Sosyal Medyada Yeni Dönem: Meta Teyit Sistemini Kaldırıyor
Meta, Facebook ve Instagram'daki doğruluk kontrolü sistemini sonlandırma kararını, "ifade özgürlüğü" ve kullanıcı odaklı çalışma adına yapılan bir iyileştirme olarak tanıttı. Peki bu karar yanlış bilgiyle mücadeleyi nasıl etkileyecek ve Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanabilecek mi?

Meta’nın kurucu CEO’su Mark Zuckerberg, platformlarında doğruluk kontrolü (fact-checking) uygulamasını sonlandıracaklarını duyurdu. Facebook ve Instagram’daki paylaşımların içeriğini denetlemek için kullanılan bu uygulamanın kaldırılması, şirketin ifade özgürlüğü odaklı yeni politikalarının bir parçası olarak sunuluyor. Zuckerberg, mevcut teyit isteminin ön yargıları nedeniyle güven sorunları yaratıldığını ve şirketin içerik sansürü konusunda “çok fazla hata” yaptığını kabul etti.
Meta’nın Teyit Sistemini Sonlandırma Gerekçeleri
Zuckerberg, teyit edici olarak çalışan personelin de ön yargılara sahip olması ve içeriklerin aşırı şekilde kontrol edilmesinden dolayı böyle bir değişikliğe gideceklerini belirtti. Meta’nın, platformlarındaki içeriği yönetmek için karmaşık sistemler kurma yaklaşımının “çok ileri gittiğini” ve çok fazla içeriği sansürleyerek “çok fazla hata” yaptığını itiraf eden Zuckerberg, platformda terörizm, çocukların cinsel istismarı ve uyuşturucu gibi yasa dışı konulara odaklanmaya devam edeceğini ama göç ve cinsiyet gibi ana akım tartışmalara dair uygulanan kısıtlamaları kaldırarak “daha fazla ifade özgürlüğüne” izin vermeyi planladıklarını kaydetti. Bu değişiklik, şirket ve Zuckerberg tarafından ifade özgürlüğü yeniden tesis etme hedefinin bir parçası olarak sunuluyor.
Bu değişim çerçevesinde Meta, kullanıcıların tartışmalı paylaşımların içeriğine açıklama eklemesine olanak tanıyan “topluluk notları” sistemini devreye sokulmaya planlanıyor. Meta Küresel İlişkiler Başkanı Joel Kaplan, bu modelin Elon Musk’ın X (eski adıyla Twitter) platformunda başarılı olduğunu belirterek Meta’nın da benzer bir çözüm sunacağını açıkladı. Bu sistem, toplulukların gönderilere bağlam eklemesi yoluyla yanıltıcı içeriklerin daha şeffaf hâle getirilmesini hedefliyor.
Meta’nın bu değişikliği uygulama kararı, yanlış bilgiyle mücadele çabalarının sınırlarını da yeniden tartışmaya açtı. Uyarı etiketleri ve dijital okuryazarlık girişimleri, insanların yanlış bilgiyi daha iyi tanımasına yardımcı olsa da etkilerinin sınırlı kaldığı birçok çalışmayla gösteriliyor. Bu durum, Meta’nın daha topluluk odaklı bir modele geçiş kararını destekleyen bir gerekçe olarak gösteriliyor.
Meta, “Kabul Edilebilir Irksal Genellemelere” İzin Verecek
Meta çalışanlarının içerik moderasyonu için takip ettiği yönergelerde bazı değişikliklere yapıldı ve bunlara dair bazı örnekler açıklandı. Nefret söylemi ve ifade özgürlüğü arasında bir ayrım yapmaya çalışacağını anons eden Meta’nın yeni yönetmeliği, örneğin, “Göçmenler kusmuktan daha iyi değil,” ifadesine izin verecek ama “Müslümanlar beni kusturuyor.” gibi bir ifadeyi “bir grubun hastalığa yol açtığını” iddia ettiği için yayından kaldıracak.
Yeni yönetmelikte ayrıca, “nitelikli veya niteliksiz tüm davranışsal ifadelerin” artık Meta’nın kurallarına aykırı olmadığı yazıyor. Bu da tüm milletleri veya etnik grupları suç veya terörizmle ilişkilendiren kapsamlı genellemelere izin verileceği anlamına geliyor. Yönetmelik metni, kabul edilebilir ırksal genellemelere örnek olarak şunları sunuyor: “Bu lanet göçmenlere güvenilemez, hepsi suçlu.”, “Bugün koşu antrenmanından sonra sırt çantamı çalanın Jorge olduğuna bahse girerim. Göçmenlerin hepsi hırsız.” ya da “Japonların hepsi Yakuza.”
