"Aşırı Sağ"

Birleşik Krallık’ta Aşırı Sağın Yeni Kalesi: İfade Özgürlüğü

Birleşik Krallık’taki aşırı sağcılar İslam ve Müslümanlara karşı nefretlerini rahatça kusabilmek için yeni bir kale daha buldu: İfade özgürlüğü.

Birleşik Krallık’taki aşırı sağcılar Müslümanlara ve İslam’a yönelik saldırılarında yeni bir metot daha buldular: İfade özgürlüğü hakkı. İngiltere Savunma Ligi ve Pegida’nın Birleşik Krallık’taki ayağının eski lideri Tommy Robinson’ın nefret içerikli ifadeleri nedeniyle Twitter’da kalıcı biçimde engellenmesi ve “Önce Britanya” liderleri Jayda Fransen ile Paul Goulding’in dine yönelik aşağılamalarından dolayı hapis cezası almalarının ardından, aşırı sağcı kanat ve “cihat-karşıtı” hareketin içindeki ana figürler ifade özgürlüğünü savunma çatısı altında bir araya toplanıyor.

Robinson, “İslam insanları öldürmeyi teşvik ediyor” mesajını yayınladıktan sonra Twitter tarafından engellenmişti. Fransen ile Goulding ise Müslümanlara karşı bir dizi nefret suçu işlemeleri nedeniyle hapis cezasına çarptırılmışlardı. İşledikleri nefret suçlarının arasında bir dükkanda Müslümanlara “pedofiller” diye bağırmak ve başka bir Müslümanın davasında müdafi olan Müslüman bir adamın posta kutusuna İslamofobik hakaretler yağdırmak yer alıyordu. Bu ve bunun gibi pek çok vakıa aşırı sağcı “Önce Britanya” destekçileri tarafından videoya alınmış ve herkesin görmesi için internete yüklenmişti.

Fransen ve Goulding davasında savcı her ne kadar “Bu sanıklar ifade özgürlüğünü kullanmıyorlardı. Bunun yerine toplumun masum üyelerine yönelik, dini inancı taciz amacı taşıyorlardı.” demiş olsa da Fransen ve Goulding’in destekçileri aynı görüşte değil. Destekçilerine göre Robinson, Fransen, Goulding ve diğerleri zorla susturuluyor. Onlara göre, Robinson, Fransen ve Goulding’e uygulanan bu “sansür” Birleşik Krallık’ta Müslümanlara ve İslam’a “boyun eğildiğinin” bir kanıtı.

Aşırı Sağın Strateji Değişikliği

Aşırı sağın “ifade özgürlüğü” eksenindeki strateji değişikliği Pegida’nın Almanya’daki kurucusu Lutz Bachmann’ın mart ayında Birleşik Krallık’a girişinin “kamu yararına elverişli olmaması” nedeniyle yasaklanması ile hız kazandı.

İfade özgürlüğünü savunma konusunda konuşma yapmak için Londra’ya gelen Bachmann, aslında kendisiyle aynı sebepten dolayı sınır dışı edilmiş olan Kimlik Hareketi grubunun Avusturyalı lideri Martin Sellner’in yerine konuşmacı olarak katılacaktı. Robinson, Sellner yokken onun konuşmasını okuyarak bir tepki ortaya koymuş oldu. 18 Mart Pazar günü Londra’daki Hyde Park’ta halka açık gerçekleşen konuşma tarihî bir mekân olan Konuşmacı Köşesi’nde yapılmıştı.

Sonrasında Robinson’ın Twitter tarafından engellenmesiyle aşırı sağcılar çok daha büyük bir gösteri düzenledi. 6 Mayıs’ta gerçekleştirilen bu “Özgürlük Günü”ne destek amacıyla yaklaşık 3 bin kişi katıldı. Robinson’un öncülüğündeki gösteride diğer konuşmacılar arasında Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) Başkanı Gerard Batten, Vice medya kurucularından Gavin McInnes, Sargon of Akkad YouTube hesabını yürüten kişi, eski UKIP başkan adayı ve “Britanya İçin” (İng. “For Britain”) Partisinin Başkanı Anne Marie Waters ile Breitbart’ın kıdemli editörü Milo Yiannopoulos bulunuyordu. Aşırı sağcı Futbol Gençleri İttifakı (FLA) grubundan ayrılanlardan oluşan Demokratik Futbol Gençleri İttifakı tarafından desteklenen gösteri katılımcıları, sansüre, “politik doğruculuğa”, kültürel Marksizme, çokkültürlülüğe ve -elbette- İslam’a saldıran beyanlarda bulundular.

İfade Özgürlüğü: “Yasal Bir Boşluk”

Nesrine Malik’in isabetle dile getirdiği gibi, aşırı sağın ifade özgürlüğünü savunması ilginç; ancak bir o kadar da hatalı bir gelişme. Malik’in de belirttiği gibi, ifade özgürlüğü artık bir değer değil, “ceza muafiyetinin sömürüldüğü yasal bir boşluk.” Malik’e göre, mayıs başındaki gösterilerde olduğu gibi, nefret vaizlerinin kamuya seslenmelerinin engellenmesinin bir tür sansür olduğunu düşünmek hatalı.

