Yeni Bir Ayrımcılık Örneği: KRV Kamu Tüzel Kişiliği Yasası
Almanya'da kısa adıyla Kamu Tüzel Kişiliği Yasası (Alm. “Körperschaftsstatusgesetz”), 12 Eylül 2014’te KRV Eyalet Parlamentosu’nda yasalaştı ve yürürlüğe girdi. Fakat yasa, bazı hukuki çekinceleriyle dikkat çekiyor.
Ekim 2013’te Kuzey Ren Vestfalya (KRV) eyaletinde bulunan tüm partilerin grupları (SPD, CDU, FDP, Yeşiller ve Korsanlar) ortaklaşa bir yasa tasarısını Eyalet Parlamentosu’na sundular. “Dinî cemaatlere ve inanç gruplarına kamu tüzel kişiliği verilmesi ve bunların kaldırılmasına dair yasa” (Alm. “Gesetz zur Verleihung und Aberkennung von Körperschaftsrechten an Religions- und Weltanschauungsgemeinschaften”) ismini taşıyan bu yasa ile kamu tüzel kişiliğine sahip olmak için müracaat eden dinî cemaatlerin sahip olması gereken şartlar düzenlendi.
Kamu Tüzel Kişiliği Yasası’nın birinci maddesinde, tüzel kişilik kazanmak isteyen dinî cemaat ve inanç gruplarının sahip olması gereken şartlar belirtilmiştir.1 Yasada tüzükle ilgili şartlar ise, oldukça ilginç bir şekilde, 1. maddede belirtilen “hukuka bağlılık” (Alm. “Rechtstreu”) şartına bağlanmıştır. Yasanın ifadesiyle, bir dinî cemaatin ya da inanç grubunun düzenli bir yapıya sahip olduğunun ve hukuka bağlılığının göstergesi tüzüktür (Alm. “Satzung”). Yasanın 1. maddesinin 2. fıkrasına göre, dinî cemaatin tüzüğü mutlaka şu şartları ihtiva etmelidir: 1. Eğer dinî cemaat, bölgelere göre bir yapı ihtiva ediyorsa, cemaatin faaliyet alanı tüzükte sınırlandırılmalıdır. 2. Üyelik, üyeliğin kazanılması ve kaybı, üyelerin hakları ve sorumlulukları, cemaatin organları ve yetkileri, sürekli finansman türleri ve finansman şekilleri, tüzük değişikliklerinin nasıl yapılacağı ve cemaatin feshi tüzükte mutlaka yer almalıdır. Yasaya göre müracaat eden dinî cemaatler, bu şartları taşıdıklarını kendileri ispatlamak zorundadır.
Şartları taşıyan, dinî cemaatlere ve inanç gruplarına eyalet hükûmetince bir yönetmeliğe bağlı olarak kamu tüzel kişiliği verilir. Eyalet Hükûmeti bu yönetmeliği çıkarmadan önce, Eyalet Parlamentosu’nda bu işle görevli komisyon tarafından müracaatın incelenmesi ve dinî cemaatin dinlenmesi gerekmektedir.
Bir diğer önemli düzenleme ise, yetkili komisyonun kararıyla kamu tüzel kişiliği verilmesi şartının her zaman Eyalet Parlamentosu’nun onayına bağlı tutulabileceğidir.
Kamu Tüzel Kişiliği Yasası’nda dinî cemaatlerin kazanılmış kamu tüzel kişiliği statüsünü hangi şartlarda kaybedecekleri de düzenlenmiştir. Buna göre “cemaat artık dinî cemaat özelliklerini taşımıyorsa, dinî cemaatin hukuka bağlılığı konusunda haklı şüpheler oluşmuşsa, cemaat devamlılığı garanti edilemiyorsa, borca batmışsa veya ödeme güçlüğü içerisinde bulunuyorsa, cemaat 3 yıldan beri tüzüğe göre seçilmiş bir yöneticiye sahip olmayıp görev yapamaz hâle gelmişse, dinî cemaat resmî merkezini yurtdışına taşımışsa” cemaatin mevcut olan kamu tüzel kişiliği geri alınır. Bu statüsünü kaybeden dinî cemaatlere, Alman Medeni Kanunu’nun dernekler hakkındaki hükümleri uygulanır.