Fakat bu örneklere karşılık, “Siyahilerin hepsi uyuşturucu satıcısıdır.” anlamındaki ifadelerin ifadesinin yasaklı kalmaya devam edeceği belirtiliyor.
ABD’de Yeniden Başkanlığa Seçilen Trump’ın Etkisi
Amerika Birleşik Devletleri’nde 20 Ocak’ta ikinci defa başkanlık görevine başlayacak Donald Trump ile artan küresel sansür baskılarına karşı koymak için işbirliği yapmayı planladığını söyleyen Zuckerberg, “Son seçimler ayrıca bir kez daha ifade özgürlüğüne öncelik verme yönünde kültürel bir dönüm noktası gibi hissettiriyor.” dedi. Zuckerberg, ABD’nin ifade özgürlüğü konusunda dünyada en güçlü anayasal korumalara sahip olduğunu vurgularken, ABD’de bile “son dört yılda” sansür baskılarının arttığını dile getirdi. Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesiyle birlikte, şirketin yeni politikası Trump ve yönetimiyle daha iyi bir ilişki kurma çabası olarak görülüyor. Şirket, ayrıca Trump’ın müttefiklerinden Dana White’ı yönetim kuruluna alarak ve Cumhuriyetçi Partili ve Goerge W. Bush döneminde Beyaz Saray’da görev yapmış olan Joel Kaplan‘ı küresel politika sorumlusu olarak atayarak bu görüşü doğrular nitelikte.
Meta’nın bu adımları, Trump’ın teknoloji devlerini sansür uygulamaları nedeniyle eleştirdiği bir dönemde, şirketin siyaetin sağına doğru politik bir yönelim sergilediği şeklinde yorumlanıyor. Ayrıca, Trump’ın taban üzerindeki etkisini artırma çabası olarak da değerlendiriliyor. Meta’nın çeşitlilik ve kapsayıcılık programlarını (DEI) sona erdirmesi ve siyasi reklam kısıtlamalarını kaldırması da bu stratejinin bir parçası olarak görülüyor.
Trump’ın en güçlü müttefiklerinden Elon Musk, eski adıyla Twitter olan X’in siyasi merkezini hızla sağa çekerek platformun “her şey serbest” yaklaşımını öne çıkarmıştı. Meta’nın yeni kararı ile Zuckerberg de Trump’ın iktidarına yakınlaşmakla itham ediliyor. Zuckerberg ayrıca, muhafazakârların içerik denetimine dair şikayetlerini destekler nitelikte bir adım atarak, göç ve toplumsal cinsiyet gibi konulardaki kısıtlamaları kaldırma sözü verdi ve bu konuları “ana akım tartışmalarla uyumsuz” olarak nitelendirdi.
ABD’de yoğun ilgi gören ve seçim sürecinde bizzat Trump’ın konuk olduğu podcast platformu The Joe Rogan Experience’da üç saat süren bir programda Zuckerberg, son 10 yılda “ideolojik temelli sansür” baskısının arttığını belirtti. ABD hükûmetinin teknoloji şirketlerini yurtdışında savunması gerektiğini dile getiren Zuckerberg, bu durumun ifade özgürlüğünü küresel olarak korumak için hayati önem taşıdığını savundu.
Facebook, doğruluk kontrol sistemini ilk olarak Aralık 2016’da dış ortaklarla birlikte başlatmıştı. Bu adım, şirketin Donald Trump’ın ilk zaferini getiren ABD seçimlerindeki rolüne yönelik artan eleştiriler karşısında alınmıştı. Twitter gibi diğer platformlar da başlangıçta dış doğruluk denetçileri kullanmaya başlamıştı. Ancak milyarder girişimci Elon Musk’ın 2022’de platformu satın almasının ardından, viral gönderilere dış denetçiler yerine kullanıcıların “topluluk notları” ekleyebildiği bir özellik tanıtıldı.
Avrupa Birliği’nde de “Teyit” Kalkacak mı?
Meta’nın politikalarının Avrupa’ya nasıl yansıyacağı sorusu, geniş çaplı tartışmalara yol açtı. Avrupa Birliği (AB), yanlış bilgiye karşı daha sıkı düzenlemeler uygularken, Meta gibi platformların bu düzenlemelere nasıl uyum sağlayacağı belirsizliğini koruyor. Dijital Hizmetler Yasası, Meta’nın topluluk notları modelinin AB’de uygulanabilirliğini sorgulayan bir yasal çerçeve sunuyor.
Ancak Meta, teyit uygulamasını sona erdirme kararının şu an için Avrupa Birliği’nde geçerli olmayacağını açıkladı. Şirket, AB’deki Dijital Hizmetler Yasası (DSA) kapsamında yükümlülüklerini gözden geçireceğini belirtti. 2024’te yürürlüğe giren bu yasa, sosyal medya platformlarını, kullanıcılarına sundukları içeriklerden sorumlu tutuyor. Ancak Zuckerberg’in AB düzenlemelerini “sansür” olarak nitelendirmesi, Avrupa ve ABD arasındaki bu konuda çatışmaların artabileceğine işaret ediyor.
Fransa Dışişleri Bakanlığından yapılan konuyla ilgili bir yazılı açıklamada da, Meta’nın sosyal medya platformlarındaki yanlış haberlerin dolaşımını kısıtlamak amacıyla hayata geçirdiği “gerçekleri kontrol” uygulamasının “yararlılığının” sorgulanmasına tepki gösterildi. Şirketin söz konusu uygulamayı kaldırma kararı karşısında endişe duyulduğu belirtilen açıklamada, kararın halihazırda sadece ABD’de uygulandığı aktarıldı. Açıklamada, Fransa’nın diğer platformlar gibi Meta’nın da özellikle Avrupa Birliği (AB) Dijital Hizmetler Yasası (DSA) olmak üzere Avrupa düzenlemeleri kapsamındaki sorumluluklarını yerine getirmesi konusunda ihtiyatlı davranmayı sürdüreceği kaydedildi. 2024 yılında yürürlüğe giren DSA’nın sosyal medya platformlarını kullanıcılara sundukları içeriklerden sorumlu tuttuğu hatırlatılan açıklamada, bu yasanın AB’ye üye ülkelerin vatandaşlarını dış müdahaleden ve bilgi manipülasyonundan korumayı hedeflediğine işaret edildi.
Özgür İnternet ve Yanlış Bilgi Arasında Sosyal Medya
Meta’nın ilk olarak ABD’de uygulayacağı bu karar, internetin daha az regüle edilmiş ve daha özgür bir yapıya sahip olması gerektiğini savunan sesler adına önemli bir kazanım anlamına geliyor. Ancak bu kararla, yanlış bilgiyle ve kasıtlı dezenformasyonla mücadelenin daha da zorlaştığı da çok önemli bir gerçek.
Kanada’daki Northeastern Üniversitesi’nde medya inovasyonu ve teknoloji alanında doçent olan John P. Wihbey, Al Jazeera’ye verdiği demeçte “Meta’nın bu hamlesi kesinlikle daha geniş bir trendin parçası. Doğruluk kontrolü, dünya genelinde bazı zorluklarla karşılaşıyor.” diyerek bu değişikliklerin hem siyasi değişimlerin hem de ticari gerekliliklerin bir sonucu olduğunu belirtti. Resmî doğruluk kontrolü girişimlerinin dönemi tamamen sona ermese de, en azından gerileme sürecine girmiş gibi görünüyor. Şimdiye kadar finansal ve politik zorluklara rağmen hayatta kalan doğruluk kontrol projeleri için Meta’nın bu hamlesi, sürdürülebilirliklerini sorgulatan bir adım oldu. Çünkü birçok girişim, teknoloji devinin sağladığı fonlara dayanıyordu. Meta, 2016 ile 2022 yılları arasında Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı (International Fact-Checking Network) tarafından onaylanan programları desteklemek için 100 milyon dolar harcamıştı.
Meta’nın gerçeklik kontrolü politikasını sonlandırma kararı, hem siyasi hem de toplumsal etkileriyle geniş bir tartışma yaratıyor. Şirketin ifade özgürlüğüne yönelik yaklaşımı, Trump yönetimiyle uyumlu bir strateji olarak yorumlanırken, AB’nin daha sıkı düzenlemeleri, bu politikaların küresel ölçekte uygulanabilirliğini sorguluyor. Yanlış bilgiyle mücadelede yeni yöntemlere duyulan ihtiyaç, bu tartışmanın merkezinde yer alırken, Meta’nın topluluk notları modeli, bu alandaki alternatif bir çözüm olarak dikkat çekiyor. Ancak bu kararın, ifade özgürlüğü ile yanlış bilgi arasında nasıl bir denge sağlayacağı zamanla ortaya çıkacak. (AA/P)