Avusturya’da Başörtülü Kadınlar Nefretin Öncelikli Kurbanı
Avusturya’da 2017 yılının son aylarında peçe yasağı yürürlüğe girdi. Bundan kısa bir süre sonra da kreş ve ilkokullarda başörtüsü yasağı gündeme geldi. Bir analiz.
Sanki tarih tekerrür ediyor. 1995’te Avusturya’daki Müslüman cemaatle ilgili dikkat çeken bir tartışma olmuştu. O dönemki Avusturya İslam Cemaati (IGGiÖ) Başkanı Ahmed Abdelrahimsai Müslüman kız öğrenciler için başörtüsünün zorunlu olduğunu açıklamıştı. Sosyal Demokratlardan (SPÖ) bir milletvekili bu zorunluluğu kadınlar için baskı unsuru olarak tanımlarken, dönemin eğitim bakanı ve aynı zamanda Hristiyan muhafazakâr Avusturya Halk Partisi’nin (ÖVP) o dönemki tanınmış liberal başkanı Erhard Busek’in Müslümanları savunurken kullandığı güçlü dil bugünün Avusturyasında artık kulağa çok yabancı. Öte yandan kendilerine feminizm ve çokkültürlülük hakkında konuşma hakkı bile tanınmayan sosyal demokratlar, Müslümanların inançları ile ilgili bir gerekliliği kabul etmeme hakkını kendilerinde görüyorlar.
11 Eylül döneminde de benzer bir tartışma yaşanmıştı. Muhafazakâr Halk Partisi’nin (ÖVP) sağ popülist Özgürlük Partisi (FPÖ) ile 2000 yılında kurduğu ilk koalisyon hükûmetinin ardından 2003 yılında aşırı sağcı milletvekili Helene Partik-Pablé, Fransa ve komşu ülke Almanya’da başörtüsünü yasaklayan düzenlemelerin ardından Avusturya’da da başörtüsünün yasaklanmasına dair benzer bir tartışma başlatılması çağrısında bulundu. Dönemin Başbakanı Wolfgang Schüssel’in bu çağrıya cevabı ise “Almanya’daki her tartışmayı Avusturya’ya ithal etmek zorunda değiliz.” şeklinde olmuştu. Bu cevapla Schüssel, hükûmetin Müslüman vatandaşlarla olan münasebetinde uyulması gereken oyun kurallarını keskin çizgilerle belirlemişti.
Avusturya’da şüphesiz o günler artık geride kaldı. FPÖ, 2005 yılında iktidar ortağı Jörg Haider’in partisiyle (o zamanki adıyla BZÖ) yollarını ayırdıktan sonra tekrar muhalefete düşünce Müslüman karşıtı tartışmaları yeniden tedavüle sokmaya başladı. Başörtüsü yasağı kadar cami ve minarelerin yasaklanması çağrıları da kampanyalarının bir parçasıydı. Gerçekten de 2009’da Avusturya’daki 9 eyaletten ikisinde imar yönetmelikleriyle alakalı bölgesel kanunlarda yapılan değişikliklerle cami ve minarelerin inşası yasaklandı. Üstelik bu yasakları hayata geçirenler sadece iktidardaki sağcı partiler de değildi. Yasağı uygulayan ilk eyalet, Hristiyan muhafazakâr Halk Partisi (ÖVP) yönetimindeydi. O günlerde Yeşiller Partisi ırkçılığa en sert şekilde karşı çıkan partiler arasındayken, SPÖ bu meseleler karşısında ortak bir strateji belirleme konusunda başarılı olamadı ve böylece aslında karşı çıktıkları İslamofobik söylemleri destekler konuma düştüler.
Başörtülü Müslüman Kadınlar: Müslüman Karşıtı Nefretin Öncelikli Kurbanları
Aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) İslam ve Müslümanlara dair söyleminin ana akım hâline gelmesi ise uzun sürmedi. Buna bağlı olarak başörtülü Müslüman kadınlar, Müslüman karşıtı nefretin öncelikli kurbanları hâline geldi. Görünürlükleri nedeniyle sokakta fiziksel ve sözlü saldırılara en çok onlar hedef oldu, zira Müslüman erkeklerin görüntüleri itibariyle toplum içerisinde ayırt edilmesi zor olsa da, aynı şey Müslüman kadınlar için geçerli değil.
İslamofobik söylem İslam ve Müslümanların günlük yaşamına ait görünür simgeleri kolayca hedef alabiliyor. Cami ve minarelerin yanı sıra başörtüsü de bu simgelerden biri. Bunu en iyi anlatan örnek aşırı sağcı İsviçre Halk Partisi (SVP) tarafından 2009’da minarelerin yasaklanmasına dair yürüttükleri kampanya kapsamında kullanılan ünlü posterde minarelerin yanı sıra siyahlar içinde peçeli bir Müslüman kadın imgesine de yer verilmesi. Zira aşırı sağcı radikal söylemde başörtüsü “İslamlaşma” sembolü olarak görülüyor. Bu terminolojiye göre bu ve benzeri pratikler ardında artan bir dindarlık eğilimi değil; Müslümanlar, Yahudiler, Masonlar, Avrupa Birliği veya Marksistler tarafından Avrupa nüfusunu kültürel olarak dönüştürmeyi amaçlayan gizli bir plan ve beyazlar ile Hristiyanları siyasi olarak etkisizleştirme çabası yatıyor.
Avukat, Savcı ve Kadın Polislere Başörtüsü Yasağı Tartışması
Tarihsel açıdan benzersiz bir örnek olan 1912 İslam Yasası, 2015’te SPÖ ve ÖVP liderliğindeki hükûmet tarafından yenilendi. Yasa, devlet tarafından hukuken tanınan diğer dinî grup ve zümrelere tanınan haklara nazaran Müslümanlara eşit olmayan bir muamele içerdiği gerekçesiyle eleştirilerin hedefi oldu.
Her ne kadar yasanın çıkmasına ön ayak ÖVP olmuş olsa da, konu sosyal demokrat bakanın yetki alanı içerisindeydi. Aynı hükûmet 2017 yılının başlarında öncelikli olarak Müslüman kadınları hedef alan peçe yasağını yürürlüğe soktu. Bu uygulamanın yanı sıra avukat, savcı ve kadın polisler için başörtüsü yasağı tartışması gündeme geldi. Hükûmet tarafından bu üç meslek grubunda başörtüsü yasağına gerekçe olarak öne sürülen neden ise bu mesleklerin kıyafet yönetmeliğinde başörtüye yer olmadığı, dolayısıyla başörtülü kadınların bu meslekleri hiçbir şekilde icra edemeyecekleriydi.
Müslümanların Dinî Pratiklerini Kısıtlayan Siyasi İklim
ÖVP 2017 aralık ayında aşırı sağcı FPÖ ile koalisyon hükûmetini kurduğunda, yeni bir düzenlemeye gidileceğini ilan etti. Buna göre hükûmet anaokulu ve ilkokula devam eden Müslüman öğrencilere (10 yaşa kadar) başörtüsünü yasaklayacağını duyurdu. Bu girişimin diğer dinî gruplara ait anaokulları devlet yardımı alırken İslami çocuk yuvalarının kapatılmasını savunan bir başbakana sahip aşırı sağcı bir hükûmet tarafından yapılmış olması hiç de şaşırtıcı değil. Ancak muhalefetin meseleye tepkisi tam anlamıyla hayal kırıklığıydı. Sosyal Demokratlar yine kendi içlerinde bölünürken, bir kısmı yasağa karşı çıktı, bir kısmı ise yasağın 14 yaşına kadar olan çocukları kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğini savundu. Başbakan yardımcısı ve aşırı sağcı FPÖ’nün başkanı daha da ileri giderek yasağın ileride üniversite de dâhil tüm eğitim kurumlarındaki öğrencileri kapsaması gerektiğini beyan etti.
Hâl böyleyken Avusturya nereye doğru gidiyor? Öyle görünüyor ki Batı Avrupa’nın bir zamanlar dinî hoşgörü anlamında en ilerici ülkesi olan Avusturya bugün bu konuda en beceriksiz ülkesine dönüşmüş durumda. Yeni siyasi iklim Müslümanları sadece dinî pratiklerini kısıtlama hususunda hedef almakla kalmıyor, aynı zamanda Müslümanları anaokulundan yüksekokula kadar küçük yaştan itibaren “yeniden terbiye edici” otoriter bir tutum benimsiyor.