Kabul edilen yasayla eyalet, sadece KRV’de kamu tüzel kişiliği statüsünü belirleyen bir yasayı hayata geçirmiş oldu. Yasada anayasa ve yargı içtihatlarında yer alan, dinî cemaatlere kamu tüzel kişliği verilmesini belirleyen şartlar tek bir yerde toplanmış gibi gözükse de tartışmalı noktalar var.
Dikkat çeken noktalardan biri, bugüne kadar hiçbir yerde yazılmayan, ancak tüzel kişiliğin verilmesinde Anayasa Mahkemesi’nin dikkate aldığı kriterlerden birisi olan “hukuka bağlılık” kriterinin, genişletilerek dinî cemaatin tüzüğünde yer alması ve faaliyetleriyle de hukuka bağlı olduğunu ispatlaması şartının yasal düzenleme hâline getirilmesidir. Göreceli bir kavram olan, hukuka bağlılık şartında dinî cemaatin faaliyetleri ile hukuka bağlı olup olmadığını göstermesi ve diğer şartlar gibi bunun ispatının da dinî cemaate bırakılması gelecekte tartışmalara yol açacaktır.
Yasal açıdan normal gözükse de, tüzel kişilik statüsünün yönetmelik (Alm. “Rechtsverordnung”) ile verilecek olması, bugüne kadar tüzel kişilik vermede alışılagelmiş usulün dışına çıkıldığını ortaya koymaktadır. Bilhassa idari işlemlerle verilen tüzel kişilik statülerinde daha kolay itiraz yolları varken, yönetmelikle verilen statülerde itiraz yolları daha zordur. Yasa yürürlüğe girmeden önce kamu tüzel kişiliği almış dinî cemaatlerin yasa yürürlüğe girdikten sonraki yeni kurulan cemiyetlerine tüzel kişilik statüsü idari işlemle verilirken, ilk defa müracaat edeceklere tüzel kişilik statüsü yönetmelikle verilecektir.
Yasal düzenlemeye dair en tartışmalı husus, hükûmetin tavsiyesi ve komisyonun karar almasıyla tüzel kişiliğin Eyalet Parlamentosu onayına bağlanmasıdır. Bu durum hiçbir yerde yazılı olmayan ve bugüne kadar Federal Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlarda da yer almayan bir şart olarak karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar parlamento onayı, “bir hakkın saklı tutulması” şeklinde kendini gösterse de, esas itibariyle Anayasa’ya ve Federal Anayasa’nın şimdiye kadar verdiği kararlara da aykırıdır. Bir dinî cemaat yasada belirlenen kriterleri taşısa bile Eyalet Hükûmeti ve Eyalet Parlamentosu siyasi olarak verilecek kamu tüzel kişiliğinin arkasında duramazsa, statünün verilmesini haksız ve yetkisiz olarak engelleyebilecektir. Eyalet Parlamentosu’nun kendisinde böyle bir yetkiyi görmesi anayasaya ve herkes için bağlayıcı olan Federal Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırıdır.
Tüm dinlere eşit mesafede olması gereken idari organlar ve iktidardaki siyasi irade bu yasayla, bu temel anayasal özellikten uzaklaşmaktadır. Zira Katolik ve Protestan dinî cemaatleri hem hakların kazanılması ve hem de kaybedilmesi açısından bütünüyle kapsam dışında bırakılmıştır. Yahudi, Bahai ve Hindu dinî cemaatleri gibi yasa yürürlüğe girmeden önce kamu tüzel kişiliğine sahip olan dinî cemaatler hakların kazanılması bakımından bu yasa kapsamı dışındadır. KRV’de Müslüman cemaatlerden hiçbirinin kamu tüzel kişiliğine sahip olmadığı düşünülürse, Eyalet Parlamentosu’nun oy birliği ile kabul ettiği yasanın, aynı zamanda ayrımcılık yarattığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Yasa, dinî cemaatler arasında eşitliği sağlaması gerekirken, kamu tüzel kişiliğinin verilmesi ve geri alınması açısından Müslüman cemaatler aleyhine iki sınıflı bir yapı ortaya koymaktadır.
Fotoğraf: ©Shutterstock.com/Frederic Legrand – COMEO