Öte yandan Robinson ve benzerleri de şöyle düşünüyor: “Eğer bize yönelik engellemeler böyle kolayca uygulanabiliyorsa, sırada ne var? Elimizden başka hangi haklar çekilip alınacak?” Malik’in haklı bir şekilde itiraz ettiği gibi, bu yeni yetme ifade özgürlüğü savunucuları örneğin pedofillerin ya da aşırıcı din adamlarının konuşma özgürlüklerini savunmuyorlar. Bu esasında nahoş ya da yasadışı görüşlerin engellenmesi için yasalara gereksinim olduğunu kendilerinin de bildiklerinin başlı başına bir kanıtıdır.

Aşırı sağın ifade özgürlüğünü savunması, yalnızca Müslümanları ve İslam’ı hedef alma biçimleriyle alakalı değil; bu çevreler aynı zamanda konuşma özgürlüğü kisvesi altında daha fazla insana ulaşıyor. Aşırı sağ on yıldan uzun bir süredir Birleşik Krallık – ve Avrupa’yı – Müslümanlar ve İslam’a karşı “savunmak” gerektiğini ilan ediyor. “İstila” ve “İslamlaştırma” iddialarına dayalı söylem, Müslümanların kaleyi içeriden “fethettikleri” iddiasıyla devam ediyor. Süregiden göçler, yüksek doğum oranları ve “biz”i “biz” yapan değerlerin yok edilmesi gibi söylemler de bu iddia için kullanılıyor. Buna örnek olarak şunu gösterebiliriz: 2014 yılında patlak veren “helal histerisi” vakasında, “milyonlarca” insana gizlice helal et yedirildiği iddialarına yönelik kimi İngiliz siyasetçiler, gazeteler ve aşırı sağcı gruplar öfke patlaması yaşamıştı. Daily Mail’e göre bu, Britanya süper marketlerinin Müslümanlar tarafından “gizlice” ele geçirildiğinin ispatıydı. Bu ve bunun gibi birçok “ele geçirme” söyleminin altında yatan düşünce, Müslümanlar ve İslam’ın “bizim” değerlerimizi, “bizim” kültürümüzü ve “bizim” yaşam tarzımızı yok ettiği ve böylece aşırı sağın tanımladığı kimliğimizi savunma ve korumak mecburiyetinde olduğumuz düşüncesidir. Aşırı sağcılar tarafından körüklenen bu görüş ancak basın ve siyaset tarafından da savunulursa mantıklı gelmeye başlayacaktır. İşte aşırı sağcıların ifade özgürlüğünü savunmaya başlamalarının arkasındaki neden de budur.

Engelsiz Irkçılık Arzusu

Aşırı sağcı gruplar ifade özgürlüğünü savunuyorlar; çünkü engellemelere maruz kalmadan açık bir şekilde ırkçı ve İslam karşıtı olmak istiyorlar. İfade özgürlüğünü savunarak, “bizim” değerlerimizin kaybolmakta olduğu argümanına “ispat” sunuyorlar ve dolayısıyla bu argümana prim kazandırıyorlar. Tarihsel olarak Birleşik Krallık’ın temsil ettiği ve uğruna mücadele verdiği değer ve kavramları –ki İkinci Dünya Savaşı aşırı sağcı söylemlerin bir sonucudur- algıda seçicilik yaparak sunan bu ifade özgürlüğü savunucularının tutumu kendi içinde elbette çelişkili.

Birleşik Krallık’ın Müslümanlar ve İslam’dan müdafaa edilmesi gerektiği argümanının kamuoyundan daha geniş destek alıp almayacağı ise şu an belirsiz. Aynı şekilde, Londra’daki bu gösteriye katılanların birçoğunun yine aşırı sağcılarca organize edilen benzer gösterilere de katılmaları ihtimal dâhilinde. Bununla birlikte, “aşırıcılık” karşıtlığı çatısı altında bir araya gelen Futbol Gençleri İttifakı grubunun geçen seneki benzeri görülmemiş başarısı göz önüne alındığında gerek aşırıcılık gerek ifade özgürlüğü gibi duygusal ve hassas toplumsal sorunlar karşısında insanların harekete geçme potansiyelini göz ardı etmemeliyiz. Nitekim Birleşik Krallık’ın aşırı sağcı kesimi daha da güç bulmakla kalmıyor, aynı zamanda bağnazlık ve nefreti teşvik etmede daha yenilikçi yaklaşımlar da benimsiyor.

©Shutterstock.com/Clive Chilvers

Chris Allen

Leichester Üniversitesi Kriminoloji Bölümü Nefret Araştırmaları Merkezi’nde öğretim üyesi olan Dr. Chris Allen İslamofobi ve İslamofobik nefret suçları konularında çalışmalar yürütmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler