“İsrail Vatandaşı Bir Filistinliyim: Halkım Yok Edilirken Susmam Bekleniyor”
İran-İsrail çatışması sürerken, İsrail vatandaşı bir Filistinli, halkını ve kimliğini yok etmeye çalışan bir devletin gölgesinde, kendisine dayatılan çelişkili varoluşu sorguluyor.

Bu metin Yahudi ve Filistin halkları adına barış, eşitlik ve sosyal adalet misyonuyla çalışan, İsrail merkezli Standing Together adlı toplum kuruluşunun Instagram hesabında yayımlanmıştır. Standing Together üyesi Helen Jacoub isimli yazara ait metnin İngilizce aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Ben İsrail vatandaşı bir Filistinliyim. Bunu söylediğim anda, kelimeler dilimden dökülürken bile sertliklerini hissediyorum çünkü bu kimliği dile getirmenin, üstüne inşa edildiği çelişkiler mimarisini çağırmadan bir yolu yok.
Bu devlette Filistinli olmak; ayrıcalıkla yerinden edilme, korkuyla öfke, korkulan bir ölümle normalleştirilmiş bir ölüm arasında askıda kalmış bir yerde yaşamaktır. Kimlik belgeni veren devletle, halkını aktif bir şekilde katleden devletin aynı olduğu bir sistemde var olmaktır.
Halkım Yok Edilirken Benden Sessiz Kalmam Bekleniyor
Başımın üzerinde füzeler düşerken, Hayfa sokaklarında sirenler çalarken, hava panikle ağırlaştığında bile biliyorum ki benim yaşadığım sadece uzaktan, sulandırılmış bir yankı. Gazze’nin her an soluduğu dehşetin yankısı bu: Sirenlerin olmadığı, sığınakların, korunmuş bedenlerin, ölüleri onurlandıracak kelimelerin bulunmadığı bir yerin yankısı. Ölü sayıları sterilize edilmiş birer sayı gibi haber bültenlerine düşerken, hiçbir kelime onları insan kılamıyor.
Gazze, hem kurtulduğum hem de dâhil olduğum şeyi yansıtıyor bana. Benim gibi insanlar bürokratik bir titizlikle yok edilirken yürüyorum bu dünyada. Ve benden korkumu sessizlikle “dengelemem” bekleniyor; söylediklerimin fazla Filistinli ya da yanlış ölüye fazla sadık görünmemesi bekleniyor.
Ama ben Filistinliyim. “Gazze yerle bir edilmeli” dendiğinde Filistinliyim.Yıkılmış bir binaya irkildiğimde Filistinliyim; çünkü o bina benim. Coğrafi olarak değil ama ahlaki, tarihsel ve varoluşsal olarak benim. Her saldırı halkıma karşı yapılmış bir saldırı. Biliyorum ki bütün aileler, her türlü üstü kapalı ifadeyle toprağa gömülüyor; ve isimleri hiçbir zaman Tel Aviv, Hayfa, Bat Yam ya da Aşdod’da ölenler kadar yankılanmayacak.
Bize Sadık Olmayan Bir Sisteme Sadakat Sunmam Bekleniyor
Yaşadığım ülkede, tüm politik partiler bizi sürme hayalleriyle kampanya yapabiliyor. “Araplara ölüm” diye bağıranlar bakan olabiliyor. Mülteci kamplarını bombalayan askerler alkışlanıyor. Sığınaklar köylerimize ulaşmıyor, kamu fonları okullarımıza uğramıyor, güvenlik dili ismimizi telaffuz etmiyor.
Ve yine de, benden kınamamı istiyorlar. Sadakat sunmamı ve bunu kanıtlamamı. Hiçbir zaman bana sadakat göstermemiş bir sisteme sadakat yemini etmem isteniyor.
İsrail siyasetinde “güvenlik” kutsal bir kelimedir. Her duvarı, her savaşı, her yasayı meşrulaştırır. Ama bu güvenlik bize asla uzanmaz. Bize karşı uygulanır. Biz iç düşmanız. Demografik sorunuz. Yönetilmesi gereken, ama asla çözülmeyecek olan soruyuz.
Yaşadığım Çelişkiyi Sıradanlaştırmaktan Korkuyorum
O kadar derin bir çelişkinin içinde yaşıyorum ki bu neredeyse normal geliyor artık: İran’dan gelen füzelere karşı uyarılırken, Gazze konusunda susmam isteniyor. Bazılarına sirenler, bazılarına sessizlik. Bazılarına koruma, bazılarına imha. Ben, kâğıt üstünde bir vatandaşım; siyasette bir tehdit, istatistiklerde ise işlerine geldiği zaman bir veri. Hem korunuyorum hem siliniyorum. Ve artık bu çelişkinin cezasız yaşanabileceğine inanmaktan vazgeçtim.
Korkuyor muyum? Elbette. Ama hissizleşmekten daha çok korkuyorum. Bu bölünmüş gerçekliğe alışmaktan, katlanılmaz olana alışıp sıradanmış gibi davranmaktan korkuyorum.
Ben Onların Silemediği Şeyim: Hâlâ Filistinliyim
Savaş sırasında sessiz olmamız öğütleniyor. Ama savaş bizim için hiç bitmedi. Savaş, bu yerin temelidir. Hafızaya karşı, hakikate karşı, yaşam coğrafyamıza karşı bir savaş. Kuşatma altındaki halkımızdan ayrı durmamız bekleniyor bizden, sanki aynı kanı paylaşmıyormuşuz gibi. Sanki aynı kaderi paylaşmıyormuşuz gibi.
Ama biz hâlâ buradayız. Hayfa’da, Nasıra’da, Lydd’de, Yafa’da; hafızayla ve çelişkiyle çarpan coğrafyalarda. Bizi asla bütün istememiş bir devletin sınırlarında yaşıyoruz. Susturulmak istenen bir dili konuşuyoruz. Silinmek istenen isimleri taşıyoruz. Abluka ve sürgün arasında dağılmış bir halkı seviyoruz.
Ben onların silemediği şeyim. Yeniden yazamadıkları anlatıyım. Ben, çelişkilerle dolu bir yaşamı 9 karelik Instagram paylaşımına sığdırmaya zorlanan Filistinliyim. Sanki çelişkiler kesilip biçilebilir, hayatta kalma bir kalıba dökülebilirmiş gibi. Ama bu platform (Instagram) da, tıpkı İsrail devleti gibi, bizim hakikatimizin ağırlığını taşıyacak şekilde inşa edilmedi. Hiçbir algoritma anlayamaz zaten bizi.
Ve yine de, hâlâ buradayım. Hâlâ Filistinliyim. Ve varoluşumu sindirilebilir hâle getirmeyi hâlâ reddediyorum.