'Avrupa Birliği'

Gazze’den İran’a: Avrupa’nın İsrail Politikası Kararsızlığı

İsrail’in İran’a yönelik saldırıları, Avrupa’yı ekonomik, diplomatik ve siyasi açılardan sarsarken, AB’nin İsrail’e karşı tutumu belirsizliğini koruyor. 23 Haziran’daki dışişleri bakanları toplantısı öncesi ortak bir çizgi arayışı sürerken, Gazze nedeniyle gündeme gelen yaptırım tartışmaları ise şimdilik askıya alınmışa benziyor.

Görsel: Alexandros Michailidis/Shutterstock

13 Haziran’da İsrail’in İran’a yönelik gerçekleştirdiği saldırılar, Avrupa’yı ekonomik, siyasi ve diplomatik alanlarda eş zamanlı olarak sarstı. Petrol fiyatları hızla yükselirken borsalarda panik havası oluştu, birçok Avrupa Birliği ülkesi vatandaşlarını bölgeden tahliye etme kararı aldı. Tüm bunlar yaşanırken, İsrail’e yönelik eleştirilerin artmakta olduğu bir dönemde başlayan kriz, Avrupa’daki İsrail algısını da kısa sürede değiştirdi. “Ortak tehdit” olarak görülen İran’a karşı yeniden İsrail’in yanında konumlanan müttefik Avrupa ülkelerinin liderleri, bir yandan nükleer riske karşı diplomasi çağrısı yaparken öte yandan Tel Aviv’e koşulsuz destek mesajları veriyor. Kriz, sadece Orta Doğu’yu değil, Avrupa Birliği içindeki kırılgan dengeleri de yeniden şekillendiriyor.

Çatışma sürerken Almanya, Polonya, İrlanda, Hollanda, Bulgaristan, Hırvatistan, Slovenya ve diğer bazı Avrupa ülkeleri, vatandaşlarını İsrail ve İran’dan tahliye etmeye başladı. Almanya, 4 bin kişilik başvuru alırken Ürdün üzerinden charter uçuşlar düzenliyor. Polonya, İrlanda ve Hollanda da Ürdün ve Mısır gibi komşu ülkeler üzerinden tahliye planları yürütüyor. Çekya, Slovakya, Litvanya ve Kuzey Makedonya da benzer şekilde tahliyeler gerçekleştirdi veya süreci başlattı. Kıbrıs (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) ise üçüncü ülke vatandaşlarının tahliyesi için yardım mekanizması kurdu. Avrupa ülkeleri, bölgedeki güvenlik riskine karşı tahliyeleri hızlandırıyor.

Çatışma Avrupa Ekonomisini Olumsuz Etkiliyor

İsrail’in İran’daki nükleer ve askerî tesislere yönelik saldırıları, küresel ekonomide bir şok dalgası yarattı: Petrol fiyatları aylardır görülmeyen seviyelere yükseldi, ABD ve Avrupa borsaları (savunma sanayi şirketlerinin hisselerindeki artışa rağmen) düştü, yatırımcıların güvenli liman arayışıyla Amerikan ve Alman tahvillerinde ise yükseliş yaşandı. Bununla birlikte, daha uzun vadeli etkileri öngörmek oldukça zor, çünkü bunlar çatışmanın nasıl devam edeceğine bağlı. Ancak ilk işaretlerden yola çıkarak durumun hiç de iç açıcı olmadığını söylemek mümkün. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, çatışmanın “gerektiği kadar uzun süreceğini” belirtti ve İsraillileri “alışık olduklarından çok daha uzun sürecek bir süre boyunca sığınakta kalmaları gerekmesinin çok muhtemel olduğu” yönünde uyardı. Öte yandan İran, bu saldırıları “savaş ilanı” olarak nitelendirerek kınadı ve misilleme olarak İsrail’e karşı 100’den fazla drone ile saldırı başlattı.

Eğer çatışma devam ederse, petrol fiyatlarının yüksek seyretmeye devam etmesi çok muhtemel. Bu durum, uzun süredir sıkıntı çeken enerji yoğun Avrupa sanayileri için ciddi bir sorun yaratabilir ve son aylarda büyük ölçüde hafiflemiş olan fiyat baskılarını yeniden tetikleyebilir. Çatışmanın “önemli ölçüde tırmanmasının” Euro Bölgesi’nde hem tüketici hem de iş dünyası güvenini daha da zayıflatması ve hâlihazırda zayıf olan talep ve yatırımlar üzerinde baskı oluşturması bekleniyor. Yüksek enerji fiyatları ve belirsizlikten kaynaklı bu etki, “daha uzun bir zaman diliminde”, Euro Bölgesi’nin ekonomik görünümüne yüksek enflasyonun ve düşük büyümenin aynı anda kalıcı hâle gelmesi şeklinde yani stagflasyon olarak yansıyabilir.

Uzmanlar, bu senaryonun, 1973’te İsrail ile Arap ülkeleri arasında yaşanan Yom Kippur Savaşı sonrasında Avrupa’yı vuran stagflasyonu hatırlattığını belirtiyor. Fiyat baskılarının yeniden artması, Avrupa Merkez Bankasını (AMB) faiz oranlarını artırmak zorunda bırakabilir ve bu durumun da şirket yatırımlarını ve büyümeyi daha da zorlaştıracağı öngörülüyor.

Nükleer Çatışma Senaryosu

Çatışmanın sonraki aşamalarına dair en kötü senaryo, İsrail’in ya da İran’ın nükleer silah kullanması olarak görülüyor. Bu, Orta Doğu’da daha geniş bir savaşı tetikleyebilir ve ABD ya da diğer Batılı veya bölgesel güçlerin dahil olacağı tam ölçekli bir nükleer felakete yol açabilir. İsrail, 1960’lardan bu yana nükleer silahlara sahip ve yaklaşık 90 nükleer başlığa sahip olduğu düşünülüyor. Ancak İsrail, nükleer envantere sahip olduğunu şu ana kadar resmen doğrulamış ya da yapılan tahminleri yalanlamış değil.

Bazı uzmanlar ise, mevcut çatışmanın bölgesel ya da küresel bir nükleer savaşa dönüşmesi riskini düşük olarak değerlendiriyor. Daha gerçekçi bir tehlike olarak Orta Doğu’da uzayacak bir çatışmanın küresel tedarik zincirlerini sekteye uğratma ihtimalini öne çıkarıyorlar.

Dünya petrolünün yaklaşık dörtte biri de dâhil olmak üzere, küresel deniz taşımacılığının büyük bir bölümü İran kıyılarındaki Hürmüz Boğazı’ndan geçiyor. Yine Yemen açıklarındaki büyük oranda İran destekli Husi grupların kontrolünde olan Aden Körfezi de küresel taşımacılık için bir başka stratejik bölge.

İsrail-İran Krizi AB İçindeki Ayrılıkları Derinleştiriyor

İsrail’in İran’a yönelik hava saldırıları, Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki görüş ayrılıklarını daha da derinleştiriyor ve Brüksel’de bu ay sonunda yapılacak kritik görüşmeler öncesinde yaptırım uygulanıp uygulanmayacağı konusundaki tartışmaları gündeme getiriyor.

İran nükleer müzakerelerinde bir zamanlar kilit bir aktör olan Brüksel, İsrail’in İran’a yönelik büyük çaplı saldırısından sonra bölgede gerilimi düşürmenin yollarını arıyor. AB Komisyonu Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’ın çağrısıyla, AB üyesi ülkelerin dışişleri bakanları 17 Haziran’da bir araya geldi. Ancak ortak bir AB stratejisi geliştirilmesinin önündeki temel engel, Avrupa’nın Gazze’deki savaşa nasıl karşılık verileceği konusunda hâlâ büyük fikir ayrılıkları yaşıyor olması ve dolayısıyla bölgedeki itibarını kaybetmiş olması.

İsrail’in İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırısından ve Tahran’ın buna misilleme olarak gerçekleştirdiği saldırılardan önce bile, Gazze Şeridi’ndeki insani kriz nedeniyle İsrail’e karşı daha sert AB eylemleri için birçok öneri dolaşıma girmişti. Bu gelişmeler, Avrupa’da daha geniş çaplı bir bölgesel savaşa ilişkin endişeleri artırarak tansiyonu iyice yükseltti. Bu durumun, AB’nin İsrail’in bölgedeki genel tutumuna nasıl yaklaşması gerektiği konusunda yürüttüğü tartışmaları daha da sertleştirmesi bekleniyor.

Dışişleri Bakanları Toplanıyor: AB’nin İsrail Tavrı Ne Olacak?

Euroactiv’e göre 23 Haziran’da yapılacak olan dışişleri bakanları toplantısı ve bundan birkaç gün sonra toplanacak olan AB Zirvesi kapsamında AB’nin bir tercih yapması gerekecek: Ya İsrail-İran çatışmasının sonlandırılmasına yönelik diplomasiye odaklanacaklar ya da bu çatışmayı Gazze’den ayrı bir mesele olarak ele alacaklar. İsrail’e yönelik hangi önlemlerin alınabileceği konusunda tutumlar farklılık gösterse de, İsrail-İran gerginliği öncesindeki son haftalarda Avrupa’daki en sıkı İsrail destekçileri arasında dahi gözle görülür bir tutum değişikliği yaşandığı görülüyordu.

Mayıs ayında, Birliğin 27 üyesinden 17’si İsrail’in Gazze’deki insani yardımları engelleyen ablukayı sonlandırması için baskıyı artırmak amacıyla, siyasi ve ekonomik iş birliği sağlayan AB-İsrail Ortaklık Anlaşması’nın gözden geçirilmesini desteklemişti.  Bu öneri, hâlâ değerlendirme aşamasındaki en hassas siyasi meselelerden biri olmayı sürdürüyor.

