her gün insanlık dışı kötü muameleye maruz kaldıklarını gösteriyor. Bunlar arasında cinsel taciz, dayak, köpek saldırıları, aç bırakılma, aşırı duyusal yükleme ve üzerlerine kaynar su dökülmesi gibi işkenceler bulunuyor.
PHRI tarafından görüşülen neredeyse tüm tutuklular, İsrail’in Negev Çölü’ndeki gizli bir gözaltı merkezi olan Sde Teiman’a götürülmüş. CNN’in Mayıs ayında yayımladığı bir soruşturma, İsrailli muhbirlerin ifadelerine ve eski Filistinli tutuklularla yapılan röportajlara dayanarak bu tesiste mahkumların sürekli gözleri bağlı ve elleri kelepçeli tutulduğunu, tıbbi ihmal ve işkenceye maruz kaldıklarını ortaya koyuyor. Bu soruşturma uluslararası kamuoyunda tepkiye yol açtı ve İsrail Yüksek Mahkemesi’nde Sde Teiman’daki koşullara ilişkin bir duruşmada delil olarak sunuldu.
Sde Teiman’da tutulan birçok sağlık çalışanı da PHRI’ye benzer koşulları anlattı. Askerlerin mahkumların üzerine köpeklerin idrar yapmasına ve dışkılamasına izin verdiği, cinsel ve psikolojik işkence uyguladığı iddia edildi. Mart ayında Nasser Hastanesi’nden gözaltına alınan 32 yaşındaki cerrah Dr. Khaled Alser, diğer tutukluların cinsel işkenceye maruz kaldığını şahsen incelediğini belirtti. PHRI’ye göre, bu işkenceler arasında “cop veya elektrikli çubukların makattan sokulması” da vardı. Alser, yedi ay süren gözaltı sürecinin ardından suçlama olmaksızın serbest bırakıldı.
The Guardian ve Arab Reporters for Investigative Journalism (ARIJ) tarafından Gazze’nin en kıdemli sekiz doktoru ile yapılan röportajlar da aylar süren gözaltı sırasında maruz kaldıklarını söyledikleri işkence, dayak, aç bırakma ve aşağılanma hakkında sarsıcı detaylar verdi. Bu doktorlardan operatör Dr. Issam Abu Ajwa, Gazze’nin merkezindeki el-Ehli Arap Hastanesi’nde ağır karın yaralanması olan bir hastaya acil ameliyat yaparken İsrail askerleri tarafından tutuklanmış, diğer doktorlar, hemşireler ve sağlık çalışanlarıyla birlikte İsrail’deki bir gözaltı merkezine konularak aylar süren şiddet ve işkenceye maruz kalmıştı.
Görüşülen üst düzey doktorların hiçbiri kendilerine neden gözaltına alındıklarına dair herhangi bir açıklama yapılmadığını belirtiyor. Ayrıca hepsi aylarca süren hapis sürecinin ardından suçlama olmaksızın serbest bırakılmış. Healthcare Workers Watch Palestine’ye göre, İsrail ordusu 2024 eylül ayına kadar Gazze’de 250’den fazla sağlık çalışanını gözaltına aldı. PHRI ise 180’den fazla sağlık çalışanının hâlâ İsrail hapishanelerinde tutulduğunu bildiriyor.
PHRI raporu, tutuklularla yapılan görüşmelerden elde edilen verilerin sağlık çalışanlarının özellikle mesleklerinden ötürü hedef alındığını ortaya koyuyor. The Guardian ve ARIJ’nin görüştüğü tüm doktorlar da yalnızca doktor oldukları için hedef alındıklarına inandıklarını söylüyorlar. Çoğu, hastanelerde görev başındayken, bazıları ambulanslarda, bazıları ise kontrol noktalarındaki sorgulamalarda sağlık çalışanı oldukları anlaşıldıktan sonra gözaltına alındıklarını ifade ediyorlar. Dr. Abu Ajwa da doktor oldukları için hapishane gardiyanları ve sorgu memurları tarafından özellikle aşırı şiddete maruz bırakıldıklarını aktarıyor:
“Üst düzey sorguculardan biri, kıdemli bir cerrah olduğum için özellikle ellerimi kaybetmemi ve bir daha ameliyat yapamaz hâle gelmemi sağlamak için çalışmaları gerektiğini söyledi.”
24 saat boyunca ellerinin kelepçeli tutulduğunu ve sorgucuların zincirli tahta düzenekler kullanarak ellerini saatlerce kısıtladığını anlatıyor: “Bir daha asla mesleğime dönemeyeceğimden emin olmak istediklerini söylediler.”
İsrail: “Herşey Hukuka Uygun”
IPS’ten bir yetkili CNN’e yaptığı açıklamada, tesislerinde Filistinli sağlık çalışanlarına yönelik kötü muameleye dair herhangi bir bilgilerinin olmadığını, “tüm mahkumların yasaya uygun şekilde gözaltına alındığını” ve “temel hakların hapishane gardiyanları tarafından sağlandığını” öne sürdü. İsrail Ordusu ise yine CNN’e yaptığı açıklamada, sağlık çalışanlarının mesleklerinden ötürü gözaltına alındığı iddialarını reddederek bu suçlamaların, “Gazze’deki tıbbi kurumlarda faaliyet gösteren terör örgütlerinin gerçekliğini ve belirli sağlık çalışanlarının terör eylemlerine katılımını” göz ardı ettiğini savundu. İsrail, Hamas’ın hastaneleri askeri operasyonlar için kullandığını, bunları komuta merkezleri, silah depoları ve rehinelerin saklanması için değerlendirdiğini öne sürdü. İsrail bu iddialarını destekleyen somut hiçbir kanıt gösteremezken, Filistin Sağlık Bakanlığı ise bu iddiaları birçok kez yalanladı.
IDF ayrıca gözaltında tutulan kişilerin avukata erişimi olmadan uzun süre tutulduğu iddialarını da reddediyor ve gözaltındaki kişilere yönelik kötü muameleye dair somut suçlamaların dikkatlice incelendiğini ve gerekli işlemlerin yapıldığını iddia ediyor.
Filistinliler, İsrail’de 2002 yılında yürürlüğe giren Yasadışı Muharipler Yasası (Unlawful Combatants Law) kapsamında gözaltına alınıyor. Uluslararası Af Örgütü’ne göre bu yasa, İsrail yetkililerine istedikleri Filistinliyi “güvenlik tehdidi oluşturduğu” gerekçesiyle hakkında herhangi bir suçlama ve yargılama olmaksızın süresiz olarak gözaltına alma yetkisi veriyor. İnsan hakları örgütleri ve Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Ofisi, Filistinlilerin avukata veya ailelerine erişimleri olmadan uzun süre gözaltında tutulmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtse de İsrail ordusu bu uygulamanın, savaş hukukunu düzenleyen Cenevre Sözleşmeleri kapsamında güvenlik gerekçesiyle sivillerin gözaltına alınmasına izin verildiğini savunuyor.
BM ve Filistin Sağlık Bakanlığı’na göre, Ekim 2023’teki Hamas saldırısı sonrası Gazze Şeridi’ne başlattığı ve 15 aydan uzun bir süre devam eden hava ve kara saldırılarında İsrail ordusu Gazze’nin sağlık sistemini yok etti ve 1000’den fazla sağlık çalışanını öldürdü, yüzlercesini tutukladı.
İsrail’in Alıkoyduğu Cenazeler
Tüm bunlara ek olarak İsrail, uzun yıllardır Filistinli mahkumların ve çatışmalarda öldürülen Filistinlilerin cenazelerini alıkoyma politikası izliyor. Resmî gerekçe olarak güvenlik sebepleri öne sürülse de, İsrail’in bu politikasının temel nedenlerinden birinin Filistinli tutukluların bedenlerini Hamas ve diğer Filistinli gruplarla yapılan mahkum takaslarında bir pazarlık aracı olarak kullanmak olduğu biliniyor. Ayrıca İsrail, cenazeleri iade etmeyerek Filistinliler üzerindeki psikolojik baskıyı artırmayı amaçlıyor. Ayrıca bazı uluslararası insan hakları kuruluşları, İsrail’in cenazeleri organ ticareti amacıyla elinde tuttuğunu iddia ederek konunun incelenmesi gerektiğini savunuyor.
İnsan hakları örgütleri tarafından ailelere ve topluma duygusal acı çektirmeyi hedefleyen bir toplu cezalandırma yöntemi olarak eleştirilen bu politika, uluslararası hukuk açısından da oldukça sorunlu. Uluslararası Af Örgütü ve BM İnsan Hakları Ofisi, uygulamanın insan haklarına aykırı olduğunu vurgularken, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, işgalci güçlerin ölen kişilere uygun defin imkanı sağlamasını ve ailelerin yas tutmasına izin vermesini şart koşuyor. İsrail Yüksek Mahkemesi bazı durumlarda cenazelerin ailelere teslim edilmesi gerektiğine hükmetse de, askeri yetkililer sıklıkla güvenlik gerekçesiyle bu kararları uygulamıyorlar.
Bugün İsrail, onlarca Filistinlinin cenazesini hâlen elide tutmaya devam ediyor. Bunlar arasında Dr. Adnan el-Burş gibi sağlık çalışanlarının cenazeleri de bulunuyor. Gazze’deki Şifa Hastanesi’nde Ortopedi Bölüm Başkanı olan Dr. Adnan el-Burş 2023 aralık ayında görevi başındayken İsrail ordusu tarafından tutuklanarak Sde Teiman askeri üssüne götürülmüş, burada gördüğü işkenceler nedeniyle 19 Nisan’da hayatını kaybetmişti.
Özellikle İsrail hapishanelerinde ve askeri üslerinde şüpheli koşullarda hayatını kaybeden mahkumların cenazeleri üzerindeki tartışmalar devam ederken, İsrail, Gazze ve Batı Şeria’dan getirilen cenazeleri iade etmeyi reddederek bu politikasını daha da sertleştirdi. İsrail’in en az 665 Filistinlinin cenazesini alıkoyduğu ve bu kişilerin bazılarının onlarca yıl önce hayatını kaybetmiş olduğu tahmin ediliyor. Filistinli bir sivil toplum kuruluşu olan Şehitlerin Naaşlarını Geri Alma Ulusal Girişimi (National Campaign to Retrieve Martyrs’ Bodies) İsrail yönetiminin, öldürdükten sonra el koyduğu Filistinlilerin cenazelerini “Sayı Mezarlığı” adı verilen ve üzerinde isimler yerine yalnızca rakamların yazılı olduğu metal plakalar yer alan gizli mezarlarda ya da morglarda alıkoyduğunu bildiriyor.
Alıkonulan cenazeler arasında, İsrail’in Ekim 2023’te Gazze’ye yönelik başlattığı ve Uluslararası Adalet Divanı tarafından soykırım olarak nitelendirilen saldırılarından önce öldürülen 259 Filistinli de bulunuyor. Ayrıca, bu listede İsrail hapishanelerinde hayatını kaybeden 67 kişi, 18 yaşının altındaki 59 çocuk ve 9 kadının cenazeleri de yer alıyor. Bu rakamlara, İsrail savaşı sırasında Gazze’de gözaltına alınan Filistinlilerin cenazeleri ise dahil değil; çünkü onların tam sayısı ve nerede tutuldukları hakkında herhangi kesin bir bilgi bulunmuyor.
Tüm bunlar, ABD Başkanı Donald Trump’ın Hamas’a yönelik sarfettiği “Sadece hasta ve sapkın insanlar bedenleri alıkoyar” sözünün on yıllardır devam eden bu uygulaması nedeniyle müttefiki İsrail için de geçerli olup olmadığı sorusunu akıllara getiriyor.