'Almanya'

Almanya Filistin Destekçisi Protestocuları Sınır Dışı Ediyor

Almanya'da Filistin'e destek eylemlerine katılan ABD ve Avrupa ülkeleri vatandaşı 4 kişi hakkında sınır dışı kararı verildi. Hukukçular, bu kararın ifade özgürlüğünü tehdit ettiğini ve siyasi baskılarla alındığına dikkat çekerken, serbest dolaşım hakkı nedeniyle kararın uygulanabilirliği sorgulanıyor.

13 Ocak 2024'te Filistin'i desteklemek amacıyla Münih'te düzenlenen bir protesto. Fotoğraf: Ryan Nash Photography - Shutterstock.

Berlin Göçmenlik Dairesi hiçbir sabıka kaydı olmayan dört Filistin yanlısı eylemciyi sınır dışı etmeye hazırlanıyor. ABD merkezli The Intercept haber sitesinde yer alan haberde, Berlin’de Filistin’e destek gösterilerine katılan biri ABD, ikisi İrlanda ve diğeri Polonya vatandaşı 4 kişinin, 21 Nisan’a kadar ülkeyi terk etmeleri gerektiği, ülkeden ayrılmamaları durumunda zorla sınır dışı edilecekleri belirtildi.

Haberde, “Kamu düzeni için tehlike” oluşturduğu gerekçesiyle sınır dışı edilecek olan Cooper Longbottom, Kasia Wlaszczyk, Shane O’Brien ve Roberta Murray isimli göstericiler hakkında “mala zarar verme, başka bir eylemcinin göz altına alınmasını engelleme, polise hakaret, üniversitede protestolarında yer alma, Almanya’da 2024’te yasaklanan “Nehirden denize özgür Filistin” sloganını kullanma ve “Özgür Filistin” çağrıları yapma” gibi suçlamalar bulunuyor.

Almanya’da birçok siyasi parti, İsrail’e yönelik eleştirileri bastırmak için Almanya’nın tarihsel sorumluluğu söylemini öne çıkarıyor. Sınır dışı edilmek istenen 4 kişiden üçünün sınır dışı gerekçesinde Almanya’nın “İsrail’in güvenliğini devletin temel çıkarı (Staatsräson) olarak görmesi” açık şekilde vurgulanmış. Ancak hukuk uzmanları, Staatsräson’un böyle bir yasal dayanak oluşturmasını hukuki açıdan oldukça tartışmalı buluyor. Meclis tarafından yapılan bir inceleme de bu ifadenin dış politikada bir ilkeden öteye geçmediğini, hukuken bağlayıcı bir güç taşımadığını ortaya koyuyor.

Belirsiz ve Temelsiz İddialar

Sınır dışı kararına gerekçe gösterilen suçlamalardan yalnızca biri bir mahkeme süreciyle sonuçlandı: İrlanda vatandaşı olan gösterici, bir polis memuruna “faşist” dediği gerekçesiyle yargılandı ancak suçsuz bulundu. Göstericiler ayrıca, Almanya’da bir terör örgütü olarak tanınan Hamas’ı desteklemekle de suçlanıyorlar, ancak yetkililer bu iddiayı destekleyecek herhangi somut bir delil sunamadı.

Grubun iki üyesini temsil eden Av. Alexander Gorski, “Bu insanların adli sicilleri tertemiz” diyerek karara itiraz ettiklerini ve geçici hukuki koruma başvurusunda bulunduklarını belirtti. Gorski, “Ortada çok belirsiz, çoğu temelsiz iddialar var ama en sert önlemler uygulanıyor” diyerek bu taktiklerin “aşırı sağın el kitabından” alınmış gibi olduğunu vurguladı ve müvekkilleri hakkında, “Bu insanlar adeta denek olarak kullanılıyor” dedi.