Teklifi sunan Hollanda’nın, İsrail’le geleneksel olarak yakın ilişkilere sahip olması, Avrupa başkentlerinde değişen tonun altını çiziyor. Almanya örneği ise bunun en çarpıcı yansıması: AB içinde İsrail’in en sadık destekçisi olan Almanya’da, silah satışlarının sınırlandırılması konusu ciddi bir tartışma başlığı hâline geldi.

Gelecek hafta yapılacak dışişleri bakanları toplantısında, Kaja Kallas’ın, AB Dış İlişkiler Servisi (EEAS) tarafından hazırlanan ve İsrail’in anlaşma kapsamındaki insan haklarına uyumunu değerlendiren hukuki incelemeyi sunması bekleniyor. Anlaşmanın tamamen askıya alınması ya da sadece dış politika maddelerinin dondurulması için tüm AB ülkelerinin oy birliği gerekiyor. Ancak birlik sağlanması Almanya, Çekya ve Macaristan gibi kilit ülkelerin muhalefeti nedeniyle oldukça düşük bir ihtimal. Buna karşılık, anlaşmanın bazı bölümleri daha esnek. Örneğin, ticaret veya enerji hükümlerinin askıya alınması nitelikli çoğunluk oyu ile mümkün. Ancak ticaret politikalarından sorumlu olan von der Leyen başkanlığındaki Avrupa Komisyonu’nun böyle bir adımı desteklemesi beklenmiyor.

İsrail’e Yönelik Eleştirilerine Ara Veren Avrupa, Yaptırım Uygulama Kararı Alır mı?

Ancak çoğu AB ülkesi, İsrail’le ticari bağları zedelemek ya da ülkeyi tamamen karşısına almak istemiyor; zira AB, İsrail’in en büyük ticaret ortağı. Bu nedenle, kısa vadede başka önlemlerin gündeme gelmesinin daha olası görülüyor. İsveç ve Hollanda’nın başını çektiği bazı ülkeler, Gazze savaşı nedeniyle İsrail hükûmetindeki bazı yetkililere bireysel yaptırımlar uygulanması çağrısında bulundu. AB düzeyinde henüz hiçbir yaptırım uygulanmasa da, Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Norveç, İsrail’in Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’e yaptırım uygulamış durumda. Hükümet yetkililerinin yanı sıra, İsveç, Hollanda, İspanya, Finlandiya, Lüksemburg ve İrlanda gibi ülkeler, Batı Şeria’daki şiddet yanlısı Yahudi yerleşimcilere yaptırım uygulanmasını istiyor. Ancak geçmişte bu yöndeki bir girişim, Macaristan’ın vetosu nedeniyle başarısız olmuştu.

Ancak belirtilmesi gereken bir farklılık söz konusu: İran’la yükselen gerilim, Avrupa’nın İsrail’e yönelik eleştirel tutumunu kısa vadede askıya almasına yol açtı. İsrail’in İran’a düzenlediği saldırı öncesinde Avrupa’da Israil’e destek oldukça azalmış durumdaydı. İsrail-İran çatışması ile İsrail’e yaptırımların konuşulduğu bir konjonktür yerini AB ülkelerinin “İsrail’in kendini savunma hakkını desteklediği” bir ortama bıraktı. İran-İsrail çatışması öncesinde Avrupa Birliği ülkelerinde İsrail’e yönelik kamuoyu desteği ciddi biçimde azalmışken, “ortak tehdit” olarak görülen İran’a karşı İsrail yeniden “savunulan müttefik” olarak görülmeye başlandı. Hatta konuya dair daha bir kaç gün önce Filistin’i devlet olarak tanımaktan bahseden ve İsrail’in tepkisini çeken Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “İsrail’in güvenliğini destekliyoruz ve eğer İsrail saldırıya uğrarsa, Fransa İsrail’in savunma operasyonlarına katılabilir,” açıklamasını yaptı. Aynı şekilde Almanya Şansölyesi Friedrich Merz de İran’ın eylemlerinin Almanya ve Batı’yı da olumsuz etkilediğine işaret ederek, “İsrail hepimiz için bu kirli işi üstlenmiş durumda. Sadece şunu söyleyebilirim ki İsrail ordusuna, İsrail devletine bunu yapacak cesareti gösterdikleri için saygı duyuyorum,” sözlerini sarf etti ve İsrail’in saldırısının AB adına stratejik yararı olduğunu vurguladı. Bu koşullar altında, Avrupa’nın İsrail’e yönelik herhangi bir anlamlı yaptırım uygulaması bir kenara, siyasi tutumunu netleştirmesi bile kısa vadede mümkün görünmüyor.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler