Almanya’da Yanan Bir Caminin Ardından
11 Ağustos 2014’te gerçekleşen Berlin Mevlana Camii yangının üzerinden neredeyse 3 ay geçti. Cami cemaati hâlâ yangın enkazının ortasında bir yandan sigorta firmasının zararı karşılamasını beklerken diğer yandan inşa aşamasında olan caminin tamamlanabilmesi için bağış bekliyor. Hâl böyleyken cemaat, yangınının neden olduğu travma üzerinde düşünmeye henüz vakit bile bulamamış.
11 Ağustos Pazartesi günü camimiz 22:40 sularında ateşe verildi. Olay yerine gelen itfaiye 30 kişilik bir ekiple yangını ancak bir saatte söndürebildi. İtfaiye yetkilileri cami yönetimi ile veya 1980’den beri Mevlana Camii’nin bağlı olduğu Eyalet Dinî Cemaati Berlin İslam Federasyonu’yla olay hakkında irtibata geçmeyi gerekli görmediler. Üstelik yangının olduğu gece itfaiye ekibinin sorumlusuna camiye ne olduğunu soran cami başkanı itilerek uzaklaştırıldı. Olayın gerçekleştiği gecenin sabahında camiye ne olduğuyla ilgili bilgi almak istediğimde güvenlik şeridinin arkasına geçmem söylendi. Avukatımız Orhan Şahin, durumla ilgili bilgi almak istediğinde ise yine tehditvari bir şekilde polis tarafından etrafı çevrilerek uzaklaşması istendi. Avukatımız yalnızca vakanın dosya numarasını almayı başarabildi.
Geriye dönüp bakınca yangının gerçekleştiği o gece cami yetkilileri camiye yaklaştırılmayıp olay karanlıkta bırakılırken, basın mensuplarının cami bahçesine girip fotoğraf çekmelerine izin verilmesi oldukça garip görünüyor.
T.C. Başkonsolosu ve Büyükelçisinin camiye gerçekleştirdikleri ve kendilerine müteşekkir olduğumuz ziyaretlerinin ardından ben de ilk defa caminin bahçesine girebilme imkânını yakaladım. Söndürme faaliyetlerini yöneten kadın yetkili bana soğuk bir şekilde, “Olay yerinde saldırıyı üstlenen bir not, gamalı haç veya domuz kafasına rastlanmadı. Dolayısıyla bunun İslam düşmanlığı kaynaklı bir saldırı olma ihtimali söz konusu değil. Teknik bir arızadan kaynaklanmış. Yangının gerçekleştiği alana tekrar girilebilir.” mealinde kısa bir açıklama yaptıktan sonra ayrıldı.
12 Ağustos günü camide hiçbir hareketlilik olmadı; birkaç öfkeli komşunun gelerek camide çıkan yangının evlerinde sebep olduğu is lekelerinden yakınmaları dışında… Hâllerinde en küçük bir teselli emaresi bile yoktu. Mesele sadece zararlarının karşılanmasıydı. Yangının bizim sorumluluğumuz dışında gerçekleştiğini söylememiz üzerine meselenin peşini bıraktılar. Emniyet güçlerinden ise hiç ses seda çıkmadı.
13 Ağustos günü Friedrichshain-Kreuzberg İlçe Belediye Başkanı Monika Herrmann, camiyi ziyarete geldi. Kendisine olan biten hakkında bilgi vererek, emniyet güçlerinin cami yönetimini olayla ilgili yeterli bilgilendirmediğini kendisiyle paylaştık. Herrmann’ın ziyaretinin üzerinden sadece bir saat sonra emniyet yetkilileri arayarak 14 Ağustos günü için bizimle görüşme talebinde bulundu. Bu talebi memnuniyetle kabul ettik.
Herrmann’ın gerçekleştirdiği ziyaretin ardından, Federal Meclis Milletvekili Cemile Giousouf (CDU) da camimizi ziyaret etti. Daha önce gelemediği ve geciktiği için özür dileyen Giousouf’u, davete gerek duymadan camiyi ziyarete gelen ilk politikacı olduğunu söyleyerek teselli ettik.
Aynı hafta perşembe günü Yapı Denetim Dairesi, “Odalarda yangından kaynaklanan zehirli gazların bulunması ve yangın kaçış yollarının yetersizliğini” sebep göstererek cemaatin camiyi kullanmasını yasakladı. Ertesi gün ise cuma namazı vardı. Bunun üzerine namazı caminin bulunduğu sokakta kılmaya, ardından da bir basın açıklaması yapmaya karar verdik.
Sokakta kılınan cuma namazı sonrası çevreden olumsuz mektuplar da gelmeye başladı. Bu mektuplardan biri şöyle diyordu: “Sizce de dininiz şu aralar dünyada çok fazla kötülüğe neden olmuyor mu?” Bir başkası kamuya açık alanda cuma namazı kılmamızdan duyduğu rahatsızlığı belirterek, “Bu yaptığınızı Türkiye veya İslam’la yönetilen diğer ülkelerde Hristiyanların yapmaya cesaret ettiklerini bir düşünün!” diyor ve şöyle soruyordu: “Nasıl olur da size hiçbir zorluk çıkarmadan, isteyerek kucak açan ülkemizde böyle bir şeye cüret edersiniz?” Bir başka mektupta ise şöyle yazıyordu: “Yalancı ve kanlı dininizi de alıp Almanya’dan defolun!”
Basında cami yangını hakkında hatalı haber yapılıyor, olay sürekli camide depolanmış inşaat malzemelerinin yandığı şeklinde aktarılıyordu. Gazetelerin bir evde çıkan yangından bahsederken haberi, “Oturma odasındaki mobilyalar yandı.” şeklinde verdiğini düşünebiliyor musunuz? Şayet ortada çıkan yangından zarar gören bir ev söz konuysa o evi haber yapmak daha anlamlı olmaz mı? Belli ki basın, cami yangınını gündemine almak istemiyordu.
Yangının bir kundaklama sonucu çıktığının anlaşılmasının ardından N24 kanalından yetkililer “Friedmann Schaut Hin” programı adına bizimle irtibata geçerek “İslamcılık” konulu bir söyleşi yapmak istediklerini, zira cami kundaklamasının bu anlamda Almanya’daki gergin atmosferi özetleyen bir gelişme olduğunu belirttiler. Bu “çok duyarlı” teklifi nazikçe geri çevirdik.
“Forum am Freitag” programından Abdul-Ahmad Rashid de bizimle “İslamcılık” temalı röportaj yapmak isteyen başka bir isimdi. Öncelikle yangının olduğu gece nerede olduğumuzu öğrenmek isteyen Rashid, “Sizce de caminin oldukça merkezî olan konumu bu kundaklamaya neden olmuş olamaz mı? Kreuzberg’in ortasına kubbeli ve minareli bir cami inşa etmek sizce de provokatif değil mi?” gibi sorular yöneltmek istedi. Anlaşılan bizden camiyi kendimizin ateşe verip vermediğimizi öğrenmek istiyordu. Sonuçta kubbe ve minareleriyle oldukça “provokatif” bir izlenim uyandıran biz Müslümanlardık! Rashid’i arayarak kendisine bu soruların bir cami yangını bağlamında sorulabilecek doğru sorular olmadığını belirttim. Karşılığında sinirli ve saygısızca aldığım, “Belli ki gazetecilikten anlamıyorsunuz ve sizi bu konuda aydınlatmaya hiç niyetim yok.” cevabının ardından konuşma aynı hızla sona erdi.
Yangından birkaç hafta sonra son olarak NDR de bizi arayarak bir röportaj teklifinde bulundu. Bu teklifi röportajın odağında “cami yangını” olması gerekçesiyle kabul ettik. Muhabir cemaatle haliyeti ruhiyeleri hakkında sohbet etti, ardından cuma namazını ziyaret etti. Caminin yangından zarar gören kısmını videoya çekerek bundan sonra ne olacağını, neler yapılacağını, neler yapılması gerektiğini sordu. Röportaj meseleye oldukça yapıcı bir katkı sağladı. Röportajda Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) hakkındaki güncel tartışmalara ise çok kısa bir şekilde değinildi.
Berlin Milletvekili Burkhard Dregger’in (CDU) tatilde olmasına rağmen bizi arayarak dayanışmasını göstermesi ve bazı komşularımızın caminin yeniden inşaası için bağış yapmak istediklerini belirtmeleri bize büyük moral verdi. Bu güzel jestleri hiçbir zaman unutmayacağız.
Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel’in (SPD) ziyareti de bize güç veren başka bir gelişme oldu. Yanımızda yer alarak bizimle dayanışmasını gösterdi. Kendisi henüz yangının bir kundaklama olduğu kesinleşmeden önce Alman hükûmetinin tavrını sergileyen açık bir mesaj verdi. Gabriel, bize ayrıca yardım edebileceği herhangi bir husus olup olmadığını da sordu. Kendisinin bu güzel jestini de hiçbir zaman unutmayacağız.
Camimizin inşaasının tamamlanabilmesi için Türkiye’den inşaat işçileri ve zanaatkârların getirilmesi gerekiyor. Şu an yoğun bir şekilde söz konusu işçi ve zanaatkârların vize işlemlerinin halledilmesi ve sigorta firması tarafından zararın karşılanması meseleleri ile meşgulüz. Cami yönetimi inşaatın tamamlanabilmesi için bir bağış kampanyası başlattı, zira sigorta firmasından alınacak para sadece yangının sebep olduğu zararı karşılayacak ve cami inşaatının tamamlanmasına faydası olmayacak. Cemaatimiz bu hususta büyük bir istekle çalışıyor. Geriye ise cami cemaatinin yaşadığı ve aşılması yıllar alacak bir travma kalıyor.