Müvekkillerinin durumunu ABD’deki Columbia Üniversitesi öğrencisi ve Filistinli aktivist Mahmoud Khalil’in durumuna benzeten Gorski, göçmenlik hukukunun Arap ve Filistin kökenli kişiler aleyhine daha önce de benzer biçimde kullanıldığını, bazen yalnızca bir sosyal medya paylaşımı ya da bir “beğeni”nin sınır dışı gerekçesi olarak yeterli görüldüğünü vurguladı.  

ABD’de Columbia Üniversitesi kampüsündeki protestolarda öne çıkan Khalil, yasal oturum hakkına sahip olmasına rağmen ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Birimi (ICE) tarafından gözaltına alınmış ve sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Tufts Üniversitesi’nde Fulbright bursuyla doktora eğitimi gören Rümeysa Öztürk de 25 Mart akşamı ABD İç Güvenlik Bakanlığına bağlı Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE) yetkililerince gözaltına alınmış, Dış İşleri Bakanlığı Rümeysa’nın sınır dışı edileceğini duyurmuştu. Rümeysa Tufts Üniversitesinin öğrenci gazetesinde, İsrail bağlantılı şirketlerden yatırımların çekilmesini savunan bir kampanya hakkında yayımlanan bir görüş yazısının yazarlarından biriydi.

Almanya’nın Antisemitizm Sopası

Almanya uzun süredir yalnızca söylemlerle değil, fiili politikalar ve uygulamalarla da Filistin’e destek verenlere yönelik baskılarını artırıyor. Son iki yılda ülkede Filistin ya da İsrail konulu açıklamalar nedeniyle pek çok kültürel etkinlik, ödül töreni ve sergi iptal edildi. Frankfurt Kitap Fuarı’nda Adania Shibli’ye verilecek ödül geri çekildi, Masha Gessen’in alacağı Hannah Arendt Ödülü iptal edildi ve “No Other Land” filminin yapımcıları kamuoyunda hedef gösterildi. Son olarak ise “İsrail’in Gazze’deki eylemleri meşru müdafaa değil.” şeklindeki açıklamaları nedeniyle İsrail-Alman vatandaşı filozof Omri Boehm, Buchenwald toplama kampının kurtuluş yıldönümünde yapılacak törende konuşmacı listesinden çıkarıldı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) tarafından yayımlanan 2025 Dünya Raporu da Almanya’nın bu tür fikir ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan uygulamalarına dikkat çekiyor. Raporda, Almanya’nın 2024 yılında Filistin yanlısı gösterilere karşı orantısız güç kullandığı, bazı kişilerin ülkeye girişine izin vermediği ve konuşmalarına engel olduğu örneklerle vurgulandı. En son Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese’nin önce 16 Şubat’ta Almanya’nın en büyük üniversitelerinden biri olan Münih Üniversitesinde (LMU) yapacağı konuşma, ardından Berlin Hür Üniversitesinde 19 Şubat’ta Albanese ve Forensic Architecture’nin kurucusu Eyal Weizman ile gerçekleştirilecek “Gazze’de Devam Eden Soykırımın Hukuki ve Adli Perspektifleri” adlı etkinlik üniversite yönetimleri tarafından iptal edilmişti.

Ayrıca, 2024 yılında Almanya’da antisemitik olduğu değerlendirilen kurum ve oluşumların kamu fonlarından yararlanması yasaklandı. Bu düzenleme, Uluslararası Holokost Anma İttifakı’nın (IHRA) tartışmalı antisemitizm tanımına dayanıyor. Eleştirmenler, bu tanımın İsrail’e yönelik meşru eleştirileri susturmak ya da cezalandırmak için kullanıldığını ve aynı zamanda Almanya’daki Yahudi yaşamı için de tehlike oluşturduğunu savunuyor.

Öte yandan yeni hükûmeti kurmaya hazırlanan CDU/CSU ve SPD, antisemitizmle bağlantısı olduğu iddia edilen kişilerin Alman vatandaşlıklarının iptalini mümkün kılacak yeni bir yasayı gündeme getirdi. Bu taslağın da IHRA tanımına dayandırılması planlanıyor, ancak şu an için anayasal denetim sürecinde. Yeni hükûmette başbakan olması beklenen Friedrich Merz, Gazze’den mülteci kabul etmeyeceklerini, ülkede yeterince antisemit genç olduğunu söyleyerek büyük tepki çekmişti. Merz geçtiğimiz günlerde de Netanyahu’nun Almanya’yı ziyaret edebilmesi ve tutuklanmadan ayrılabilmesi için yollar bulacaklarını belirterek Netanyahu’yu Almanya’ya davet edere yeni bir tartışma başlatmıştı. Gazze’de işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle Netanyahu hakkında çıkarılan bir tutuklama kararı bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) bu kararını uygulamakla yükümlü devletlerden biri olan Macaristan, Netanyahu’yu kabul etti. Bu ziyaretin ardından UCM’den çekileceğini açıklayan Macaristan, böylece, AB ülkeleri içinde UCM tutuklama kararını delen ilk ülke oldu. Almanya’nın da benzer bir adım atması konuşulan ve ülke içerisinde tepki çeken ihtimaller arasında.

Avrupa Birliği Vatandaşları Sınır Dışı Edilebilir mi?

Almanya’nın göçmenlik yasası çerçevesinde verilen sınır dışı kararları, siyasi baskı ortamında ve Berlin Eyaleti Göçmenlik Dairesi başkanının iç itirazlarına rağmen alındı. Kurum içi bu anlaşmazlığın nedeni ise sınır dışı edilmesi planlanan dört kişiden üçünün Avrupa Birliği vatandaşı olması; zira bu kişiler normalde AB ülkeleri arasında serbest dolaşım hakkına sahip.

Berlin Göçmenlik Dairesinden üst düzey bir yetkilinin, söz konusu kişilerin sınır dışı edilmesi konusunda endişelerini dile getirdiği belirtilirken, yetkilinin, Avrupa Birliği (AB) vatandaşlarının seyahat özgürlüğünü iptal etmek için yasal dayanağın yetersiz olduğu ve bu kişilerin sınır dışı edilmelerinin hukuka aykırı olacağı yönünde uyarıda bulunduğu aktarıldı.

Almanya Barolar Birliği Göç Hukuku İcra Komitesi Başkanı ve avukat Thomas Oberhäuser ise, Alman göçmenlik yasasına göre sınır dışı kararı vermek için bir ceza mahkûmiyetine gerek olmadığını, ancak böyle bir kararın dayandırıldığı gerekçelerin, sınır dışı etmenin ağırlığıyla orantılı olması gerektiğini belirtiyor. Oberhäuser, olayın merkezindeki temel sorunun, “Tehdit ne kadar ciddi ve verilen yanıt ne kadar orantılı?” olduğunu belirterek, davaya doğrudan dahil olmadığını, ancak “Eğer biri yalnızca siyasi görüşleri nedeniyle sınır dışı ediliyorsa, bu çok ciddi bir yetki aşımıdır.” değerlendirmesinde bulunuyor.

Berlin Eyaleti İçişleri Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Göçmenlik Dairesinin, 17 Ekim 2024’te Berlin Hür Üniversitesi’nde meydana gelen olaylarla bağlantılı olarak Mart 2025’te yabancı uyruklu 4 kişi hakkında oturumlarının sonlandırılması kararını verdiği belirtilmiş, söz konusu dönemde yüzlerini kapatan bir grubun zorla üniversite binasına girdiği, burada mala zarar verme dahil farklı suçlar işlediği ve veri koruma yasası sebebiyle bu konuda başka ayrıntı verilemeyeceği kaydedilmişti. Berlin eyaleti göç uygulamalarından sorumlu Senato İdaresi aracılığıyla alınan bu kararların, bir aydan kısa bir süre içinde yürürlüğe girmesi bekleniyor. (P)

Perspektif’le Avrupa gündemini günlük takip etmek ister misiniz? Perspektif bültenine kaydolun, Avrupa'daki gelişmeler e-posta kutunuza gelsin.

 

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler